Haberler

TAB'24 Proje Yarışması: Sürdürülebilirlik ve Yeşil Teknolojilere Yenilikçi Çözümler

Sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüme doğru, tıbbi aromatik bitkiler alanında çalışan, fikir ve proje geliştiren araştırmacılar, girişimciler ile lisans, lisansüstü ve doktora programlarındaki genç bilim insanlarının kozmetik, ilaç ve gıda takviyeleri sektörlerinin ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi çözümler geliştirmelerini teşvik etmek ve geliştirilen çözümleri ilgili sektör temsilcileri, kamu kurumları gibi aktörleri içine alan ekosistem ile buluşturarak iş birliklerini tetiklemek ve birlikte değer yaratılmasını sağlamak. Çağrı ve başvuru süreci, öne çıkan ihtiyaç alanlarına yönelik proje yarışma duyurusunun yapılması, Türkiye’nin farklı bölgelerindeki TAB’24 paydaşı üniversitelerin koordinasyonuyla çağrı duyuruları ve proje başvurularının toplanması şeklinde olacaktır. Koordinasyon; buluşmada sunum yapacak ekiplerin yönlendirilmesi, proje sunumlarının toplanması ve buluşma gününe yönelik program hazırlıklarının yapılması ile sağlanacak. Ön eleme, başvuruların değerlendirilerek öne çıkan projelerin belirlenmesi ve seçilen proje takımlarıyla online koordinasyon toplantı yapılması ile gerçekleştirilecektir. TAB'24 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler " Arge - Endüstri " Ekosistem Buluşması networking bölümünden bir kare (TAB'24; BioExpo Yaşam Bilimleri Fuarı'nın Uzun Soluklu bir projesi) 23-25 Ekim 2024, Poster Sergisi TAB’24 finalistlerinin proje posterleri BioExpo poster alanında sergilenecektir.  24 Ekim 2024, TAB’24 Proje Final Kampı (TAB’24 BootCamp) Patara Salonu: TAB’24 Proje Final Kampı’nda seçilen 10 projenin final sunum hazırlıklarının yapılması ve 1-1 mentorluk süreci (Sunum hazırlıkları, değer önerisi, ürün- pazar analizi çalışmaları, rakip analizleri ve potansiyel ticarileşme ve işbirliği yol haritaları tasarımı)  25 Ekim 2024, TAB’24 Proje Yarışması DemoDay ve Ekosistem Buluşma Günü, Akdeniz Salonu: TAB'24 DemoDay Proje sunumları Jüri tarafından sağlanan geri bildirimler sonrası sonraki aşamalara geçiş için yönlendirmenin yapılması İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Sektörleri ile Tıbbi Aromatik Bitkiler ve Yeşil Teknolojiler Ekosistem Buluşması   BioExpo TAB'24 Proje Yarışması Takvimi: Program Çağrısı ve Duyurular: 19 Ağustos – 16 Eylül 2024 Çağrı Bilgilendirme Toplantısı (Online): 23 Ağustos 2024 Başvuru Son Tarihi: 16 Eylül 2024 Başvuruların Değerlendirilmesi: 16 – 22 Eylül 2024 Finalistlerin Açıklanması: 23 Eylül 2024 Finalistlerle Koordinasyon ve Ön Hazırlık Süreci (Online): 1 – 18 Ekim 2024 Proje Poster Sergisi: 23-25 Ekim 2024, BioExpo Poster Alanı TAB'24 Proje Final Kampı (TAB’24 BootCamp): 24 Ekim 2024, Patara Salonu - BioExpo TAB'24 DemoDay: 25 Ekim 2024, Akdeniz Salonu - BioExpo  

İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Üretim Stratejileri ve Pazara Erişim Sempozyumu ile Bioexpo'da buluşuyor.

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Ana Bilim Dalının bilimsel işbirliği, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK), Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB), Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Demir Sezer’in moderasyonu eşliğinde BioExpo "İlaç, Kozmetik ve Gıda Takviyeleri Üretim Stratejileri ve Pazara Erişim“ Sempozyumu BIOEXPO Yaşam Bilimleri Fuarları 23-25 Ekim tarihlerinde İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezinde sizlerle! 24-25 Ekim 2024 tarihleri arasında gerçekleşecek olan BIOEXPO 2024 Yaşam Bilimleri Fuarları ile eş zamanlı düzenlenecek bu sempozyumda kamu, ilaç sanayi uzmanları ve bilim insanları çeşitli konuları ele alacak. 5 ayrı tematik başlıkla 2 gün boyunca paralel salonlarda 23 oturumda ayrı ayrı tartışılacak. Kamu kurumlarından TÜSEB, TİTCK ve TÜBİTAK başkanları açılış konuşmalarıyla bizleri onurlandıracak. Tematik oturumlarda kamuyu temsilen TÜBİTAK TEYDEB, TÜSEB, SGK GSS, İBG Pharma, İlaç Endüstrisini temsilen AİFD, İEİS, TİSD, KÜAD ve SURDER yöneticileri konuşmacı olarak aramızda olacaklardır.  BIOEXPO 2023 açılış konuşmalarımızdan Marmara Üniversitesi Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Demir SEZER  Platin sponsorlarımız Amgen ve Sanofi, Altın sponsorumuz Roche, Gümüş sponsorumuz Cinnagen Uydu oturumlarında bizlerle olacaktır. Bu bağlamda gelişen ilaç teknolojileri ile hem konvansiyonel alanda hem de biyoteknolojik ilaç üretimi açısında günümüzde global platformda yeni teknolojilerin gündeme geldiği ve çeşitli otoritelerce kabul gördüğü görülmektedir. Gerek ulusal gerekse uluslararası ilaç teknoloji ve üretim süreçlerinin pandemi dönemi ve sonrası hızlı bir şekilde geliştiği ve bu süreçten sonraki dönemlerde de özelikle biyoteknolojik alanda yeni gelişmelerin söz konusu olduğu aşikârdır. Türkiye'deki Konvansiyonel ve Biyoteknolojik İlaç Üretim Regülasyonları Ar-Ge’de Öne Çıkan Trendler ve Klinik Araştırmaların Geleceği Ar-Ge’den Üretime Biyoteknolojik İlaçlar Biyoteknojik Tedavilerin Geleceği Biyoteknolojik İlaçlarda Ar-Ge ve Klinik Süreçlerin Yönetimi Biyoteknolojik Ürünlere Erişimde Gelecekte MCDA Rolü Dünya'da ve Türkiye'de Biyoteknolojik İlaçların Yeri ve Pazara Erişimi Biyoteknolojik İlaçlarda Arge Ekosistemi ve Destekler Biyoteknoloji ve Biyobenzer İlaçların Yükselişi  Dünya ilaç tedarik zincirinde formülasyon gelişim süreçlerinde en önemli parametrelerden bir tanesi de eksipiyan tedariki veya üretimidir.  Önümüzdeki senelerde dünya ilaç krizinin yaşanmaması adına eksipiyan üretimi ve tedariki; özellikle API teknolojileri ve tedariki büyük önem kazanmaktadır. Konvansiyonel İlaçlarda API, Eksipiyan Üretimi ve Tedarik Zinciri İlaç Lojistik Yönetiminde, Süreç Otomasyonu Sentezden Bitmiş Ürüne Konvansiyonel İlaç Üretimi ve Pazara Erişim   Bir diğer önemli üretim zinciri ise gıda takviyeleri çatısı altında üretilen ürünlerdir. Bu ürünler ilaç statüsünde olmayan ve bağışıklığı desteklediği gibi vücut için farklı kullanım alanları da olan ürünlerdir. Sağlık alanındaki bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle birlikte gıda takviyeleri, sadece besin eksikliklerini gidermekle kalmayıp,  aynı zamanda  modern yaşamın getirdiği zorluklarla başa çıkmak ve sağlıklı yaşam biçimlerini desteklemek isteyen bireylerin  önleyici sağlık konseptine de katkı sağlamaktadır. Sempozyumun Gıda Takviyeleri  oturumları, sektöründeki paydaşları, akademisyenleri, endüstri liderlerini ve girişimcileri bir araya getirerek, gerek regülasyonları gerek üretim teknolojileri ve pazara erişimleri de farklı açılardan tartışılacak  bir ekosistem oluşmasına katkı sağlayacaktır. Kozmetik ürünler günümüzde sadece dış görünümü iyileştirmekle kalmayıp aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etmelerine, özgüvenlerini artırmalarına ve kişisel bakımlarını optimize etmelerine olanak sağlayan önemli araçlardır. Bu sene bir ilk olarak ilaç sempozyumu yanında kozmetik sektörünün güncel konularına da yer verilerek yeni nesil kozmetikler ve çevre dostu geliştirilen yeni ürünlerin teknolojileri, klinik çalışma ve regülasyonlar gibi farklı konu başlıkları da yine sempozyum çatısı altında tartışılacaktır. Sempozyuma katılım ücretli olup kayıt için aşağıda yer alan linki kullanarak formun doldurulması gerekmektedir.   Bioexpo İlaç Sempozyumu Etkinlik Programı Ulaşmak İçin; Sempozyum Kayıt Formu  

TTD Tarafından Düzenlenen Güncel GMP Kılavuzu ve Uygulama Örnekleri Semineri Ekim'de Başlıyor

Güncel GMP Kılavuzu ve Uygulama Örnekleri Semineri   Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Ana Bilim Dalının bilimsel işbirliği ile düzenlenecek olan BioExpo "Ar-Ge’den Pazara Yeni Nesil İlaç, Gıda Takviyeleri ve Kozmetik Sanayii “ Sempozyumu ile eş zamanlı Temizoda Teknolojileri Derneği'nin katkıları ile "Güncel GMP Kılavuzu ve Uygulama Örnekleri " sempozyumu Bioexpo' da düzenlenecektir. Avrupa Birliği ilaç endüstrisi, tıbbi ürünlerin geliştirilmesi, üretimi ve kontrolünde yüksek Kalite Yönetimi standartlarını korumaktadır. Tüm tıbbi ürünlerin, çağdaş güvenlik, kalite ve etkinlik gerekliliklerine uygunluğu sağlamak için yetkili bir makam tarafından değerlendirilmesini sağlar. GMP Kılavuzları bu konuda ilaç endüstrisinin vazgeçilmez rehberidir. Temizoda Günü Etkinlikleri.. 23 Ekim tarihinin bir özelliği de Temizoda Teknolojileri Derneği'nin kuruluş tarihi olan 23 Ekim haftasının TEMİZODA GÜNÜ olarak mesleki etkinlikler düzenleyerek kutlanmasıdır. Temizoda Teknolojileri Derneği, Kontaminasyon Kontrolünün zorunlu olduğu endüstriyel alanlarda çalışan ilgili paydaşların eğitim taleplerine cevap vermek, sektörün ilgili standartlarında uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirlikleri yapmak, temizoda endüstrisinde yaşanan gelişmeleri yakından takip ederek bu konularda bilgi ve teknolojilere erişimi kolaylaştırmak ve sürdürülebilir kılmak amacı ile kurulmuştur. PROGRAM 23 Ekim 2024, Çarşamba / Hisar Salonu 10:30 – 11:00 Açılış Konuşması                 -  Dilek SUNAR, Temizoda Teknolojileri Derneği Yön. Krl. Başkanı               -  Haşim SOLMAZ, ICCCS Genel Sekreteri 11:00 – 11:45     1.Oturum GMP Ek1 Kılavuzu’nun Ağustos 2022’deki Revizyonu Kapsamı, Farmasötik Kalite Sistemi, Altyapı, Personel, Üretim ve Spesifik Teknolojiler     -  Dilek SUNAR, ICCCS  Eğitim Komisyonu Üyesi 11:45 – 12:30     2.Oturum Garment Management System     -  Manas KUMAR, TTD Kurumsal Üyesi 12:30 – 13:30  Ara/Network 13:30 – 14:30     3.Oturum CCS, Çevresel İzleme ve Temizoda Sınıflandırma Süreçlerinde Güncel Gelişmeler     -  Haşim SOLMAZ, ISO TC/209 Delegesi / MTC 165 Ayna Komite Başkanı 14:30 – 15:15     4.Oturum Su Sistemleri Uygulamaları, İzolatörler ve BFS     -  Deniz ALKANAT, ISO TC 209 / WG11 Üyesi 15:15 – 15:30  Ara/Network   15:30 – 15:50     5.Oturum Aseptik Proses Simülasyonu, Mikrobiyolojik İzleme ve Dezenfeksiyon Süreçlerinde Güncel Gelişmeler     -  Ceyda AKŞİT ŞENER, ISO TC/209 WG2 Üyesi 15:50 – 16.20     6.Oturum GMP Annex-1 Kılavuzu’nda Dezenfeksiyon ve Sterilizasyon Süreçleri     -  Alper SARI, ISO TC 209 / WG2 Üyesi 16:20 – 17.00     7.Oturum Annex-1 Tesis Tasarımındaki Güncel Gelişmeler      -  Alper GÜZEL, TTD Kurumsal Üyesi  

Lindström İlaç Sektöründe Sağlık ve Güvenlik Ekip Çalışmasıyla Gelişir

İlaç sektöründe risklerin değerlendirilmesi ve ortadan kaldırılması, çalışan ve son kullanıcı güvenliğini sağlar; ayrıca uzun vadede işletme için de faydalıdır. Bu, tüm tedarik zincirinin de katılması gereken bir ekip çalışmasıdır.   İlaç sektöründe sağlık ve güvenlik, her şeyden önce gelir. Çalışanlar sürekli olarak kimyasal ve biyolojik tehlikelere maruz kalmakta ve bu da sağlıkları için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Güvenlik standartlarına uyulmaması ve yeterli güvenlik standartlarının sağlanmaması işgücü verimliliğini etkileyebilir. Uzun vadede bu durumun işletme üzerinde de ciddi etkileri olabilir. İşte ilaç sektöründe sağlık ve güvenlik prosedürlerini iyileştirmek ve tüm tedarik zincirini buna dahil etmek için en iyi ipuçları: Risk değerlendirmesi güvenliğin temel taşıdır Güvenliği artırmaya yönelik ilk adım, sürece kapsamlı bir şekilde bakmaktır. Etkili risk değerlendirmesi, işyerindeki potansiyel tehlikeleri değerlendirmenin ve ilaç endüstrisinde çalışan güvenliğini sağlamanın temel taşıdır. İlaç sektöründe, kapsamlı bir sağlık ve güvenlik risk değerlendirmesi yapılması yasal olarak zorunludur. Bu değerlendirme, tehlikeleri ve bunların kaynaklarını belirlemek için işyerinin gözden geçirilmesini içerir. Riskleri ve potansiyel tehlikeleri belirledikten sonra sıra harekete geçmeye gelir. Tesislerin ve çalışma usullerinin mümkün olduğunca güvenli olduğundan emin olun. İster bir laboratuvarda çalışırken ister tehlikeli kimyasalları taşırken ve kullanırken bu durum geçerlidir. Tüm eylemleri takip edip ölçmek ve durumdan haberdar olmak için verileri kullanmak önemlidir. Her ilaç şirketi için çalışanları en büyük sermayesidir. Bu nedenle “yaralanmaların olmadığı” bir ortamın hayata geçirilmesi önemlidir. Kurallar belirleyin ve personeli eğitin. Tüm tedarik zinciri boyunca herkesin yaralanma ve kazaları ortadan kaldıran güvenlik önlemlerine uyduğundan emin olun. Tedarik zincirleri ilaç sektöründe sağlık ve güvenliği iyileştirebilir Son yıllarda ilaç şirketleri ana faaliyet alanlarına odaklanmakta ve diğer faaliyetleri iş ortaklarına devretmektedir.  İş birliği daha yaygın hale geldikçe, tedarik zinciri sağlık ve güvenlik standartlarının korunmasında daha da büyük bir role sahip olmaktadır. Hizmet aldığınız iş ortaklarınızın çalışanları da doğru prosedürlerin farkında olmalı ve riskleri azaltmak için üzerlerine düşeni yapmalıdır. Lindström, hijyenik iş kıyafetleri ve cleanroom – temiz oda hizmetleri sağlayarak ilaç şirketlerinin hijyen standartlarını yükseltmelerine yardımcı olmaktadır. Tekstil kiralama hizmetlerini tercih ederek, asıl işinize odaklanabilir ve kesintisiz bir hizmet tedarikini güvence altına alabilirsiniz. Ayrıca aldığınız hizmetler hakkında her zaman güncel bilgilere erişebilirsiniz. Sağlık ve güvenlik risk değerlendirmesi nasıl yapılır?  Potansiyel riskleri keşfetmek ve kaza kayıt sayfalarını değerlendirmek için tesis gezileri yapın. Tehlikeler belirlendikten sonra, hangi çalışanların bu tür tehditlere maruz kaldığını belirleyin. İşyeri tehlikelerinin nasıl ele alınacağına karar verin. Net bir eylem planı belirleyin – amaç, tehlikeyi en aza indirmek veya ortadan kaldırmak olmalıdır. Sorunların belirlendiğini ve ele alındığını göstermek için tespit edilen riskleri ve alınan önlemleri kaydedin. İşyerinde sağlık ve güvenlik önlemlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak için risk değerlendirme raporunu yıllık olarak gözden geçirin.   İş kazası olmayan bir çalışma ortamı nasıl sağlanır? Yaralanmalara ve kazalara yol açmayan bir çalışma kültürünü benimsediğinizi açıkça gösterin. Çalışanları, kendi güvenliklerinin yanı sıra çevrelerindeki diğer çalışanların güvenliğinden sorumlu oldukları konusunda bilgilendirin. Her türlü tehlikeyi tanımlamaya, kontrol etmeye ve ortadan kaldırmaya yardımcı olan etkili bir yönetim uygulayın. Etkili araştırma ve ileriye dönük strateji geliştirme yoluyla kazaların ve yaralanmaların tekrar meydana gelmesini önlemek için uygun önlemleri alın. Tüm farmasötik tesisleriniz, ofisleriniz ve laboratuvarlarınızda kurumsal güvenlik standartlarını uygulayın. İyileştirme fırsatlarını keşfetmek için uygun olan çalışma ortamlarında anketler yapın.   Kimyasallar, sağlık ve güvenlik standartlarına göre nasıl kullanılır?  Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen “Kimyasalların Sınıflandırılması ve Etiketlenmesine İlişkin Küresel Uyumlaştırılmış Sistem” (GHS) (https://unece.org/about-ghs) yönetmeliğini kullanmak, tehlikeli kimyasalları kullanmanın ve bu konudaki riskleri azaltmanın etkili bir yoludur:  Hangi kimyasalların zararlı etkileri olduğunu belirleyin.  Tüm kimyasalları doğru şekilde etiketleyin.  Tüm kimyasalları yönetmeliklere uygun bir şekilde kullanın. Yüksek sıcaklık, yüksek basınç veya oksidasyon genellikle kimyasalların patlamasına veya tesisi kirletmesine neden olmaktadır.  Büyük hasar riskini en aza indirmek için tesisin içine acil durum duşları ve göz yıkama istasyonları kurun.   Laboratuvarda güvenlik nasıl sağlanır?  Özellikle personelin kimyasal tehlikelere veya partiküllere maruz kaldığı yerlerde sık sık temizlik yapın. Bakterilerin, virüslerin veya tehlikeli kimyasalların yayılmasını önlemek için ellerinizi düzenli ve uygun şekilde yıkayın. Laboratuvarın içinde asla yiyecek ve içecek tüketmeyin veya sigara içmeyin.  Laboratuvar içinde tulumlar, gözlükler, koruyucu kask ve ayakkabılar gibi uygun kişisel koruyucu ekipmanı zorunlu hale getirin.  Konteynır kapları uygun şekilde etiketleyin.  Tüm ekipmanın düzgün çalışıp çalışmadığını ve ekipman kullanımının güvenliğini düzenli olarak kontrol edin.  Saç kaynaklı kontaminasyonu önlemek için boneler kullanın. • Koridorları temiz tutun ve düzenli olarak dezenfekte edin.  Her gün risk değerlendirmesi yapın.   Kaynak: Lindström Temizoda Kıyafetleri Kiralama Hizmetleri  

Lindström İlaç Sektöründe Hijyenin İyileştirilmesi: Odaklanılması Gereken 4 Temel Alan

İlaç endüstrisinde kontaminasyonu önlemek ve tıbbi ürünlerin kalitesini sağlamak için uygun hijyen şarttır. İşte ilaç sektöründe hijyen için odaklanılması gereken dört temel alan. İlaç sektöründe hijyen hem son tüketicilerin hem de çalışanların güvenliğini sağlamak için büyük önem taşır. Odaklanılması gereken dört temel alan vardır: üretim hijyeni, personel hijyeni, tesis ve yüzey dezenfeksiyonu ve performans izleme. Bu makalede uzmanlarımız, ilaç sektöründe dört alanda da uygun hijyenin nasıl sağlanacağına dair ipuçlarını paylaşıyor. Bu ipuçları, üretim katından son ürüne kadar tüm süreci kapsar. Performans izleme 1. İlaç üretimi hijyeni kontrollü bir ortam gerektirir Üretim hijyeni, süreci ve son ürünü güvenli hale getirmenin ilk adımıdır. Bu uygulamaların gerçekleştirilmesi, ilaç üretim tesislerinde optimum sanitasyon standartlarının korunmasına yardımcı olur. Bu da ilaçların kalitesinin etkilenmemesini sağlar: Kontrollü bir ortama odaklanın: temiz oda havadaki mikrop, toz, kimyasal buhar ve aerosol partiküllerinin düşük seviyede kalmasını sağlar. Manuel dezenfeksiyon süreçlerine ek olarak klasik, steril veya mikrobiyal filtreli dezenfektanların kullanımını uygulayın. Hidrojen peroksit buhar jeneratörü ile dezenfeksiyon sürecini daha etkin hale getirin. Bu güçlü cihazlar, üretim ünitesi ve ekipmanın hızlı ve etkili bir şekilde dekontaminasyonunu sağladıkları için giderek daha popüler hale gelmektedir. Tüm temizlik ekipmanlarının optimum ergonomi, sterilizasyon ve temiz oda süreçlerinin gerekliliklerini karşıladığından emin olun. Temizlenmesi zor yüzeyleri belirlemek için tesisleri dikkatlice kontrol edin. Bu alanları, etkinliği laboratuvarda test edilmiş ve endüstri güvenlik standartlarına uygun dezenfektanlarla temizleyin. Kirlerin yayılma riskini en aza indirmek için depolama alanlarını ve yürüme yollarını betonla kaplayın. Bina veya binalardaki malzeme akışını kirlenmeyi önleyecek şekilde düzenleyin. Bu, bileşenlerden ilaç ürünü kaplarına, kapaklara, etiketlemeye, proses içi malzemelere ve ilaç ürünlerine kadar her şeyi içerir. 2. İlaç sektöründe personel hijyeni doğru tipte giysilerle başlar İlaç üretim tesislerinde, ekipmanlarda, hammaddelerde ve ürün ambalajlarında hijyeni sağlamak için alınan önlemlere rağmen, kontaminasyonun birincil kaynaklarından biri insanlardır. Uygun ve hijyenik iş kıyafetleri kullanmak, yüksek güvenlik standartlarını korumak için çok önemlidir. Nihayetinde bu önlemler nihai tüketicilerin sağlığını güvence altına almaktadır: Belirlenmiş çalışma alanlarında, o alana özel hijyenik kıyafetlerin kullanılmasını sağlayın. Çalışma alanlarına üretim tesisleri, depolama alanları ve yükleme ve boşaltma üniteleri örnek olarak verilebilir. Giysiler, vücut tarafından üretilen partiküllerden ve vücuttan atılan mikroorganizmalardan kaynaklanan kontaminasyonu önler; o   Saç ve kıl dökülmesini önleyen koruyucu giysiler kullanın, kullanmadan önce sterilize edin, cildi ve saçları örtün (örn. kepler, bıyık ve sakallar için başlıklar, koruyucu gözlükler); o   Üst üste binen tüm giysi bileşenleri arasında yeterli bir bariyer vardır (örn. eldivenlerin kollarla üst üste binmesi). Doğru türde hijyenik özel kıyafetlerin her zaman yeterli sayıda mevcut olduğundan emin olun. Bu şekilde, aseptik üretime katılan tüm personel uygun şekilde giyinmiş olur. Şunları sağlamaya özellikle dikkat edin: o   Eldivenleri sık sık dezenfekte edin ve yırtık veya kusurlu giysi bileşenlerini derhal değiştirin. Hijyenin önemi ve hijyenik kıyafetlerin doğru şekilde kullanılması konusunda bilgi ve eğitim sağlayın. Örneğin, üretim ortamından uzaktayken veya kantin, sigara içme alanı ve tuvalet alanlarında bu kıyafetlerin kullanılmaması gibi. o   Çamaşır yıkama sürecine odaklanın: tüm yıkama sürecini sektör tarafından tanımlanmış kriterlere uygun biçimde gerçekleştiren kurum içi bir tesis yoksa, bunu yalnızca onaylı bir yüklenici yapmalıdır. İş kıyafetlerinin yıkanmasında en yüksek hijyen standartlarını sağlamak için aşağıdaki önlemler alınmalıdır: o   İş kıyafetlerini etkin bir şekilde ve sektörel standartlara uygun şekilde yıkayın. o   Kirli ve temiz iş kıyafetlerini uygun şekilde ayırın. o   Temiz giysileri kontaminasyondan arındırılmış torbalar veya kılıflar içinde tedarik edin.  o   Çamaşır yıkama sürecinin standartlara uygunluğunu teyit edin ve onu sürekli olarak iyileştirin. 3. Tesis ve yüzey dezenfeksiyonu kontaminasyonla mücadeleye yardımcı olur Etkin üretim ve personel hijyeni uygulamalarına ek olarak, tesisi ve tüm yüzeyleri dezenfekte etmek için uygun önlemler alınmalıdır. İşte nasıl yapılacağı: Etkinliği, kullanım kolaylığı ve iş güvenliği açısından test edilmiş yüksek kaliteli, endüstri onaylı sterilizasyon ürünleri kullanın. Duvarların, tavanların ve zeminlerin yıkanabilir olduğundan ve yarık bulunmadığından emin olun. Düzenli temizlik, fırçalama ve dezenfeksiyon, kir birikmesini ve kontaminantların yayılmasını önlemek için önemlidir.  En yüksek el hijyeni standartlarını karşılamak için yüksek performanslı el dezenfektanları ve dispanser sistemleri kullanın. Personelin ellerinden mikrop ve kirlilik bulaşma riskini önlemek, kritik bir önleyici tedbirdir. İlaç sektöründe hijyen için performans takibi dijital araçlarla çok kolay Hijyeni korumak için, yalnızca hijyen stratejilerini uygulamak yeterli değildir. Alınan önlemlerin etkisini izlemek, süreci analiz etmek ve sürekli iyileştirmek de aynı derecede önemlidir. Bunu dijital araçların yardımıyla etkili ve hızlı bir şekilde yapın: Sorun teşkil eden alanları belirleyin ve sorunları ortadan kaldırmak ve süreçleri iyileştirmek için gerekli önlemleri alın. Tüm üretim, depolama, iş kıyafeti ve temizlik sürecinin güncel bir görünümünü sunan dijital araçlarla hijyen performansını izleyin. Süreçlerin sorunsuz çalıştığından emin olmak ve süreçteki sorunları önlemek için verileri kullanın. Raporlama verilerinin BRC Global Standartlarını karşıladığından emin olun.   Kaynak: Lindström Temizoda Kıyafetleri Kiralama Hizmetleri

Lindström Temizoda Hizmetleri için Sıkça Sorulan Soruları Yanıtlıyor

Temiz oda kıyafetleri hangi ISO sınıfında dekontamine edilir?   Lindström, Temiz Oda kıyafetlerinin dekontaminasyonu için ISO 5 ve ISO 7 Temiz Oda çamaşırhanelerine sahiptir.   Lindström temiz oda hizmetini kullanmaya karar verirsem hizmet nasıl çalışır?   Temiz oda hizmet merkezimizde mikrobiyal ve partikül dekontaminasyonu yapıyoruz. IEST-RP-CC-003.04 uyarınca özellikle ilaç endüstrisi için tasarlanmış, personel ile üretim ortamı arasında bir bariyer görevi gören, yeniden kullanılabilir temiz oda kıyafetlerimiz bulunmaktadır. Temiz oda hizmetlerimiz ISO 14644’e göre sağlanır ve GMP yönergelerine uygundur. Her kıyafet, yaşam döngüsünü takip edebilmeniz için UHF çip ile donatılmıştır ve bu da eLindstrom portalında tüm detayları görüntülemenizi kolaylaştırır. Lindström, temizlenmiş giysilerin teslimatını ve kirli giysilerin kararlaştırılan programa göre toplanmasını yürütür. Satış ekibimiz gereksinimlerinizi öğrenmek ve uygun temiz oda kıyafetlerini önermek için sizinle birlikte çalışır. Hizmetimiz kapsamında temiz oda kıyafetleri ISO 14644’e göre onaylanmış temiz oda servis merkezimizde düzenlenip, işlenir. Temiz oda hizmetimizle detaylı bilgi almak için satış ekibimizle iletişime geçebilirsiniz.   Temiz oda hizmeti şirket ihtiyaçlarıma göre özelleştirilebilir mi?   Temiz oda kıyafetlerini müşterilerimizin ihtiyaçlarına ve regülasyonlara göre tasarlıyor, tedarik ediyor ve depoluyoruz. Kontaminasyonu önlemek için özellikle temiz oda için tasarlanmış onaylı, regülasyonlara uyumlu kıyafetler ve gözlük, paspas gibi diğer tekrar kullanılabilir temiz oda ürünleri sağlıyoruz. Ayrıca müşterilerimiz adına kıyafetlerin yaşam döngüsünü de takip ediyoruz. Standardize edilmiş temiz oda hizmetimizle, kıyafetlerin her zaman hijyenik olmasını ve doğru şekilde yıkanmasını, ISO sınıflandırmalı alanda uygun şekilde paketlenmesini ve müşterilerin tesislerine onların beklentilerine uygun şekilde teslim edilmesini güvence altına alıyoruz.   Kıyafetin her zaman temiz olduğundan, üretim ortamı ve ürünü kirletmediğinden nasıl emin olabiliriz?   Lindström temiz oda çamaşır yıkama süreci, standardize edilmiş bir tekstil temizleme sürecini garanti eder. Yıkama onaylanmış süreç ile gerçekleştirilir, kıyafetler denetlenip sınıflandırılmış bir ortamda paketlenir (ISO 14644) ve belirlenen aralıklarda kıyafet performans testleri gerçekleştirilir. Tesisin tanımlanmış yeterlilik programı ve sürecin onaylanması, temiz oda giysilerinin tanımlanmış parametreleri karşılamasını sağlamaktadır.   Lindström sürdürülebilirlik hedeflerimize ulaşmamızda bize nasıl yardımcı olabilir?   Lindström tekstil endüstrisinde, iklim hedefleri Bilim Temelli Hedefler girişimi tarafından onaylanan şirketler arasında öncü konumdadır. Sera gazı emisyonlarımızı 2030 yılına kadar değer zinciri genelinde %50 oranında azaltmayı ve nihayetinde 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşmayı hedefliyoruz. Hedefimiz, 2025 yılı itibariyle satın aldığımız yeni tekstillerin %30’unun geri dönüştürülmüş veya organik bazlı materyaller içermesi. Temiz oda kıyafetlerimiz, gözlük ve paspas gibi diğer temiz oda sarf malzemelerimiz yeniden kullanılabilir ve değiştirilmeleri gerekmeden önce birden çok kez yıkanabilir. Bu da nihai olarak çevresel etkiyi azaltır. Ayrıca plastik atıkları azaltmak için ambalaj boyutlarını, ambalaj malzemesini optimize etme ve geri dönüştürülebilir ambalaj malzemesi kullanma konusunda müşterilerimizle birlikte çalışıyoruz.   Sağladığınız diğer temiz oda hizmetleri nelerdir?   Yeniden kullanılabilir temiz oda kıyafetlerinin yanı sıra, yeniden kullanılabilir gözlükler, paspaslar ve çoraplar için temiz oda hizmetleri sunuyoruz.   Kaynak : Lindström Temizoda Kıyafetleri Kiralama Hizmetleri

Türkiye ve Güney Kore arasında Biyoteknoloji İşbirliği

Türkiye biyoteknoloji alanında dev işbirliklerine imza atıyor. Türk firmaları Güney Kore’de düzenlenen en önemli biyoteknoloji fuarına katılım gerçekleştirdi. Güney Kore’nin biyoteknoloji alanındaki en önemli etkinliklerinden biri olan Bioplus Interphex Korea 2024’te Biyoteknoloji Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Çetin Ali Dönmez, bakanlık yetkileri, Biyoteknoloji Vadisi temsilcileri yer aldı. Etkinlik 10-12 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek. Fuarda, Biyoteknoloji Sanayicileri Derneği’nin (BİYOSAD) üyeleri kurulacak pavilyonda yer alacak. VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş., Atabay Kimya Sanayi ve Tic. AŞ, İlko İlaç san. ve Tic. A.Ş., TST Tıbbi Aletler San.. Ve Tic. Ltd. Şti. gibi BİYOSAD üyesi kuruluşlar pavilyonda çalışmalarını sergileyecek. TÜRKİYE GELİŞMİŞ İLAÇ ENDÜSTRİSİNE SAHİP Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcısı Çetin Ali Dönmez Bıoplus-Interphex Korea 2024 Fuarında açıklamalarda bulundu. Bakan Yardımcısı Dönmez, biyoteknolojik ilaçların küresel tıp endüstrisinin bugününü ve geleceğini şekillendirdiğini söyledi. Dönmez biyoteknolojik ürünlerin pazar payının dünya çapında hızla %30 civarına yükseldiğini ve önümüzdeki yıllarda daha da artmasını beklediklerini açıkladı. Dönmez açıklamasında “Yaklaşık 10 yıl önce en çok satan 100 ürün arasında biyoteknolojinin payı %38 iken 2026 yılında bu oranın %57 olması bekleniyor. Bu trend doğrultusunda biyoteknolojik ilaçlar, tedavi amaçlı geliştirilen yeni ürünlerin çoğunluğunu oluşturuyor. Kanser, kardiyovasküler problemler, diyabet ve otoimmün hastalıklar gibi yaygın sağlık sorunları. Türkiye halihazırda yüksek üretim standartları, teknolojik yetkinliği ve üretim kapasitesi ile son derece gelişmiş bir ilaç endüstrisine sahiptir dedi. Biyoteknolojik ilaçların 2022 yılı itibarıyla Türkiye ilaç pazarının yalnızca %17’sini oluşturduğunu belirten Dönmez, Biyoteknolojik ürünlerin küresel payı ile karşılaştırıldığında Türkiye’de biyoteknolojik ilaç pazarının payının ve öneminin hızla artmasının beklendiğini sözlerine ekledi. 15’E YAKIN TÜRK FİRMASI FUARDA Dönmez devamında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yüksek teknolojili sektörlere yatırımına öncelik verdiğini, listenin başında da biyoteknolojinin yer aldığını belirtti. Türkiye’nin Biyofarmasötik ve genetik mühendisliği alanlarında önemli ilerlemeler kaydettiğini ilaç sektöründe üretim merkezi haline gelmek istediklerini aktardı. Bakan Yardımcısı Dönmez “Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak Türkiye’de yüksek ölçekli yüksek teknolojili biyoteknolojik yatırımların müzakeresine açığız. Türkiye, Koreli şirketlerin Avrupa Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Türk ülkelerinde yatırım yapması ve pazar payını daha da genişletmesi için coğrafi olarak mükemmel bir yerdir. 85 milyonluk nüfusuyla Türkiye de oldukça büyük bir pazar. Bunların yeni yatırım kararlarınız için çok önemli artı faktörler olduğuna inanıyorum. Kore Cumhuriyeti ile biyoteknoloji alanında ilişkilerimizi güçlendirmek ve şirketlerimiz arasında somut işbirlikleri kurmak istiyoruz. Bu serginin bu açıdan önemli bir fırsat olmasını umuyoruz. İş birliği yaptığımız ülkeler olarak amacımız biyoteknoloji alanında bugün ve gelecekte daha güçlü ilişkiler kurmaktır. Ulusal Pavilyonumuzda 15’e yakın Türk firmasıyla birlikteyiz” dedi. BİYOTEKNOLOJİ VADİSİ TANITILDI Biyoteknoloji Sanayicileri Derneği Kore teknoloji fuarında katılımcılara resepsiyon verdi. Koreli firmaların yoğun ilgi gösterdiği fuarda Samsung Biyoteknoloji firması üst düzey yetkilileri ve çok sayıda Kore ve uluslarası firma yetkileri katıldı. Resepsiyonda konuşan Biyoteknoloji Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş ülkemizdeki yatırım ortamlarını anlattı. Biyoteknoloji Vadisinden bahseden Varlıbaş, proje ile ilgili çok kapsamlı bir sunum ve konuşma gerçekleştirdi. Projenin kapsamını ve önemini anlatan Varlıbaş, Koreli biyoteknoloji firmalarını Türkiye’ye yatırıma ve iş birliğini davet etti. Oldukça verimli geçen programda karşılıklı iş görüşmeleri gerçekleştirdi. BİYOTEKNOLOJİ VADİSİ NEDİR? Biyoteknoloji Vadisi inovasyonu temel alan, yenilikçi, insanlığın gelişimini sağlayacak, katma değeri yüksek ürün ve hizmetler üretmek üzere yola çıkıyor.Biyoteknolojik ürünlerin üretiminde bir üs olarak tasarlanan Biyoteknoloji Vadisi İhtisas OSB, İstanbul’un Tuzla ilçesinde 12 milyar lira yatırımla kurulacak. Vadide büyük yatırımcılardan start-up’lara kadar her seviyede firma, geniş bir ürün çeşitliliğinde faaliyet gösterecek. Türkiye ekonomisinin lokomotiflerinden biri olması planlanan projede, firmaların yer alması amacıyla Sanayi Bakanlığı’nın genişleyen Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı, İVME Finansman Paketi gibi birçok teşvikten de yararlanılabiliyor. Vadinin Türkiye’nin katma değerli ürünlerini üretecek ve dünya biyoteknoloji pazarından pay almasını sağlayacağı söylenirken, Türkiye’nin 2020’de gerçekleşen 36 milyar 724 milyon dolar olan cari açığının önümüzdeki yıllarda kapatılmasında etkin rol oynayacağı öngörülüyor. Küresel biyoteknoloji pazarının Tahmini Yıllık Bileşik Büyüme Oranı’nın (CAGR) 2019-2025 arasında yüzde 9,9 ve 2025 değerinin 775 milyar dolar olması bekleniyor. 2025’e kadar endüstri piyasa büyüklüğünün 727 milyar 1 milyon dolar olacağı tahmin ediliyor. Kaynak : Basın Bülteni

Yeni Nesil Gen Düzenleme Aracı SeekRNA , CRISPR Teknolojisini Geride Bırakıyor

CRISPR'ın Ötesinde: seekRNA, doğru gen düzenleme için yeni bir yol sunuyor. Programlanabilir araç, genetik dizileri hassas bir şekilde hedefleyebilir ve yerini değiştirebilir. SeekRNA 'Gerçek bir Oyun Değiştirici' Sidney Üniversitesi'ndeki bilim adamları, tıp, tarım ve biyoteknolojide genetik mühendisliğinde devrim yaratan endüstri standardı CRISPR'den daha fazla doğruluk ve esnekliğe sahip bir gen düzenleme aracı geliştirdiler. SeekRNA, genetik dizilere eklenecek bölgeleri doğrudan tanımlayabilen, düzenleme sürecini basitleştiren ve hataları azaltan programlanabilir bir ribonükleik asit (RNA) ipliği kullanır.  Yeni gen düzenleme aracı , Yaşam ve Çevre Bilimleri Fakültesi'nden Dr Sandro Ataide liderliğindeki bir ekip tarafından geliştiriliyor . Bulguları Nature Communications'da yayınlandı  . “Bu teknolojinin potansiyeli bizi son derece heyecanlandırıyor. SeekRNA'nın seçilimi hassasiyet ve esneklikle hedefleyebilme yeteneği, mevcut teknolojilerin sınırlamalarını aşarak genetik mühendisliğinde yeni bir çağa zemin hazırlıyor" dedi Dr. Ataide. “CRISPR ile bir 'kes-yapıştır aracına' sahip olmak için ekstra bileşenlere ihtiyaç duyarsınız; oysa seekRNA'nın vaadi, bunun geniş bir yelpazede veri sunabilen daha yüksek doğrulukla bağımsız bir 'kes ve yapıştır aracı' olmasıdır. DNA dizileri.” CRISPR, hedef DNA'nın her iki ipliğinde, yaşamın çift sarmallı genetik kodunda bir kopukluk yaratmaya dayanır ve yeni DNA dizisini eklemek için diğer proteinlere veya DNA onarım mekanizmasına ihtiyaç duyar. Bu, hatalara yol açabilir. Başyazar Rezwan Siddiquee (ortada), Dr. Sandro Ataide (solda) ve Caitlin McCormack ile birlikte Ataide Laboratuvarı'nda. Fotoğraf: Fiona Wolf/Sidney Üniversitesi Dr Ataide şunları söyledi: "SeekRNA, hedef bölgeyi hassas bir şekilde parçalayabilir ve başka hiçbir protein kullanmadan yeni DNA dizisini yerleştirebilir. "Bu, daha yüksek doğruluk ve daha az hatayla çok daha temiz bir düzenleme aracına olanak tanıyor." Gen düzenleme, 10 yıldan fazla bir süre önce CRISPR'ın geliştirilmesinden bu yana tamamen yeni araştırma ve uygulama alanları açtı. Meyve ve mahsullerde hastalık direncinde iyileşmelere yol açtı, insanlarda hastalık tespitinin maliyetini ve hızını azalttı, orak hücre hastalığına çare arayışına yardımcı oldu ve (CAR) T- olarak bilinen devrim niteliğindeki kanser tedavisinin geliştirilmesine olanak sağladı. hücre terapisi. "Gen düzenlemenin neler yapabileceğini keşfetmenin ilk günlerindeyiz. Sidney Üniversitesi'nden ortak yazar Profesör Ruth Hall, gen düzenlemeye yönelik bu yeni yaklaşımı geliştirerek sağlık, tarım ve biyoteknolojideki ilerlemelere katkıda bulunabileceğimizi umuyoruz" dedi . Hassas Genetik Hedefleme SeekRNA , bakterilerde ve arkelerde (çekirdeği olmayan hücreler) keşfedilen, IS 1111 ve IS 110 olarak bilinen, doğal olarak oluşan bir yerleştirme dizileri ailesinden türetilir . Çoğu yerleştirme dizisi proteini çok az hedef seçiciliği gösterir veya hiç göstermez, ancak bu aileler yüksek hedef özgüllüğü sergiler. Bu, seekRNA'nın bugüne kadar umut verici sonuçlara ulaşmak için kullandığı doğruluktur. Bu yerleştirme dizisi ailesinin doğruluğunu kullanarak, seekRNA herhangi bir genomik diziye dönüştürülebilir ve yeni DNA'yı kesin bir yönelimde ekleyebilir. Sidney Üniversitesi'nden Dr Sandro Ataide. Fotoğraf: Fiona Wolf/Sidney Üniversitesi "Laboratuvarda seekRNA'yı bakterilerde başarıyla test ettik. Bir sonraki adımımız, teknolojinin  insanlarda bulunan daha karmaşık ökaryotik hücrelere uyarlanıp uyarlanamayacağını araştırmak olacak  " dedi Dr. Ataide. Bu çalışmada bildirilen sistemin bir avantajı, genetik yükü verimli bir şekilde taşımak için yalnızca orta büyüklükte tek bir protein artı kısa bir seekRNA ipliği kullanılarak uygulanabilmesidir. SeekRNA, 350 amino asitten oluşan küçük bir proteinden ve 70 ila 100 nükleotidden oluşan bir RNA zincirinden oluşur. Bu boyuttaki bir sistem, ilgili hücrelere teslim edilmek üzere biyolojik nano ölçekli dağıtım araçlarına (kesecikler veya lipit nanopartiküller) paketlenebilir. DNA'ya Doğrudan Ekleme Bir başka farklılaşma noktası da bu teknolojinin DNA dizilerini istenen konuma kendi başına yerleştirme yeteneğidir; bu, mevcut düzenleme araçlarının çoğuyla mümkün olmayan bir başarıdır. Makalenin baş yazarı Sidney Üniversitesi araştırma görevlisi Rezwan Siddiquee , "Mevcut CRISPR teknolojisinin uygulanabilecek genetik dizilerin boyutu konusunda sınırlamaları var" dedi.  “Bu, uygulama kapsamını kısıtlıyor.” Dünya çapında, diğer ekipler IS 1111  ve IS 110 ailesinin gen düzenleme potansiyeli konusunda benzer araştırmalar yürütüyor . Ancak Dr. Ataide, IS 110  ailesinin yalnızca bir üyesi için sonuçlar gösterdiklerini  ve çok daha büyük bir RNA versiyonuna güvendiklerini söylüyor. Sydney'deki ekip, tekniğini doğrudan laboratuvar örneklemesi ve daha kısa seekRNA'nın uygulanması yoluyla ilerletiyor.   Beyan Dr Sandro Ataide, Profesör Ruth Hall ve Rezwan Siddiquee bu çalışmayla ilgili patent başvurularının mucitleridir. Araştırma, Sidney Üniversitesi Rektör Yardımcısı (Araştırma) Stratejik Araştırma Etki Fonu ve Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırma Konseyi (NHMRC) Araştırmacı hibesi tarafından desteklenmiştir. Kaynakça: https://www.nature.com/articles/s41467-024-49474-9 https://www.sydney.edu.au/news-opinion/news/2024/06/25/beyond-crispr-seekrna-delivers-new-pathway-accurate-gene-editing.html

Türksat 6A Uydusu için ABD'de Son Testler Tamamlanıyor

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türksat 6A uydusunun temmuz ayının ikinci hağftasında uzaya fırlatılması planlanıyor. Uydunun son testleri ABD'nin Florida eyaletindeki istasyonda devam ediyor. Bu gelişmeler, Türkiye'nin uzay teknolojilerindeki ilerlemesini ve uluslararası alandaki yerini güçlendirmeye yönelik önemli adımların atıldığını gösteriyor. Bakan Uraloğlu, Türksat 6A'nın ABD'nin Florida eyaletindeki SpaceX Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu'na ulaştığını ve burada son testlerin yapıldığını açıkladı. 4 Haziran gecesi Türkiye'den yola çıkan uydunun, 19 saatlik bir yolculuğun ardından hedefine ulaştığını belirtti. UYDU, TEMMUZ AYININ İKİNCİ HAFTASINDA UZAYA GÖNDERİLECEK Uraloğlu, Türksat 6A'nın ABD'ye nakli sonrası yapılan testlerin tamamlanmasının ardından temmuz ayının ikinci haftasında Falcon-9 roketiyle uzaya gönderileceğini söyledi. Uraloğlu, uydunun önemini vurgulayarak Türksat 6A'nın yüzde 81'in üzerinde yerlilik oranıyla geliştirildiğini ve 15 yılı aşkın süre boyunca hizmet edeceğini belirtti. TÜRKSAT 6A, TÜRKİYE'NİN UYDULARININ ERİŞTİĞİ NÜFUSU GENİŞLETECEK Uraloğlu, Türksat 6A'nın Türksat uydularının yedekliliğini sağlayacağını ve mevcut kapasiteyi artıracağını ifade etti. Uydunun Türkiye'nin kendi haberleşme uydularıyla dünya nüfusunun yüzde 65'inden fazlasına ulaşabilir hale geleceğini belirterek, Ku Band kapasitesiyle yayıncılık sektörüne hizmet vereceğini aktardı. TÜRKSAT 6A, YOLCULUĞUNA DEVAM EDİYOR Uraloğlu, Türksat 6A'nın üretim süreci sonrasında 400'e yakın çevresel ve fonksiyonel testi başarıyla tamamladığını duyurdu. Uydu, SpaceX Cape Canaveral Hava Kuvvetleri İstasyonu'nda seyahat sonrası testlerden geçmekte olup uzaya gönderilmesi planlanıyor. Uydunun yörüngesine ulaştıktan sonra yörünge testlerine geçilecek ve Türksat tarafından faaliyete alınacak. TÜRKSAT 6A'NIN KAPSAMA ALANI GENİŞLİYOR Uydunun faaliyete geçmesiyle Türksat'ın hizmet verdiği kapsama alanının Hindistan, Tayland, Malezya ve Endonezya gibi ülkeleri de içine alacak şekilde genişleyeceğini belirten Uraloğlu, Türkiye'nin uydularının ulaştığı nüfusun 3,5 milyardan 5 milyarın üzerine çıkacağını sözlerine ekledi. Kaynak : Basın Bülteni

Roketsan, Eurosatory 2024'te Son Teknoloji Ürünlerini Sergiledi

Roketsan'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, 60'ın üzerinde ülkeden 1700'ün üzerinde katılımcıya ve 96 ülkeden 250'ye yakın delegasyona ev sahipliği yapan fuar kapılarını ziyaretçilere açtı.   Firma, Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen ve 21 Haziran'da sona erecek fuarda son teknolojiye sahip ürünleriyle katıldı. Roketsan, Eurosatory 2024'teki standında, Mini Akıllı Mühimmat ailesinden MAM-C, MAM-L IIR ve MAM-T IIR'ı, hassas güdümlü mühimmatlardan TEBER Güdüm Kiti ve LAÇİN Güdüm Kiti'ni, tanksavar ailesinden Kısa Menzilli Tanksavar Silahı KARAOK, Orta Menzilli Tanksavar Silahı OMTAS ve Genişletilmiş Uzun Menzilli Tanksavar Füzesi UMTAS-GM'yi, hava savunma füzelerinden SUNGUR Hava Savunma Füze Sistemi, HİSAR-O Orta İrtifa Hava Savunma Füzesi'ni, kara sistemlerinden TRLG-122 ve TRLG-230 Füzesi'ni ve ÇAKIR Seyir Füzesi'ni ziyaretçilerin beğenisine sundu. "Ürünlerimiz birçok ülkenin envanterine girmeye devam ediyor" Roketsan Genel Müdürü Murat İkinci, artan ihracat rakamlarıyla dünyanın önde gelen firmaları ile rekabet ettiklerini belirterek, "Bugün de dünyanın en büyük savunma sanayi fuarlarından birisi olarak gösterilen Eurosatory'de uzman ekibimizle katılıp önemli görüşmeler gerçekleştirmeyi hedefliyoruz" ifadesini kullandı. Türkiye'nin savunma sanayisi alanında yükselen konumuna dikkati çeken İkinci, şunları kaydetti: "NATO standartlarına uygun olarak geliştirdiğimiz son teknolojiye sahip ürünlerimiz birçok ülkenin envanterine girmeye devam ediyor. Öncü teknolojimizle ürettiğimiz sahada başarısı kanıtlanmış birçok mühimmatımız üstün performanslarıyla rakiplerinin önüne geçiyor. Eurosatory 2024 bize ürünlerimizi özellikle Avrupa ülkelerine daha çok tanıtma fırsatı sunuyor. Bu anlamda başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasından karar vericilerin katıldığı fuardan yeni işbirlikleriyle döneceğimize inanıyoruz."

Iğdır Üniversitesi'nde 'Tarımsal Biyoteknoloji Laboratuvarı' Açıldı

Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde kurulan Biyoteknoloji Bölümü Laboratuvarı için açılış töreni düzenlendi. "Katma Değeri Yüksek Tarımsal Ürünler" alanında ihtisaslaşan Iğdır Üniversitesi, altyapı güçlendirme çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.Bu kapsamda Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde Biyoteknoloji Bölümü Laboratuvarı kuruldu. Laboratuvarın açılış törenine Iğdır Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hakkı Alma, Ziraat Fakültesi personel ve öğrencileri katıldı. Tam donanımlı laboratuvar ile Iğdır Üniversitesi, DNA'dan RNA ve protein çalışmalarına kadar en son teknolojilerin kullanılacağı cihazlar ile araştırmalar yapılabilecek. Genomik, Transkriptomik, Protomik ve Epigenomik çalışmalar ile ülkemize ve bölge halkına önemli katkılar sağlanacak. REKTÖR ALMA: LABORATUVAR ÇALIŞMALARI ORTAK VE MULTİDİSİPLİNER OLMALI Açılış töreninde konuşan ve laboratuvar çalışmalarının önemine vurgu yapan Rektör Alma, "Laoratuvarlar tüm araştırmacıların kullanımına açık olan, ortak çalışmaların ve multidisipliner uygulamaların kullanıldığı önemli alanlardır. Bu alanlarda ortak çalışmalar yürüterek ülkemizin daha da ileri taşınması için olanakları en iyi şekilde kullanmalıyız." ifadelerini kullandı. Sözlerinin sonunda laboratuvarın hayırlı olmasını dileyen Rektör Alma, bu çalışmaların ülkemizin bilimsel alandaki gelişimine büyük katkılar sağlayacağına inandığını vurguladı. "10.000.000 TL'LİK ÜÇ TANE İHTİSAS PROJESİ YÜRÜTÜLÜYOR" Iğdır Üniversitesinde yürütülen ihtisas projeleri ile ilgili bilgi veren Tarımsal Biyoteknoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Adnan Aydın ise şu an için yaklaşık 10.000.000 TL'lik üç tane ihtisas projesinin yürütüldüğünü ve bu projelerin sonuçlanması ile hem ülkemize hem de Iğdır ekonomisine katkı sağlayacak ürünlerin ortaya konulacağını söyledi. Aydın, Laboratuvar alt yapısının kurulmasında büyük katkısı olan Iğdır Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Hakkı Alma'ya teşekkürlerini sunarak konuşmasını tamamladı. Kaynak : Basın Bülteni

Gıda Mühendisleri Odası, İthal Edilen Etlerin Mevzuata Uygunluğunu Onayladı

Gıda Mühendisleri Odası, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Veteriner Dairesi ile yapılan istişarelerde ülkeye gelen ithal etlerin Veteriner Dairesi’ne bağlı Ulusal Gıda ve Referans Laboratuvarı’nda analiz edildiğini ve sonuçların mevzuata uygun bulunduğunu açıkladı. Oymen: “Sağlık açısından tüketilmesinde bir sakınca yok” Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (KTMMOB) Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Beste Oymen yaptığı açıklamada, “Elde edilen sonuçlar, bu etlerin soğuk zincir kırılmadan gıda güvenliği kriterlerine uygun bir şekilde ülkeye ulaştığını gösteriyor” dedi. Oymen, bu bağlamda ülkeye gelen ithal etlerin sağlık açısından tüketilmesinde bir sakınca bulunmadığını belirtti. “Bu aşamadan sonraki gıda güvenliği süreci, bizim için oldukça önemlidir. Bu etleri satın alırken, geldiği ülkeye ait orijinal ambalajında ve soğuk zincirin kırılmamış olmasına dikkat edilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak isteriz.” ifadelerine yer veren Oymen, orijinal ambalajlı olmayan etlerin kesinlikle satın alınmamasını kaydetti. “Denetim mekanizması etkin olmalı” Etiket bilgilerinin de dikkatli bir şekilde okunmasının önemli olduğunu vurgulayan Oymen, ithal etin tüketiciye güvenli bir şekilde ulaştırılması için denetim mekanizmasının da etkin bir şekilde olmasının gerekli olduğunu ifade etti. Oymen, “Biz, Gıda Mühendisleri Odası olarak halk sağlığını korumak, gıda güvenliğini sağlamak için tüketicileri bilgilendirmeye ve sürecin de takipçisi olmaya devam edeceğiz. Temennimiz, et arzının milli imkanlarla sürdürülebilirliğinin sağlanması ve yerli üretimin desteklenmesidir.” Oymen, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Veteriner Dairesi’ne tüm süreçte şeffaf ve tarafsız olarak kendilerine gerekli bilgileri paylaştıkları için teşekkür etti. Kaynak : Basın Bülteni

CRISPR Teknolojisi, İYTE'de Biber Genom Düzenlemesinde Kullanılıyor

İYTE’de Biberde Acılığa Neden Olan Genin Susturulması İçin Çalışma Yapıldı İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) bünyesinde bulunan Bitki Bilimi ve Teknolojisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde, acı biberin mide rahatsızlıklarına neden olabileceği endişesiyle önemli bir çalışma başlatıldı. CRISPR/Cas9 Sistemi ile Biberde Genom Düzenleme Çalışmaları İYTE Moleküler Biyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Doğanlar danışmanlığında yürütülen çalışmalar, “Biberde Kapsaisin Sentaz Geni İçin CRISPR/Cas9 Sistemiyle Genom Düzenleme” ve “Biberde Kapsaisin Sentaz Geni (Pun1) Ekzon1 ve Ekzon2 Bölgeleri arexbet İçin gRNA’ların Geliştirilmesi” başlıklarını taşıyor. Bu çalışmalar TÜBİTAK tarafından da destekleniyor. CRISPR Teknolojisi ile Biberde Acılık Özelliğinin Ortadan Kaldırılması Projenin amacı, biberdeki acılığı azaltarak diğer aromatik özellikleri koruyup yeni bir tatlı biber çeşidi geliştirmek. Çalışmalar sonucunda biberde bulunan ısıdan sorumlu “Pun1” geni genom düzenleme teknolojisi ile değiştirilerek ürünün acılık özelliği ortadan kaldırıldı. CRISPR Teknolojisinin Biber Islah Çabalarına Etkisi Prof. Dr. Sami Doğanlar, CRISPR/Cas9 genom düzenleme sisteminin biber ıslah çalışmalarında büyük bir arexbet giriş ilerleme sağladığını belirtti. Bu teknolojinin ürün geliştirme süreçlerini hızlandırmakla kalmayıp, aynı zamanda daha yüksek verim ve ürün kalitesi özelliklerini aktarmada da etkili olduğunu vurguladı. Çalışmada yer alan Öğretim Görevlisi Dr. Hatice Şelale Yıldız ise DNA dizileme çalışmalarında hedef genlerde değişiklikler tespit ettiklerini belirtti. Bu değişikliklerin agromorfolojik ve genetik olarak gözlemlendiğini ifade etti. CRISPR Teknolojisi ve Kullanım Alanları CRISPR/Cas9, canlıların DNA’larında hedefli ve arex bet hassas değişiklikler yapma imkanı sağlayan bir gen düzenleme yöntemidir. Bu teknoloji, ilaç, tarım, sanayi ve halk sağlığı gibi birçok alanda kullanılmaktadır. Kaynak : Basın Bülteni

ASHRAE STANDARDI 514, Bina Suyu Risklerinin Yönetimine İlişkin Yeni Gereksinimler Getiriyor

Amerikan Isıtma, Soğutma ve İklimlendirme Mühendisleri Derneği (ASHRAE) yakın zamanda müstakil evler dışındaki insanların yaşadığı binalarda su için geliştirilmiş bir standart getirdi.  ASHRAE Standart 514: Bina Su Sistemleri için Risk Yönetimi, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyal tehlikelerle ilişkili riskin yönetilmesine yönelik minimum gereklilikleri belirler. Standart, hem Legionella hem de Pseudomonas türleri için test yapılmasına özellikle dikkat çekiyor. ASHRAE 514, yalnızca Legionella'yı içeren ASHRAE 188'i genişletir . Çerçeve, sahiplere ve yöneticilere, halk sağlığı ve güvenliği sorunları haline gelebilecek hastalık salgınları ve tehlikelerle başa çıkmak için su yönetimi programlarını sistematik olarak geliştirmenin bir yolunu sağlar. Standardın uygulanması, özellikle Legionella'nın 72 türünün dahil olduğu göz önüne alındığında zor görünebilir . Ancak sağlığı ve yaşamı koruyan kontrol önlemlerine odaklanmak, yönetim ve test programlarının düzene konmasına yardımcı olabilir. Örneğin, L. pneumophila'nın ABD ve Avrupa'daki Lejyoner hastalığı vakalarının %97-98'ine neden olduğunu bilmek değerlidir . Bu belge, fiziksel tehlikeler için haşlanma riskine odaklanır ve kimyasal riskler için bu belge, halihazırda EPA düzenlemelerinde bulunan riskleri yeniden vurgulamaktadır. Bu nedenle, bu standarda yapılan en dikkate değer eklemeler, Legionella türlerinin ötesinde Pseudomonas , Mycobacterium ve toplam heterotrofik aerobik bakterileri içerecek şekilde ilave mikrobiyal testlere yönelik spesifikasyondur . Bu kılavuz bina yöneticileri için önemlidir çünkü bir su yönetim planının olmaması bina sakinlerinin hastalanmasına veya yaralanmasına neden olabilir. Ayrıca ASHRAE bir endüstri standardı oluşturur ve bir binanın kurallara uymamayı seçmesi ve bir olay meydana gelmesi durumunda sorumlu tutulabilir. Bu nedenle ASHRAE'nin ne olduğunu ve nasıl uygulanacağını bilmek hayati önem taşıyor. ASHRAE STANDARDI 514 GEREKSİNİMLERİN KAPSAMINI GENİŞLETİYOR ASHRAE 514, kullanım sonrası değişiklikler ve yenilemeler de dahil olmak üzere tasarım ve inşaattan kullanıma kadar bina yönetiminin her aşamasını içerir. Standart ayrıca risk faktörlerini aşağıdakileri içerecek şekilde genişletmektedir: Altı kattan fazla olan binalar 2 yaş altı ve 65 yaş üstü yolcular Cerrahi alanlar veya uzun süreli sağlık hizmetleri İçme suyunun ilave dezenfeksiyonu Bu faktörlerin mevcut olduğu durumlarda tehlike kontrolü sadece içme suyu için değil tüm bina su sistemleri için geçerlidir. ASHRAE 514 , ASHRAE 188: Legionellosis: Bina Su Sistemleri için Risk Yönetimi standardının tüm unsurlarına bağlı kalınmasını gerektirir . Yeni standart , diğer mikroplarla birlikte birincil risk olmaya devam eden Legionella ile ilişkili risklerin yönetilmesine yönelik aynı en iyi uygulamaları içermektedir . ASHRAE 514 Ek E, mikrobiyal testlere yönelik hedefleri içerirken aynı zamanda tesislerin her şeyi test edemeyeceğini de kabul etmektedir. Bu hedefler, mikrobiyal büyüme koşullarının kontrol altında olup olmadığının bir göstergesi olarak hizmet edebilir ve yönetim programının doğrulanmasını sağlayabilir. Amaç, bu anahtar organizmaların yönetiminin diğer benzer organizmaların yönetimine olanak sağlaması ve iyi işleyen bir sistemin korunmasına yardımcı olmasıdır. Kılavuzlar, Tüberküloz Dışı Mikobakteri (özellikle M. Avium Kompleksi [MAC] ve M.  Abscessus [MBAC]), Pseudomonas (özellikle P. aeruginosa ) ve Legionella (özellikle L. Pneumophila ) için test yapılmasını önermektedir. Ek olarak, burada Heterotrofik Plaka Sayımı (HPC) test yöntemi olarak tanımlanan Toplam Heterotrofik Aerobik Bakteriler (THAB) testi, mikrobiyal kalitenin genel bir göstergesini verebilir. Pseudomonas, fırsatçı Pseudomonas aeruginosa da dahil olmak üzere en tehditkar antibiyotiğe dirençli bakteri türlerini veya tüberküloz dışı mikobakterileri içerir . Heterotrofik bakterilerin (HPC) toplam plaka sayısı, bir numunedeki kültüre edilebilir, su bazlı bakterilerin miktarını belirtir. L. PNEUMOPHİLA TESTİNİN DİĞER L. TÜRLERİNE GÖRE DAHA FAYDALI OLDUĞU KANITLANIYOR Ortaya çıkabilecek bir soru, ASHRAE 514'ün uygulanmasının su sistemlerinden tüm Legionella türlerinin ortadan kaldırılmasını gerektirip gerektirmediğidir . Legionellaceae ailesi (yaygın olarak Legionella olarak bilinir ) 60'tan fazla tür ve 70'den fazla serogrup içerir. Laboratuvarlar, sağlık hizmeti ortamları da dahil olmak üzere su sistemlerinden pneumophila olmayan türleri tutarlı bir şekilde toplamış olmasına rağmen, sağlık hizmeti ve toplum kökenli Lejyoner hastalığı vakalarının çoğuna (>%95) L. pneumophila neden olmaktadır . Lejyoner hastalığı vakaları 2000 yılından bu yana artıyor; yalnızca 2018 yılında ABD'de yaklaşık 10.000'den fazla vaka görüldü. Ancak 2006'dan bu yana ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi ( CDC ) herhangi bir su cihazından L. pneumophila dışında herhangi bir şeyin neden olduğu herhangi bir Legionella salgınına rastlamadı . Laboratuvarlar sürekli olarak diğer Legionella türlerini su sistemlerinden kurtarsa da, L. pneumophila çoğu sağlık hizmeti ve toplum kaynaklı Lejyoner hastalığına neden olur . Ve L. pneumophila'ya karşı alınan önlemler, içme suyundaki diğer Legionella türlerinin düzeylerini etkili bir şekilde azaltır . L. pneumophila'nın varlığı bir tesiste Legionellosis'in göstergesidir. Bu hayati bir endişe kaynağıdır; topluluk çevresinden Lejyoner hastalığına yakalanan kişilerin yaklaşık %10 ila %15'i ölecektir, ancak bu, bir hastanede veya sağlık tesisinde enfekte olması halinde %25 ila %30'luk ölümlere sıçramaktadır . Hastane su sisteminde test yapılması, hastaları, özellikle de bağışıklık sistemi zayıf veya bağışıklık yetersizliği olan kişileri korumak için önemlidir. TESTLER BİNA SU SİSTEMLERİNDE TEHLİKELERİN ORTAYA ÇIKARILMASINA YARDIMCI OLUR Bina suyu yönetimine yönelik federal, eyalet ve yerel düzenlemeler ve gereksinimler , mikrobiyal büyümeyi izlemek ve kontrol etmek ve maruziyeti en aza indirmek için sıfırdan derinlemesine planlara kadar uzanan bir yelpazeyi kapsar . Bunların arasında, genellikle Legionella büyümesi açısından yüksek riskli alanları hedefleyen çeşitli kurallar, standartlar ve kılavuzlar bulunmaktadır. Riskleri değerlendirmek ve bina sakinlerini potansiyel olarak ölümcül hastalıklardan korumak için test yapmak kritik öneme sahiptir. Toplum sağlığını korumak ve davalara karşı bina sahipleri ve yöneticileri, bina sakinlerine yönelik tehdit oluşturabilecek her türlü tehlikenin farkında olmalıdır. ASHRAE Standartları 188 ve 514'ün benimsenmesi ve uygulanması, personelin uygun önlemleri almasına ve olası ihmal suçlamalarından kaçınmasına yardımcı olabilir. Kaynak : Currents 

Sıhhi Tesisat Patojenleri - Lejyoner Hastalığı Ev Su Sistemlerinden bile Bulaşabiliyor

Avustralya Flinders Üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından fırsatçı öncül sıhhi tesisat patojenleri (OPPP'ler) üzerine yapılan mevcut çalışmaların analizine göre, her gün kullandığımız musluklar ve duş başlıklarının, bulaşıcı hastalık bakterilerini barındırma konusunda hafife alınan bir potansiyeli var. Bu hastalıklar arasında baş ağrısı, üşüme, ateş, nefes darlığı ve mide bulantısı gibi şiddetli ve grip benzeri semptomlara yol açabilen Lejyoner hastalığı da yer alıyor. Flinders ekibi, evsel su sistemlerindeki mikroorganizmaların, evde sağlık hizmeti alan bağışıklık sistemi zayıf kişiler için de yüksek bir sağlık riski oluşturduğuna dikkat çekti. Nisan 2022'de Water dergisinde yayınlanan çalışmada ekip, Lejyoner hastalığı ve bilinen diğer birkaç organizmanın ötesindeki patojenlerin özelliklerini daha iyi tanımlayarak su kaynaklı hastalıkları daha etkili bir şekilde iyileştirip kontrol edebileceğimiz sonucuna vardı. Musluklardan ve diğer evsel sistemlerden gelen su için de daha fazla test yapılması gerekiyor. Araştırmacılar, "Evde sağlık hizmetleri teşvik edilmeye devam ettikçe, OPPP'lerin konut içme suyunda oluşturduğu acil riskleri anlamamız kritik önem taşıyor." Burada, çalışmada sunulan risklere ve bunların nasıl önlenebileceğine daha derinlemesine bir bakış yer almaktadır. EV SUYUNDA BİLİNEN KİRLETİCİLER Tanınmış OPPP'ler arasında solunum sistemlerinde, kanda ve insan vücudunun diğer bölgelerinde enfeksiyonlara neden olabilecek birkaç tane bulunur. Ekip Mycobacteria spp. ile ilgili çalışmaları gözden geçirdi. ve Legionella pneumophila, konut içme suyu sistemlerinde bilinen diğer birkaç OPPP'nin yanı sıra. Araştırılan tüm OPPP'ler, OPPP'leri içeren suya maruz kalan insanları etkileyebilecek kısa veya uzun süreli rahatsızlıklara neden olmaktadır. Özellikle Lejyoner hastalığı, OPPP'nin neden olduğu ve ulusal düzeyde bildirimi zorunlu olan tek hastalıktır. 2018'de CDC tahmini 10.000 vaka bildirdi, ancak uzmanlar çok daha fazla vaka olduğundan şüpheleniyor; bu sayı belgelenenin 2,7 katına kadar çıkıyor. NASIL İNCELENDİLER Flinders ekibi, dünya çapında özel evlerden ve okullar gibi kamu tesislerinden örnekler içeren 214 makaleyi inceledi. Belirlenen OPPP'ler çok çeşitli musluk ve musluk bileşenlerinde tanımlandı. Bunlar arasında kulplar ve havalandırıcılar, duş başlıkları ve hortumlar, içme suyu numuneleri, sıcak su sistemleri, drenaj delikleri, banyolar, buz ve buz makineleri ve lavabo yüzeyleri yer alıyordu. Örneğin bir çalışmada, çoğunluğu OPPP'ler olmak üzere 31 farklı tür bulmak için evlerdeki ve yemek servisi yapan işletmelerdeki buz küpleri analiz edildi. Ekip ayrıca, içme suyundaki mikrobiyal yükün azaltılmasının etkinliğini tek bir su kalitesi kontrol önlemi ile birden fazla kontrol yöntemi kullanmakla analiz etmek için yapılan çalışmaları karşılaştırdı. ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ ROL OYNUYOR Çalışmalarda Mycobacteria spp. dahil olmak üzere birden fazla patojen bulunmaktadır. zatürre, sepsis ve cilt enfeksiyonu gibi potansiyel olarak bulaşıcı ve antimikrobiyal dirençli enfeksiyonlara neden olabilir. Gözden geçirilen birçok araştırmada musluklarda, suda ve duşlarda antimikrobiyal dirençli en az bir patojen bulundu. İncelemeyi yapanlar ayrıca çeşitli çalışmalarda toplam klor seviyelerinin düzenleyici değerlerin altında bulunduğunu da tespit etti. Bir çalışmada Flinders ekibi, ev tipi çamaşır suyu ve klor kullanımından sonra su filtreleme ünitesindeki iki patojeni azaltma girişimlerinin başarısız olduğunu ve birkaç gün sonra yeniden ortaya çıktığını belirtti. ÖZELLEŞTİRME TESTİ Su temini evlere ve iş yerlerine bırakıldığında, eskiyen altyapı, düzenlenmemiş kullanım noktaları ve tutarsız dezenfeksiyon protokolleri kaliteyi etkileyebilir. Bu nedenle test, hastalık bulaşmasını azaltmak ve hastalık ve ölümü önlemek için kritik öneme sahiptir. Araştırmacılara göre ev musluk sistemleri ve benzeri alanlardaki testler şu şekilde gelişebilir: İçme suyunun kimyasal ve biyolojik stabilitesinin izlenmesi. Etkili ve tekrarlanabilir mikrobiyal su kalitesi gözetim protokollerinin yürürlüğe konması. Tutarlı uluslararası numune ve test protokolleri geliştirmek ve sürdürmek için çalışıyoruz. Özellikle, evsel içme suyundaki mikropları azaltmak için çok yönlü bir yaklaşımın benimsenmesine yardımcı olacağı sonucuna vardılar. Adımlar şunları içerecektir: Su depolarının dezenfekte edilmesi. Suyla temas eden yüzeylerde oluşan balçık tabakasının içinde bulunan mikroorganizma tabakası olan biyofilmin su borusu şebekesinde oluşumunun önlenmesi. Sıcak koşullarda kolayca çoğalan, sıcaklığa toleranslı bakterilerin test edilmesi. LABORATUVAR YÖNETİCİLERİ NASIL HAZIRLANABİLİR? Araştırmacılar evde sağlık bakımı ile Lejyoner hastalığı veya suyla bulaşan diğer hastalıklar arasında ilişki kurmaya devam ettikçe, su testi hizmetleri önemini korumaya devam ediyor. Dünya genelinde sağlık açısından bu tehditle mücadele eden alanlar, su kalitesindeki yeni gelişmelerle güncelliğini koruyor. Test haberleriyle ilgili kaynakları okumaya devam ederek , ortalama hane halkı dinlemesinde hangi risklerin gizlendiği konusunda dikkatli olabilirsiniz. Kaynak : Currents  

Novagent, Laboratuvar Kurulumunda Danışmanlık, Tasarım ve Üretim Hizmeti Veriyor

Novagent, laboratuvar kurulumunda danışmanlık, tasarım, üretim ve montaj süreçlerini yönetiyor. 2006 yılından bu yana pek çok kurumla çok çeşitli laboratuvar projelerini tamamlayan Novagent, tecrübeli teknik kadrosu ile laboratuvar yerleşimi, mekanik, elektrik ve mimari planlamalar dahil olmak üzere sıfırdan bir laboratuvar kuruyor. Hizmetleri: 1. Laboratuvar kurulum danışmanlığı, 2. Laboratuvar tezgah, mekanik ve elektrik projelendirme, 3. Kurulum sonrası teknik servis hizmeti. Ürünleri: 1. Lokal emiş kolları 2. Çekerocaklar, 3. Kimyasal madde dolapları 4. Mikrobiyolojik Güvenlik Kabinleri 5. Laboratuvar gaz tesisatları bakır ve paslanmaz hatlar, 6. Laboratuvar fanları PP, PVC ve ATEX 7. Scrubber, Aktif Karbon ve Gaz Filtreleri, 8. Laboratuvar aksesuarları; sandalye, tabure, lavabo, scattering, buzdolapları, bulaşık makineleri, atık sistemleri 9. Güvenlik Ekipmanları; göz vücut duşları, solüsyonlar, 10. İlaç depolama arabaları 11. Sterilizasyon ekipmanları Novagent Laboratuvar Sistemleri Novagent’in Türkiye temsilciliğini yaptığı laboratuvar çözümlerinde alanında en iyi olan Köttermann, Almanya’nın Hanigsen kentinde bulunan fabrikasında 75 yılı aşkın süredir çelik esaslı laboratuvar mobilyaları ve çeker ocaklar üretiyor. Köttermann’ın ürün yelpazesinde modüler laboratuvar mobilyaları, çeker ocaklar ve 90 dakikalık tehlikeli madde saklama dolapları yer alıyor. Köttermann tarafından üretilen tüm ürünler, tanınmış uluslararası standartlara uygun olarak tasarlanmış ve üretilmiş. Aynı zamanda laboratuvar çalışma ortamlarında sandalyelerin seçimi de çok önemli. Hijyenik, esnek, kompakt olması en önemli gereksinimler. Avrupa’nın en iyi endüstriyel ve laboratuvar sandalyelerinin lider üreticisi olan Bimos geniş ürün yelpazesinde ESD Sandalyeler, Laboratuvar Sandalyeleri, Temizoda Sandalyeleri ve Endüstriyel Sandalyeler olmak üzere birçok alan için ürünler yer alıyor. Sağlıklı Bir Laboratuvar Ortamı Laboratuvarların Nefes Almasını Sağlıyoruz: Sağlıklı bir laboratuvar ortamı için ürün yelpazelerimizden olan laboratuvarda zararlı olabilecek kimyasalları depolamak için kimyasal depolama dolabı, asidik ve bazik kimyasalların laboratuvar personelinin sağlığını tehdit etmemesi için asit-baz dolapları veya güvenlik dolaplarına laboratuvar oluştururken muhakkak yer verilmeli. Basınçlı gaz tüplerinin güvenli bir şekilde muhafaza edilmesi de bir diğer önemli nokta. Burada da Novagent’in ürün yelpazesinde olan FWF90 Tüp Dolapları ve FWF90 Yangın Dolaplarını kullanılabilir. Laboratuvar ortamı için ideal havalandırmayı seçmek de önemli. Havalandırma ekipmanları adı altında bulanan Laboratuvar Emiş Kolu, Endüstriyel Emiş Kolu, Fanlar ve Filtreler olarak Fumex’in birçok modeline Novagent aracılığıyla kolaylıkla tedarik edilebilir.   Bir kaza anında optimum zararın oluşması için güvenlik ekipmanlarından acil göz ve boy duşları acil durumlarda kullanım kolaylığı sağlamak için tasarlanmış. Duşlar su tesisatına bağlanarak tezgâha, duvara veya zemine yerleştirilebiliyor. Sistem modüler olduğu için nakliye ve kurulum oldukça basit. Acil durum duşları, uyulması gereken yasal standartları da karşılıyor. Novagent Laboratuvar Sistemleri, 2006’dan bu yana çok çeşitli kurumlar ile çok farklı kapsamdaki laboratuvar projelerini yönetmiş deneyimli teknik kadrosu ile detaylı brifingin ardından; teknik çizim ile mimari yerleşimi, mekanik-elektrik ihtiyaçların tespiti ve tedariği, tüm mobilyaların tespiti ve tedariği gibi bir laboratuvarın baştan sonra ortaya çıkarılmasında danışmanlık, tasarım, üretim, montaj süreçlerini yönetiyor. Ürünleri görmek ve diğer detayları öğrenmek için Novagent’in Ümraniye’de bulunan showroomunu ziyaret edebilirsiniz. Novagent Dış Ticaret Ltd. Şti. Şerifali Mah. Açıkyüz Sk.Deniz Melis Apt. No:19/A 34775-Y. Dudullu / Ümraniye Telefon: +90 216 420 84 84 Fax: +90 216 420 84 74 Gsm: +90 532 138 17 91 Web: www.novagent.com.tr

Küresel Isınma ile Mücadelede Yeni Karbon Yakalama Teknolojisi: Uluslararası Alanda Tanıtılacak

AVB Biyoteknoloji şirketi, manyetizasyon tekniği ile atmosferden karbon yakalayarak saf karbon üretimi sağlayan yenilikçi bir sistem geliştirdi. Şirket sporcuların performansını artırmaya yönelik araştırmaları sırasında keşfettiği, atmosferden karbon yakalama kapasitesine sahip yeni bir teknolojiyi uluslararası alanda tanıtmaya hazırlanıyor.   Şirketten yapılan açıklamaya göre iklim değişikliği ile mücadele kapsamında firma bünyesinde yapılan çalışmalarda atmosferden karbon yakalayan ve saf karbon üretimi sağlayan yenilikçi bir sistem geliştirildi. Şirket sporcuların performansını artırmaya yönelik araştırmaları sırasında keşfettiği, atmosferden karbon yakalama kapasitesine sahip yeni bir teknolojiyi uluslararası alanda tanıtmaya hazırlanıyor. “Dr Oxygen” adı verilen sistem, havadaki karbon atomlarını manyetize ederek yakalayıp, katı halde saf karbon üretimi sağlıyor. Bu teknoloji, karbondioksitin atmosferden temizlenmesi ve değerli bir atık ürün olan saf karbonun üretilmesi konusunda önemli bir gelişme olarak öne çıkıyor. Moleküler manyetizasyon teknolojisi kullanılarak geliştirilen yöntem, çevresel sürdürülebilirliğe önemli katkılar sağlayacak bir girişim olmayı hedefliyor.   Proje hakkında açıklamada bulunan AVB Biyoteknoloji şirketi CEO'su Serkan Tunç, yapılan testlerde hava kirliliğinin yüzde 98 oranında temizlendiğini ve karbon yakalama verimliliğinin yüzde 92 gibi olağanüstü bir seviyeye ulaştığını belirtti. Tunç, bu teknolojinin özellikle yüksek karbon salımı yapan sanayi kuruluşları için bir çözüm yolu olmasının yanı sıra bir ek gelir elde etme fırsatı sunduğunu da kaydetti. Geliştirilen sistemin çimento ve demir çelikten otomotiv sektörüne, şehirlerde hava temizliğinden ev tipi kullanıma kadar geniş bir yelpazede kullanım potansiyeline sahip. Ayrıca, söz konusu teknoloji gerçek zamanlı karbon yakalama takibi ve karbon kredisi üretimi gibi ekonomik değerler de yaratıyor. Kaynak : Basın Bülteni

TROX'un Yeni TV -Q Kontrol Cihazı Akıllı Teknolojisiyle Dikkat Çekiyor

TVE serisinin piyasaya sürülmesiyle TROX, etkili basıncın hassas ölçümü ve hacim akışının otomatik kontrolü için ilk kez tamamen yeni bir ölçüm prensibini sundu. Yuvarlak TVE'yi artık dikdörtgen kanallar için uyumlu kardeş model TVE-Q takip ediyor. Tipik kontrolörlerde etkin basınç, havalandırma kanalındaki ölçüm lansları kullanılarak ölçülür. Kesin ölçüm sonuçları için hem doğru akış yönü hem de yeterli akış uzunluğu dikkate alınmalıdır. TROX'tan yenilik: Etkin basınç doğrudan damper klapesi aracılığıyla ölçülür. Patentli ölçüm prensibi artık dikdörtgen TVE-Q modeline aktarılmıştır. Kanat eksenindeki merkezi bir kanal, etkili basıncı doğrudan servo motor muhafazasına entegre edilen vericiye iletir. Bu, <1 m/s'lik düşük hava hızlarında bile kesin ölçülen değerlerin belirlenebileceği anlamına gelir.   Avantajı: Ölçüm problarına, harici hortumlara veya sensörlere olan ihtiyacın ortadan kaldırılmasıyla, akış yönünden bağımsız olarak dinamik ölçümle dar alanlarda bile sorunsuz kurulum sağlayan son derece kompakt bir tasarım elde edilir. Statik ölçümlerde bile kurulum konumu isteğe bağlıdır. Giriş veya çıkış uzunlukları gerekli olmadığından kontrolör örneğin doğrudan bir branşmana veya virajlara monte edilebilir. Diğer önemli noktalar: Yeni tasarlanan sızdırmazlık dudağı neredeyse hiç akış sesi çıkarmaz. TVE serisinin modüler kontrolörleri, X-AIRCONTROL oda kontrolüne tak ve çalıştır bağlantısı için Modbus arayüzü seçeneğine sahiptir. Entegre terminal şeritleri ekstra bağlantı kutusu olmadan bağlantıya olanak sağlar. Ayrıca tek parça gövde yapısı, VDI 6022'ye göre hijyen uyumlu TVE-Q'nun daha az sızıntı yapmasını, yüksek verimliliğini ve kolay temizlenmesini sağlar. Kolay revizyon için, kompakt kontrol cihazı herhangi bir alete gerek kalmadan yanlış hizalamayı önlemek için çıkarılabilir ve yeniden takılabilir.  Ayrıca her bir hava debisi kontrolörü, müşterinin bireysel çalışma değerlerine göre parametrelendirilir ve bireysel bir havalandırma testine tabi tutulur.  TROX TVE-Q hava debisi kontrol cihazı 200-700 mm nominal genişliklerde mevcuttur. Benzersiz patentli ölçüm prensibi , doğrudan kontrol kapağı aracılığıyla tüpsüz etkili basınç ölçümüne dayanmaktadır . TROX GROUP, odaların havalandırılması ve iklimlendirilmesine yönelik bileşen ve sistemlerin geliştirilmesi, üretimi ve satışında dünya pazar lideridir. Beş kıtada 28 ülkede 34 iştiraki, 20 üretim tesisi ve diğer temsilcilikleri ile şirket 70'in üzerinde ülkede faaliyet göstermektedir. TROX hakkında daha fazla bilgi ve sorularınız için lütfen iletişime geçin: TROX TURKEY E-mail: info@trox.com.tr  

Türk Hızlandırıcı ve Işınım Laboratuvarı TARLA, İlaç ve Savunma Sanayinin Geleceğine Yön Verecek

İsviçre'deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN'e rakip olabilecek, Türk Hızlandırıcı ve Işınım Laboratuvarı TARLA'da ilaç ve savunma sanayinin geleceğine yön verecek 'parçacık hızlandırıcısı x ışını demet hattı-TXPES' geliştirildi. TXPES'in ilk ihracatı nisan ayında Ürdün'e gerçekleştirilecek. Ankara Üniversitesi koordinatörlüğünde 2006'da Türk Hızlandırıcı Merkezi projesinin ilk hızlandırıcı tesisi olarak Gölbaşı'nda kurulan "Türk Hızlandırıcı ve Işınım Laboratuvarı" TARLA, Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun kapsamında 2020 itibarıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Cumhurbaşkanlığı Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu ile Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu başkanvekilleri, strateji ve bütçe başkanından oluşan komisyona bağlı faaliyetlerine devam ediyor. Türkiye'deki ilk araştırma amaçlı elektron hızlandırıcısına dayalı ışınım kaynağı merkezi TARLA'da yerli olarak kurulumu yapılan "elektron hızlandırıcısı demet hattı" tamamlanarak serbest elektron lazeri üretilecek. Böylece fizik, kimya, biyoloji alanında yapılacak yeni teknolojilerin bilimsel araştırmaları ve testleri üretilen lazerle yapılacak. 20 milyon elektron voltluk ilk elektron hızlandırıcı nisanda devreye girecek. Sistemin 2026'da tam kapasite tamamlanarak "Türkiye'nin ilk serbest elektron lazeri" üretimine başlanması hedefleniyor. Ülkeden ya da yurt dışından serbest elektron lazerini kullanarak araştırma yapmaya gelen bilim insanlarının buradaki araştırmalar sonucu edindikleri bilgi TARLA'da kalacak. Böylece Isparta'daki uçak kazasında hayatını kaybeden Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık'ın da çalışmalarında yer aldığı TARLA, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesine katkı sağlayacak. Türkiye'nin ilk Serbest Elektron Lazeri bilimsel çalışmalara ışık tutacak Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar, yerli üretim elektron hızlandırıcısının Türkiye için bir gurur kaynağı olduğunu söyledi. Ünüvar, "TARLA, 2026'dan sonra Türkiye'nin dünyada adını en çok duyacağı hem ilaç sektörü hem savunma sanayi hem de ileri teknolojik ürünlerin üretildiği, ülkemizde bilgi ve teknolojinin üretime dönüştüğü bir merkez haline gelecek." dedi. Ünüvar, devlet desteğiyle bilgi ve teknolojiyi kullanarak üretim yapmayı ve tersine beyin göçünü sağlamayı hedeflediklerini belirtti. TARLA'nın, kanser, nörolojik ve diğer hastalıkların teşhisi ya da tedavisinde, gıda sanayinde, uzay çalışmalarında radyasyon ölçümünde, savunma sanayinde ileri araştırma yapan bir merkez olacağını anlatan Ünüvar, şöyle konuştu: "Hem tasarımı hem de üretimini tamamen bizim yerli mühendislerimiz yaptı ve buraya kurdu. Türkiye'nin daha büyük ülke olma hedefine de yaklaşmış olacağız. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konularda çok ciddi desteğini görüyoruz." "Bilginin ihracatını yapıyoruz" TARLA'nın tersine beyin göçünü sağladığını, İsviçre'de yetişen bir Türk bilim insanının TARLA bünyesinde çalıştığını kaydeden Ünüvar, "Bir arkadaşımız da Ürdün'de demet hattının kuruluşunda TARLA'nın bir çalışanı orada aktif olarak görev yapıyor. Dolayısıyla TARLA şu anda bilginin teknolojiye dönüşümü ve bilgi ihracatına başlamış durumda. Burada şu anda 2 Avrupa Birliği, 9 TÜBİTAK projesi yürüyor, yani bilgiyi üretmeye başladık." ifadelerini kullandı. 25 metre uzunluğunda, 8 ton ağırlığındaki demet hattı ihraç edildi TARLA Müdürü Dr. Göksel Durkaya da Ürdün'de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN'e benzer dairesel hızlandırıcı "Ortadoğu Sinkrotron Işığı Deneysel Bilim ve Uygulamaları Uluslararası Merkezi SESAME"yi kurduğunu ve TARLA'da üretilen hattın tasarımı ve kurulumu tersine beyin göçü ile Almanya'dan gelen Makine Mühendisi Barış Yıldırımdemir ve ekibi tarafından yürütülen "parçacık hızlandırıcısı X-ışını demet hattı"nın Ürdün'e ihraç edildiğini söyledi. Durkaya, "Bu hızlandırıcının belli noktalarında ölçümler yapması için hatlar kuruluyor, 'demet hattı' dediğimiz şey bu. Bu hatlarda bilimsel ölçümler, deneyler yapılacak. Önemli hatlardan birisi de TARLA'da üretiliyor. TARLA şu an kendi demet hattının büyük kısmını yerli üretiyor ve artık bunu başka yerlerde kurmaya başladık. Şu an itibarıyla kurulumu ve üretimi başladı. Devasa bir sistemden bahsediyoruz, en az 8 ton, uzunluğu 25 metre olan bir sistem. Orada kurulumu ve işletilmesi tamamen TARLA'nın sorumluluğunda olacak. Bu sistem bu yıl gönderilecek, gelecek yıl da 'TXPES' Türk hattı olarak araştırmalarda kullanılmaya başlanacak. Dünyadaki bilim insanlarına hizmet ederek, araştırmalar yapmalarını sağlayacak." şeklinde bilgi verdi. TARLA'nın amacının kurulan sistem ile elektronları hızlandırarak lazer üretmek olduğunu dile getiren Durkaya, bu lazer ile de değişik dalga boylarında ışık elde edilerek, bu ışığın yapılacak bilimsel araştırmalar ve birçok sektörde kullanılabileceğini bildirdi. TARLA'nın çalıştığı esnada radyasyon üreten bir tesis olduğunu ve radyasyondan nasıl korunabileceği ya da faydalı olarak nasıl kullanılabileceğinin de incelenebileceğini vurgulayan Durkaya, "Gelecekte çok açıktır ki radyasyonla ilgili önlemler, sınır güvenliği kullanılacak dedektörler hepsi açısından TARLA'nın geliştirdiği teknolojilerin çok değişik kullanım alanları olacak. Gelecekte de kanserin vücutta yayılması ve vücutta oluşmasını engellemek için, önüne geçmek için de üzerine çalışıyor olacağız." diye konuştu. "Her malzeme burada incelenebilecek" Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Halime Gül Yağlıoğlu ise serbest elektron lazer üretildiğinde TARLA'daki laboratuvarlara gireceğini ve halihazırda bulunan lazer ile entegre çalışarak deney sistemlerinin daha da gelişeceğini ifade etti. Yağlıoğlu, "Burada kimyasal, biyolojik, fiziksel malzemelerin ışığa karşı tepkilerini ölçüyoruz. Bu tür malzemelerin uygulama alanlarındaki kullanılabilirlikleri işte bu bilgiler sayesinde oluşuyor. Diyelim ki askeri uygulamada lazer ışığını yüksek şiddetle verdiler, algılayıcı yanabilir. O zaman o kaplamanın yüksek şiddeti soğurursa algılayıcıyı koruyabilirsiniz. Bu mekanizmada hangi malzemeler bu şekilde çalışır bilgisi burada yaptığımız deneylerde ortaya çıkar." dedi. "Uzay araştırmacıları TARLA'da deney yapabilecek" Parçacık hızlandırıcısı kurmak için tersine beyin göçüyle İsviçre'den Türkiye'ye gelen Dr. Veli Yıldız da üretilecek lazerle değişik deneyler yapılacağını ve materyallerin test edilebileceğini söyledi. Yıldız, TARLA'da daha çok bilimsel aktivitelerin yapılacağını, araştırmacıların fikirlerini test edebileceğini, üretilen bilgilerin de daha sonra teknolojiye dönüşebileceğini anlattı. Yıldız, şu ifadelere yer verdi: "Uzay ile ilgili araştırma yapan insanlar da buraya gelerek deneylerini yapabilecek. Parçacık hızlandırıcısını özel bir amaç için kuruyoruz ama değişik şeyler için de ileride Türkiye'de kullanılabilir. Sadece deney istasyonları değil de hızlandırıcı teknolojisini de geliştiriyoruz." Eğitim faaliyetleri de yürütülüyor Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı, TARLA'nın Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hasan Serdar Öztürk ise TARLA'nın akademik ilerlemesinde rol oynayan Hızlandırıcı Teknolojileri Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora eğitimi verildiğini, yurt dışından da gelmek isteyenlere açık olduğunu vurguladı. Türkiye'de elektron hızlandırıcılar alanında yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyulduğunu, enstitüde yetişen lisans üstü öğrencilerin bu açışı kapatacağını belirten Öztürk, "Burası sadece bir altyapının kurulması değil aynı zamanda ileri derecede eğitim, araştırma faaliyetlerinin yürütüldüğü bir üniteyiz." dedi.  

Biyoteknoloji Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Dr.Ercan Varlıbaş "Sağlık Teknokent'inde Girişimcilerle Yolumuz Hızlanıyor"

Biyoteknoloji Vadisi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi Sağlık Teknokenti'nin açılış töreninde yer alarak kurdele kesimine katıldı. Varlıbaş, burada yaptığı açıklamada, "Sağlık Tekonkenti'nde girişimcilerle yolumuz hızlanıyor" dedi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi Sağlık Teknokenti'nin açılış törenine Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Sanayi ve Ticaret Bakan Yardımcısı Oruç Baba İnan, Sağlık Bakanı Yardımcısı Doç. Dr. Şuayıp Birinci, Pendik Belediye Başkanı Ahmet Cin, Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın, Teknolopis Genel Müdürü Orhan Çömlek katıldı. Dr. Ercan Varlıbaş, törenden sonra açılışla ilgili yaptığı değerlendirmede, devletin sürdürdüğü üstün teknolojiyi yerlileştirme, üretme hamlelerinin Türkiye'yi her anlamda zenginleştirdiğini ve bu hamlelerden biri olan teknokentlerden çok sayıda girişimci yetişmesiyle birçok start-up'ın ve bununla birlikte yenilikçi proje, ürünün de çıkacağını belirtti. BİYOTEKNOLOJİ VADİSİ'NE GİDEN YOLDA TEKNOKENTLER Biyoteknoloji Vadisi'nin Türkiye'nin çağ atlamasına katkıda bulunacak önemli bir proje olduğuna değinen Dr. Varlıbaş, bu projenin ülkelerarası teknolojik rekabette belirleyici bir boyut kazanmasını beklediğini söyledi. Dr. Varlıbaş, söz konusu girişimcilerin Biyoteknoloji Vadisi'nde de yer almasını istediğini ifade etti.Dr. Varlıbaş, istidam, yatırım ve doğru girişimcilik çalışmalarıyla Türkiye'nin kalkınmasını sürdüreceğini sözlerine ekledi.

Temizoda ve GMP Sektöründe Kullanılan Önemli Terimler,Tanımlar ve Farklılıkları

Erkin Bilgesü Dr. Kimya Y. Müh. İNŞEL Yapı ve Teknik Donatım Sistemleri Ltd. Şti. GİRİŞ ISO 14644 temizoda standartlarının ve İyi İmalat Uygulamalarının (İİU-GMP) geçerli olduğu sektörlerde sık sık kullanılan, ancak bazen doğru ve tam olarak anlaşılmayan, hatta eksik veya hatalı kullanılan bazı terimler olduğu zaman zaman görülmektedir. Bu nedenle, ilgili sektörlerde çalışan ve özellikle yeni görevlendirilen meslektaşlarımıza yardımcı olacağı düşüncesiyle aşağıdaki bilgiler paylaşılmaktadır. DEVREYE ALMA BAŞLATMA ÇALIŞTIRMA İLK ÇALIŞTIRMA (ISO 14644-4:2022: “SETTING TO WORK”) Kasım 2022’de İngilizce orijinal dilde yayınlanan ISO 14644-4:2022 standartında devreye alma (setting to   work) terimi, Türkçe çevirisiyle, aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:                                                Aynı standartta, devreye alma terimiyle bazen aynı anlamda kullanılan “start-up” terimi ise, yine Türkçe çeviri olarak, şu şekilde tanımlanmaktadır:                                            Buna göre, yeni standart bugüne kadar eş anlamlı olarak sözlüklerde tanımlanan ve sektörde kullanılan “devreye alma, başlatma, çalıştırma, ilk çalıştırma” terimlerden farklı ve çok daha kapsamlı yeni bir “start-up” tanımı yaratmıştır. Standartın 2006 yılı yayımında ise, “start-up” teriminin, bize göre doğru şekilde, “ilk çalıştırma” olarak tercüme edildiğini görmekteyiz. Bu nedenle, özellikle ISO 14644 standartını temel alan tesislerde bu noktaya dikkat edilmesi, yani “setting to work” ve “start-up” terimlerini eş anlamlı olarak kullanmaktan kaçınılması uygun olacaktır. Bu konuyla ilgili açıklamalar aşağıdaki bölümlerde verilmiştir. Yeni standartta “start-up” olarak tanımlanan sürecin kapsamında “işletmeye alma” işlemleri de bulunmaktadır. Bu nedenle önce bu terimin tanımını hatırlamak uygun olacaktır: İŞLETMEYE ALMA (ISO 14644-4:2022: “COMMISSIONING”) ISO 14644-4:2022 standartındaki tanım aşağıda tercüme edildiği şekildedir:                               Yukarıda “setting to work” ve “start-up” terimleri için standartta verilen tanımlar hatırlandığında “commissioning” işlemleri aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi “start-up” sürecinin ilk bölümü olarak karşımıza çıkmaktadır: Standardın daha önceki yayımında yer alan tanım aşağıdadır:                           Yeni standartta ise bu tanıma karşılık gelen terimin İŞLETMEYE ALMA olduğu ve bu açıdan bir çelişki yaratıldığı görülmektedir. Bu nedenle, standartın bir sonraki revizyonu yapılırken bu çelişkinin ortadan kaldırılması yerinde ve gerekli bir düzeltici adım olacaktır. Yukarıda görülen terimler ve bunların kapsamı, özellikle Amerikan ve Kanada standartlarına göre projelerini veya tesislerini yöneten uzmanlar için şaşırtıcı ve hatta anlaşılmaz olarak algılanabilir. Bunun nedeni terimlerin ve tanımların farklı kullanılmasında yatmaktadır. Buna örnek olarak ASHRAE (The American Society of Heating, Refrigerating and Air-Conditioning Engineers) Kılavuzunda bulunan aşağıdaki işletmeye alma sürecine bakabiliriz: Görüldüğü gibi, işletmeye alma süreci tasarım öncesinde başlatılmakta, tasarım, yapım ve işletim safhalarında devam etmekte ve düzenli değerlendirmeler ve değişiklik kontrolü yoluyla süreklilik kazanarak tüm yaşam döngüsünü kapsamaktadır, dolayısıyla bu haliyle ISO standardından çok daha kapsamlı bir süreci, daha doğrusu kalite odaklı tam kapsamlı bir süreci tanımlamaktadır. Bu sürece biraz daha detaylı olarak bakalım ve her safhada yapılması istenenleri özetle görelim: KALİBRASYON Temel prensip, GMP Kılavuzunda belirtildiği gibi, ürün kalitesi açısından kritik olan bütün kontrol, ölçüm, tartım, test ve denetleme ekipmanlarının kalibre edilmesidir. ISO 14644-4:2022 standartında da “kontrol, izleme, uyarı ve alarm sistemlerinin kalibrasyonlarının yapılması” gerektiği belirtilmiştir. Kalibrasyon işlemlerinin, aşağıdaki bölümde açıklanan kurulum kalifikasyonu safhasında tamamlanması gereklidir. DOĞRULAMA Doğrulama ISO standartlarında aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır: Standartta, doğrulama için gereken objektif kanıtın, bir inceleme veya test sonucu olabileceği, veya alternatif hesaplama yapılması veya dokümanların gözden geçirilmesi gibi diğer belirleme yöntemleriyle elde edilebileceği not edilmiştir. Ayrıca doğrulama için yapılan faaliyetin bazen kalifikasyon prosesi olarak adlandırılmakta da olduğu belirtilmiştir. ISO 14644-4:2022 standartında ise, doğrulama başlıklı bölümde, aşağıdaki kapsamlı tanım yer almıştır: Bu bağlamda, doğrulama işlemlerinin ilk adımını devreye almanın tamamlanması sonrasında yapılan fonksiyonel doğrulamalar (örneğin hava debisi, hava hızı, oda basınç farkı testleri) ve son adımını da performans doğrulamaları (örneğin hava temizlik sınıfı ve toparlanma süresi tayini testleri) oluşturmaktadır. Doğrulama ile ilgili bazı örnekler şunlardır: Temizoda yapımının doğrulanması (Yapım sürecinin her aşamasının ve sonuçta tüm tesisin onaylı tasarıma uygun olmasını garantiye almak için gereken inceleme ve testlerin yapılması) Üretim prosesi doğrulaması (Ürün kalitesinin beklendiği şekilde olduğunun yaşam döngüsü boyunca değerlendirilerek kanıtlanması) Temizlik doğrulaması (Bir önceki ürünün veya temizlik ajanlarının üretim ekipmanındaki temizlik sonrası kalıntılarının, bilimsel olarak belirlenmiş izin verilen maksimum bulaşma/taşınma limitinin altına indirildiğini göstermek amacıyla, her bir seri/kampanya sonrasındaki kimyasal analizler yoluyla kanıt toplanması) Sevkiyat doğrulaması (üretim tesisinden çıkan tıbbi ürünlerin sevkiyat güzergahı üzerinden hedefe kadar ruhsat dosyasındaki şartlara göre sevk edildiğinin kanıtlanması) KALİFİKASYON Kalifikasyon teriminin tanımı GMP Kılavuzunda aşağıdaki şekildedir: Bu terimin ISO 14644-4:2022 standartındaki doğrulama terimini de içerdiği anlaşılmaktadır. GMP Kılavuzundaki tanımlarda ve gerekliliklerde doğrulama terimi sık sık kullanılmıştır. Ancak kalifikasyon faaliyetleri GMP Kılavuzuna göre çok daha geniş kapsamlıdır; bu durum aşağıdaki tabloda görülebilir:   Kalifikasyon gerektiren sistemlerle ilgili bazı örnekler şunlardır: Test ekipmanı Üretim ekipmanı Tek yönlü hava akım kabini Isıtma sistemi Soğutma sistemi Havalandırma sistemi Basınçlı gaz sistemi Sıhhi tesisat sistemi Temizoda mimari sistemleri (duvar, tavan, zemin) Kılavuzda belirtildiği gibi, gerek kalifikasyon ve gerekse aşağıdaki bölümde tanımlanan validasyon faaliyetlerinde Kalite Risk Yönetimi yaklaşımının uygulanması esastır ve çalışmaların kapsam ve derinliğinin risk değerlendirmelerinin sonuçlarına bağlı olarak belirlenmesi beklenmektedir. ISO 14644-4 ve GMP süreçleri özetle aşağıdaki gibi karşılaştırılabilir: VALİDASYON (“GEÇERLİ KILMA”, TS EN ISO 9001:2015) Validasyon terimi aşağıda verildiği şekilde tanımlanmakta, doğrulama ve kanıtlama işlemlerini içermekte ve kalifikasyonu da kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. Validasyon gerektiren sistemlere örnek olarak şunlar sayılabilir: Bilgisayarlı Sistemler Test metotları Yerinde temizlik ve yerinde sterilizasyon işlemleri (CIP/SIP sistemleri) Ortam dekontaminasyon sistemleri Otoklav / Sterilizatör Tıbbi ürün üretim prosesleri (Proses/İşlem validasyonu: Tesis edilmiş parametreler dâhilinde çalıştırılan prosesin, önceden belirlenmiş spesifikasyonları ve kalite özelliklerini karşılayan tıbbi ürünler üretmek için etkin ve tekrarlanabilir biçimde işlediğinin belgelenmiş kanıtıdır) TEMİZODA SERTİFİKASYONU Temizoda sertifikasyonu konusunda bilgi almak isteyenler internet sitelerinde, temizoda testleri, temizoda ölçümleri, temizoda validasyonu, havalandırma sistemi (HVAC) validasyonu, HVAC performans testleri, cleanroom certification (temizoda sertifikasyonu) gibi çeşitli terimlerle karşılaşabilirler. Aslında burada amaçlanan şeyin, temizodanın ISO 14644 standartına uygunluğunun kanıtlanması olduğu görülmektedir. Öncelikle bir temizodanın ISO 14644-1 standartına göre istenen temizlik düzeyine uygun olup olmadığının partikül konsantrasyonu ölçümü yoluyla test edilerek sınıflandırma yapılması en önemli adımdır. Buna ek olarak, ISO 14644-2 standartında belirtildiği şekilde, sürekli uygunluğun belirli zaman aralıklarıyla ve partikül ölçümleri yapılarak doğrulanması, uygulamanın gerekli olduğu durumlarda da ayrıca “hava akış hacmi/hızı” ve “hava basıncı farkı” testleriyle uygunluğun gösterilmesi beklenmektedir. Standartta görüleceği gibi, müşteri ile tedarikçi arasındaki anlaşmaya bağlı olarak, “monte edilmiş filtre kaçağı”, “hava akış görüntüsü”, “toparlanma” ve “kaçak sınırlandırma” testleri de yapılabilmektedir. Temizodanın uygunluğunun gösterilmesinde ISO 14644-3 standartındaki test metotlarının kullanılması gerekmektedir ve bu konuda eğitimli ve deneyimli sertifikalandırıcıları olan, akredite edilmiş muayene kuruluşlarıyla çalışılması esastır. Temizodalarda genellikle yapılan sertifikasyon testleri aşağıda sıralanmıştır, ancak test kapsamı müşteri ile tedarikçi firma arasında yapılan sözleşmeye bağlı olarak veya sektörel mevzuat gerekliliklerine göre farklılık gösterebilir: Temizoda sınıflandırma testi: Hava kaynaklı partiküllerin sayımı Oda hava akış debisi/hızı testi ve hava değişim hızı tayini Odalar arası fark basınç testi Monte edilmiş filtre sistemi testi Oda sıcaklık testi Oda nem testi Toparlanma süresi testi Ses düzeyi testi Aydınlatma düzeyi testi Hava akış yönü testi ve görselleştirme Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında ve işletmeye alma, kalifikasyon ve validasyon tanımlarındaki kapsamlar hatırlandığında şu sonuçlar çıkarılabilir: Temizoda sertifikasyonu amacıyla yapılan testler için “validasyon” terimini kullanmak uygun değildir. Validasyon terimi geniş kapsamlı olarak ve genellikle tüm kalifikasyon safhalarını içerecek şekilde kullanılmaktadır.   Sertifikasyon testleri, ISO 14644-4 standartında tanımlanan “işletmeye alma” işlemlerinin sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu testlerin yapılması, işletmeye alma sürecinin tamamlandığı anlamına gelmemektedir.   GMP sektörü için değerlendirildiğinde, temizoda sertifikasyon testleri kalifikasyon sürecinin bir parçasıdır ve IQ ve OQ safhalarındaki test gerekliliklerini karşılamaktadır. Kalifikasyon sürecinin tamamlanabilmesi için bu testler dışında başka işlemlerin de yapılması gerekmektedir.   “Performans testleri” ifadesiyle kastedilen “performans kalifikasyonu” değildir. HVAC performans testleri özellikle Amerikan kökenli dokümanlarda karşımıza çıkmaktadır ve genellikle yukarıda listelenmiş olan temizoda sertifikasyon testlerini kapsamaktadır. HVAC performans kalifikasyonu kapsamında ise, tasarım kalifikasyonu, kurulum kalifikasyonu ve işlevsel kalifikasyon safhalarından sonra uygulanan ve sistemin tutarlı biçimde çalıştığını kanıtlamak amacıyla yapılan işlemler söz konusudur (örneğin 15 veya 30 günlük bir süre diliminde ve normal çalışma durumunda, önceden belirlenmiş olan kritik temizoda sertifikasyon testlerinin gerçekleştirilmesi). **Temizoda ve GMP Sektörlerinde Terimler Tanımlar ve Farklılıkları PDF Dosyasını İndiriniz. KAYNAKLAR: TS EN ISO 9000:2015: Kalite yönetim sistemleri – Temel esaslar, terimler ve tarifler TS EN ISO 9001:2015: Kalite yönetim sistemleri – Şartlar TS EN ISO 14644-1:2016: Temiz odalar ve bunlarla ilgili kontrollü ortamlar – Bölüm 1: Parçacık derişimi ile hava temizliğinin sınıflandırılması TS EN ISO 14644-2:2016: Temiz odalar ve bunlarla ilgili kontrollü ortamlar – Bölüm 2: Temiz oda hava temizliğinin partikül konsantrasyonu bakımından uygunluğunun ispatı için performansın izlenmesi TS EN ISO 14644-3:2019: Temiz odalar ve bunlarla ilgili kontrollü ortamlar – Bölüm 3: Deney metotları TS EN ISO 14644-4:2006: Temiz odalar ve bunlarla ilgili kontrollü ortamlar – Bölüm 4: Tasarım, inşaat ve ilk çalıştırma TS EN ISO 14644-4:2022: Cleanrooms and associated controlled environments – Part 4: Design, construction and start-up T.C. Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu: BEŞERİ TIBBİ ÜRÜNLER İMALATHANELERİ - İYİ İMALAT UYGULAMALARI (GMP) KILAVUZU, V.2022/3 ASHRAE (American Society of Heating, Refrigerating and Air-Conditioning Engineers): The Commissioning Process (2005) ASHRAE (American Society of Heating, Refrigerating and Air-Conditioning Engineers): Principles of Building Commissioning (2020)          

Nanoteknoloji ve Yapay Zeka, Cilt Hastalıklarının Tanı ve Tedavisinde Kullanılıyor

Kişiselleştirilmiş Cilt Bakımı Artık, genetik faktörlere ve bireysel cilt tipine dayalı olarak özelleştirilmiş cilt bakım ürünleri ve tedavileri giderek popüler hale geliyor. Genomik araştırmalar, cilt sağlığını olumlu yönde etkileyen genetik varyasyonları anlamamıza yardımcı oluyor ve bu bilgilerle kişiselleştirilmiş bakım sağlanıyor. Dermatolojide Yapay Zeka ve Veri Analitiği Yapay zeka ve veri analitiği, cilt hastalıklarının tanısında ve tedavisinde önemli bir rol oynamaya başlıyor. Gelişmiş algoritmalar, deri lezyonlarını analiz ederek erken teşhis imkanı sunuyor ve hastalıkların izlenmesinde doktorlara değerli bilgiler sunuyor. Güneş Koruma Teknolojilerindeki Yenilikler Güneşin zararlı etkilerine karşı koruma sağlayan ürünlerdeki teknolojik gelişmeler, cilt kanseri ve diğer güneşe bağlı hasarların önlenmesinde yeni bir dönemi başlatıyor. Akıllı güneş koruma ürünleri, UV ışınlarını izleyen ve cilt tipine göre önerilerde bulunan bir dizi sensörle donatılmış olabilir.Cilt Mikrobiyotası Araştırmaları Cilt mikrobiyotası, cildin sağlığını etkileyen bakteri ve mikroorganizmalardan oluşan karmaşık bir ekosistemdir. Bu alandaki araştırmalar, cilt hastalıklarının kökenlerini anlamamıza ve probiyotiklerle cilt sağlığını destekleyen yeni tedavi yöntemlerini geliştirmemize olanak tanıyor. NanoTeknoloji Uygulamaları NanoTeknoloji, cilt bakım ürünlerinde ve tedavilerinde daha etkili sonuçlar elde etmek için kullanılıyor. Nano boyuttaki moleküller, cildin daha derin katmanlarına nüfuz edebilir ve bu da daha etkili sonuçlar sağlayabilir. Çevresel Faktörlerin Cilt Sağlığı Üzerindeki Etkisi Artan çevresel faktörler, cilt sağlığı üzerinde doğrudan etkiye sahip olabiliyor. Hava kirliliği, iklim değişiklikleri ve diğer çevresel faktörler, cilt hastalıklarının yayılmasında ve mevcut durumların kötüleşmesinde giderek daha fazla rol oynuyor. Bu nedenle, dermatoloji alanında çevresel faktörlerin cilt sağlığı üzerindeki etkilerini anlamak ve buna yönelik tedavi stratejileri geliştirmek 2024 yılında önem kazanacak.Dermatolojideki bu gelişmeler, cilt sağlığına odaklanan bireyler ve uzmanlar için heyecan verici bir gelecek vaat ediyor. Ancak, yeni teknolojilerin ve tedavi yöntemlerinin etkinliği ve güvenliği konusundaki araştırmaların devam etmesi önemli. Unutulmamalıdır ki, cilt sağlığı konusunda bilinçli ve uzman rehberliğinde yaklaşmak her zaman en doğrusudur. Kaynak: Hürriyet, Yasemin Fatih Amato

İlk Türk Uzay Yolcusu Alper Gezeravcı ve Bilim İnsanları Uzay Ortamında Hangi Deneyleri Yapacak ?

Alper Gezeravcı, 2 Aralık 1979 günü Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Kargıcak köyünde dünyaya gözlerini açtı. Annesinin adı Sıdıka Gezeravcı, babasının adı ise Ali Baba Gezeravcı’dır. Babası emekli öğretmedir. Alper Gezeravcı Eğitimi Üniversite eğitimini Hava Harp Okulu Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı ve 2002 yılında başarılı bir şekilde mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini ABD Hava Kuvvetleri Teknoloji Enstitüsü Harekat Araştırması’nda tamamladı. Alper Gezeravcı Kariyeri Türk Hava Kuvvetleri’nde görev yapmış olan Alper Gezeravcı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde kritik görevleri üstlenmiş bir pilot olarak öne çıkmaktadır. F-16 uçağıyla görev yapan Gezeravcı aynı zamanda Standardize Filo Akademik Kol Komutanlığı görevini üstlenmiştir. 29 Nisan 2023 tarihinde gerçekleştirilecek TEKNOFEST 2023 etkinliğinde, Alper Gezeravcı’nın Türkiye’nin ilk uzaya çıkacak pilotu olarak seçildiği duyuruldu. Bu anlamlı görev için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylanan Gezeravcı, aynı zamanda yedek pilot olarak Tuva Cihangir Atasever’in de belirlendiği bilgisine ulaşılmıştır.Türkiye’nin ilk insanlı uzay görevine katılacak kişi, uluslararası uzay istasyonunda 14 gün boyunca kalacak. Bu önemli görev sırasında, uzay yolcumuz, ülkemizin seçkin üniversiteleri ve araştırma kurumları tarafından geliştirilen 13 farklı deneyi gerçekleştirecek. Uzay yolcumuzun uzaya olan bu benzersiz buluşma anı, 9 Ocak 2024 tarihinde gerçekleşecektir. Türk Uzay Yolcusu Tarafından Uluslararası Uzay İstasyonu’nda Yapılacak 13 Deney 1) UYNA Bilim Misyonun Adı: Uzay İçin Yeni Nesil Alaşımlar Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: TÜBİTAK MAM – Ömür Can Odabaş Deney Detayı: Yüksek entropili uzay alaşımları, dayanıklılığı ve mukavemeti yüksek özel alaşımların üretimi çalışmalarında önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmalar, KIBO modülündeki ELF teknolojisinin kullanımıyla gerçekleştirilecektir. Ergitme ve katılaşma süreçlerinde, termofiziksel özellikler ve kristal büyümesi gibi faktörler, yerçekimsiz ortamın etkileri üzerinde detaylı bir şekilde incelenecektir. 2) gMETAL Bilim Misyonun Adı: Katı Fazdaki Parçacıkların Bir Akışkan İçindeki Dinamiğine Yerçekimsiz Ortam Etkisi Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: TÜBİTAK MAM – Prof. Dr. İskender Gökalp / Prof.Dr.Ahmet Yozgatlıgil Deney Detayı: Kimyasal tepkimesiz koşullarda, katı parçacıkların akışkan ortamla homojen bir şekilde karışımının, yerçekiminin etkisi altında nasıl gerçekleştiği detaylı bir şekilde incelenecektir. Bu çalışma, uzay araçlarının itki sistemlerini daha verimli hale getirmeyi amaçlamaktadır. 3) UzMan Bilim Misyonunun Adı: Uzay Görevleri için Mikroalgal Yaşam Destek Üniteleri Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Boğaziçi Üniversitesi – Dr. Öğr. Üyesi Berat Haznedaroğlu Deney Detayı: Dünya üzerinde zorlu çevresel şartlara uyum sağlayabilen mikroalg türlerinin, yerçekimsiz ortamlarda büyüme ve dayanıklılık testlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla, Bilim Misyonu ortağı TÜBİTAK MAM ile birlikte yaşam destek sistemleri geliştirilmesi planlanmaktadır. Bu çalışmalar, mikroalglerin metabolik değişikliklerinin detaylı bir şekilde incelenmesine, CO2 yakalama performanslarının belirlenmesine ve O2 üretim kabiliyetlerinin değerlendirilmesine odaklanacaktır. 4) EXTRAMOPHYTE Bilim Misyonun Adı: Ekstrem Halofit olan Schrenkiella Parvula’nın Tuz Stresine Verdiği Yanıtların Uzay Ortamında Araştırılması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Ege Üniversitesi – Prof. Dr. İsmail Türkan Deney Detayı: Uzayda ve dünya üzerinde yetiştirilen A. thaliana ve S. parvula bitkileri, tuz stresine maruz bırakılarak yeni nesil dizileme yöntemi (RNA-seq) ile transkriptom analizi yapılacak. Bu çalışma, mikro yerçekiminde yetişen glikofitik ve halofitik bitkilerin tuz stresine karşı gösterdikleri fizyolojik ve moleküler yanıtları karşılaştırmayı amaçlamaktadır. 5) METABOLOM Bilim Misyonun Adı: Uzay Görevlerinde Bulunan Astronotların Metabolom/Transkriptomlarındaki Değişimlerin Analizi ve Ulusal Omik Veri Setlerinin Oluşturulması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Ankara Üniversitesi – Prof. Dr. Emel Emregül Deney Detayı: Uzay seyahati, insanların karşılaşabileceği en zorlu fiziksel koşullardan biridir. Uzay görevleri sırasında astronotlar, düşük yerçekimi, uzay radyasyonu, değişen fiziksel aktivite, beslenme sorunları, uykusuzluk, yüksek g ve hiperoksi gibi çeşitli çevresel streslere maruz kalmaktadırlar. Araştırma faaliyetimiz, uzay koşullarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini derinlemesine inceleyerek ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.Aynı zamanda, bu olumsuz etkilerin azaltılmasına yönelik olarak, uzay görevine katılan astronotlarımızın, uzay ortamının etkisiyle gen ekspresyonları ve metabolizmalarında gerçekleşen fizyolojik ve biyokimyasal değişimleri incelemeyi amaçlamaktayız. Bu çalışma ile, vücuttaki sistem çapındaki değişikliklerin astronotlarımızın sağlığına yönelik olası risk faktörlerini anlamamıza yeni bilgiler kazandırmayı amaçlıyoruz. 6) MİYELOİD Bilim Misyonun Adı: Uzay Misyonuna Katılan Bireylerde Radyasyona Maruz Kalmanın Kanser İçin Öncül Lezyonlar Olan Periferik Kandaki Miyeloid-Kökenli Baskılayıcı Hücrelere Etkisinin İncelenmesi Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Hacettepe Üniversitesi , Prof. Dr. Güneş Esendağlı Deney Detayı: Miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (MKBH), kronik inflamasyon süreçlerinde yoğun bir şekilde üretilen ve immün baskılamaya neden olan, kanser progresyonunu ve metastazı destekleyen heterojen immatür miyeloid hücre popülasyonunu temsil eder. Bu çalışma, uzay misyonu katılımcılarının maruz kalacağı uzay yolculuğu ve koşullarının, kozmik radyasyon hasarının immünolojik etkilerini MKBH hücre düzeyinde ölçme ve değerlendirme amacını taşımaktadır. 7) MESSAGE Bilim Misyonun Adı: Microgravity Associated Genetics Science Mission/Mi̇kroyerçeki̇mi İli̇şki̇li̇ Genetik Bi̇lim Misyonu Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Üsküdar Üniversitesi, Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan Deney Detayı: Yerçekimsiz ortamdan etkilenen ve henüz işlevi keşfedilmemiş genlerin belirlenmesi, uzay görevlerinde yer çekimi tarafından doğrudan etkilenecek bağışıklık hücrelerinin CRISPR gen mühendisliği yöntemleri ile tespit edilmesini amaçlamaktadır. 8) ALGALSPACE Bilim Misyonun Adı: Uzay Koşullarında Antarktika ve Ilıman Mikroalg Yetiştiriciliğinin Karşılaştırmalı Bir Çalışması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Yıldız Teknik Üniversitesi – Prof. Dr. Didem Özçimen Deney Detayı: Uzayda gerçekleştirilecek olan bu çalışma, literatürde ilk defa Antarktik, ılıman bölge ve uzay mikroalglerinin büyüme verilerini karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Kutup alglerinin uzayda kullanımına odaklanan bu çalışma, CO2’den O2 rejenerasyonundan ek gıda teminine, su iyileştirmesinden yaşam destek alanlarına kadar geniş bir yelpazede araştırmalar içerecektir. 9) CRISPR – GEM Bilim Misyonun Adı: Mikro Yerçekimi Altında Bitkilerde CRISPR Gen Düzenleme Verimliliğinin Araştırılması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Yıldız Teknik Üniversitesi – Tuğçe Celayir Deney Detayı: Uzaydaki insanlık geleceği için aşılmamış engellerden biri, uzun süreli uzay görevlerinde sürdürülebilir bir sistem oluşturulamaması sorunudur. Bu sorunu çözmeye yönelik olarak tasarlanan biyorejeneratif yaşam destek sistemlerinin iskeletini oluşturan bitkilerin, uzay görevleri sırasında maruz kaldığı biyolojik ve biyolojik olmayan streslere karşı savunma mekanizmalarının anlaşılması ve geliştirilmesi amacıyla, moleküler biyolojinin modern gen düzenleme tekniklerinden biri olan CRISPR tekniğinin mikro yerçekimi ortamında bitkiler üzerindeki etkinliğini araştırmayı hedeflemekteyiz. 10) PRANET Bilim Misyonun Adı: Propolisin Anti bakteriyel Etkisi (PRANET) Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Muş Bilim ve Sanat Merkezi – Birsen Geçer Deney Detayı: Propolis, çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde geniş bir şekilde kullanılan, haricen kullanıldığında herhangi bir yan etkiye sebep olmayan bir doğal bileşendir. Bilimsel misyonumuz, propolis maddesinin mikro yerçekimi ortamındaki bakteriler üzerindeki etkisini araştırmaktadır. Bu kapsamda kontrol ve deney grupları oluşturularak propolisin anti-bakteriyel etkisi titizlikle test edilecek ve elde edilen sonuçlar yer çekimli ortamda elde edilen sonuçlarla karşılaştırılacaktır. 11) VOKALKORD Bilim Misyonun Adı: Uzay’da Yaşamaya Karşı Oluşan Hayati Tepkimelerin Vokal Kord Kaynaklı Değişimler İle Tespiti Ve Düşük Yerçekimsizliğin Sebep Olduğu Rahatsızlıkların Ses Frekansları İle Tanımlanması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Haliç Üniversitesi – Prof. Dr. Gökhan AYDEMİR Deneyin Detayı: Solunum sistemi fizyolojisi, yapay zeka destekli bir yaklaşım ile ses frekans değişimlerinden kaynaklanan rahatsızlıkların tespit edilmesini ve yerçekimsiz ortamın insan sesi üzerindeki etkilerinin araştırılmasını amaçlamaktadır. 12) OKSİJEN SATURASYONU Bilim Misyonun Adı: Solunum Sistemi Fizyolojisi İçerisinde Yapay Zeka Desteği İle Verilen Havanın Oksijen Seviyesini Hesaplayarak Düşük Yer Çekiminin Sebep Olduğu Rahatsızlıkların Tanımlanması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: Nişantaşı Üniversitesi-Oğuzhan Aydemir Deneyin Detayı: Sağlık sorunlarının etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi için erken teşhisin kritik bir öneme sahiptir. Yapay zeka destekli bir yöntemle, verilen havanın oksijen seviyesinin hesaplanmasıyla birlikte düşük yer çekiminin neden olduğu farklılıklar ve rahatsızlıkların tanımlanması amaçlanmaktadır. 13) MİYOKA Bilim Misyonun Adı: Mikro Yerçekimi Ortamında Kurşunsuz Lehimleme Araştırması Deney Sorumlusu Kurum ve Proje Yöneticisi: TÜBİTAK UZAY – Hakan Asan Deney Detayı: Mikro yerçekimi ortamında yapılacak kurşunsuz lehimleme deneyi, ilk Türk uzay yolcusunun UUİ’de elektronik kart üzerine kurşunsuz bileşen montajını gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Uzay görevinin ardından dünyaya getirilecek olan elektronik kartlar, TUBİTAK UZAY tarafından detaylı bir şekilde incelenerek mikro yerçekiminin kurşunsuz lehimleme sürecine olan etkilerini belirlemek amacıyla bilim dünyasının kullanımına sunulacaktır. Kaynak: Maksat Bilgi, Mustafa Ersan

Burdur Mehmet Akif Üniversitesi MAKÜ Veterinerlik Fakültesi'nde Viroloji Dalında Önemli Buluş

MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale öncülüğünde, yerli ve milli olarak bitkisel kökenli deri bakım ürünü geliştirildi. MAKÜ Hoof Jel olarak MAKÜ Teknoloji Transfer Merkezi tarafından ticarileşen ve yerel bir firma tarafından üretimi yapılan jel, hayvanların ayak ve tırnak yaralarına çare oldu. ÖKÇE ÇÜRÜĞÜ YARASI OLAN BÜYÜKBAŞ HAYVAN, JEL SÜRÜLDÜKTEN 10 DAKİKA SONRA AYAĞININ ÜZERİNE BASMAYA BAŞLADI Menderes Mahallesinde büyükbaş hayvan çiftliği işleten Yetiştirici Kenan Kaplan’a ait ayak ve tırnak yarası olan iki büyükbaşa, Prof. Dr. Mehmet Kale tarafından MAKÜ Hoof Jel uygulandı. Profesör Mehmet Kale, ilk olarak arka ayağında yara olan büyükbaşa, MAKÜ Hooj Jel’i uyguladı. Yaralı bölge önce temizlenerek, dezenfekte edildi. Ardından ise fırça yardımı ile yaranın üzerine MAKÜ Hoof Jel sürülerek, 10 dakika jelin kuruması beklendi. MAKÜ Hoof Jelin kurumasının ardından büyükbaş hayvanın yaralı ayağının üzerine bastığı gözlendi. Büyükbaş hayvanının topallamadan yürüdüğünü gören Yetiştirici Kenan Kaplan ise büyük sevinç yaşadı.Uygulama esnasında MAKÜ Hoof Jel hakkında bilgi veren MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Bu hayvanımızdaki ayak rahatsızlığı özellikle ökçe bölümünde meydana gelmiş bir lezyon olarak gözükmektedir. Ayak rahatsızlıkları hayvanın yaşam standartlarını etkilediği gibi, rahatsızlığın kısa sürede kemik ve dokulara yayılması sonucuyla ilerleyen süreçte hayvanın kesime gitmesine yol açmaktadır. Bu durum yetiştiricilerimiz için bir ekonomik kayıptır. Bilindiği üzere bir ineğin piyasa fiyatı şu anda 60- 100 bin lira arasındadır, bu hayvanın ayak ve tırnak rahatsızlığı nedeniyle kesime gitmesiyle fiyatı yarı yarıya düşmektedir. Ayrıca ayak ve tırnak rahatsızlıkları süt veriminin düşmesine, döl tutma sorunlarına da yol açmaktadır. Yetiştiricilerimizin maddi kayıp yaşamaması için ayak yaraları için üniversitemizin üretmiş olduğu yerli ve milli bir ürün olan MAKÜ Hoof Jeli kullanmalarını tavsiye ediyoruz. Ayak ve tırnak yaralarına bağlı hayvanda gelişen genel sistemik bakteriyel enfeksiyon yoksa, ateşlenme söz konusu değilse, bakteriyel etkenler kemik ve dokulara yayılmadıysa hiç antibiyotik kullanmadan bu jel sayesinde iyileşebilmektedir. Ayrıca bu jel kullanımı sonrası yara bölgesinin hiç bandajlanmasına gerek yoktur” dedi. HANGİ AYAK HASTALIKLARINI İYİLEŞTİRİYOR? MAKÜ Hoof Jel’in oksijensiz ortamı seven bakterilerin oluşturduğu ayak ve tırnak yaralarını iyileştirdiğini anlatan Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Genelde oksijensiz ortamı seven bakteriler hayvanlarının yaşam alanındaki zeminde ve çevrede bulunmaktadır. Bu bakteriler ayak ve tırnaklarda meydana gelen yaralardan bölgeye giriş yapmaktadır. Ayak ve tırnakta taban ökçe çürüğü, taban eziği, ökçe eziği, interflegmon, limaks, interdigital dermatitis, travmatik yaralar meydana gelmektedir. Birçok ayak ve tırnak hastalığı ile mücadelede bu jel rahatlıkla kullanılabilir. Spesifik olarak bizim çok yoğun çalıştığımız taban ve ökçe çürükleri işletmelerde büyük problemdir. Ayakta meydana gelen yaralar, taban ve ökçede özellikle iki bakterinin kolay üremesine, bu bakterilerin ahır tabanında devamlı olarak kalıcılık sağlaması ve önlenememesi sonucu diğer hayvanlara bulaşması mümkün olmaktadır. Eski zamanlarda hayvanlar meralarda gezinirlerdi, ayak problemleri çok daha az oluşurdu ama şimdi hayvanlar besi ve süt amaçlı kapalı alanlarda yetiştirildikleri için devamlı dışkı ve idrar içinde kalıyorlar. Otomatik olarak ayaktaki herhangi bir yaralanma o bölgenin bakteri kapmasını sağlıyor bu yüzden bu tür üretimlerde, MAKÜ Hoof Jel gibi çarelere gerek var. Biz üretimde ayak hastalıklarına çare bulmak amacıyla yola çıktık. Jel, ayağın üst kısımlarında çeşitli bölgelerde gözüken yaralarda da kullanıldığında, ayağın o bölgesindeki yaraları iyileştirdiğini gözledik. Bizim odak noktamız ayaktaki yaranın kapanması ve gelişen topallığın önlenmesidir” dedi. İYİLEŞME SÜRECİ NASIL ŞEKİLLENİYOR? Ayak ve tırnak yaralarında MAKÜ Hoof Jelin uygulanması ile hafif ve orta yaralarda yüzde 100, kemik ve dokulara dayanmış yaralarda ise yüzde 60 iyileşme gözlemlediklerini dile getiren Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale, “Büyükbaş hayvanlarda Jelin uygulanması sonrasında iyileşme oranlarımıza baktığımızda hafif ve orta vakalarda yüzde 90-100 arasında iyileşme sağlanırken, kemik ve derin dokulara dayanmış, ayağın şiştiği ve yürümekte zorlanan vakalarda ise yüzde 40-60 arasında iyileşme sağlandığını tespit ettik. Bu yüzden hastalığın erken dönemlerinde yapılacak olan uygulamalar başarı şansımızı arttırmıştır. Jel uygulamalarımızda, işletmenin koşullarını da göz önüne aldığımızda burada ben her gün uygulanmasını tavsiye ederim ama iş yoğunluğu çok fazla ve ehemmiyet gerektirmiyorsa ya da her gün yapamıyorlarsa 2 günde 1, 3 günde 1, toplamda 2-3 kez sürülmesi ile yaranın kabuklaşarak kapandığı ve topallamanın ortadan kalktığı görülecektir. Bir haftada yaranın konumuna, derinliğine ve bakteriyel yoğunluğa bağlı olarak iyileşmeler görülecektir. Bir de şunu ifade edeyim: tırnak ucuna basarak yürüyen bir hayvanın, bu uygulamayı yaptıktan 20 dakika sonra tamamıyla ayak tabanı üzerine bastığını gözlemledik. Bu durum zaman içinde uygulamalarımız ile elde ettiğimiz sonuçlardan biridir” diye konuştu. MAKÜ HOOF JEL NASIL KULLANILIR? MAKÜ Hoof Jelin nasıl kullanılacağını anlatan Prof. Dr. Mehmet Kale, “Bunun için hayvanın travayda, süt sağım ünitelerinde ya da işletme sahipleri, tırnak bakım uzmanları, veteriner teknikerleri ya da veteriner hekimlerin ip yardımı ile ayağın kaldırılarak yara bölgesine jel uygulaması kolaylıkla yapılabilir. İlk olarak yara bölgesinin temizlenmesi, MAKÜ Hoof Jelin bir fırça yardımıyla bölgeye sürülmesi ve 10 dakika kadar bekletilmesinden sonra hayvan normal yaşam alanına salınabilir. Jelin uygulaması günlük bir defa, 2 günde bir defa veya 3 günde bir defa biçiminde uygulanabilir. Bu uygulamalar sonucu yara bölgesi kapanıyor ve yara bölgesinde yer alan bakteriler yok ediliyor” dedi. DAHA ETKİLİ SONUÇ ALMAK İÇİN NE YAPILMALIDIR? Jelin kullanımında daha etkili sonuç almak için uygulama önerilerini dile getiren Prof. Dr. Mehmet Kale, “Yetiştiricilere, veteriner hekimlere ve tırnak işiyle uğraşan veteriner tekniker/teknisyenlere en büyük tavsiyelerimden birisi, jeli sürdükten sonra 10 dakika kurumasını bekleyeceğiz. 10 dakikalık kuruma süresinin ardından hayvanın idrarını ya da dışkısını yaptığı yaşam alanına gitmeden önce mutlaka bir kum ya da talaşın üzerinden geçirip, pandoklara ya da ahıra sokarlarsa çok daha başarılı sonuçlar alacaklardır. Bu şekilde uygulamalarını tavsiye ediyorum” şeklinde konuştu. BİTKİSEL KÖKENLİ DERİ BAKIM ÜRÜNÜ MAKÜ Hoof Jelin bitkisel kökenli yerli ve milli deri bakım ürünü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Kale, jelin üretim süreci ve içeriği hakkında şöyle konuştu: “MAKÜ Hoof Jel bir deri bakım ürünü olarak üretildi. İlaç değildir ancak bitkisel kökenli olduğu için dışarıdan destekleyici bir tedavi yapabilmektedir. Bu sayede antibiyotik kullanımının da azaltılması ve hayvanın dış bölgedeki yarasının kapanması gerçekleşmektedir. Burada iki önemli bakteri var. Bu bakteriler anaerob dediğimiz oksijensiz ortamı seven bakterilerdir. Bizim uyguladığımız jel, bölgenin hava almasını sağlamaktadır çünkü açık yaraların iyileşebilmesi için oksijen alması gerekiyor. Ürettiğimiz jelin özelliği hem hava aldırabilme hem de izole edebilme özelliği var yani bir bakıma bandaj görevi de görmektedir. Ayrıca jel, içindeki bitkisel ürünler sayesinde antibiyotik kullanmadan yaradaki bakterileri de öldürmektedir. Genellikle ayak ve tırnak rahatsızlıklarında antibiyotik kullanılmaktadır. Ancak genel sistemik olarak kullanılan antibiyotiklerin ayak yarasının bulunduğu bölgedeki bakterilere etkili olamamalarının nedenlerinden biri yaranın kapatılmaması diğeri de ayak yaralarında antibiyotiğin etkin olamamasıdır. Jel burada lokal olarak antibiyotik benzeri bir etki göstererek bakterinin ölmesini sağlıyor.  MAKÜ Hoof Jelin geliştirilmesi 6 yıllık bir süreci almıştır. Esasen biz ilk önce Merhem ya da krem tarzında yola çıkmıştık. Bu süreç içinde epey denemeler gerçekleştirdik ancak bilindiği gibi o bölgeye herhangi bir krem ya da merhem uygulandığında yara bölgesinin ilk olarak kalın dokulu bezle sarılması, üzerine kırmızı ve siyah ziftli bandajın yapılması, bir de genel sistemik antibiyotiğin uygulanması gerekliydi. Bu durum iş yükü ve maliyet yükselmesine yol açmaktadır. Bu nedenle iş yükü ve maliyeti azaltmamız gerekiyordu. Zamanla veteriner hekimler ve yetiştiriciler “Hocam bizim bunlarla uğraşabilecek ne bir vaktimiz ne de iş gücümüz var” diyorlardı. Biz de yaptığımız çalışmalar sonucu bunun yağlı boya tarzında kullanılsın, yağlı boya gibi kurusun ve hayvan doğal yaşam ortamına devam etsin istedik. Hem iş yükünü ve maliyeti azaltmak hem de farkındalık yaratmamız gerekiyordu. Bu ürünün muadilleri, genelde Türkiye’deki ayak/tırnak kremleri, ayak/tırnak bakım ürünlerine bakıldığında çoğunluğu yurtdışı menşeili, ülkemizde çok az miktarda yerli ürün var ve hepsi de uygulamadan sonra bandajı önermektedir. Üretim aşamasında ilk önce bandajsız uygulanmasını planladık eğer bu sistemik olarak vücuda yayılmadıysa ve herhangi bir ateş ve enfeksiyon belirtisi yoksa antibiyotik kullanılmaması gerektiğini öneriyoruz. Dünyada antibiyotik direncinin gelişmesi, hayvanlara fazla miktarda antibiyotik uygulanması gerek insan gerekse hayvan sağlığı açısından bir dezavantajdır. Bunu da hatırlatmak isterim. MAKÜ HOOF JEL’İN İÇERİĞİNDE NELER VAR? MAKÜ Hoof Jel bitkisel ürünlerden hazırlanmıştır. Etken madde olan bu bitkiler antibakteriyel, antiviral ve antimikotik etkinliklere sahiptir. Üretilen bu jelde yer alan bitkiler ülkemizde yetiştirilen bitkilerden derlenmiştir. Birbirine sinerji yaratan, birbirine antogonist etkisi olmayan yani birbirini negatif etkilemeyen bu bitkiler uygun oranlarda, yardımcı maddelerle bir araya getirilerek hazırlanmaktadır. PATENT BAŞVURUSU YAPILDI Patentle ilgili son aşamadayız. Sanırım 2-3 aylık bir süremiz kaldı çünkü ülkemizde patent süreçleri uzun sürüyor ama jelimizin patenti için 2019 yılında başvuru yapılmıştı.  İncelemeli Ulusal Patent adı altında başvurmuştuk. Türk Patent ve Marka Kurumuna savunmalarımızı yapıp, son sürece girmiş durumdayız. Sonucu bekliyoruz.” NEREDEN TEMİN EDİLİR? Yetiştiricilerin MAKÜ Hoof Jeli, veteriner klinikleri, ecza depoları ve üniversiteyi arayarak temin edebileceklerini belirten Prof. Dr. Mehmet Kale, “Biz bilim adamları ülkemiz için yeni ürünler üretmek zorundayız. Bazı sorunlara kendimiz çare bulmalıyız. Eksiklikleri görüp, çözümü nasıl olura odaklanmalıyız.” Genel anlamıyla bu düşünce ile yola çıktık. Bu ürün ülkemizde yetişen bitkiler kullanılarak elde edilmiştir. Bu sayede yurtdışı menşeili ürünlerin ithalatının azaltılması ve ürünün yurtdışına ihracatı sağlanarak ekonomik anlamda fayda sağlanacaktır. Ürün maliyetinin muadillerine göre ucuz olması, ürüne kolay ulaşılması ve üretim stoklarının daimi olması önem arz etmektedir. Şu anda MAKÜ Hoof Jel, üniversitemizin ürünü olarak piyasaya sürüldü. Zaten patent başvurusunu üniversitemiz yapmıştır. Bakanlıktan üretim ruhsatı alınan ürün Bucak’ta özel bir firma tarafından fabrikasyon olarak üretilmektedir. Satış ve pazarlaması da üretim yapan aynı firma tarafından sağlanmaktadır. Satışları da devam etmektedir. Yetiştiricilerimiz sosyal medya, basın ve üniversitemizin haber ve makaleleri aracılığı ile hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bilgi alacbileceklerdir. MAKÜ Hoof Jeli kullanmak isteyen yetiştiricilerimiz ise çeşitli veteriner hekim kliniklerinden ve ecza depolarından temin edebilirler. Ürüne ulaşmak için yetiştiricilerimiz firmayı veya üniversitemizi telefonla arayarak kargo yoluyla temin edebilirler” açıklamasında bulundu. İNEK, JELİN UYGULANMASINDAN 10 DAKİKA SONRA AYAĞINA BASMAYA BAŞLADI Ayak ve tırnak hastalığı nedeniyle antibiyotik iğneler kullanmalarına rağmen ayak yarasını iyileştiremediklerini anlatan Burdurlu Yetiştirici Kenan Kaplan, MAKÜ Hoof Jeli kullandıktan sonra hayvanın yürüdüğünü görünce büyük sevinç yaşadı. Büyükbaş hayvanlarda yaşanan ayak ve tırnak hastalıkları nedeniyle yetiştiricilerin hayvanlarını kestirmek zorunda kaldığını da dile getiren Burdurlu Yetiştirici Kenan Kaplan, “Hayvanlarımızın arka ayaklarının ökçe kısımlarında yara vardı. İlaç ve antibiyotik kullandık fakat geçmedi. MAKÜ Hoof Jeli duydum, Mehmet profesörümüz güzel bir jel geliştirmiş ve bugün uygulamasını yaptık. Hayvana uyguladık, hayvan ayağına basmaya başladı. Şimdi ikinci hayvanımıza da uygulayacağız, ön ayağına uygulayacağız. İnşallah sonuçlarını göreceğiz. İlk hayvanımızın sonucunu gördük, jel kuruduktan sonra basmaya başladı çok memnun olduk. Biz iğne vuruyoruz, bu kadar çabuk iyileşmiyor. Şimdi baktık ki birinci uygulamada bile daha ikinci uygulamaya geçmeden hayvan basmaya başladı. Şimdi bu ayak hastalığı yüzünden hayvan her gün zayıflamaya başlayacak, döl tutmayacak, mecbur kesime gidecek. Bu hastalık yüzünden her gün zayıflamaya başlıyor. Bu yara geçmiyor, ne kadar iğne ve ilaç kullansak dahi geçmiyor. Sağ olsun Mehmet hocamız güzel bir buluş yapmış ve buluşun sayesinde hayvanlar kesime gitmekten kurtulacak” diye konuştu. “ÜRETİLEN BİTKİSEL JELİMİZLE, HERHANGİ BİR ANTİBİYOTİĞE YA DA SARGIYA İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN, AYAK HASTALIĞINI ÇOK KISA SÜRE İÇİNDE TEDAVİ EDEBİLİYORUZ” Cumhurbaşkanlığı Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşma ve İhtisaslaşma Programı kapsamında hayvancılık alanında sektörün kalkınması için tüm çözümlerin üretildiğini ifade eden MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Dalgar, MAKÜ Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kale öncülüğünde geliştirilen MAKÜ Hoof Jel sayesinde dışa bağımlı olunan ayak ve tırnak yaraları konusunda yerli ve milli bir çözüm elde edildiğini vurguladı. Hayvancılık sektöründe dışa bağımlı tüm çözümlerde yerli ve milli ihtiyaçların üretilerek karşılanacağını vurgulayan MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Dalgar, “Bildiğiniz üzere, üniversitemiz Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşma ve İhtisaslaşma Programı kapsamında hayvancılık alanında ihtisas üniversitesidir. Hayvancılığın tüm kategorilerinde, hayvan sağlığı, hayvan besleme ve hayvan teknolojilerine kadar hatta bunu şimdi tarım teknolojilerine doğru genişlettiğimiz yoğun bir çalışma içindeyiz. Üniversitemizde 50’ye yakın proje eşzamanlı olarak yürütülüyor. Bu projelerde artık somut çıktı almış bulunuyoruz. Mobil mikroskop dediğimiz sektörde önemli bir ihtiyacı karşılayan ürünümüzü, geçtiğimiz yıl lansmanını yapmıştık, şu an piyasada, yine bu çerçevede devam eden tanı kitleri, ayak hastalıkları ve hayvancılık teknolojileri dediğimiz alanda da Türkiye’nin dışa bağımlı olduğu bazı çözümleri üretme noktasında projelerimiz devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bunların da inşallah somut çıktılarını sektör ve ülkemizle paylaşacağız. Bugünde yine bu anlamda yaptığımız çalışmalardan birisi olan hayvanlarda yak hastalığının tedavisine yönelik pratik çözüm geliştiren bitkisel bir jel üretimini gerçekleştirdik. Bu jel gerçekten ayak hastalığı basit bir konu gibi gözükse de sektörde çok büyük bir problemdir. Hayvanların yaşadığı ortamda hijyen sorunu olması nedeniyle ve düzgün olmamasından kaynaklı çok ciddi bir problemdir ve tedavisi de antibiyotik yoluyla yapılabiliyor. Antibiyotik kullanıldığı zamanda bildiğiniz üzere sütün antibiyotik kullanılan dönemde çöpe atılması anlamına geliyor. Üretilen bitkisel jelimizle, herhangi bir antibiyotiğe yada sargıya ihtiyaç duymaksızın, ayak hastalığını çok kısa süre içinde tedavi edebiliyoruz. MAKÜ Hoof Jel yaranın üzerinde bir koruma kalkanı oluşturuyor ve en önemlisi sargı ihtiyacı olmuyor çünkü sargı yapmak özellikle büyükbaş hayvanlarda çok büyük bir sorundur. Kolay bir işlem değildir o nedenle jelin oluşturduğu koruma tabakası ile kısa sürede sonuç veriyor. Hayvancılıkta, yetiştiricilerin çok önemli ve mustarip olduğu bir konuya çözüm üretmiş olmaktan dolayı son derece mutluyuz. Bu çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah devletimizin bize vermiş olduğu bir misyon ve görev çerçevesinde çalışmalarımızdan güzel neticeler almaya devam edeceğiz. Hayvancılık sektörünün bütün alanlarında ihtiyaç duyulan, dışa bağımlı olduğumuz özellikle alanlarda yerli ve milli çözümler üretiyoruz. Bu çözümleri üretmek için akademi bir seferberlik içinde, biz konuyu şöyle değerlendiriyoruz, Türkiye’deki her üniversite ülkenin bir alanına odaklansa 5-10 yıl içinde çok sayıda çözüm ve ilerleme kaydedeceğine inanıyoruz. Bunu da hayvancılık alanında yaptığımız çalışmalarla bizzat tecrübe etmiş olduk” ifadelerini kullandı. Kaynak: Hayal Girişimi / Özel haber

Kırım Kongo Ateşli Kanamasına Gen Düzenleme Yöntemiyle Tedavi Araştırması için TÜBİTAK Desteği

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına yönelik spesifik genler üzerine dünyada ilk defa çalışma yapan Mersin Üniversitesi (MÜ) Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdal Arslan, "Covid-19 pandemisi ile birlikte viral enfeksiyonlar çok hızlı bir şekilde dünyada pandemiye dönüştü. İnsanların hayatını ve ülke ekonomisini etkileyen etkiler ortaya çıkardığını gördük. KKKA’da Covid-19’a benzer bir virüs. Biz burada her bir hastanın, bu hastalığa karşı verdiği cevapla ilgili genleri araştırmayı amaçlıyoruz" dedi. MÜ Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdal Arslan ve beraberinde lisanslı öğrencilerden oluşan ekip TUBİTAK destekli proje ile KKKA’nın ortaya çıkmasına neden olan genler üzerinde çalışma başlattı. Yaklaşık 3 yıl sürecek olan projenin sonucunda, hastalığın tedavisine yönelik genler tespit edildiğinde daha üst düzey güvenlikte laboratuvarlarda çalışma yapılacağı ifade edildi. ÇALIŞMA DÜNYADA İLK OLMA NİTELİĞİ TAŞIYOR Çalışmanın dünyada ilk olması nedeniyle önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Serdal Arslan, KKKA’ya neden olan genler bulunduğunda hastalık kaynaklı ölüm, hayatta kalma ya da uzun süre hastanede yatma sebeplerinin ortaya konulmuş olacağını söyledi. Hastalığın şiddetli geçmesi ve ölüme neden olan genler tespit edildikten sonra, bu genlerin düzenlenmesiyle hastalığı tedavi etmeyi amaçladıklarını belirten Prof. Dr. Arslan, "Tespit ettiğimiz genleri düzenleyerek hastalığı tedavi etmeyi amaçlıyoruz. Biyogüvenlik düzeyi yüksek laboratuvarlarda bu ilaçları deneme ihtiyacımız var" şeklinde konuştu. "İLAÇ GELİŞTİREBİLİRSEK, BİRÇOK İNSANIN HAYATINI KURTARMA ŞANSIMIZ OLACAK" Çalışma çerçevesinde hakkında bilgi veren Arslan, "Çalışma hem insanların hayatını kurtarıyor hem de ülkenin ekonomisine ciddi katkı sağlayacak ilaçların üretilmesine sebep olabilir. Biz de bu açıdan üst düzey laboratuvarlarda, biyogüvenlik düzeyi yüksek laboratuvarlarda bu projenin sonucunda elde ettiğimiz genleri deneyecek ve viral enfeksiyonlara ilaç geliştirebilecek bir altyapı oluşturmak istiyoruz. Dünyada ilk olarak gerçekleşecek bu projede uluslararası dergilerde yayınlar olacak, kongrelerde sunum yapılacak. Ayrıca eğer bir ilaç geliştirebilirsek, viral enfeksiyonların tedavisine yönelik, birçok insanın hayatını kurtarma şansımız olacak" ifadelerini kullandı. TÜRKİYE'DE İLK TOKAT'TA GÖRÜLEN KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ (KKKA) NEDİR?  Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), keneler tarafından taşınan Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirüs grubuna ait bir virüsle oluşan ateş, halsizlik, iştahsızlık, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve ağır vakalarda kanama gibi bulgular ile seyrederek ölümlere neden olabilen zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan) karakterli bir enfeksiyon hastalığıdır. KKKA ilk olarak 12. yüzyılda Tacikistan’da tanımlanmıştır. Hastalık, keneler tarafından insanlara tutunmasını takiben idrarda, tükürükte, rektumda ve abdominal kavitede kan görülmesi ve vücutta yaygın kanamalarla tarif edilmiştir. 1944-45 yıllarında Rusya’nın Kırım bölgesindeki Batı Kırım steplerinde çoğunlukla ürün toplamaya yardım eden Sovyet askerleri arasında görülmüştür. Hastalığa Kırım Hemorajik Ateşi adı verilmiştir. 1956 yılında Zaire’de de ateşli bir hastadan Kongo virüsü tespit edilmiştir. 1969 ise Kongo virüs ve Kırım hemorajik ateşi virüslerinin aynı virüs olduğu belirlenmiş ve Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi olarak hastalık yeniden adlandırılmıştır. Hastalık ülkemizde ilk olarak 2002 yılında dikkatleri çekmiş ve 2003 yılında kesin tanısı konmuştur. KKKA vakaları, hastalığın başlıca bulaştırıcısı olan kenelerin aktifleştiği dönemden başlayarak ülkemizde bahar ve yaz aylarında görülmektedir. Hastalık ülkemizde bulaştırıcısı kene türünün yaşam alanlarıyla uyumlu bir şekilde görülmektedir. İlk kez Tokat ili ve civarında dikkatleri çeken Kırım Kongo Kanamalı Ateşi vakaları çoğunlukla İç Anadolu’nun kuzeyi, Orta Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyinde yoğunlaşmaktadır. Etken Bunyaviridae ailesinden Nairovirus grubundan tek sarmallı RNA virüsü olan Crimean-Congo haemorrhagic fever virüsüdür. Hastalık ülkemizde başlıca hastalık etkenini taşıyan kenenin tutunması veya bununla temas sonucunda bulaşmaktadır. Ülkemizde hastalığın bulaştırıcısı asıl kene türü Hyalomma marginatum’dur. Bunun yanı sıra hastalık viremik dönemdeki hayvanların veya hasta kişilerin kan, doku, vücut çıkartılarına korunmasız temas sonucunda da bulaşabilmektedir. İnkübasyon süresi kene tutunmasından sonra genellikle 1-3 gün, en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, vücut sıvısı ve diğer dokularla temas sonrasında 5-6 gün; en fazla ise 13 gün olabilmektedir. Hastalığın tedavisinin esasını destek tedavisi seçenekleri oluşturmaktadır. Bu gün için hastalıktan korunmaya yönelik etkinliği kanıtlanmış bir aşı veya etkene spesifik bir ilaç bulunmamaktadır. Ülkemizde hastalığa karşı aşı geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının kontrolüne yönelik çalışmalar Bakanlığımız tarafından bir program dâhilinde yürütülmektedir. Kişisel korunma önlemlerinin alınması hastalığın kontrolü için ön planda olduğundan Bakanlığımızca vatandaşlarımızın hastalık ve korunma önlemleri konusunda bilgilendirilmesi ve toplumda farkındalık oluşturulması çalışmaları yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Ülkemizde KKKA bahar aylarında görülmeye başlamakta olup yaklaşık %4-5 fatalite hızıyla seyretmektedir. Yıllar itibariyle vaka görülme durumlarına bakıldığında artış ve azalış eğilimlerinden bahsedilebilmekte olup en yüksek vaka 2009 yılında 1318 vaka olarak gerçekleşmiştir. Her ne kadar 2017 yılında 343 KKKA vakası tespit edilmiş olsa da ülkemizde hala önemini korumaktadır. Kaynak:DHA

Küresel Çip Talebi 2024’te de Artacak

Uzmanlara göre, “silikon döngüsü “ndeki patlama ve çöküşün küresel ekonomiye yardımcı olması sözkonusu Nikkei, araştırma kuruluşları, analistler ve uzman ticaret şirketleri de dahil olmak üzere 10 kuruluş ve kişiden, bu yıl yarı iletkenlere yönelik arz ve talebi, tür ve kullanıma göre arz fazlasından arz eksiğine doğru her çeyrek için beş puanlık bir ölçekte derecelendirmelerini istedi. ABD’li araştırma şirketi Gartner’ın tahminine göre, 2023’te yüzde 5’in altında olan küresel şirketlerin yüzde 80’i 2026 yılına kadar işlerinde üretken yapay zekâ kullanacak. Microsoft, Amazon ve diğerleri yapay zekâ hizmetlerini genişletecek. Alman Statista’ya göre, yapay zekâ yarı iletken pazarının 2027 yılında 119,4 milyar dolara yükselmesi ve küresel yarı iletken pazarının yaklaşık yüzde 20’sini oluşturması bekleniyor. Omdia’dan Akira Minamikawa, “Yapay zekâ akıllı telefonlara ve bilgisayarlara kurulacak. Yapay zekâ ile ilgili üretken yatırımlar, yarı iletken pazarını canlandıracak ve büyümesini önemli ölçüde artıracak” diyor Talep beklentisi ve üretim artışı Yarı iletken devleri güçlü talep beklentisiyle üretimi artırıyor. Tayvanlı çip üreticisi TSMC’nin Üst Yöneticisi C.C. Wei, geçtiğimiz Ekim ayında bir kazanç brifinginde “Yapay zekâ sektöründen gelen talep üretim kapasitemizi aştığı için daha fazla yatırım yapacağız” dedi. Elektrikli araçlara monte edilen güç yarı iletkenlerine olan talep de 2024’ün ikinci yarısından itibaren artacak. BMW, 2030 yılına kadar elektrikli araç satışlarını toplam satışlarının yüzde 50’sine çıkarmayı hedeflerken, Toyota da 2026 yılına kadar küresel elektrikli araç satışlarını 1,5 milyon üniteye yükseltecek. Alman çip devi Infineon Technologies, Malezya’daki yeni güç yarı iletken fabrikasını bu yıl faaliyete geçirmek için 2 milyar Avro (2,18 milyar dolar) yatırım yapacak. Renesas Electronics bu yılın ilk yarısında 10 yıldır ilk kez naftalinli bir tesisini yeniden çalıştırarak tedarikini iki katına çıkaracak. Bir yarı iletken ticaret şirketi olan Ryoyo Electro, “elektrikli araçlar ve gelişmiş sürücü destek sistemleri için yüksek düzeyde otomotiv yarı iletken siparişlerinin devam edeceğini” bekliyor. Koronavirüs salgını sırasında artan talebe tepki olarak, akıllı telefonlar, PC’ler ve diğer dijital cihazlara yönelik yarı iletken talebi geçen yıl yavaşladı ve bu da yarı iletken stoklarının hızla birikmesine yol açtı. Ancak yılın ilerleyen dönemlerinde yarı iletken üreticileri üretim ve stok seviyelerini düşürdü. Kaynak:Basın Bülteni

Bilecik’te Sağlık Devrimi

Bilecik Valiliği tarafından yürütülen proje kapsamında, eski Bilecik Devlet Hastanesi yataklı servis binası ile eski lojman binaları yıkıldı. Yerine ise modern ve fonksiyonel sağlık tesisleri inşa ediliyor. Projenin fiziki gerçekleşmesi yüzde 50’ye ulaştı. Temel, beton, çatı ve duvar imalatları tamamlandı. Yer kaplaması, elektrik ve mekanik imalatlar ise devam ediyor. Projenin en önemli bölümü olan Sağlıklı Hayat Merkezleri, birey ve toplumun sağlığını korumak ve geliştirmek için hizmet verecek. Bu merkezlerde, beslenme, kronik hastalıklar, kadın ve üreme sağlığı, kanser, ruh sağlığı, çocuk ve ergen sağlığı, tütün ve madde bağımlılığı, enfeksiyon kontrolü ve sağlıklı yaşlanma gibi alanlarda danışmanlık ve eğitim verilecek. Ayrıca, birinci basamak sağlık hizmetlerine ulaşım kolaylaştırılacak.Aile Sağlığı Merkezi, 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu ve Lojistik Binası Geliyor Proje kapsamında, Aile Sağlığı Merkezi, 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu ve Lojistik Binası da yapılıyor. Aile Sağlığı Merkezi, aile hekimliği hizmetlerini sunacak. 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu, acil durumlarda müdahale edecek. Lojistik Binası ise, ambulansların bakım, onarım ve teknik hizmetlerini sağlayacak. Türkiye’de birkaç ilde bulunan bu hizmet, Bilecik’te de hayata geçirilecek.Bilecik’in Sağlık Hizmetleri Gelişiyor Vali Şefik Aygöl, yaptığı açıklamada, proje tamamlandığında Bilecik’in sağlık hizmetlerindeki fiziki alt yapısının daha iyi hale geleceğini söyledi. Aygöl, “Eski hastane bölgesinde yapılacak olan yeni sağlık yatırımları, hemşehrilerimizin sağlığına katkı sağlayacak. Projenin 1 Temmuz 2024 tarihinde bitirilmesini planlıyoruz. Bileciklilerin hizmetine sunacağımız bu tesisler, sağlık devrimi niteliğinde olacak.” dedi. Kaynak:Basın Bülteni

Türk Savunma Şirketleri 2023’te 10,2 Milyar Dolarlık Anlaşmalara İmza Attı

“Savunmanın yüzyılına birbirinden önemli yeni sözleşmelerle giriyoruz. Sürdürülebilir ihracat hedeflerimize emin adımlarla ilerliyoruz. Dün açıkladığımız rekor seviyedeki 2023 yılı Savunma ve Havacılık Sanayii İhracatımızla yeni bir kilometre taşını daha geride bıraktık. Bugün ise 2023 yılında imzaladığımız yeni sözleşmelerle çıtayı daha da yukarı taşıyoruz. İnsansız hava araçları başta olmak üzere, helikopterler, kara araçları, deniz araçları, silah ve mühimmatlar, füze sistemleri, elektronik sistemler ve radar sistemleri üreten firmalarımız 2023 yılında toplam değeri 10,240 Milyar Doları aşan sözleşmeler imzaladılar. Bu yıl itibarıyla başlayacağımız teslimatlarımızla 2024 ve sonrası ihracat rakamlarımızı daha da yukarı taşıyarak yeni rekorları ülkemize kazandıracağız.Harp sahasında kendini kanıtlamış, yüksek teknoloji içeren güvenilir ürünlerimizi dost ve müttefik ülkelerle paylaşmaya devam edeceğiz”İhrcatta sektör yüksekten uçtu Geçen yılın ihracat rakamlarını açıklayan Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, savunma ve havacılık ihracatının yüzde 27 artışla 5,5 milyar doları aştığını açıkladı. Şirketlerin ihracat performansını da açıklayan Görgün, birinci sırada 1 milyar 766 milyon dolar ile Baykar’ın liderliğine dikkat çekti. Prof. Dr. Haluk Görgün’ün paylaşımında ilk sırada Baykar’ı 864 milyon dolar ile TUSAŞ, 439 milyon dolar ile MKE, 337 milyon dolarla da TEI izledi. BMC 255, Roketsan 161, Ram Dış Ticaret (Otokar) 160, Pratt&Whitney THY 111, Aselsan 108, Samsun Yurt Savunma (Canik) 104 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Kilogram başına 65 dolar İhracat konusunda niteliğin artması ile birlikte kilogram başına ihracat rakamlarında da artış yakalandı. 2023’te, kilogram başına yüzde 14’lük artış ile 65 dolara yükseldi. Türkiye’nin genel ihracatında kilogram başına gelir ise 1,57 dolar. Kaynak:İHA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum