Hindistan ve Japonya, 2025 yılında Ay’ın güney kutbunda su aramak için ortak bir Ay görevi planlıyorlar. Bu görev, Japonya’nın keşif aracını ve fırlatıcıyı sağlayacağı ve Hindistan’ın ise iniş aracını göndereceği bir işbirliği. Japonya Havacılık ve Uzay Keşif Ajansı (JAXA) ile Hindistan Uzay Araştırma Örgütü (ISRO) arasında 2019 yılında bu ortak görev için anlaşma yapmıştı. Hindistan, bu anlaşmanın ardından Ay’a yumuşak bir iniş gerçekleştirerek dördüncü ülke oldu. Görev kapsamında JAXA, keşif aracını ve fırlatıcıyı sağlayacakken, Hindistan iniş aracını gönderecek.JAXA, görevin en erken 2025 yılında Japonya’nın yeni H3 roketiyle fırlatılmasını planlıyor. Görevin temel amacı, Ay’daki suyun miktarını ve kalitesini araştırmaktır. Bu veriler, gelecekte Ay’da sürdürülebilir insan faaliyetlerini desteklemek için kullanılabilir. LUPEX projesi, JAXA’nın inşa edeceği yüzey aracının otonom bir şekilde su aramasını ve numune toplaması yapacak. Ayrıca bu numuneler daha sonra analiz edilecek. Diğer uzay ajansları da kendi bilimsel yüklerini bu göreve dahil olacak. NASA, güney kutbunda hidrojen aramak için Nötron Spektrometresi’ni kullanacak, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ise yüzeydeki gaz basıncını ve kimyasal ayak izlerini değerlendirmek için EMS (Exospheric Mass Spectrometer) aracını kullanacak.Ay’ın güney kutbuna olan bu ilgi, donmuş suyun bu bölgede bulunabileceği düşüncesiyle ilgili .Bu su, gelecekte Ay’daki insan faaliyetlerinin bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir. Bu nedenle birçok ülke Ay keşiflerine odaklanmış durumdadır. Hindistan, Chandrayaan-3 göreviyle bu bölgeye başarılı bir iniş yapmış, Rusya ise Luna-25 görevinde başarısız olmuştu. NASA, Artemis 2 göreviyle 2024’te astronotları Ay’ın etrafına göndermeyi planlamaktadır, ve Çin ise Ay’ın uzak tarafından örnekler toplamayı hedeflemekte. Bu tür Ay keşiflerinin amacı, gelecekte Ay’da sürdürülebilir insan faaliyetlerini desteklemek için gerekli bilgi ve kaynakları sağlamaktır. Kaynak:Basın Bülteni
Türkiye'nin ilk uçak fabrikası TOMTAŞ, 97 yıl sonra yeniden Kayseri'de yeniden hayat buluyor. TOMTAŞ Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekşi, "Havacılık ve uzay teknoloji ekosisteminin can bulacağı bir merkez kuruyoruz" dedi. Türkiye Yüzyılı vizyonuna uygun bir şekilde 100 yıllık hayallerini gerçekleştireceklerini belirten TOMTAŞ Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ekşi, "Havacılık ve uzay teknoloji ekosisteminin can bulacağı bir merkez kuruyoruz” dedi. TRUMAN DOKTRİNİ SONRASI ÜRETİMİNİ DURDURMUŞTU Ekşi, fabrikanın ilk kuruluş dönemine ilişkin de şu bilgileri paylaştı: "Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) 1926 yılında Kayseri'de kurulan ilk uçak fabrikamızın bağlı bulunduğu şirket ve akıllarda kalan ismidir. TOMTAŞ, o dönemin önemli havacılık şirketi Alman Junkers firması ile ortak olarak kurulmuş, 100 yıl önce kendi uçaklarımızı üretmek üzere kurgulanmış, faaliyette bulunduğu dönem içerisinde 200'den fazla uçak üretse de amacına matuf olamamış, yarım kalan hüzünlü bir hikayedir. Kurulduktan bir süre sonra yabancı ortak ile yolları ayrılmış, bu dönem içerisinde birden fazla üretim lisansı bir anlamda teknoloji transferi ile üretime devam edilmiştir. Ancak Truman Doktrini ve Marshall yardımları sonrasında 1950 yılında faaliyetlerini durdurmuş, uçak bakım hizmetleri vermeye başlamış ve 2. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı'na bağlı fabrika müdürlüğüne dönüşmüştür. " TEKRAR KAYSERİ'DE KURULDU TOMTAŞ'ın küllerinden doğarak yeniden kurulduğunu vurgulayan Ekşi, devamında şunları kaydetti: 2023 yılının Mart ayında oluşan büyük konsensus ile başta T.C. Milli Savunma Bakanlığımız ve T.C. Savunma Sanayi Başkanlığımız, Büyükşehir Belediyemiz, ortaklarımız Tusaş, Asfat ve Erciyes Teknopark olmak üzere, devlet büyüklerimiz ve bu kutlu doğumun en başından beri dualarını gayretimize harceden milletimizin desteği ile TOMTAŞ, 100 yıl sonra tekrar Kayseri'de kuruldu. 100 yıl sonra tüm zorluklara rağmen bir hayalin tekrar hayat bulabilmesindeki kuşkusuz en önemli paylardan biri, 2000'li yıllardan sonra Cumhurbaşkanımızın vizyoner liderliğiyle hayat bulan milli teknoloji hamlesi, teknolojiye ve milli olana verdiği destektir. Özellikle milli teknoloji hamlesi milli projelerimiz ve firmalar için özgüven ve ilham kaynağı olmuştur. TOMTAŞ da milli teknoloji hamlesinin Kayseri'deki yansımasıdır." Kaynak:Basın Bülteni
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, "Uluslararası Uzay Kongresi"ni 2026'da kendi ülkelerinde yapmak üzere yarışan Türkiye ve Polonya'nın adaylığında son durumun bu yıl 2-6 Ekim'deki Bakü'de gerçekleştirilecek kongrede netlik kazanacağını belirterek, "Dünyanın en büyük uzay etkinliğine ev sahipliği yapmak, bizim için önemli olacak. Bakü'de verilecek kararın Türkiye'nin lehine olmasını umuyoruz." dedi. Kacır, Anadolu Ajansının 9'uncu kez global iletişim ortağı olduğu, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yürütücülüğünde İzmir Çiğli Havaalanı'nda gerçekleştirilen dünyanın en büyük uzay, havacılık ve teknoloji festivali TEKNOFEST'te, 2-6 Ekim'de Azerbaycan'da gerçekleştirilecek 74. Uluslararası Uzay Kongresi'ne ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Uluslararası Uzay Federasyonunun dünyada pek çok ülkenin üye olduğu en büyük uzay organizasyonu olduğunu ifade eden Kacır, Uluslararası Uzay Kongresi'nin de (International Astronautical Congress- IAC) bu alanda gerçekleştirilen en büyük etkinlik olduğunu söyledi. Kacır, yakın zamanda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Uluslararası Uzay Federasyonu Genel Sekreteri Christian Feichtinger'i Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul ettiğini hatırlatarak, görüşmenin ana gündeminin, "Türkiye'nin, 2026'da düzenlenecek Uluslararası Uzay Kongresi'ne Antalya ile adaylığı" olduğunu anlattı. "Cumhurbaşkanı'mızın desteği önemli" Bu görüşmenin, Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı olarak bu işin ciddi destekçisi konumunda bulunduğunun da göstergesi olduğunu vurgulayan Kacır, "Ülkelerin en üst düzeyde bu süreçleri himaye etmesi karar vericiler için çok değerli oluyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mız da özellikle bilim ve teknoloji alanlarında TEKNOFEST gibi pek çok organizasyonu güçlü şekilde himaye ediyor. Bu organizasyonu da en güçlü şekilde himaye edeceğini misafiriyle paylaşmış olması, bizim için büyük bir destek oldu." diye konuştu. Kacır, bu yıl söz konusu kongrenin 74'üncüsünün Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenleneceğini ve kendilerinin de TEKNOFEST Yönetim Kurulu ve T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar ile buraya katılacaklarını bildirdi. TEKNOFEST yarışmacılarından ve girişimcilerinden de kongreye katılım olacağını dile getiren Kacır, aynı zamanda organizasyon kapsamında Türkiye'de bu alanda faaliyet gösteren pek çok kurum ve şirketi bir araya getirdikleri bir Türkiye standı açacaklarını da belirtti. Kacır, kendisinin de burada çeşitli temasları olacağına dikkati çekerek, "Yeni küresel işbirliklerinin tohumları bu organizasyon kapsamında Bakü'de atılmış olacak. Ben orada Sanayi ve Teknoloji Bakanı olarak mesajlarımı muhataplarıma en ileri düzeyde vermeye çalışacağım. Arkadaşlar da Türkiye'nin adaylık süreciyle ilgili sunumu gerçekleştirecek." diye konuştu. "İnşallah cuma günü Türkiye'ye bir müjdeyle döneceğiz" Kacır, Milli Uzay Programı ile küresel düzeyde dikkati çeken işlere imza attıklarını vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu: "Bunun da önümüzdeki dönemde Türkiye'nin önemli uzay etkinliklere ev sahipliği yapmasıyla taçlandırılmasını hedefliyoruz. Bursa'daki 34. Gezegen Kongresi bunlardan biriydi ama bunun çok daha büyüğü inşallah 2026'da Antalya'da gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Her yıl farklı ülkeler aday oluyor. Ciddi değerlendirme süreçlerinin sonunda karar veriliyor. Biz de Polonya'nın Poznan şehriyle 2026 için yarışıyoruz. Ama Antalya çok iddialı. Uluslararası büyük etkinlikleri yapmak üzere ciddi tecrübe kazanmış bir şehrimiz. Muazzam altyapılarımız var. 25 bin kişinin katılacağı, küresel düzeyde şirketlerin devlet kurumlarının üniversitelerinin bir araya geldiği dünyanın en büyük uzay etkinliğine ev sahipliği yapmak bizim için önemli olacak. Bakü'de verilecek kararın Türkiye'nin lehine olmasını umuyoruz. Bununla ilgili Bakanlık olarak Türkiye Uzay Ajansı (TUA) eliyle hazırlıklarımızı en ileri düzeyde sürdürüyoruz. İnşallah cuma günü Türkiye'ye bir müjdeyle döneceğiz. Biz her halükarda Türkiye'nin bu yolculuğunu hız kesmeden sürdürmesini sağlayacağız." Kaynak:AA
Yerli ilaç sanayisinin güçlendirilmesi, ülke politikalarının önemli parçası haline geldi. Türkiye’de de bu anlamda önemli atılımlar yapılıyor. Gerek yerli sermayenin yaptığı yatırımlar gerekse global şirketlerin teknolojilerini getirerek kurduğu tesisler ilaç ekosisteminin güçlenmesi adına yakından takip ediliyor. Bu adımlardan biri de geçtiğimiz aylarda Sanofi’den geldi. Sanofi 2022 sonu itibarıyla 43 milyar Euro’luk cirosu olan 90 ülkeye yayılmış bir şirket. 65 yıldır aynı isimle Türkiye’de faaliyet gösteriyor. O da kendine üretim üssü olarak Kırklareli’nin Lüleburgaz ilçesini seçmiş; buradaki tesiste bin 600 kişiyi istihdam ediyor. 1 milyar doların üzerinde yatırım yapılan fabrika, dünyadaki 69 üretim tesisi içinde ilk üçe giriyor. Burada hem şirketin kendi ilaçları hem de 22 uluslararası ve yerel firmanın ürünleri üretiliyor.‘ BİYOTEKNOLOJİDE STRATEJİK YATIRIM’ Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk’ün hedefleri büyük. “Bu görevdeyken Türkiye’de orjinal molekül üretilmesini sağlamak amacındayım” derken, bu amaca onu taşıyacak önemli bir adımın da detaylarını verdi: “Lüleburgaz tesisi Türkiye ilaç sektörü toplam üretiminin yaklaşık yüzde 15’ini tek başına karşılıyor. Bu da demek oluyor ki Türkiye’de üretilen yedi kutu ilaçtan biri Lüleburgaz fabrikasından çıkıyor. Üretimin yüzde 11’ini aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya, Brezilya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç ediyoruz. Şimdi yakın zamanda büyük bir teknoloji transferi gerçekleştirdik. Daha önce ithal edilen bir ilacın üretiminde kullanılan Geomatrix üretim teknolojisini, Türkiye’de üretmeye başladık. Bu teknoloji ilaçta yan etkiyi azaltıyor. Günde bir kez kullanılıyor. Şu anda üroloji alanında bu teknolojiyi kullanıyoruz. Bunun için üç yıl çalıştık. Sonunda başardık. Bu teknoloji dünyada sadece sekiz ilaçta kullanılabiliyor. Biz bu teknolojiyi Türkiye’ye getirerek yerli ilaç endüstrisine de katkı sağlamış olduk.” Cem Öztürk’ün bahsettiği yeni teknoloji ile 1 milyon kutu ilaç üretildi. Öztürk, teknoloji transferi sayesinde yılda 6.3 milyon Euro’luk ithalatı önleyeceklerini belirtti. GİRİŞİMCİLERE DESTEK VERİYOR CEM Öztürk son yıllarda dünyada fark yaratan ilaçların yeni girişimlerden çıktığı düşüncesiyle yeni bir girişimci destek programı başlattıklarını söyledi. PharmUp adındaki program Sanofi’nin üretim deneyimini Türkiye’de yeni gelişmekte olan inovasyon ekosistemine sunmayı hedefliyor. 2019 Endeavour işbirliğiyle başlayan PharmUp Girişimcilik Programı ile sağlık sektörüne yönelik çözümler geliştirebilecek her alandan ve sektörden girişimciyi bir araya getiriyor. *Program, her yıl yaklaşık beş start up seçmeyi hedefliyor. Seçilmiş start up’lar hızlandırma programına katılarak becerilerini ve çözümlerini geliştirmek için workshop ve mentorluk desteğinden faydalanırken, ilgili iş birimleri ile bir araya gelerek Sanofi ile iş birliği geliştirme ve Paris’te gerçekleştirilen Vivatech’e katılma fırsatı yakalıyor. Programa bugüne kadar toplamda 219 girişimci başvuru yaptı ve 22 girişim dahil oldu. Kaynak:AA
2023 Nobel Tıp Ödülü, mRNA içerikli Kovid-19 aşısının geliştirilmesini sağlayan çalışmalara imza atan 68 yaşındaki Macar asıllı bilim insanı Katalin Kariko ile 64 yaşındaki ABD'li bilim insanı Drew Weissman'a verildi. İsveç'teki Karolinska Enstitüsünde düzenlenen basın toplantısında, 2023 Nobel Tıp Ödülü'nü, mRNA içerikli Kovid-19 aşının geliştirilmesine imkan veren çalışmalara imza atan biyokimyager Kariko ve immünolog Weissman'ın kazandığı açıklandı. Katalin Kariko Kimdir? Katalin Kariko, 17 Ocak 1955'te Macaristan'ın Szolnok şehrinde doğdu. Üniversite ve doktora eğitimini Szeged Üniversitesi Biyolojik Araştırmalar Merkezi'nde tamamlayan Kariko, mRNA ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek için ABD'nin Philadelphia eyaletinde bulunan Temple Üniversitesi'ne davet edilmesi üzerine bu ülkeye yerleşti. Almanya merkezli BioNTech'te kıdemli başkan yardımcısı olan Kariko, BioNTech-Pfizer tarafından ortaklaşa geliştirilen Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini Weissman ile birlikte geliştirmesiyle tanındı. Drew Weissman Kimdir? Drew Weissman, 7 Eylül 1959'da ABD'nin Massachusetts eyaletindeki Lexington şehrinde doğdu. 1981'de Brandeis Üniversitesi'nden mezun olan Weissman, 1997'de mRNA ve doğuştan gelen bağışıklık sistemi biyolojisini incelemek için Pennsylvania Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin akademik kadrosuna dahil oldu. Weissman ile Kariko, tanışmalarının ardından birlikte Kovid-19 aşısının temelindeki mRNA teknolojisini geliştirmeye yoğunlaştı. 2022 Nobel Tıp Ödülü'nü Paabo Kazanmıştı 2022 Nobel Tıp Ödülü, "soyu tükenmiş homininlerin genomları ile insan evrimine ilişkin keşiflerinden ötürü" 68 yaşındaki İsveçli biyolog Svante Paabo'ya verilmişti. Paabo, çalışmasında "küçük bir parmak kemiğinin genom verisiyle 30 bin yıl önce yaşayan ve denisovanlar olarak adlandırılan türleri" keşfetmişti. 1901 ila 2022'de 113 Nobel Tıp Ödülü verildi, ödül kazananlardan 12'si kadın. Nobel Tıp Ödülü'nün en genç kazananı, 1923'te insülinin keşfinden ötürü 32 yaşındaki Frederick G. Banting oldu. 1966'da "tümöre neden olan virüsleri" bularak Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan 87 yaşındaki Peyton Rous ise bu ödülü alan en yaşlı bilim insanı olarak tarihe geçti. Paabo'nun babası Sune Bergström da "prostaglandin" maddesine ilişkin buluşları dolayısıyla 1982 Nobel Tıp Ödülü'nü aldı. Nobel Ödülleri Hakkında İsveçli Alfred Nobel'in vasiyeti üzerine ölümünden sonra 9 Haziran 1900'de kurulan Nobel Vakfının insanlığa hizmette bulunanlara verdiği ödüller, dünyada en saygın ödüller olarak kabul ediliyor. Nobel Ödülleri, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından, fizik, kimya, edebiyat, barış ve tıp olmak üzere 5 ayrı dalda en başarılı kabul edilen kişiler veya kuruluşlara veriliyor. Bunlara ek olarak, Nobel Ekonomi Ödülü, 1968'de İsveç Merkez Bankasının Alfred Nobel'in anısına ekonomi dalında da ödül verilmesini kararlaştırmasıyla, ilk kez 1969'da verildi. Nobel Ödülleri, her yıl Alfred Nobel'in ölüm yıl dönümü olan 10 Aralık'ta düzenlenen törenle sahiplerine teslim ediliyor. Öte yandan ödüllerin 1901'deki başlangıcından bu yana verilmediği birkaç yıl oldu. Toplamda 49 defa yapılan ödül iptallerinin çoğu Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında gerçekleşti. Ödül törenleri, Kovid-19 salgını nedeniyle 2020 ve 2021'de de yapılamamıştı. Kaynak : Basın Bülteni
Temizoda Teknolojileri Derneği tarafından 8 Eylül 2023 tarihinde Ankara HiltonSA'da düzenlenen "Temizoda Paylaşımları" etkinliklerinde bu sefer konumuz sterilizasyon oldu. "Sterilizasyonun Baş Aktörleri: Etilen Oksit ve Radyasyon" isimli etkinliğimize katılım ise oldukça yüksekti. Özellikle Tıbbi Cihaz Üreticilerinin yoğun olarak başvurduğu 2 sterilizasyon yönteminden olan "Etilen Oksit ve Radyasyon" konuları farklı açılardan ele alındı. Etkinlik açılış konuşmasını Temizoda Teknolojileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Dilek Sunar yaptı. Konuşmasına tüm konuşmacılara ve katılımcılara teşekkür ederek başladı. Konuşmasının devamında etkinliği yönetecek TTD Yönetim Kurulu Üyesi Alper Sarı'yı kürsüye çağırdı. Alper beyde kısa bir sunumun ardından ilk konuşmacıyı kürsüye çağırdı. Günün ilk konuşmacısı olan Disposet firmasından YunusBOZKURT sterilizasyon cihazı alırken nelere dikkat etmemiz gerektiği ile ilgili tüm deneyimlerini dinleyiciler ile paylaştı. Bunu yaparken; ünite seçiminden, departmanın hazırlanmasına ve alınması gereken güvenlik önlemlerine kadar birçok konuya parmak bastı. Sonrasında sahne alan Disera A.S. firmasından Umut ERSOY ise Türkiye’de bir tıbbi cihaz üreticisi olarak ilk olma özelliğini taşıdıkları Elektron Demeti (E-Beam) sterilizasyon tesisi hakkında bizlere bilgi verdi. Tesisin kurulma aşamasında karşılaşılan güçlükler, nelere dikkat edilmesi gerektiği, E-Beam teknolojisinin çalışma şekli, sürecin kontrolü ve doğrulamasına yönelik verdiği bilgiler ile dinleyicilerin ülkemiz için yeni sayılan bu teknoloji hakkında fikir edinmesini sağladı. Son konuşmacı Medcer firmasından Mehmet Fatih Örmeci ise bu 2 sterilizasyon yönteminin valide edilmesi esnasında dikkat edilmesi gereken detaylara dikkat çekti. Madde madde önemli olan parametreleri bize açıklayan Örmeci, sunumu esnasında sıklıkla yapılan hataların da altını çizdi. Günün son oturumunda ise 3 konuşmacı, etkinliğin Moderatörü Alper Sarı ile birlikte sahne aldı. Karşılıklı soru-cevap ile ilerleyen oturum, katılımcılardan gelen sorular ile devam etti ve etkinlik bu şekilde son buldu. Etkinlik esnasında birçok Tıbbi Cihaz üreticisi, Validasyon firmaları, Akredite Laboratuvarların yanı sıra Sağlık Bakanlığı-TİTCK, Tarım ve Orman Bakanlığı uzmanları hazır bulundu. Temizoda Teknolojileri Derneği'nin bir sonraki etkinliği 25 Ekim 2023 tarihinde İstanbul Lütfi Kırdar'da BIOEXPO "Yaşam Bilimleri" Fuarları" ile eş zamanlı düzenleyeceği "GMP Ek 1 Kılavuzu 2022 Revizyonları" sempozyumudur. Steril tıbbi ürünlerin üretimi konusunda özel rehberlik sağlayan GMP Kılavuzunun Ek 1'i 2008 yılından beri güncellenmemişti. Bu revizyonun amacı netlik katmak, Kalite Risk Yönetimi (QRM) ilkelerini tanıtmak, yeni teknolojilerin ve yenilikçi süreçlerin dâhil edilmesine izin vermek ve yapıyı daha mantıklı bir akışa dönüştürmektir. Bilgi : https://lnkd.in/dudTPB2K
Çikolata benzeri peynir altı suyundan veya kakao tozundan yapılan kokolin ürününün zararlı olduğuna dikkat çeken Çikolata Uzmanı Elif Aslı Yıldız, "Gerçek çikolata yüzde 100 kakao yağından yapılır. Çikolata diye satılan kokoline dikkat edilmesi gerekir. Bu ürün kakao yerine kakao tozu barındıran çikolata benzeri bir tatlı türüdür" dedi. Bu yıl 31'inci kez düzenlenen Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı'na yerli ve yabancı birçok gıda şirketi katılıyor. Şirketler burada inovatif ürünlerini sergilerken, gıdalarda kullanılan ürünlere de dikkat çekiyor. Çikolata Uzmanı Elif Aslı Yıldız, çikolata benzeri ürünlerin zararlı olduğuna dikkat çekti. Yıldız, "İnsan sağlığını tehdit eden, çikolata dahi diyemeyeceğimiz kokolini çikolata diye satıyorlar. Kokolin; içinde süt yerine peynir altı suyu tozu barındıran, kakao yağı yerine margarin, kakao yerine kakao tozu barındıran çikolata benzeri bir tatlıdır. Bu ürüne, çikolatanın kalitesini belirlemede önemli rol oynayan kakao yağını bulundurmadığından dolayı kokolin ismi verilir. Bu da insan sağlına zararlı bir üründür" dedi. "Çikolata diye sağlıksız ürün satıyorlar" Çikolata yerine ucuz maliyetli kokolin ürününü sattıklarını belirten Yıldız, "Çikolata alınırken gerçekten o ürünün çikolatamı olduğuna bakılması lazım. Bunu nasıl anlarız dersek; ürünün etiketine dikkat edilmesi gerekir. Açıkta satılan ürünlerden kaçınılmalı. Üreticisi belli olmayan merdiven altı ürünlerden uzak durulmalı. Çikolatada kakao yağı dışında bir yağ bulunmaması gerekir. Bitkisel yağ denilen alternatif yağlar olmaması gerekir. Gerçek çikolata yüzde 100 kakao yağından yapılan üründür. Özellikle çikolata tüketiminde çocukların yediği ürünlere dikkat edilmesi lazım. Çocuklara çikolata yedirirken gerçek çikolatalar yedirilmeli. Aslında çok önemli ve güzel bir ürün farklı şekilde üretildiğinde zarara dönüşebiliyor. Kakao yağı, vücut ısısının altında eriyebilen tek yağdır. Uygun fiyatlı ve ne olduğu belli olmayan ürünlerden kaçınılmalı. Kokolin, içinde süt yerine peynir altı suyu tozu barındıran, kakao yağı yerine margarin, kakao yerine kakao tozu barındıran çikolata benzeri bir tatlı türüdür. Bu ürün, çikolatanın kalitesini belirlemede önemli rol oynayan kakao yağını bulundurmadığından dolayı kokolin ismi verilir" diye konuştu. "14 kategoride 500 farklı ürün gamı" Öte yandan fuarı değerlendiren Yıldız, ''Fuar çok güzel başladı ve güzel devam ediyor. Dünyanın dört bir tarafından gelmiş, insanları İstanbul'da ağırlamak gurur verici. Yabancıların Türk çikolatalarına ilgisi çok büyük. Her ürüne değil, inovatif ürünlere daha çok ilgililer. Türkiye'de, her kategoride birçok kaliteli ve güzel ürünleri bulabiliyorlar. Ortadoğu'nun ülkemize her zaman ilgisi büyük. Bizim 14 kategoride 450 - 500 farklı ürün gamına sahibiz. Daha da yeni ürünlerimizi üretmeye çalışıyoruz. Bu ürünlerin 150 tanesi Türkiye'de bulunuyor. Ülkelere göre özel ürettiğimiz ürünlerde oluyor" şeklinde konuştu. Kaynak: Basın Bülteni
Hakemli bilimsel dergi Cell Stem Cell'de yayımlanan yeni bir çalışmaya göre, ilk defa hem insan hem de hayvan hücrelerini içeren katı bir insanlaştırılmış organ, başka bir canlı türünün içinde yetiştirildi. Ünlü bilim insanı Tao Tan, "Bu, insan-hayvan kimerizminde kayda değer bir ilerlemedir" diyerek deneyin çığır açıcı bir yönü olduğunu vurguladı. Çin'deki Kunming Bilim ve Teknoloji Üniversitesinden hücre biyoloğu Tao Tan, 2021'de ilk kimerik insan-maymun embriyosunun geliştirilmesine yardımcı olmuştu ancak bu yeni çalışmaya dahil olmadı. Dünya genelinde milyonlarca kişi organ nakli için sıra bekliyor. Bu insanların büyük çoğunluğunun böbrek nakline ihtiyacı var. Hayat kurtaran organ nakillerine yönelik bu talebi karşılamak amacıyla bilim insanları, hayvanlarda organ ve doku yetiştirmek için yeni yöntemler arıyor. Son birkaç yıldır önemli aşama kaydedildi ve farelerde sıçan organları, sıçanlarda fare organları ve domuzlarda insanlaştırılmış iskelet kası ve endotel dokusu başarıyla büyütüldü. Ancak insan hücrelerinin yabancı bir konakçı içinde gelişmesi oldukça zordur. İNSAN ORGANLARI GELİŞTİRMEYE YÖNELİK TARİHİ BİR ADIM İnsan pluripotent kök hücreleri (iPSC), türlerin hücrelerinin farklı fizyolojik ihtiyaçlara sahip olması nedeniyle genellikle hayvanlara enjekte edildiğinde ölüyor. Science News'in haberine göre, Çin'deki Guangzhou Biyotıp ve Sağlık Enstitülerinden kök hücre biyoloğu Liangxue Lai ve ekibi, insan kök hücrelerinin hayatta kalma kabiliyetini artırmak için uzun yıllardır çalışıyor. Domuz embriyoları hâlâ tek hücre iken ekip, böbrek gelişiminde gerekli olan iki geni düzenlemek için gen düzenleme aracı CRISPR/Cas9'u kullandı. Böylece, insan iPSC'leri boşluğa enjekte edildiğinde böbrek hücrelerine dönüşebildi. DOMUZLARDA GELİŞTİRİLEN EN YÜKSEK İNSAN HÜCRESİ SAYISINA ULAŞILDI İnsan kök hücreleri, hücreleri tutunacak bir yer edinip böbreği oluşturmaya başlayacak kadar uzun süre hayatta tutmak için apoptozu (hücre ölümünü) azaltan aktif genlere sahip olacak şekilde tasarlandı. Daha sonra 1.800'den fazla embriyo, taşıyıcı dişi domuzlara aktarıldı ve bunlardan beşi, ilk 28 gün içinde çalışma için toplandı. Beşinin de gelişim düzeylerine uygun normal böbrekleri vardı ve organlar yüzde 50 ila yüzde 60 oranında insan hücrelerine sahipti. Tao Tan, bunun bir domuzun içinde yetiştirilen herhangi bir organda şimdiye kadar gözlemlenen en yüksek insan hücresi yüzdesi olduğunu söylüyor. Araştırmacılar, daha fazla zaman verildiğinde, muhtemelen insan hücrelerinin domuz hücrelerini geride bırakmasıyla böbreklerin normal şekilde büyümeye ve gelişmeye devam etmeyeceğine dair hiçbir belirti olmadığını açıkladı. DÖNÜM NOKTASI NİTELİĞİNDE BİR ÇALIŞMA Kök hücreler, böbrek tübüler hücreleri ve gelişimsel doku da dahil olmak üzere çeşitli hücre tiplerine farklılaşırken, insan böbreği 70'ten fazla benzersiz hücre tipine sahiptir. Araştırmacılar yüzde 100 insandan oluşan bir organ geliştirilene kadar bu tür organ nakillerinin başarılı olamayacağını belirtiyor. Üstelik, yeni çalışmada birkaç iPSC'nin yanlışlıkla embriyoların beyinlerinde ve omuriliklerinde sinir hücrelerine farklılaştığı görüldü. Hücrelerin böbrek hücrelerinden farklı olarak rastgele göründüğünü söyledi ve sonucunda insan beyni olan hayvanların oluşmasının muhtemel olmadığını vurguladı. Bu tür etik sorunlardan kaçınmak için ekip, kök hücrelerin nöronlara, genetik bilgiyi yavrulara aktaran germ hattı hücrelerine, yumurtalara ve spermlere farklılaşmasını düzenleyen genleri ortadan kaldıracağını söylüyor. Ekip aynı zamanda kalp ve pankreas da dahil olmak üzere diğer insan organ öncüllerini de domuzlarda yetiştirmenin peşinde. Kaynak: Basın Bülteni
Inceptive’in temel yeniliği, son teknoloji ürünü yapay zekayı kullanarak “biyolojik yazılım” oluşturmayı ve bunu insan hücrelerinde yürütülebilir talimatları kodlamanın bir yolu olarak tasavvur etmeyi içerir. Bu dönüştürücü yaklaşım, sektörün 50 milyar dolarlık bir pazar fırsatını gözetlediği, ilaç geliştirmede yapay zekadan yararlanmak için milyarlarca dolarlık finansman sağlayan biyoteknoloji girişimlerinin daha geniş bir eğilimini yansıtıyor. Sadece dört yıl önce kurulan Inceptive’in değerlemesi 2021’de 100 milyon dolardan bu son turda 300 milyon doların üzerine çıktı ve Obously Ventures gibi yatırımcıların ilgisini çekti. Girişimin yapay zeka platformu, Pfizer ve BioNTech’in Kovid-19 aşılarında kullanılanlara benzer, benzersiz mRNA tabanlı moleküller tasarlıyor. Inceptive, onaylandıktan sonra bu moleküllerin lisansını daha fazla geliştirme ve klinik denemeler için ilaç firmalarına verir. Avrupa’nın önde gelen ilaç şirketlerinden biriyle işbirliği yapan Inceptive, yenilikçi bir bulaşıcı hastalık aşısı üzerinde çalışıyor. mRNA aşıları Kovid-19’a karşı üstün başarı gösterirken, başarılarının diğer aşı kategorilerinde tekrarlanması hala bir zorluk olmaya devam ediyor. Inceptive, on yılın sonuna kadar beklenen 700’den fazla programla büyüyen mRNA ilaç geliştirme ortamını desteklemeyi amaçlıyor. Exscientia, Verge Genomics ve Recursion Pharmaceuticals dahil olmak üzere çok sayıda biyoteknoloji şirketi yapay zeka destekli ilaçları piyasaya sürdü. Ancak ilaç geliştirmedeki temel engel klinik araştırmalar olmaya devam ediyor. Kaynak: Basın Bülteni
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suudi Arabistan Kraliyeti arasında Savunma Sanayi alanında geliştirilen işbirliği devam ediyor. Bu kapsamda İstanbul Swiss Otel’de düzenlenen törende, Türk Savunma Sanayi firması olan ASER Teknoloji tarafından 2017 yılından beri geliştirilen Anti Drone çözümü GHOST sistemi, GHADI Holding aracılığıyla Suudi Arabistan’a ihraç edildi. 33 KİLOMETREDEN TANK TESPİTİ YAPABİLİYOR 2005 yılından bugüne ODTÜ Teknokent’te Araştırma Geliştirme faaliyetlerini sürdüren ASER Teknoloji’nin geliştirdiği GHOST radar; insansız hava araçlarına karşı 360 derece durumsal algılama, tespit ve sınıflandırma yapan bir radar sistemidir. Yüksek radar hassasiyeti, tüm hava koşulunda çalışabilme yeteneğiyle; 11 kilometreden yaya, 19 kilometreden helikopter, 22 kilometreden araç ve 33 kilometreden de tank tespiti yapabilmektedir. Kaynak: Basın Bülteni
Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki su geri kazanım sistemlerindeki tıkanıklıklar o kadar artmış durumda ki hortumların temizlenmesi ve yenilenmesi için Dünya’ya geri gönderilmeleri gerekmişti. Bu durum, birbirlerine ve genellikle de yüzeylere (örneğin su geri kazanım borularının iç kısımlarına) yapışan mikroorganizmaların oluşturduğu biyofilmler sayesinde meydana geliyor. Bu mantar üremeleri ISS’teki su işleme birimlerinin filtrelerini tıkayabildiği gibi astronotların hastalanmasına da neden olabilir. Ancak şimdi ise bir çözüm bulunmuş olabilir. Uzayda mikrop sorunu iyofilmler uzay giysileri, geri dönüşüm üniteleri, radyatörler ve su arıtma tesisleri de dahil olmak üzere ekipmanın bütünlüğünü tehlikeye atabildiğinden ve ekipmana zarar verebildiğinden, etkilenen malzemeleri değiştirmek uzay ajanslarına oldukça pahalıya mal olabiliyor. NASA’nın 2023 yılı için ISS’in kargo ihtiyaçlarını gidermek için yaklaşık 1,3 milyar dolar ayırdı. Bu önemli derecede yüksek bir maliyet. Öte yandan uzay görevlerinde mikrobiyal büyümenin önlenmesi, özellikle Ay ya da Mars gibi, onarım ya da hasta astronotların tedavisi için Dünya'ya hızlı bir dönüşün mümkün olmadığı yerlere yapılacak uzun mesafeli yolculuklar için kritik önem taşıyor. Colorado Üniversitesi, MIT ve NASA Ames Araştırma Merkezi'ndeki araştırmacılar arasında yapılan ortak bir çalışmada, araştırmacılar uzay istasyonundan alınan örnekleri incelediler. Bilim insanları ayrıca "katılar ile sıvılar arasındaki sürtünmeyi ortadan kaldırma" konusunda uzmanlaşmış bir şirket olan LiquiGlide'daki uzmanlarla da güçlerini birleştirdi. Multidisipliner çalışma, yüzeylerin ince bir nükleik asit tabakasıyla kaplanmasının ISS’te bakteri üremesini engellediğini ortaya koydu. Bilim insanları, bu asitlerin mikropların yüzeylere yapışmasını engelleyen hafif bir negatif elektrik yükü taşıdığını belirtti. Bilim insanları ayrıca ISS’te kullanılan ilgili parçaların yüzeyini silikon yağ ile kayganlaştırılarak biyofilmlerin yapışmakta zorlandığı kaygan bir yüzey oluşturdu. Biyofilm oluşumunu önlemek için yüzeylerin nükleik asitlerle kaplanmasına yönelik bu özel yöntemin uygulanması, karasal örneklerde mikrobiyal oluşumun yaklaşık yüzde 74 oranında azaldığını gösterdi. Şaşırtıcı bir şekilde uzay istasyonu numuneleri yaklaşık yüzde 86'lık daha yüksek bir azalma gösterdi. Çalışmaya katılan Colorado Üniversitesi'nden mikrobiyoloji uzmanı Pamela Flores yaptığı açıklamada, "Bu performansı ne kadar süreyle devam ettirebileceğini bilmiyoruz. Bu yüzden kesinlikle daha uzun bir kuluçka süresi ve mümkünse sadece son noktalarda değil, sürekli bir analiz yapılmasını öneriyoruz.” ifadelerini kullanarak daha uzun çalışmaların gerekli olduğunu belirtti. Kaynak: Basın Bülteni
TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM), askeri güvenlik projelerinden edinilen tecrübeyle geliştirdiği güvenlik çözümüyle ihracat başarısı yakaladı. Askeri ihtiyaçlara yönelik yürütülen kriptolojik ürünlerden edinilen tecrübelerle kurumsal ihtiyaçlara yönelik Donanımsal Güvenlik Modülü - Hardware Security Module (HSM) geliştirildi. Donanımsal Güvenlik Modülü, güçlü kimlik doğrulama için gerekli sayısal anahtarları koruyup yöneten ve kripto işleme sağlayan fiziksel bir cihaz olarak görev yapıyor. Bütünleşik güvenli kriptografik anahtar üretimi, depolama ve yönetim hizmetlerini sağlayan cihaz, "Rasgele Sayı Üretici" özelliği sayesinde, kırılması mümkün olmayan kriptografik altyapı oluşturuyor. TÜBİTAK BİLGEM tarafından 40 yıldır yürütülen farklı tip askeri güvenlik projelerinden edinilen birikim DIRAK HSM isimli yeni bir ürünün ortaya çıkmasını sağladı. Cihaz, Türkiye'de geliştirilmiş tek yerli ve milli "Rasgele Sayı Üretici" teknolojisi ile üst düzey güvenlik sunuyor. Enstitü bünyesindeki Milli Açık Anahtar Altyapısı ekibi tarafından geliştirilen DIRAK HSM, kişisel kullanım ile ticari ve kamu kurumlarının istifadesine sunuldu. İletişim, akıllı araçlar ve bankacılıkta kullanılıyor Bilgi güvenliği ve kişisel güvenliğe ihtiyaç duyulan alanlarda üstün bir altyapı oluşturan cihaz, 4,5G/5G altyapılarında, akıllı araçlarda, finans ve bankacılık sektörlerinde, blokzincir alanında kullanılmaya başlandı. Bilgi güvenliği ve kişisel güvenliğe ihtiyaç duyulan alanlarda üstün bir altyapı oluşturan cihaz, 4,5G/5G altyapılarında, akıllı araçlarda, finans ve bankacılık sektörlerinde, blokzincir alanında kullanılmaya başlandı. DIRAK HSM, hem Türkiye hem de uluslararası piyasada geçerli birçok sertifikayı aldı ve geleceğin teknolojisi sayılan "bulut çözümlerine" hazır hale getirildi. Uluslararası çözümlerle rekabet edecek seviyeye gelen DIRAK HSM, ürün pazarını domine eden cihazlara alternatif oluşturdu. TÜBİTAK BİLGEM, ürün geliştirme konusundaki bu başarıyı bir dizi ülkeden aldığı siparişlerle ticari alana da taşımayı başardı. Kaynak Basın Bülteni