Haberler

Kocaeli'de Savunma Sanayi için Deneme Üssü Kurulacak

Gebze'de bir araya gelen kurumların işbirliğinde "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. Protokol kapsamında kurulacak tesiste, savunma sanayinin kritik malzemelerinin üretimi için denemeler yapılacak. SAHA İstanbul Savunma Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği, Gebze'de faaliyet gösteren bir üniversite ve bir alüminyum firması iş birliğinde, "Magnezyum Alaşımları İçin İkiz Merdaneli Döküm Sistemi" protokolü imzalandı. İmzalanan protokol kapsamında üniversite içerisinde kurulacak tesiste magnezyum ve alüminyum plakaların farklı kompozisyonları üretilecek. Bununla birlikte üretim yapılırken maliyet ve zamandan tasarruf sağlanacak. Bu şekilde üretimi yapılan malzemelerin mutfak, otomotiv ve savunma sanayi alanlarında kullanılabilmesi amaçlanıyor. "Magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" Protokol kapsamında üniversitenin sınırları içerisinde yer alan Marmara Araştırma Merkezinin yetkinliği ile beraber bir prototip üretim tesisi kurulacağını söyleyen, Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, "Bu tesiste biz farklı metal alaşımların AR-GE çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Özellikle savunma sanayideki ihtiyaç duyulan kritik metal alaşımlarının deneme üretimlerini, prototip üretimlerini ve AR-GE çalışmalarını beraberce gerçekleştireceğiz. Tesisin aslında kurulumunun Marmara Araştırma Merkezimizde bundan önce deneyimledik. Bu deneyimi ve bilgi birikimini kullanarak burada mevcut bir prototip tesisinde 3 ay gibi bir sürede yeniden kurmayı planlıyoruz. Tabii ki buradaki farklı metal alaşımları savunma sanayimizdeki farklı ihtiyaçlara yönelik bir AR-GE çalışmalarını içerecek. Burada tabii ki çok yönlü kara ve hava araçlarında bu özellikli malzemelerin farklı ihtiyaçlara yönelik olarak özellikle magnezyum plakaların farklı kompozisyonlarının üretilmesini bu tesiste gerçekleştireceğiz" dedi. "Çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz" Magnezyum plakalar ve farklı alaşımlardan oluşan plakaları Türkiye’nin ağırlıklı olarak ithal ettiğini aktaran Yozgatlıgil, "Biz burada çeşitli malzemelerin özelliklerine yönelik olarak gerçekleştireceğimiz AR-GE çalışmalarıyla bu ithalatın önünü kesmeyi ve ihtiyaç duyduğumuz bu çok özellikli alaşımların ülkemizde yerli ve milli olarak üretilmesini gerçekleştireceğiz. İnşallah dışa bağımlılığı bitirme yönünde çok önemli bir adım olacak. Tabii ki bu bir AR-GE çalışması ve bir farklı prototiplerin burada üretilmesini sağlayacağız. Burada kazandığımız deneyimle, burada ihtiyaç duyduğumuz üretim tesislerinde ülkemizde kurulmasında katkı sağlayacak bir çalışma olacak" diye konuştu. "Teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz" İmza töreninde konuşan SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş ise "Bizim bünyemizdeki malzeme şekillendirme komitemizde konu olan, projelendirilen ve bunun ete kemiğe büründürülen bir hususla karşınızdayız. Bizim temel motivasyonumuz ülkenin dışa bağımlı olduğu konularda bu bağımlılığı ortadan kaldırmak. Bu da o somut projelerden birisi. Adım adım bu tip somut projelerle teknolojimizi ilerilere, yukarılara taşımaya gayret ediyoruz. Hayırlara vesile olur inşallah ve sayıları artar inşallah" ifadelerini kullandı. Kaynak :Basın Bülteni

DSÖ, Yerel İlaç ve Aşı Üretimini Artırmak için Güney Kore'de Eğitim Merkezi Kurdu

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), orta ve düşük gelirli ülkelerin aşı, insülin ve kanser tedavi ilaçları üretebilmesine destek için Güney Kore'de küresel biyolojik üretim eğitimi merkezi kurulduğunu duyurdu. Güney Kore Sağlık Bakanı Kwon Deok-chul:  "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecek" Örgütün Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, DSÖ'nün Cenevre'deki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında üretim eğitimi merkezine dair bilgi verdi. Orta ve düşük gelirli ülkelerde iş gücü eksikliği ile zayıf sağlık sistemlerinin, ilaç ve aşı için teknoloji transferine engel teşkil ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, bu eksiklerin giderilmesiyle söz konusu ülkelerin, başta Kovid-19 aşısı olmak üzere gelişmiş ülkelerin ürettiği tıbbi teknolojileri ithal etmek için bekleyip zaman kaybetmeyeceğini vurguladı. Güney Afrika'daki mRNA aşı üretim merkezinin devamı Ghebreyesus, bu merkezin daha önce Güney Afrika'da mRNA temelli aşı üretim merkezi kurulmasının bir devamı olduğuna işaret ederek, bu merkezlerden teknoloji transfer edecek ülkelere Arjantin ve Brezilya'nın yanında Bangladeş, Endonezya, Pakistan, Sırbistan ve Vietnam'ın da eklendiği bilgisini paylaştı. Tıbbi teknoloji üretimi eğitimi için Güney Kore'nin başkent Seul'deki çok büyük bir tesisi DSÖ'ye tahsis ettiğini vurgulayan Ghebreyesus, "Bu merkez, operasyonel üretim uygulamaları gereksinimlerine dair teknik ve uygulamalı eğitim sağlamakla birlikte, Güney Afrika'daki mRNA aşı teknolojisi transfer merkezinin geliştirdiği özel eğitimleri de tamamlayacak." dedi. Aşı firmalarına teknoloji transferi çağrısı Ghebreyesus, aşı üretici firmalar teknolojilerini paylaşsaydı küresel Kovid-19 aşı eşitsizliğinin önüne daha önceden geçilebileceğini hatırlatarak, "Bir yandan teknoloji transferi ve patent hakkından feragat etme talebimizi ilgili yetkililere iletirken diğer yandan ülkeler arası tıbbi teknolojiye erişim farkını kapatmak için var olan projelerimizi sürdüreceğiz." açıklamasında bulundu. Toplantıya telekonferansla katılan Güney Kore Sağlık Bkanı Kwon Deok-chul ise, bundan 60 yıl önce dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Güney Kore'nin DSÖ ve diğer uluslararası kuruluşlar sayesinde güçlü sağlık sistemine sahip bir ülkeye dönüştüğünü kaydederek, "Bundan sonraki küresel salgınları göz önünde bulundurarak Güney Kore, geçmiş tecrübelerinden aldığı derslerle düşük ve orta gelirli ülkelerin biyolojik üretim kapasitelerini destekleyecektir." şeklinde konuştu. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, ülkesinin Kovid-19 aşılarına erişimde küresel eşitliği desteklediğini belirtti ve "Bu teknoloji transferi, birlikte ve daha güçlü toparlanmamız yolunda sağlık tedbirlerine eşit erişime önemli katkılar sağlayacaktır." ifadelerini kullandı. Gelişmekte olan ülkelerin bu tür desteklere ihtiyaç duyduğunun altını çizen Marsudi, "Her ülkenin kendi kendine yeterliliğini artırmak ve sağlıkta küresel dirençliliği desteklemek için böylesi çözümler gereklidir." açıklamasında bulundu. DSÖ'nün desteği hayati önem taşıyor Teknoloji transfer edilecek ülkelerden Sırbistan'ın Sağlık Bakanı Dr. Zlatibor Loncar da "Kovid-19 salgını zamanında DSÖ'den böyle bir desteğin gelmesinin hayati önem taşıdığı" görüşünü paylaştı ve "Yeni teknoloji geliştirilmesi, ülkemizde sağlık uzmanlarının profesyonel alanda ilerlemesi ve yeni beyinlerin yetişmesi demektir." dedi. Vietnam Sağlık Bakanı Dr. Nguyen Thang Long, DSÖ'nün bu girişiminde yer almasıyla Vietnam'ın ülkede mRNA temelli aşı üretmenin yanı sıra bölgesine de katkı sağlayacağını belirterek Güney Kore'de kurulan üretim eğitimi merkezinin önemine dikkati çekti. DSÖ 18 Şubat'ta, Afrika'daki Kovid-19 aşılama eksikliğini kapatmak için bazı kıta ülkelerinde mRNA teknolojisiyle aşı üreten merkez kurulacağını duyurmuştu. Kaynak : AA

Niğde'de Yeşil Enerji Evi ve Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı Açıldı

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Yeşil Enerji Evi ile Silisyum Saflaştırma Laboratuvarının açılış töreni, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Açılış törenine T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile birlikte, Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, Niğde AK Parti Milletvekilleri Yavuz Ergun ve Selim Gültekin, Niğde Belediye Başkanı Emrah Özdemir, Niğde Cumhuriyet Başsavcısı Harun Karahan, Niğde Adalet Komisyonu Başkanı Ömer Dadal, Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Uslu ve protokol üyeleri, çok sayıda davetli ve öğrenci katıldı. Törende açılış konuşması yapan Rektör Prof. Dr. Hasan Uslu açılış konuşmasının ilk kısmında, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ı üniversitede ağırlamanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, "Bugün Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi olarak çok önemli bir misafiri ağırlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bizleri kırmayarak davetimizi kabul eden ve açılışlarımızda yer alan değerli Bakanımız Sayın Mustafa Varank'a sizlerin huzurunda hoş geldiniz diyorum.1992 yılında kurulmuş olan ve bu yıl 30. yılını kutlayan Üniversitemiz 13 Fakülte, 6 Meslek yüksekokulu, 4 enstitü, 2 yüksekokul, 1 konservatuvar, 14 Uygulama ve Araştırma Merkezi, 23786 öğrencisi ile dev bir eğitim ve araştırma kurumu haline gelmiştir" dedi. Araştırma, geliştirme alanındaki bilgi ve birikimi, genç ve dinamik akademik kadrosu ile Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nin öz kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak bulunduğu bölgenin ve ülkemizin ihtiyaçlarına karşılık vermek üzere nitelikli ve yetkin mezunlar vermeyi amaç edinmiş bir çınar olduğunu da sözlerine ekleyen Rektör Prof. Dr. Uslu, "Devletimizin bize sağladığı her türlü imkânı en iyi şekilde değerlendirerek çalışmalarını sürdüren Üniversitemiz, dün olduğu gibi bugün de yine aynı gayret ve kararlılık ile bugün açılışı yapılacak olan Silisyum Teknoloji laboratuvarımız ve Yeşil enerji evimiz gibi yerli ve milli teknoloji hamlesine değer katacak çalışmaları devam ettirecektir. Bu çalışmaları sürdürürken devlet büyüklerimizin desteğini de arkamızda hissetmek bizim için oldukça önemlidir. Bu Projelerin gerçekleşmesinde desteklerinden ötürü Başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanımıza ve KOP Başkanımıza Teşekkürlerimi sunarım. Bu bağlamda Sayın Bakanımızın huzurunda tekrar ifade ediyorum ki Üniversitemiz, Kahramanımız Ömer Halisdemir'in ismine layık olarak her zaman vatana ve millete hizmet etmeye devam edecektir" ifadelerini kullandı. Programda konuşma yapan Niğde Valisi Dr. Yılmaz Şimşek, AK Parti Niğde Milletvekili Selim Gültekin'den sonra kürsüye çıkan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ise konuşmasına; "Anadolu'nun güzel yurdu, kahramanlar şehri Niğde'de sizlerle bir arada olmaktan, sizlerle hasbihal etme fırsatı bulmaktan büyük bir memnuniyet duyuyor hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum" diyerek başladı. "Milletimizi en güzel hizmetlerle buluştururken bir yandan da kapsamlı bölgesel kalkınma politikalarıyla şehirlerimizin geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz" diyen Bakan Varank; "Son dönemde fiziken bir araya gelememiş olsak da Niğde'nin bizim gündemimizde her zaman çok ayrı bir yeri oldu. Ankara'da Niğde'miz için defalarca milletvekillerimizle, belediye başkanımızla, ilçe belediye başkanlarımızla, il başkanımızla toplantılar gerçekleştirdik. Bakanlığımız, Kalkınma Ajansımız ve Kop Bölge Kalkınma İdaremizle birlikte ilimizin kalkınmasına hizmet edecek nokta atış projeleri nasıl destekleyeceğiz diye gece gündüz toplantılar yaptık. İşte bugünkü ziyaretimizi de bu çalışmaların ürünü olan önemli projelerin açılışları eşliğinde gerçekleştiriyoruz ve hamdolsun çok yoğun bir gündemle sizlerin huzurlarınızdayız. Burada Ömer Halisdemir Üniversitesinde KOP Bölge İdaresinin desteği ile tamamlanan iki önemli projenin resmi açılışını gerçekleştireceğiz" dedi. Bakan Varaank açıklamalarının devamında; "İnşallah bundan sonra da Niğde'nin büyük potansiyeline odaklanarak sizlerle daha sık buluşmaya çalışacağız. Bugün zaten şehrimizin sanayisini, durumunu ve önümüzdeki çalışmalarını inşallah hep beraber istişare etme imkânı da bulacağız. Güçlü yönlerimizi, fırsatları ve ihtiyaçları hem şehrin ileri gelenleriyle hem de bizzat sanayicilerimizle birlikte değerlendireceğiz. Sizlerden alacağımız geri bildirimlerle de Niğde'nin üretim, ihracat ve istihdamını arttıracak yeni projeler başlatacağız, hep birlikte Niğde'yi hak ettiği konuma ulaştırmak için gayret edeceğiz. Ben şimdiden bu sürece katkıda bulunan herkese yürekten teşekkür ediyorum" dedi. Bakanı Varank açıklamalarını, "Niğde'nin geleceğine ve hatta Türkiye'nin geleceğine yön verecek alanlardan birisi de yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan güneş enerjisidir. Niğde sahip olduğu güneş enerjisi potansiyelini kullanarak önemli başarılar Türkiye'nin geleceğini etkileyecek başarılar yakalayabilir. Biz de bu sebeple KOP Bölge Kalkınma İdaresi ile birlikte bölgenin güneş enerjisi potansiyeline odaklandık ve Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi ile bir iş birliğine gittik. Buradaki Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinde ciddi bir bilgi birikimi ve ciddi bir alt yapı bulunuyor. Onu da kullanıp geliştirerek tüm ülke sathında etki oluşturacak yeni projeler tasarladık" diyerek noktaladı. Açılış töreninin ardından Üniversitemiz Rektörlük Senato Salonundaki programda T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'a Üniversitemiz Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Niğde Teknopark hakkında sunumlar yapıldı. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın üniversitedeki programı, üniversitenin Yeşil Enerji Evi, Silisyum Saflaştırma Laboratuvarı ve Nanoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezinin gezilmesinin ve buralarda Prof. Dr. Yüksel Kaplan ve Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Seyhan tarafından bilgilendirmelerin yapılmasının ardından sona erdi.   Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech, mRNA Tabanlı Aşı Üretimi için Afrika’ya Konteyner Fabrikalar Gönderecek

Koronavirüse karşı ilk aşıyı Pfizer ile geliştiren Alman biyoteknoloji firması BioNTech, Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için nakliye konteynerlerinden yapılan aşı fabrikası geliştirdi. BioNTech'in Almanya'nın Marburg kentinde geliştrdiği ve Afrika’da mRNA tabanlı aşıların üretimi için gerekli olan ekipmanla donatılan “nakliye konteynerleri”nin tanıtımına Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ile Senegal, Gana ve Ruanda devlet başkanları da katıldı. BioNTech yetkilileri, tanıtımda, toplamda 6 adet 40'lık konteynerden oluşan sistemin “BioNTainer” olarak adlandırıldığını dile getirdi. Sistemin gelecekte kolaylıkla genişletilebileceği ve kullanıma sunulduğunda Afrika'da yaygın olarak görülen sıtma veya tüberküloz gibi diğer hastalıklara karşı mRNA tabanlı aşı üretmek üzere ayarlanabileceği belirtildi. BioNTech, başlangıçta konteyner tesisleri personel sağlayarak yönetecek, daha sonra bağımsız çalışmayı temin etmek için bilgi birikimini yerel ortaklara aktaracak. Afrika’da mRNA üretim tesisi üzerindeki çalışmalara 2022'nin ortalarında başlanacak ve Alman şirketin ilk konteyner fabrika modülü Senegal ve Ruanda’ya yılın ikinci yarısında ulaştırılacak. Tesislerde üretilecek aşıların Afrika ülkelerinde kar amacı olmadan düşük fiyatla satılması bekleniyor. Yüksek kar açıklayan BioNTech, yoksul ülkelerde üretim için Covid-19 aşı patentlerini askıya almaya karşı olması nedeniyle eleştirilerin odağında bulunuyordu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Afrika’da nüfusun sadece yüzde11'i Covid-19’a karşı aşılanmış durumda.

Ticaret Bakanlığı, İlaç ve Eczacılık Ürünlerine Yönelik Sektör Raporu Hazırladı

Ticaret Bakanlığı tarafından ilaç ve eczacılık ürünlerine yönelik hazırlanan sektör raporunda, Türkiye'nin ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek gelişkinlikte olduğunun altı çizildi. Bu kapsamda, dünyadaki gelişmelere paralel biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğü belirtildi. Türkiye'de de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesinin zorunlu gözüktüğünün altı çizildi. Raporda, Türkiye'nin, üretim standartları, teknolojisi ve kapasitesi itibarıyla oldukça gelişmiş bir ilaç sanayisine sahip olduğu belirtildi. İlaç sanayisinin, önemli miktar ve çeşitlilikle üretim ve ihracat imkanına sahip, katma değeri yüksek sektörlerden olduğu vurgulanan raporda, "Ülkemizde ilaç endüstrisinin önemi giderek artmakta ve Türkiye ilaç sektörü hem dünyadaki gelişmelere paralel olarak hem de sağlıkta dönüşüm planı çerçevesinde değişmektedir." değerlendirilmesinde bulunuldu. Raporda, Türkiye ilaç sanayisinin, çok özel üretim teknolojisi gerektiren ürünler (biyoteknoloji vb.) dışında her türlü ürünü üretebilecek teknolojik düzeye ulaştığına işaret edilerek, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve 1984 yılından itibaren yürürlüğe giren "iyi üretim uygulamaları" çerçevesinde sektörün gerekli yatırımları yaparak teknolojik altyapısını güçlendirdiği aktarıldı. "Ülkemizde de dünyadaki gelişmelere paralel olarak biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesi zorunlu gözükmektedir." ifadelerine yer verilen raporda, "Firmalarımızın ruhsatlı biyolojik referans bir ilaca benzerlik gösteren biyobenzer ürün geliştirme kapasitesi bulunmakla beraber sınırlı sermaye birikimi göz önüne alındığında yüksek riskli Ar-Ge faaliyetlerine kaynak aktarmaları güçtür. Bu nedenle dünyada olduğu gibi, bu ürünlerin kamu kaynaklı ya da flantropik fonlarla desteklenmesi gerekmektedir." denildi. Raporda, bu çerçevede TÜBİTAK tarafından çağrıya çıkan aşılar ve biyobenzer ürünlere yönelik yeni destek mekanizmalarının olumlu bir adım olduğu vurgulandı. 1,9 MİLYAR DOLARLIK İHRACAT Türkiye ilaç sektöründe 2023 yılında 78 milyar liralık satış hedeflendiği aktarılan raporda, ilaç ve eczacılık sektörünün 2021 yılı dış ticaret verileri de paylaşıldı. İlaç ve eczacılık sektörü ihracatının 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4 artarak 1,9 milyar dolar olarak gerçekleştiği belirtilen raporda, "2021 yılı ihracatımızda ilk sırada 1,2 milyar dolar ile tedavide/korunmada kullanılmak üzere hazırlanan ilaçlar yer almaktadır. Bu ürün grubunu insan ve hayvan kanı, serum, aşı, toksin vb. ürünler ile eczacılık eşyası ve müstahzarları takip etmektedir." ifadeleri kullanıldı. İhracatta ilk sırada Güney Kore'nin yer aldığı, bu ülkeyi Irak, Türk Cumhuriyetleri ve AB ülkelerinin izlediği kaydedildi. Kaynak :AA

Yeni Biyoteknolojik Araçlar, Bitki Kökenlerine Bakışımızı Genişletiyor

Iowa Eyalet Üniversitesi bilim insanları, teosinte olarak bilinen yabani otsu bir bitkinin, dünya çapında yetiştirilen mısıra nasıl dönüştüğünü öğrenmek için, evcilleştirmenin bin yılı boyunca geçmişe nasıl bakılacağını öğreniyorlar. Araştırma, bilim insanlarının mısırdaki genleri yabani atasıyla karşılaştırmasına olanak tanıyor ve bu da bitki yetiştiricilerinin yüzyıllar boyunca teosinte’den türetilmiş olabilecek avantajlı özellikleri tanımlamasına yardımcı olabilir. Araştırmacılar bulgularını yakın zaman önce Frontiers in Plant Science akademik dergisinde yayımladılar ve ilk kez verimli transgenik teosinte bitkileri üretmek için en son teknikleri kullanan yeni bir biyoteknoloji aracını detaylandırdılar. İnsanlar, yaklaşık 10.000 yıl önce Meksika’ya özgü yabani bir ot olan teosinte’yi evcilleştirmeye başladılar. Her teosinte bitkisi, modern mısırdan daha az besin içeren ve sert olan yalnızca bir düzine çekirdek verir. Böylece insanlar daha yüksek verim için tek tek teosinte bitkilerini seçtiler ve sonunda kendi benzersiz özelliklerine sahip yeni çeşitler geliştirdiler. Ancak teosinte’den gelen orijinal genetik materyalin bir kısmı yol boyunca kayboldu. Tarım bilimi alanında yüksek lisans öğrencisi ve çalışmanın ilk yazarı Jacob Zobrist, bu genetik materyalin tanımlanmasının bugün daha iyi mısır üretilmesine yardımcı olabileceğini veya en azından mısırın genetik çeşitliliğinden nasıl daha iyi yararlanılacağı konusunda bilim insanlarına ipuçları sunabileceğini söylüyor. Zobrist, “Bu ata özellikleri hakkında ne bilmediğimizi bilmiyoruz. Modern mısır için yararlı olabilecek yabani atadaki özellikleri belirlemeyi umuyoruz. Bu özellikler, hastalık direnci ve stres direncinin yanı sıra besin içeriğini ve hatta büyüme ve çiçeklenme sürelerini iyileştirmeyi içerebilir.” diyor. Yeni çalışma, bilim insanlarının olgun tohumlardan filizlenen fidelerin whorl segmentlerini kullanarak sağlam bir koruyucu doku (callus) indüksiyonu ve rejenerasyon protokolünü nasıl keşfettiğini detaylandırıyor. Bu, araştırmacıların farklılaşmamış ve henüz varyant hücrelere dönüşmemiş kök hücrelere benzeyen koruyucu doku (callus) üretebildikleri anlamına geliyor. Bu farklılaşmamış koruyucu doku hücreleri, transgenik teknoloji yoluyla yeni DNA’nın eklenmesine uygun. Araştırmacılar, CRISPR gibi gen düzenleme teknolojisini kullanarak artık belirli teosinte genlerini hedefleyebilir ve onları kapatabilir, bu da onlara yabani bitkinin küresel bir temel ürüne nasıl evcilleştirildiğine dair yeni bir anlayış düzeyi verir. Yeni biyoteknoloji aracı, anlayışı genişletiyor Agronomide Küresel Biyoteknoloji Profesörü ve çalışmanın ilgili yazarı Kan Wang, bu uygulamanın, antik bitki yetiştiricilerinin hangi özellikleri seçtiğini görmek için zaman içinde geriye gitmek gibi bir şey olduğunu söylüyor. Wang’ın laboratuvarı 2010 yılında teosinte incelemeye başladı ve yeni yayının teosinte ve modern mısırın kökenlerini anlamada büyük bir adım olduğunu söylüyor. Şu anda Ulusal Bilim Vakfı için dönüşümlü bir program direktörü olan Wang, “Bu, temel araştırmalarla veya tarımsal uygulamalı araştırmalarla ilgilenen birçok insan için birçok olasılık açacak.” diyor. Wang, çalışmayı genel olarak başarılı kılmak için Zobrist’in katkılarına güvendi. Zobrist, Wang’ın laboratuvarına 2018 yılında, bitki bilimlerinde deneyimli öğrencilere yenilikçi veri destekli bilim ve mühendislik eğitimi sağlayan Ulusal Bilim Vakfı’nın Tahmine Dayalı Bitki Fenomic Bursu’nun desteğiyle katıldı. Zobrist’in araştırmaya katkısı, teosinte bitkilerini büyütmek için kullanılan kültür ortamını optimize ederek dönüşümü tekrarlanabilir kılmaktı. Zobrist, büyüme ortamında bitki hormonlarını içeren yeni bir doku kültürü rejimi buldu. Wang, “Aracı geliştirdik ve onsuz teosinte’yi anlamak çok zor. Bunu yapan ana oyunculardan biri Jacob’dı. Kritik işler yaptı.” diyor. Zobrist, “Araştırma ve genom düzenleme teknolojilerinin, tüm parçaları işlevsel ve tekrarlanabilir bir dönüşüm yönteminde bir araya getirmeme izin veren bir hızda ilerlediği bir zamanda yüksek lisans öğrencisi olduğum için şanslıyım.” diyor. Kaynak : Arkeofili Iowa State University. 3 Şubat 2022. Makale: Zobrist, J. D., Martin-Ortigosa, S., Lee, K., Azanu, M. K., Ji, Q., & Wang, K. (2021). Transformation of Teosinte (Zea mays ssp. parviglumis) via Biolistic Bombardment of Seedling-Derived Callus Tissues. Frontiers in plant science, 12, 773419-773419.

Amasya Üniversitesinden Hidrojel Tabanlı Yara Önleyici Buluş

Amasya Üniversitesinde geliştirilen hidrojel tabanlı yara örtüsü diyabetik yaralar, dolaşım bozukluğuna bağlı yaralar ve uzun süre yatan hastalarda yatmaya bağlı yaralarının tedavisinde umut oldu. Dr. Öğr. Üyesi Önder İdil, Arş. Gör. Umut Çelikoğlu, Arş. Gör. Emine Çelikoğlu ve yüksek lisans öğrencisi Canfide Merve Yemiş’ten oluşan ekip “Spirulina Sp. İçeren Fibroin Hidrojellerin Tasarlanması” başlıklı projeyi hayata geçirdi. Yaklaşık 2 yıldır proje üzerinde çalıştıklarını belirten Önder İdil, “Uzun süre yatan hastaların iyileşmeyen yaralarını veya diyabet hastalığı nedeniyle oluşan yaraların daha hızlı bir şekilde derin yaralar haline gelmeden iyileşmesini sağlayan fibroin tabanlı bir hidrojel, yara örtüsü elde ettik” dedi. Üniversite laboratuvarında geliştirilmesine devam ettikleri ürünün içerisine yara dokusunu iyileştirmek için oksijen üretme kabiliyeti olan siyanobakteri eklediklerini anlatan İdil, TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmanın TEKNOFEST 2021 Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması proje kategorisinde de finale kaldığını söyledi. Dünyada 382 milyon, Türkiye’de ise 10 milyonu aşkın diyabet hastasının bulunduğuna değinen Arş. Gör. Emine Çelikoğlu da, “İpekböceği liflerinden fibroini saflaştırdık. Ortamın yara iyileştirici özelliğine katkı sağlamak amacıyla da gıda katkı maddesi olarak yaygın şekilde kullanılan spirulina mikroorganizmasını sisteme entegre ettik. Böylelikle hem biyouyumlu hem de yaraların iyileşmesi için antioksidan, antimikrobiyel özellik gösteren bir materyal geliştirmiş olduk” diye konuştu. Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Elmacı da “Çalışan, üreten, üniversitemize değer kazandıran tüm öğrencilerimizi ve akademisyenlerimizi her zaman desteklemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. Kaynak : Basın Bülteni

Hastanelerde Steril Alan Planlamanın 7 Kritik Unsuru Nedir ?

Hastanelerde steril alanların planlanması ve iklimlendirilmesi diğer mekanlardan ayrı olarak ele alınması gereken hassas bir konudur. Ameliyathaneler, yoğun bakım üniteleri, steril izolasyon kabinleri, sterilizasyon bölümleri, labaratuarlar vs. gibi steril olması gereken alanlar için bütün yan etkenler göz önüne alınarak özel çözümler geliştirilmelidir. Bu gibi ortamların hijyenik olarak planlanmasında, esas olarak yedi harici ve zorlayıcı unsur rol oynamaktadır: 1. Enfeksiyon oranlarının yükselmesi 2. Dışarıdan gelen mikropların hassas bölgelere girmesinin engellenmesi 3. Hastane personelinden hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 4. Hastadan hastaya mikrop bulaşmasının engellenmesi 5. Hastadan hastane personeline mikrop bulaşmasının engellenmesi 6. Yeni talimatname, yönerge ve standartlar 7. Yenilikçi fikirler, yeni ve bugüne kadar henüz denenmemiş, yeni yöntemlerin gereksinmesi. Steril alan oluşturma kararını almak durumunda olan bir kullanıcı, önce birçok soru ile karşı karşıya kalmaktadır: • Nereler steril alan olarak planlanmalı? • Steril alanlar nereye yerleştirilmeli? • Hangi hijyen kategorisi gerekiyor? • Bu kategorinin koşulları en iyi nasıl gerçekleştirilebilir veya hangi hava giriş sistemini seçmek gerekiyor? • Hava temini merkezi mi, yoksa desantral mı seçilmeli? • Çevreyi oluşturan yüzeyler (tavan, duvar, taban) ne şekilde oluşturulmalı? vb. Yatırımı ve maliyeti optimize edilmiş bir steril alan oluşturma hedefini göz ardı etmeden, binanın daha ön projelendirme aşamasında, entegral bir planlamaya büyük önem verilmelidir. Bu yaklaşım daha baştan itibaren işveren, kullanıcı, mimar ve steril alan mühendisi arasındaki işbirliğini öngörür. Sürekli diyalog yoluyla, hijyenik mekanın oluşturulması "basamak basamak" gerçekleştirilmelidir.  Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar : H.Metin Kenter

Temizoda Nedir ?

ISO 14644'de Temizoda; “Havadan gelen partikül sayısı konsantrasyonunun kontrol edildiği ve sınıflandırıldığı, partiküllerin oda içine girişini, oda içinde oluşmasını ve tutulmasını minimize etmek için dizayn ve inşa edilen ve işletilen oda” olarak tariflenmiştir. Sadece bu şartları sağlayan bir oda hakikaten Temizoda mıdır? İNŞEL'e göre kesinlikle değildir. Temizodalarda yarı iletken, Mikro Elektro Mekanik Sistemler (MEMS), yüksek duyarlıklı lensler, sensörler, dedektörler, ilaç, aşı veya benzeri ürünler ve bunların yan sanayi ürünleri gibi genellikle ileri teknoloji ürünleri üretilmekte, araştırılmakta ve geliştirilmektedir. Bu ürünler için sadece partikül sayısının karşılanması değil aynı zamanda sıcaklık, nem oranı, sıcaklık ve nem toleransları, odalar arası basınç farklılıkları, titreşim, ultra saf su ve gazlar, proses ve personel akışı, çapraz kirlenmenin önlenmesi vb. gibi etkenlerin dolayısı ile bir Temizoda tesisini oluşturan bütün bileşenlerin güvenli ve sürekli çalışması da ciddi rol oynamaktadır. Örneğin bu ürünlerin üretimi için belirli nem oranının aşılmaması gereklidir. Bunun en büyük sebeplerinden biri yarı iletkenlerin üretimi veya araştırılması için kullanılan ve oldukça pahalı olan ekipmanların, belirlenen nem oranı aşıldıktan sonra korozyona maruz kalmasıdır. Çok dar olan sıcaklık toleransının sağlanamaması, veya titreşime maruz kalmaları hassas cihazların içindeki parçaların veya beraber montajı yapılacak ürünlerin farklı genleşmelerinden ötürü uyumsuz olmalarına, hassas ayarlarının kaymasına sebep olacaktır. Yine Temizoda şartlarında çalışılan ilaç üretiminden örnek verecek olursak; bazı ilaçların raf ömrünü uzatmak için tabletlerin blisterlenecekleri ortamların nem oranının çok düşük olması gereklidir. Proses, personel ve malzeme akışının doğru düzenlenmediği mimari tasarımlar çapraz kirlenmelere sebep olacaktır. Temizodalarda odalar arası basınçların sağlanamaması ürün, personel ve çevreyi tehlikeye sokabilecektir. Yanlış temizlik malzemesinin kullanılması ürüne partikül bulaşmasına sebep olacaktır. Bunun gibi onlarca, hatta yüzlerce örnek sıralayabiliriz. Bir Temizodada sağlanması en kolay olan şey, o ortamı tozdan arındırmaktır. İstenilen Temizoda sınıfının sağlanması işin en fazla %5'inin doğru yapıldığını göstermektedir.Geriye kalan %95'lik bölüm düzgün yapılmadıysa elde edilen “Temizoda sınıfının” hiçbir değeri yoktur. Bu gereksinimler de göz önünde bulundurularak; • Proses, ham madde, ürün, atık ve personel akışının tasarım aşamasında kirlenmeyi önleyecek şekilde düzenlendiği, • Temioda’nın tasarımında toz ve mikroorganizmaların birikiminin ve oluşmasının önlendiği malzemelerin kullanıldığı, • Havanın çok küçük toz zerreciklerinden arındırılarak ortama basıldığı, • Toz taneciklerinin dışarıdan ortama girişinin önlendiği, • Ürünlerden kaynaklanan toz taneciklerinin oluşturacağı çapraz kirlenmenin engellendiği, • Ortamdaki sıcaklık, ve nemin kontrol edildiği, • Zerreciklerin ortama girmesinin veya atmosfere çıkmasının önlenmesini sağlamak için artı ve/veya eksi basıncın oluşturulduğu ve  kontrol edildiği, • Sistem ve çevreden oluşan titreşimin hassas üretime zarar vermeyeceği seviyelere indirildiği, • İçerisinde toz oluşturmayan cihazlar, aletler ve kıyafetler ile çalışılan, • Çalışma sırasında toz oluşturmayacak şekilde disiplinli hareket edilen, • Özel malzemeler ile temizliği veya dezenfeksiyon işlemlerinin yapıldığı, • Düzenli olarak ölçümlerin yapıldığı, • İstenilen şartları senenin 365 günü, günün 24 saati kesintisiz, güvenli bir şekilde ve olanaklar elverdiğince düşük enerji masrafı ile  sağlayabilen çalışma ortamları İNŞEL'in bakış açısıyla TEMİZODA'dır.   Daha Detaylı Bilgi için makalenin devamını buradan okuyabilirsiniz. Yazar: H.Metin Kenter

Cleanroom Technology Conference Birmingham 2022 için Tarihler Netleşti

Her yıl düzenlenen etkinlik,sektördeki profesyoneller için daha fazla rehberlik, uzmanlık ve güncellemelerle 2022'de geri dönüyor. Temizoda Teknolojisi Konferansı, İngiltere'nin Birmingham kentinde gerçekleşen etkinlik iki gün boyunca fiziksel ortamda profesyonelleri bir araya getiriyor. 25 Mayıs 2022'de başlayacak olan etkinlik, temizoda ve kontrollü çevre endüstrilerindeki en son standartlar, yenilikler ve teknolojiler hakkında  bilgi paylaşımı ve rehberlik sağlamayı amaçlıyor. Etkinlik, temizoda ve kontaminasyon kontrol endüstrilerinde çalışanlara yönelik olup, uzmanlığınızı geliştirmek, müşteriler ve sektördeki meslektaşlarınız ile etkileşim ve gerçek zamanlı uygulamalara yönelik daha geniş ve küresel bir bakış açısı benimsemek için mükemmel bir platform sağlıyor. Profesyoneller için Son Teknoloji İçerik Çok sektörlü, uluslararası etkinlik, vaka çalışmaları ve uluslararası uzmanlardan oluşan bir panelden dersler aracılığıyla endüstrinin geniş bir alanını kapsayacak ve geçen dönemin endüstri gelişmelerine ve tüm sektörler için gelecek projeksiyonlarına ışık tutmaya hazırlanıyor. İşlenen konular arasında düzenlemeler ve standartlar, mikrobiyoloji, muhafaza, test ve devreye alma , doğrulama, sarf malzemeleri, giysi ve KKD, GMP denetimleri, sterilizasyon, temizoda tasarımı ve güvenli kullanım gibi çok yönlü bilgi içerikleri yer alıyor. Tarihleri Takviminize Kaydedin İki günlük etkinlik 25-26 Mayıs 2022'de Birmingham'daki Ulusal Konferans Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Kayıtlar 7 Şubat 2022'de Açılıyor Biletler ,7 Şubat 2022'de, yalnızca sınırlı bir süre için geçerli olan Süper Erken Kayıt fiyatlarından başlayarak satışa sunulacak. Her bilete, iki günlük tam konferans programına, sergi salonuna, ağ oluşturma ve birinci günün sonundaki içecek resepsiyonuna erişim dahildir. Bu yılki Temizoda Teknolojisi Konferansında temizoda işinizin geleceğini güvence altına alın ve uzmanlığınızı geliştirin. Daha fazla bilgi için cleanroom@hpcimedia.com adresinden Cleanroom Technology ekibiyle iletişime geçin veya +44(0) 207 193 6654 numaralı telefonu arayın. Kaynak : Cleanroom Technology  

Arel Arsoy, PG Rooftop Units Başkan Yardımcısı Oldu

Arel Arsoy (Araştırma ve Geliştirme Müdürü, Üntes) kısa süre önce Eurovent Ürün Grubu 'Rooftop Units'in yeni Başkan Yardımcısı olarak seçildi. Filip Konieczny (Havalandırma ve İklimlendirme Müdürü / İhracat Teknik Uzmanı, FLOWAIR) grubun Başkanı olmaya devam ediyor. Arel Arsoy, Eurovent Ürün Grupları 'Klima Santralleri' ve 'Fan Coil Üniteleri' konusunda uzun yıllara dayanan deneyime sahiptir. Aynı zamanda Türkiye Üye Derneğimiz İSKİD'in Eurovent AHU Ayna Komitesi Başkanı'dır ve Üntes bünyesinde farklı konsept tasarım özelliklerine sahip üç yeni çatı geliştirme projesini yönetmektedir. Arsoy, “Ürün Grubu Başkan Yardımcılığına seçilmekten onur duyuyorum ve çalışma arkadaşlarımın bana duydukları güveni takdir ediyorum. Bu grubun, ilgilendiğimiz konularda olabildiğince hızlı kararlar alabilmesi ve sonuç alabilmesi için kendi içinde sinerjiye ihtiyacı var. Bu alandaki tecrübem ve bilgimle grubun teknik ve mevzuat açısından verimli bir şekilde geliştirilmesine yardımcı olmayı umuyorum.” Eurovent Ürün Grubu 'Çatı Üniteleri', bir elektrikli kompresör tarafından çalıştırılan havadan havaya klimaları ve ısı pompalarını kapsar ve hava ısıtma ürünleri için Ecodesign gerekliliklerine ilişkin Avrupa ve ulusal mevzuat, yani (AB) 2016/2281 Yönetmeliği, soğutma ürünleri, yüksek sıcaklık proses soğutma grupları ve fan coil üniteleri. Ayrıca EN, ISO ve Eurovent standartlarının geliştirilmesi ile ilgilenir ve endüstrinin genel tanıtımı ile ilgilenir. Kaynak : Basın Bülteni

Eurovent Klima Santralleri için Yeni Tavsiye Belgesini Yayımladı

Eurovent, Klima Santralleri için kontrol sistemlerine ilişkin yeni 6/17 sayılı Tavsiyesini yayımladı. Belge, Eurovent Ürün Grubu ‘Klima Santralleri’ (PG-AHU) katılımcıları tarafından ortak bir çalışmayla hazırlandı. Eurovent, Klima Santralleri için kontrol sistemlerine ilişkin yeni 6/17 sayılı Tavsiyesini yayımladı. Belge, Eurovent Ürün Grubu ‘Klima Santralleri’ (PG-AHU) katılımcıları tarafından ortak bir çalışmayla hazırlandı. Eurovent 6/17, Klima Santrallerinin kontrol sistemleri için minimum fonksiyonel gereksinimlere ilişkin tavsiyelerde bulunuyor ve enerji tüketimi, güvenlik, devreye alma ve bakım açısından kontrollerin önemine açıklık getiriyor. Ayrıca fabrika tarafından sağlanan optimize edilmiş sistemlerin avantajlarını açıklıyor ve Klima Santrali kontrollerinin yasal ve normatif çerçevesini tanımlıyor. Eurovent PG-AHU Başkanı Martin Lenz konuyla ilgili şunları söyledi: “Bir kontrol sisteminin birincil rolü, klima santralinin tüm fonksiyonlarını ve havalandırma sisteminin diğer bileşenlerini optimum iç ortam kalitesini sağlamak için yönetmektir. Havalandırma ve iklimlendirme açısından bakıldığında, sistemin çok önemli bir parçasıdır. Bu Tavsiye, tasarımcılara, yüklenicilere, tesis yöneticilerine ve son kullanıcılara bu teknolojiyle ilgili tüm temel bilgileri sağlıyor. Ayrıca, harici bir bina otomasyon yüklenicisi tarafından sahada bir defaya mahsus olarak kurulan sistemler üzerinde fabrikada takılan entegre kontrollerin bariz avantajlarını vurguluyor ve bir AHU’ya fabrikada takılan kontrollerle tedarik edilmesinin neden doğal olarak düşünülmesi gerektiğini açıklıyor.” Bu belge Eurovent Document Library’den ücretsiz olarak indirilebilir. Kaynak : Basın Bülteni

Metisafe®’den Otomatik Dekontaminasyon ve Opsiyonel Seçenekleri ile Standardize Edilmiş Yeni İzolatör Modelleri

İzolatörler, aseptik ortam şartları gerektiren sterilite testleri, numune hazırlık, gen tedavisi, sitotoksik çalışmalar ve küçük hacimli hassas üretimler gibi işlemlerde kullanılan, tam güvenlikli çalışma istasyonlarıdır. İzolatörleri diğer hava bariyer cihazlarından ayıran en önemli özellik, çalışma kabininin tam fiziksel izolasyonu yanında her işlem öncesi ve sonrası kabin içinde hava ile temas eden yüzeyleri dekontamine ederek steril çalışma ortamı koşullarını yerine getirebilmesidir. H2O2 (hidrojen peroksit), formaldehit buharının yasaklanmasından sonra, yüzey ve iç ortam dekontaminasyonu için en güvenilir ve yaygın kullanılan alternatif gaz olmuştur. Etkin H2O2 konsantrasyonu yanında yüzeylerdeki yoğuşma, sıcaklık, nem, süre, korozyon gibi değişkenler yüksek performans sağlanması için gereklidir.Dekontaminasyon işleminin optimal yapılmaması halinde malzeme, ürün ve çevre açısından geri dönüşü olmayan tehlikeler ortaya çıkabilmektedir. Bu işlem, portable dekontaminasyon cihazları aracılığı ile gerçekleştirilebilmekle birlikte ideal olanı izolatöre entegre sistem kullanılmasıdır. Pozitif veya negatif basınçlı Metisafe® izolatörlerine entegre tam otomatik dekontaminasyon sistemi, optimal aseptik ortamı sağlamanın yanında çalışmalarda kullanılan materyal ve ekipmanların korozif gazlardan zarar görmesini azaltmaktadır. Genellikle, kullanıcı taleplerindeki farklılıklar nedeniyle özel tasarım izolatörler üretilmektedir. Bu durum, üretim ve performans test sürelerinin uzamasına sebep olmaktadır. Metisafe®, biyolojik güvenlik kabinlerinde olduğu gibi izolatörü de standart modellerden oluşan seri üretimler haline getirmiştir. Ayrıca, kullanıcı talebine yönelik seçenekleri karşılayacak şekilde modüler entegrasyon sayesinde, üretim ve performans test sürelerini kısaltarak önemli bir avantaj sağlamaktadır. Metisafe®, cihaz ömrünü uzatan paslanmaz çelik malzeme ve ekipman donanımlı özgün izolatör tasarımlarını, ilaç endüstrisi için E serisi ve daha ekonomik ihtiyaçlar için C serisi alternatifiyle, standart ve rehberlerin gerekliliklerini karşılayacak şekilde üretip pazarlamakta ve ihraç etmektedir. Kaynak : Basın Bülteni

ABD Gıda ve İlaç Dairesinden 5-11 Yaşta Acil Kullanım için Pfizer-BioNTech Aşısına Onay

FDA’dan yapılan yazılı açıklamada, 5-11 yaş arası çocuklarda acil kullanım için Pfizer-BioNTech Kovid-19 aşısının onaylandığı belirtilerek, bu yaş grubu için aşıların başlatılmasına yönelik kritik bir adım atıldı. Açıklamada, "FDA, bu Pfizer-BioNTech aşısının acil kullanım izni kriterlerini karşıladığını belirledi. Aşının en az 5 yaşına gelmiş bireylerde bilinen ve potansiyel faydaları, bilinen ve potansiyel risklerden daha ağır basmaktadır." ifadesine yer verildi. Çocuklar için doz boyutunun 12 yaş ve üstü kişiler için önerilen dozun üçte biri kadar olduğu vurgulanan açıklamada, aşının 5-11 yaşta Kovid-19’u önlemede yaklaşık yüzde 91 etkili olduğu kaydedildi. FDA Aşılar ve İlgili Biyolojik Ürünler Danışma Komitesi 27 Ekim’de, Pfizer-BioNTech'in Kovid-19 aşısının ilkokul çağındaki çocuklara faydasının risklerinden daha ağır bastığı yönünde görüş bildirmişti. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) uzmanları, aşının çocuklara önerilip önerilmeyeceğini ve hangi grupların uygun olması gerektiğini görüşmek üzere gelecek hafta bir araya gelecek. ABD'li çocuklara Pfizer-BioNTech aşısının yapılması konusunda son söz ise CDC Direktörü Dr. Rochelle Walensky'ye ait olacak ve onun da izni sonrasında yaklaşık 28 milyon çocuğun aşılanmaya başlamasının önü açılacak. Kaynak: MediMagazin

Hepatit B Virüsünün 10 Bin Yıllık Evrimini Araştırdılar

Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal'ın dahil olduğu 100'ü aşkın bilim insanından oluşan uluslararası araştırma grubu, Hepatit B virüsünün 10 bin yıllık evrimini araştırdı. Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, "Yaklaşık 20 bin yıl önce Hepatit B virüsünün bir ortak atasının önce Amerika kıtasına yayıldığını saptadık. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün 10 bin yıl önce tarımcılarla birlikte Avrupa’ya yayıldığını ve bunun içinde kaynak olarak Anadolu popülasyonlarının olduğunu gördük" dedi. Yaklaşık 4 yıl süren bilimsel araştırmada, geçmişte yaşamış insan topluluklarının dişleri, o bireylerin genetik yapısını ve popülasyon tarihini anlamak için antik DNA açısından analiz edilirken, bu dişlerden elde edilen genomik verilerle mikropların da genetik yapısı araştırıldı. Bu çerçevede dünya çapında yapılan analizlerle 137 bireyde Hepatit B virüsünün var olduğu anlaşıldı ve bu mikrobun genomik analizleri yapıldı. İncelemede Hepatit B virüsünün yaklaşık 20 bin yıl önce var olduğu, mevcut iki değişkesinin insanın Yeni Dünya’ya göçüyle Amerika kıtasına yayıldığı belirlendi. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün Anadolu ve Balkanlardan tarımın Avrupa’ya yayılması esnasında, insanlarla birlikte Avrupa’ya yayıldığı tespit edildi. M.Ö 2000 yılın sonlarında hastalığın değişime uğradığı ve genetik açıdan çeşitliliğinin azaldığı gözlemlendi. Günümüzde özellikle AIDS virüsünün yayılmasıyla beraber Hepatit B virüsünün Avrupa’ya yayılan türünden değişime uğramış bir çeşidinin dünyada yeniden yaygınlaşmaya başlandığı saptandı. Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal, canlıların genetik yapısını DNA’yla sakladığını ve bu DNA’nın kişi ya da canlı öldükten sonra parçalanmaya başladığını belirterek, "Uygun koşullarda canlılar kendi DNA’sını uzun süre koruyabiliyor. Ve bu tür çalışmalara da 'antik DNA çalışmaları' diyoruz. Özellikle son 10 yılda antik DNA çalışmaları yeni dizilim sistemleriyle yeni bir boyut kazandı ve günümüzde hem bitkilerin, hayvanların; ama yaygın olarak insanların genetik yapısı antik DNA çalışmalarıyla analiz edilip popülasyon tarihleri anlaşılmaya çalışılıyor" dedi. "KAYNAK YAPISININ ANADOLU POPÜLASYONLARI" Prof. Dr. Erdal, virüsün insanlık tarihi kadar eski olduğunu bu yüzden araştırmanın 4 yıl sürdüğünü belirterek, "Geçmişte yaşamış insan topluluklarının dişlerinden elde ettiğimiz örnekleri analiz edip, bunlar içerisinde insanların genetik yapısını ve popülasyon tarihini anlamak için bir çalışma yürütüyorduk. Daha sonra insan dişlerinin özünden elde edilen verilerle sadece insanlara ilişkin değil bu insanlarla birlikte yaşayan mikropların da genetik yapısını anlamaya yönelik bir çalışma sürdürdük. Yapılan çalışmalarda dünya çapında 137 örnekte aslında Hepatit B virüsünün de bu insanlarla birlikte var olduğu anlaşıldı. Bu makalenin temel konusu aslında Hepatit B üzerinden, evrimsel gelişimini, göç yollarını, insanlık tarihiyle birlikte nasıl değiştiğini anlamaya yönelik bir çalışmaydı. Yapılan analizlerde yaklaşık 17-20 bin yıl önce Hepatit B virüsünün bütün dünyaya yayıldığını ve ilk önce Amerika kıtasına yayıldığını saptadık. Amerika kıtasında 2 farklı değişkenin ortaya çıkıp yayıldığını gördük. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu virüsün 10 bin yıl önce tarımcılarla birlikte Avrupa’ya yayıldığını ve bunun içinde kaynak olarak Anadolu popülasyonlarının olduğunu gördük" dedi. "VİRÜS ÜZERİNDEN İNSANLIK TARİHİNİ ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ" Prof. Dr. Erdal, M.Ö. 2000 yılının sonlarına doğru hastalığın değişime uğradığını vurgulayarak, "Önceki versiyon yavaş yavaş önemini yitirirken yeni bir değişkesi değişmeye başlıyor. Ancak bunun da günümüzde özellikle AIDS virüsünün yayılmasıyla beraber tekrar değişmiş halde yine insanların içerisinde ortaya çıkıp yayılmaya başladığını görüyoruz. Böylece aslında bir virüs üzerinden insanlık tarihini başka bir yolla anlamaya ve aydınlatmaya çalışmış oluyoruz. İnsanlığı anlamak için sadece insanlığı araştırmak yetmiyor, insanla birlikte bitkileri, hayvanları da analiz etmemiz gerekiyor. Aynı zamanda bakteri ve virüs gibi mikroplar da insanlıkla birlikte değişiyor. Bu anlamda birini anlamak ötekini anlamakla eşdeğer. Günümüzde biliyoruz insanlar çok hareketli; ama aynı zamanda Kovid 19 da insanlarla birlikte çok hareket eden bir şey. Bunun nasıl bir tarihi varsa, geçmişte yaşamış insanların da birbirleriyle ilişkileri, hareketi ve bir evrimi vardı. Biz günümüzde bu mikropları anlayarak günümüzdeki insan hareketliliğini de onların nasıl hastalandığını çözebiliriz ya da onlara ilişkin önemli veriler elde edebiliriz gibi geliyor" ifadelerini kullandı.  Kaynak : DHA

Genç Bilim İnsanı Ödülleri 9.kez Sahiplerini Buldu

Genç Bilim İnsanı Ödülleri; ülkemizdeki genç bilim insanlarına kamuoyu önünde teşekkür etmek ve geleceğin genç bilim insanlarına ilham vermek üzere, her yıl farklı üniversitelerin rektörlerinin ev sahipliğinde gerçekleştiriliyor. Bu yıl seçilen 6 genç bilim insanına ödülleri, 19 Ekim Salı günü TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal’ın da katıldığı çevrimiçi törenle takdim edildi. Canlı yayınlanan törene bilim, iş ve sivil toplum alanından çok sayıda izleyici katıldı. Bilim Kahramanları Derneği tarafından, her yıl farklı üniversitelerle gerçekleştirilen iş birliği ile verilen Genç Bilim İnsanı Ödülleri 9. Kez sahiplerini buldu. Temel bilimler ve mühendislik alanlarına katkıda bulunan, ülkemizde bu alanların görünürlüğünün artmasına, yayılmasına ve gelişmesine öncülük eden 38 yaşın altındaki, bilim insanlarına verilen ödüllerde bu yıl 6 Genç Bilim İnsanı, ödül almaya değer bulundu. Genç bilim insanlarına kamuoyu önünde teşekkür ederek onları yüreklendirmek, geleceğin genç bilim insanlarına ilham vermek üzere verilen ödüllerin bu yılki ev sahipleri: Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli oldu. Altı Genç Bilim İnsanı Ödül Aldı 124 başvuru arasından seçici kurul tarafından yapılan değerlendirme sonucunda; Dr. Arif Engin Çetin (İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi - Elektrik ve Elektronik Mühendisliği), Prof. Dr. Elif Çadırcı (Atatürk Üniversitesi - Tıbbi Farmakoloji), Doç. Dr. İsmail Öçsoy (Erciyes Üniversitesi - Analitik Kimya), Doç. Dr. Mustafa Serdar Önses (Erciyes Üniversitesi - Malzeme Bilimi ve Mühendisliği), Doç. Dr. Şuayip Yüzbaşı (Akdeniz Üniversitesi - Matematik) ve Doç. Tuğrul Çetinkaya (Sakarya Üniversitesi - Metalurji ve Malzeme Mühendisliği) 2020 Yılının Genç Bilim İnsanı Ödülleri’ni kazanan isimler oldu. Başvuruları titizlikle değerlendiren ve bu yılın başarılı Genç Bilim İnsanları’nı belirleyen Seçici Kurul’da ise; Prof. Dr. Aydın Sami Şalcı (Altınbaş Üniversitesi), Prof. Dr. Ender Suvacı (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Ali Özcan (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Kıymet Güven (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Yasemin Çağlar (Eskişehir Teknik Üniversitesi), Prof. Dr. Veysi İşler (Hasan Kalyoncu Üniversitesi), Prof. Dr. Mustafa Sadettin Özyazıcı (Hasan Kalyoncu Üniversitesi) ve Prof. Dr. Ahmet Arif Ergin (Yeditepe Üniversitesi) yer aldı. Ödül Töreni Çevrimiçi Gerçekleştirildi 6 bilim insanına ödülleri 19 Ekim 2021 tarihinde Bilim Kahramanları Derneği’nin Youtube hesabından yapılan çevrim içi ödül töreni ile takdim edildi. Sunuculuğunu Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Doğan’ın üstlendiği tören Bilim Kahramanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir’in açılış konuşması ile başladı. Törene TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan, Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tuncay Döğeroğlu, Seçici Kurul Üyelerini temsilen Prof. Dr. Ender Suvacı konuşmalarıyla katıldı. Bilim Kahramanları Derneği üyesi ve 2015 Genç Bilim İnsanı Ödülü sahibi Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Koşar’ın desteğiyle bilim insanlarının çalışmalarının aktarıldığı etkinlik Çellist Nihan Demirkapı’nın müzik dinletisi ile son buldu. Canlı yayına bilim, iş ve sivil toplum alanından çok sayıda izleyici katıldı. Ödül töreninin açılış konuşmasını yapan Bilim Kahramanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir şunları söyledi: “Öncelikle bu sene Bilim Kahramanları Derneği olarak 10. Yaşımızı kutluyoruz. İlhamımız, mutluluğumuz, gururumuz ON’dan diyoruz. 10 yıllık yolculuğumuzda bize eşlik eden, bilime gönül veren tüm destekçilerimize 10. Yılımızı eşsiz kıldıkları için en içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Bir bilim insanı olarak bilimin toplumsal sorunların çözümünü vurgulamak isterim. Bilim farklı dallarıyla insanın, yaşamın, gezegenin iyi olma haline katkı sunmayı hedefler. Bilim insanları da dünyayı olduğundan daha iyi bir halde bırakmak için çalışmalarını sürdürür ve çözüm önerileri sunarlar. Hepimizi etkileyen pandemi sürecinde de bilimin ve bilimsel çalışmaların önemine hep birlikte tanık olduk. Çok değerli bilim insanlarının emekleri ile bu süreci hafifletebildik. Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in uzun yıllardır sürdürdüğü araştırmalar sayesinde aşıya ulaşabildik. Yılın Bilim İnsanı Genç Bilim İnsanı Ödül Töreni vesilesiyle buradan kendilerine, tüm araştırmacılara ve sağlık çalışanlarına yürekten teşekkür etmek isterim.” Canlı yayına bağlanan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal şunları söyledi: “Tüm bilim insanlarının hem ulusal hem uluslararası alanda, farklı destek programları ile çalışmalarını desteklemeye çalışıyoruz. Daha fazla etki oluşturmak için tüm bilim insanlarımızı birlikte çalışmaya davet ediyorum. Tüm bilim insanlarımıza ortaya koyduğu çabalar için çok teşekkür ediyorum. Gelecekteki sorunlara çözüm noktasında biz de varız. Programda emeği geçen Bilim Kahramanları Derneği’ne, ev sahipliği yapan üniversitelere, Seçiçi Kurul Üyelerine ve tüm ekibe çok teşekkür ediyorum, başarılarınız daim olsun.” Kaynak : AA

Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi PCR Testinde Yeni Yöntem Geliştirdi

Türk bilim insanları koronavirüsün tanısına yönelik yeni bir buluşa imza attı. Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde iki yıl süren araştırma sonucu geliştirilen yeni yöntemde PCR ve antijen testleri için kişiden burundan çubukla alınan sürüntü yerine gargara ve ağız çalkalama suyu örneği alınıyor. Araştırmalarda, gargara ve ağız çalkalama suyu örneklerinden koronavirüsün başarılı bir şekilde anında saptandığı bilimsel olarak kanıtlandı. Türk bilim insanları Covid-19’u saptamak için kullanılan PCR ve antijen testleri için burundan çubukla alınan örnek şeklini değiştiren ve güvenilir sonuçlar elde edilmesini sağlayan yeni yöntemi bilim dünyasına kazandırdı. Acıbadem Üniversitesi’nden Tıbbi Mikrobiyoloji ve Medikal Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanıl Kocagöz ve Tıp Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özge Can’ın araştırma ekipleriyle Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde geliştirdikleri MyMagiCon ismi verilen yöntemin güvenilirliği bilimsel olarak kanıtlandı. Pandemi devam ettiği sürece testlere gereksinim duyulacak! Geçen yıl tüm dünyayı etkisi altına alan ve hala yaşamımızı ciddi anlamda etkileyen pandemide Covid-19’u saptamanın yolu PCR ya da antijen testinden geçiyor. Tüm dünyada her gün milyonlarca kişi bu testleri yaptırarak sonucunu bekliyor. Özellikle sonbaharın başlamasıyla birlikte nezle, grip gibi enfeksiyonların yaygınlaşması, bu hastalıkların Covid-19’a benzer belirtilerinin olması, daha çok kişinin bu testleri yaptırmasına yol açıyor. PCR ya da antijen testlerinde kişinin burnundan boğazın arka duvarına dokunarak pamuklu bir çubukla alınan sürüntü örneği incelenerek Covid-19 olup olmadığı saptanıyor. Prof. Dr. Tanıl Kocagöz geliştirdikleri yeni yöntemde burundan örnek alınması yerine, gargara ve ağız çalkalama suyunun incelendiğini belirtiyor. T.C. Sağlık bakanlığı, Türk Halk Sağlığı Kurumu onayı alan, CE ve ISO13485 sertifikalarına sahip yeni yöntemin Acıbadem Sağlık Grubu hastanelerinde pilot olarak uygulanmaya başlandığını belirten Prof. Dr. Kocagöz, klinik çalışma sonuçları Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Dergisi’nde European Journal of Clinical Microbiology & Infectious Diseases  yayınlanan yeni yöntem hakkında şu bilgileri verdi: "İki yıl devam eden çalışmalarımızın sonucunda elde ettiğimiz ve MyMagiCon ismini verdiğimiz yöntemle yapılan testlerde, burundan alınan nazofarengial sürüntüye, yani burundan çubukla alınan sürüntü örneğine göre Covid-19’u eşit veya daha duyarlı bir şekilde saptadığını gösterdi. Yani bireylerin aklında ‘burundan sürüntü aldırmayıp, ağızda su çalkalama ile test yaptırırsam acaba virüsü saptayamayabilir mi?’ şeklinde bir endişe içinde olmasına gerek kalmadı. Çalışmalarımız çocukların dahi bu şekilde örnek vermesinin çok kolay olduğu, gargara yapamayacak kadar küçük yaşta olan çocukların sadece ağız çalkalama suyu vermelerinin yeterli olduğunu gösterdi. Yeni yöntemin örnek alma işlemini çok kolaylaştırarak Covid-19 taşıyıcılarının toplumda daha etkin saptanması ve erken izolasyonu ile salgının kontrolüne katkıda bulunacağı umudundayız." Bir büyük yemek kaşığı kadar içme suyu yeterli MyMagiCon yönteminde kişinin bir iki yudum içme suyunu ağzına alması, gargara yapıp ağız içinde çalkaladıktan sonra bu suyu verilen kaba koymasının yeterli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tanıl Kocagöz işleyişi şöyle anlatıyor: "20 mililitre yani bir büyük yemek kaşığı kadar suyla gargara yapıyoruz. Bu suyu ağzımızın içine alıyoruz ve dişlerimizin arasından geçirerek en az 10 saniye kuvvetli bir şekilde çalkalıyoruz. Gargara ve ağız çalkalama sırasında suyun boğazın ve ağzın tüm yüzeylerine değmesi, sürüntüye göre çok daha fazla virüsün test edilecek sıvıya geçmesini sağlıyor. Bu sıvı örnek toplama tüpüne konuyor. Tüpe eklenen polimer boncuklar hızla, su ve küçük molekülleri çekerek virüsleri konsantre ediyor. Bu işlem 5 dakika sürüyor. Polimer boncukların arasındaki konsantre virüs örneği, bir pipet aracılığıyla alınarak PCR ya da antijen testlerinde rahatlıkla kullanılabiliyor." MyMagiCon, dünyada en fazla hastalığa ve ölüme yol açan tüberküloz, AIDS ve sıtma konusunda hızlı tanı araçları geliştiren kuruluşlara destek veren ve Dünya Sağlık Örgütü ile yakın işbirliği içinde çalışan “Foundation for Innovative New Diagnostics -FIND-” vakfı tarafından desteklenen iki uluslararası çok merkezli çalışma ile ağız çalkalama suyu ve idrardan olanakları kısıtlı yörelerde hasta başı tüberküloz tanısı yapılabilmesi için geliştirilmeye devam ediyor. Ulusal ve uluslararası patent başvurusu yapılan bu ürün dünyada bir ilki oluşturuyor. İki yılın sonunda uygulanmaya hazır Prof. Dr. Kocagöz, Acıbadem Üniversitesi Tıp Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özge Can ile birlikte geliştirdikleri yöntemin iki yıllık titiz ve emek yoğun bir çalışmanın sonucunda olduğunu belirterek, çalışmaya destek veren Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD) araştırmacıları ve Medikal Biyoteknoloji Dr. Öğr. Görevlisi Erkan Mozioğlu, lisans üstü öğrencileri Ece Aksoy, Tuba Polat ve Betül Zehra Karakuş’a teşekkür etti. Üniversite-sanayi iş birliğinin önemini vurgulayan Prof. Dr. Tanıl Kocagöz, ayrıntılı bilginin Acıbadem Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde yer alan Ar-Ge firmasının www.gigabiomol.com ve yatırımcı firma bio-t.org internet sayfalarından alınabileceğini belirtti. Kaynak : AA

2021 Nobel Kimya Ödülü, Molekül Çalışmalarıyla Bilinen Bilim İnsanları Benjamin List ve David W.C. MacMillan'a Verildi

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nde düzenlenen basın toplantısında, Benjamin List ve David W.C. MacMillan'ın molekül inşasında yeni ve mahir bir araç olan "organokatalizi" geliştirmelerinden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldükleri açıklandı. İki bilim insanının geliştirdiği bu aracın, farmasötik araştırmalarında büyük etki yarattığına ve kimyayı daha "çevre dostu" hale getirdiğine işaret edildi. Ödül, 2020'de "DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan 'CRISPR/Cas9' sisteminin geliştirilmesine katkılarından ötürü" Fransız mikrobiyolog Emmanuelle Charpentier ile Amerikalı biyokimyacı Jennifer A. Doudna'ya verilmişti. 2020 Nobel Kimya Ödülü, kadın adaylar arasında paylaşılan ilk örnek olmuştu. Ödüle Charpentier ve Doudna'dan önce 5 kadın layık görülmüştü. Marie Curie 1911'de, kızı Irene Joliot-Curie 1935'te, Dorothy Crowfoot Hodgkin 1964'te, Ada Yonath 2009'da ve Frances H. Arnold 2018'de ödülü kazanmıştı. 1901'den bu yana her yıl kimya alanında insanlığa önemli katkı sunan kişilere verilen Nobel Kimya Ödülü'nü 2015'te Türk bilim insanı Aziz Sancar kazanmıştı. Sancar, "Nobel Ödülü kazanan ilk Türk bilim insanı" olmuştu. Nobel Kimya Ödülü 'asimetrik organokataliz' çalışmalarına verildi 2021 Nobel Kimya Ödülü'nü ortaklaşa kazanan iki bilim insanı Benjamin List ve David W.C. MacMillan, farmasötik araştırmalarında büyük etki yaratan ve kimyanın daha "çevre dostu" hale gelmesine yardımcı olan molekül inşasında yeni ve etkili bir araç olan "organokataliz" geliştirdi. Kimyagerler ve araştırmacılar, uzun zamandır sadece "metaller ve enzimler" olarak iki tür katalizörün mevcut olduğuna inanırken List ve MacMillan, 2000 yılında birbirlerinden bağımsız olarak, küçük organik moleküller üzerine kurulu olan ve "asimetrik organokataliz" adını verdikleri üçüncü tip bir katalizöre imza attı. Nobel Kimya Komitesi Başkanı Johan Aqvist, "Bu kataliz kavramı basit olduğu kadar dahice. Gerçek şu ki birçok insan bunu neden daha önce düşünmediğimizi sorguladı." dedi. Aktif kimyasal grupların bağlanabileceği karbon atomu çerçevesine sahip organik katalizörlerin oksijen, azot, kükürt veya fosfor gibi ortak elementler içermesinin yanı sıra çevre dostu ve ucuz maliyetli olduğu ifade ediliyor. Benjamin List kimdir? 1968'de Almanya'nın Frankfurt kentinde doğan Profesör List, doktora derecesini Goethe Üniversitesinden aldı. 2005'ten bu yana Max-Planck-Society'nin üyesi olan List, ayrıca 2004'ten beri Köln Üniversitesinde Fahri Profesör unvanını taşıyor. Katalizörler ve asimetrik organokataliz üzerine çalışmalar yapan Alman kimyager, kimyasal reaksiyonları hızlandırma, böylece reaksiyonları enerji ve kaynak açısından daha verimli hale getirme üzerine çalışmalar yaptı. Alman kimyager, 2005'ten bu yana Max-Planck-Institut für Kohlenforschung'in direktörlüğünü yürütüyor. David W.C. MacMillan kimdir? 1968 yılında İskoçya'nın Bellshill şehrinde doğan Profesör MacMillan, doktora derecesini 1996'da California Üniversitesi'nden aldı. Yeni reaksiyon metodolojisinin geliştirilmesine ve enantiyoselektif kataliz üzerine çalışmalar yapan MacMillan ve araştırma grubu, asimetrik organokataliz alanında birçok ilerleme kaydetti ve bu yöntemleri bir dizi karmaşık doğal ürünün sentezinde uyguladı. MacMillan, 2010-2014 yıllarında Royal Society of Chemistry tarafından yayımlanan ünlü kimya dergisi Chemical Science'ın kurucu Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptı. İskoç asıllı MacMillan, ABD'de Princeton Üniversitesinde görev yapıyor. 2021 Nobel Fizik Ödülü, 'küresel ısınma' vurgusuyla Japon, Alman ve İtalyan üç bilim insanına verildi. 2021 Nobel Tıp Ödülü, sıcaklık ve dokunma reseptörlerini keşfeden iki ABD'li bilim insanına verildi. Kaynak : AA

Nobel İlaç , İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) ile Ozbio LLC İşbirliği

‘Nobel’ ilaç firması, Türkiye’nin her sene 10 milyonlarca dolar ödeyerek yurt dışından ithal ettiği ve nadir bir hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın Türkiye’de üretilmesi için İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) ve Ozbio LLC ile anlaşma imzaladı. Biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretim çalışmaları yapan Nobel İlaç, İBG ve OzBio bünyesinde ülkemizde nadir görülen bir hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere Ar-Ge’si yapılmış ilacın geliştirilmesi ve üretilmesi için oluşturulan hücreyi satın aldı. Türkiye’de bin civarında hastada görüldüğü hesaplanan bu nadir hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın kutu fiyatının 38 bin lira olduğu öğrenildi. Sanayi, kamu ve akademi iş birliğinde İstanbul’da düzenlenen imza törenine, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Duygu Özel Demiralp, Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, İzmir Biyotip ve Genom Merkezi (İBG) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, OzBio Genel Müdürü Prof. Dr. Sadettin Öztürk ve şirket çalışanları katıldı. TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Mandal: Destek vermek için buradayız İmza töreninde konuşan TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, “Başlatılan rekabet öncesi iş birliğinin, klinik çalışmalarının hızlıca tamamlanıp artık ülkemizden de geleneksel ürünlerin değil katma değeri yüksek yenilikçi teknolojiler ile üretilen ürünlerinde çıkabileceğini göstermesine vesile olmasını diliyorum. İş birliğinde şirketlere destek vermek için buradayız. Salgın dönemiyle önemli hale gelen ilaç ve aşı geliştirme çalışmalarında Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmak noktasında çalışıyoruz. Teknolojiyi kullanan değil, en baştan tasarlayan, geliştiren ve üreten bir ülke olmak için çaba var” dedi. “İş birliğini çok kıymetli buluyorum" Şirketlerin özellikle pandemiyle birlikte iş yapma modellerine ihtiyaçları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mandal, “Bugünkü çalışma bunun önemli bir göstergesidir. İBG ile OzBio’nun tasarımdan hücreye, çalışmalarının Nobel İlaç şirketine sadece transferi gerçekleşmiyor, süreç içerisinde karşılıklı etkileşimle ürüne dönüşmesi de mümkün oluyor. Nadir hastalıklara ilişkin geliştirilen ilaçlar ne yazık ki hep ithal ve sadece belli global firmalar üretebiliyor. 2018 yılından itibaren araştırmaların potansiyel oluşturmaktan ziyade etki oluşturmasını hedefliyoruz. Yani sonuç oluşturmak, yapılan çalışma ne işe yarıyor? Bilgiyi üreten kurumlarla bilgiyi kullanan firmalarla bir araya gelerek çalışmalarını geleneksel değil zorlayıcı ürünlere yönelik yapmalarını önemsiyoruz, destekliyoruz. TÜBİTAK olarak desteklerimizin felsefesinin burada uygulamaya dönüşmesini çok kıymetli buluyorum” diye konuştu. Ulusoy: İlacın yerli olarak geliştirilmesi için bir aradayız Biyoteknoloji alanındaki yatırımlara 2014 yılında başladıklarını söyleyen Nobel İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Ulusoy, 6 yıldır büyük yatırım yaptıklarını ve Gebze’de biyoteknolojik ilaç hammadde üretim tesisine sahip olduklarını dile getirdi. Şimdiye kadar 20 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirten Ulusoy, bu ilaç için Ar-Ge çalışmaları yapmayı düşündüklerini fakat İBG ve OzBio’nun bu ürünü sağlayan hücreyi geliştirdiklerini gördükten sonra yapılan görüşmelerle satın almaya karar verdiklerini anlattı. 20 ülkede faaliyet gösterdiklerini ve 3 binden fazla çalışanlarının olduğunu belirten Ulusoy, “Nadir bir hastalıkta kullanılan bu ilacın, her şeyiyle yerli olarak geliştirilmesi ve üretilmesi için 4 kurum bir aradayız. İş birliği ülkemiz için ilaç geliştirmenin ötesinde anlamlar taşıyor. Girişimin başarıyla sonuçlanıp, birçok kurum, üniversite ve firma için ilham kaynağı olacağını umuyorum. İş birliği uzun zamandan beri özlediğimiz, beklediğimiz bir iş birliği, sanayinin üniversitelerle hareket etmesi Ar-Ge yapması, ilaç geliştirmesi bizim için çok değerli. Biyoteknoloji gittikçe büyüyen bir alan, şu anda kullanılan ilaçların değer olarak yüzde 20’si biyoteknolojik ilaçlar. 50 yıldan fazladır varlığını sürdüren Nobel İlaç’ın 50 yıl daha var olması için mutlaka bu alana girmemiz gerekiyordu. Aynı zamanda ülkemiz için de bunu yapmalıydık çünkü bu ilaçların neredeyse tümü ithal ediliyor. Bu ilaçların sıfırdan Türkiye’de üretilmesini sağlamak için yatırım yaptık” ifadelerini kullandı. “İlaçta Ar-Ge desteği devlet politikası olmalıdır” Dünyada ilaç üretiminde devletlerin Ar-Ge’yi desteklediğini aktaran Ulusoy, “İlaçta Ar-Ge desteği devlet politikası olmalıdır. Ayrıca, önümüzü görebilmemiz gerekiyor. Bu kadar meşakkatli bir süreç ve ciddi yatırım yapıyoruz, ürettiğimiz ürünleri hangi şartlarda hizmete sunabileceğimizi önceden görebilmemiz lazım. Bize devletin bu ürünleri hangi şartlarda alacağını bildirmesi gerekir ki öngörülebilirlik olsun” dedi. Prof. Dr. Yozgatlıgil: Dışa bağımlılığı azaltacak önemli bir proje 300’e yakın çalışanı ve lisansüstü öğrencisi ile çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (İBG) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil ise “28 araştırma grubuyla Ar-Ge platformlarıyla ulusal misyonunu geliştirmeye devam ediyoruz. Sahip olduğumuz insan gücü ve teknik altyapımızla kanser, genomik, biyoinformatik, biyomühendislik, immünoloji, kök hücre ve rejenerasyon alanında evrensel bilime katkıda bulunmak, küresel sağlık sorunlarını önlemek için hizmet ve ürünler geliştirmeyi amaçlıyoruz” diye konuştu. Prof. Dr. Yozgatlıgil, “Şimdiye kadar 4 biobenzer ve 1 tane de orijinal biyoteknolojik ilaçla önemli mesafeler kaydettik. Bu anlaşmayla üretimini Nobel İlaç’a devrettiğimiz ABD’de iş ortağımız OzBio şirketiyle geliştirdiğimiz ve bir nadir hastalığın tedavisinde kullanılacak biobenzer ilaç da bunlardan bir tanesidir. Kamu sanayi iş birliği için güzel bir modeldir. Bugün biobenzer ilacın geliştirilmesi için rekabet öncesi iş birliği kararı aldık. Ülkemizin bioteknolojik ilaç anlamında dışa bağımlılığını azaltacak çok önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz. Teknolojinin sanayiye aktarılması ve ürünleşmesi için özverili çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Kaynak : MediMagazin

Gıda İsrafını Önleyen Yerli Probiyotik

Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi’nde (Cube Incubation) yerleşik Chivalric&Regulus Biyoteknoloji, probiyotikleri ve mikroorganizmaları daha dirençli hale getirmek için Ar-Ge çalışmaları yapıyor. Firmanın, birden çok probiyotik organizmayı toz halde tüketicilere sunduğu ürünü Probio.co, sıcak veya soğuk her türlü gıdaya, ürünün tadını bozmadan katılabiliyor. Probio.co bir yıla kadar canlı kalma özelliği ile de içine katıldığı gıdalara, probiyotik gıdalarda olmayan uzun bir raf ömrü sağlayarak, israfı önlüyor. Projelerinin hızla hayata geçmesi için yatırım turlarını sürdüren firma; otomotiv, inşaat ve gıda gibi çeşitli sektörlere entegre etmeye hazırladığı dirençli mikroorganizma Ar-Ge çalışmalarını dünya ile eş zamanlı sürdürüyor. İstanbul Ticaret’in sorularını Chivalric&Regulus’un kurucusu Ilgın Karacan cevapladı. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü mezunu Karacan, halen Yeditepe Üniversitesi Biyoteknoloji bölümünde mikroorganizmaların mikro enkapsülasyonu üzerine tez çalışması yapıyor. Chivalric&Regulus Biyoteknoloji’yi tanıtır mısınız?   Mikroorganizmaları daha dirençli hale getirmek için Ar-Ge yapıyoruz. Probiyotiklerin dayanıklılığı, kullanım ömrü ve tüketicilerin probiyotik kullanımı ile ilgili sorunlara çözüm üretiyoruz. Halen dünya ile eş zamanlı çalıştığımız birçok proje var. Mesela yağ yakabilen mikroorganizmaların direncini artırıp, kilo vermeye yardımcı atıştırmalık üretilmesi bunlardan biri. Karbondioksit kullanan bakterilerin direncini artırarak egzoz sistemlerine entegrasyonu ile çevre kirliliğini önleme ve binaların dış cephelerini tümüyle nemden arındırma projelerimize de hız verdik. Kişiye göre özelleştirilebilir probiyotik ve farklı amaçlara göre özelleştirilebilir gıda geliştirilmesi konularında önemli Ar-Ge’ler yürütüyoruz.   RAF ÖMRÜ 1 YIL   Probio.co nasıl bir ürün?   Nanoenkapsülasyon teknolojisi ile üretilen probiyotik bir gıda takviyesi olarak benzerlerine kıyasla dış koşullara en az yüzde 30 daha dayanıklı. Rafta 1 yıla kadar canlı kalıyor, gıdaların tadını değiştirmiyor. Toz formunda olduğundan istenilen gıda maddesine katılabiliyor. Sindirim sisteminde yüksek canlılığa ulaşıp, vücudun probiyotik mikroorganizmalardan en üst düzeyde yararlanmasını sağlıyor. Böylece çok tüketilen gıdalar, Probio.co ile fonksiyonel nitelikler kazanıyor. DAYANIKLI DEĞİLLER   Probiyotikli gıdaların raf ömrü kısa mı?   Probiyotikler dış koşullara dayanıklı olmadıkları için besinlerin içinde kısa bir ömre sahipler. Bu nedenle probiyotik ürünlerin yaklaşık yüzde 97’si süt ürünleri formunda üretiliyor. Spor formundaki probiyotikler bazı gıdalara probiyotik özellik kazandırmak için kullanılsa da ısı ve asitlik karşısında etkinliklerini yitirebiliyorlar.   MİKROORGANİZMA KÜTÜPHANESİ   Probiyotikleri nasıl elde ediyorsunuz?   Balıkesir, İstanbul, Adana, Hakkari, Ordu ve Düzce civarından doğal kaynaklardan izole edip, Teknopark İstanbul’da SFA Ar-Ge’nin laboratuvarında çoğaltıyoruz. Probio.co üzerindeki karekodu okutanlar, mikroorganizmaların menşeini görebiliyor ve kendi vücudundaki potansiyel faydaları hakkında bilgi sahibi olabiliyor. Yeni mikroorganizma kaynak ve türlerine ulaşıp Ar-Ge’lerini yapabilmek için SFA Ar-Ge’den uzman biyolog ­­Leyla Tarhan Çelebi ile çalışıyoruz. Hedefimiz, yerli mikroorganizma kütüphanemizi hizmete açıp, ülkemize önemli bir ihracat kalemi kazandırmak. DEPRESYONU AZALTIYOR   Probiyotiklerin faydaları neler?   Örneğin, bazı Bacillus türü probiyotikler sadece ishalde etkili olur. Bazı Lactobacillus türü probiyotikler; depresyondan ishale, uykusuzluktan yağ yakmaya kadar etkilidir. Bir probiyotik türünün farklı alt türleri sindirimi düzenlerken, bir diğeri bilişsel özellikleri güçlendiriyor. Bir diğeri ise yağ yakmaya ve kilo vermeye yardımcı oluyor.   ÜÇ PROBİYOTİK AYNI GIDADA   Bir gıdada birden fazla probiyotik bulunmasının önemi nedir?   Bir gıdada farklı etkilere sahip probiyotiklerin bulunması ürüne büyük katma değer kazandırıyor. Probio.co ile gıdalar farklı faydalara göre özelleştirilebiliyor. Çünkü bir gıda maddesinin içine üç farklı probiyotik katarak, gıdaları daha sağlıklı hale getiriyoruz. Bu uygulamanın eşsiz olduğunu söyleyebilirim.   YAĞ YAKIYOR   “Bir çay üreticisi, ürünlerine yağ yakıcı Probio.co’yu entegre edip müşteri kitlesini genişletiyor. Tüketiciler de Probio.co’yu doğrudan kendi gıdalarına katarak kullanabiliyor.Böylece sektörde farklılaşma ile yüksek kârlılık sunuyoruz.”   GELECEK YIL MARKET VE ECZANELERDE “Probio.co, şu anda www.regiusbiotech.com internet sitesi üzerinden her gelir grubunun ulaşabileceği bir fiyatla satışta. Gelecek yıl market ve eczanelerde yerini alacak. Türkiye’nin önde gelen bir çay markası, Anadolu Efes ve yurt dışından Kerry Grup ile görüşmelerimiz sürüyor.”   KANSEROJENLE SAVAŞIYOR   “Probio.co, kansere sebep olan akrilamid ve okratoksine karşı etkili. Akrilamid; hazır, işlenmiş, gıdaların içinde şekerin sıcakla birleşmesi ile ortaya çıkan bir madde. Okratoksin, kötü koşullarda kurutulmuş meyvelerde oluşan bir bileşen. Probio.co içerisinde yer alan probiyotikler, bu iki bileşene de bağlanıp onları yok ediyor ya da insan vücudunda emilimlerini en aza indirgiyor. Bu alanda TÜBİTAK ve KOSGEB’e proje hazırlıyoruz.”   PROBİO.CO’NUN AVANTAJLARI   * Dış koşullara karşı yüksek dayanıklılık sağlıyor.   * Glüten, hayvansal ve alerjen içerik taşımıyor.   * Yapay aroma, katkı ve koruyucu içermiyor.   * Gıdalarda tat değişimine sebep olmuyor.   * Sıcak, soğuk, sıvı, katı her türlü besinde canlı kalabiliyor.   * Sindirimi kolaylaştırıp, hazımsızlığı önlüyor.   * Birden fazla probiyotiğin aynı gıdada eş zamanlı kullanımını mümkün kılıyor.   * Kontrollü salınım özelliği ile yüksek biyoyararlanım sağlıyor.   * Bağırsak ve genel vücut sağlığını koruyor. Kaynak : Basın Bülteni

Endüstriyel Enzim Pazarının 2 Milyar Doları Türkiye ve Yakın Coğrafyasında

AA - LIVZYM Biyoteknoloji Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Serdar Uysal, "Bugün 10 milyar Dolar değerindeki küresel endüstriyel Enzim pazarının 2 milyar doları Türkiye ve yakın coğrafyasında yer alıyor." dedi. AA muhabirine açıklamalarda bulunan Uysal, endüstriyel enzim pazarını büyük ölçüde bölüşen ülkelerin Danimarka, Hollanda, Almanya, ve ABD olduğunu söyledi. Bugün 10 milyar dolar değerindeki küresel endüstriyel enzim pazarının 2 milyar doları Türkiye ve yakın coğrafyasında yer aldığını belirten Uysal, Türkiye'nin enerji başta olmak üzere cari açığını büyüten ithal kalemlerinde yerli üretim seferberliğine devam ettiğini kaydetti. Uysal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Teknolojiden petrokimyaya, aşı ve ilaçtan otomobil ve savunmaya onlarca farklı alanda yürütülen bu sürecin önemli aktörlerinden biri de enzim. Türkiye'de gıda sektöründe kullanılan enzimin önemli bir kısmının üretimiyle birlikte, ülkemiz ithalatını önemli ölçüde ikame etmek mümkün. LIVZYM olarak hedefimiz bölgemiz ve yakın coğrafyamızdaki 2 milyar dolarlık pazarın ihtiyacının yarısını karşılarken Türkiye’yi ihracatçı ülkeler arasında konumlandırmak. Türkiye’yi biyoteknoloji alanında geleceğe taşıyacak üretim tesislerinden birisi olmak üzere yola çıkan LIVZYM, yılda 1 milyar dolara yaklaşan enzim ihracatına da imza atacak. Uzun Ar-Ge ve hazırlık sürecimizi güçlü bir altyapıyla üretime dönüştürdük ve sadece pazara çıktığımız bu yıl 1 ila 1,5 milyon dolar civarında satış yapmayı hedefliyoruz." "Endüstriyel Biyoteknoloji kapsamında ele alınan enzim teknolojisinin keşfi 19. yüzyılın son çeyreğine denk geliyor. Gıda, deri ve kişisel bakım/kozmetik, tekstil, kağıt, tatlandırıcı, yem ve kimya alanlarında kullanılan endüstriyel enzim, pandemiyle birlikte daha çok gündeme gelen sürdürülebilirlik ve dünyanın geleceği için de büyük bir önem taşıyor." yorumunu yapan Uysal şunlara vurgu yaptı: "Öyle ki sürdürülebilir ve çevre dostu ekonomiler üretimde artık kimyasalların yerine enzimleri tercih ederken, bu durum endüstriyel enzim pazarının hızlı bir ivmeyle büyümesinin öncelikli sebebi. Enzimin en önemli uygulamalarından birisini oluşturduğu endüstriyel biyoteknoloji bugün nanoteknoloji ve genetik bilimleriyle birlikte çalışırken, gıdadan tarıma, hayvancılıktan tıbba, enerji ve kimyadan çevre ve sürdürülebilirliğe onlarca farklı alanda etki yaratıyor ve dünyanın geleceğini en çok etkileyecek endüstrilerin başında geliyor." Gıda sektöründe enzimler çoğunlukla; nişasta, fırıncılık, süt ve meyve suyu endüstrilerinde değerlendirildiğini belirten Uysal, "Ayrıca deterjan endüstrisi başta olmak üzere, tekstil, deri, kağıt, yem endüstrileri, biyoyakıt üretimi ve kişisel bakım sektörü gibi pek çok alanda da kullanılıyor." açıklamasında bulundu. Kaynak :AA

Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi iş birliği 6. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Çalıştayı Tamamlandı

Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (AFSÜ-TTO) tarafından Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi iş birliği ile düzenlenen 6. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Çalıştayı, grup toplantıları, girişimci söyleşileri ve çalışma gruplarının sonuç raporlarının sunumu ile sona erdi. “Tıbbi Bitkilerde Ham Maddeden Sağlık ve Ticarete Dönüşüm” teması doğrultusunda, iki gün boyunca istişarelerde bulunulan çalıştayın kapanışında Rektörümüz Prof. Dr. Nurullah Okumuş ve Cumhurbaşkanı Irak Özel Temsilcisi ve Afyonkarahisar Milletvekili Prof. Dr. Veysel Eroğlu birer konuşma yaptı. Prof. Dr. Okumuş konuşmasında, tüm oturumları ve çalışma grubu toplantıları yoğun bir katılımla ve büyük bir özveriyle gerçekleştirilen çalıştayı başarıyla tamamlamaktan büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi. Önemine inandığı ve özel bir ilgi duyduğu tıbbi ve aromatik bitkiler sahasında çok sayıda yetkin akademisyen ve iş dünyası temsilcisi ile aynı kaygıları ve umutları paylaşmaktan gurur duyduğunu ifade eden Prof. Dr. Okumuş, “Çok eksiklerimiz var ama iyi bir yolda olduğumuzu düşünüyorum.” dedi. Afyonkarahisar Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Borsası İçin Prensip Kararı Alındı Çalışma gruplarının raporlarında, önceki çalışmalarla karşılaştırıldığında daha net fikirlerin ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Okumuş, çalıştayın raporunu en kısa sürede kitaplaştırarak kamuoyu ile paylaşacaklarını dile getirdi. Prof. Dr. Okumuş şöyle konuştu: “İyi tarım uygulamaları, standardizasyon, sertifikasyon, uygun bölge seçimi, doğru bitki seçimi gibi pek çok boyutu olan bu konuda en temel husus; bizim Afyonkarahisar’da sayın valimizin ve bakanımızın da teşvikiyle yapmaya başladığımız gibi organize olmak, kooperatifleşmek ve her hâlde bu işin borsasının kurulmasıdır. Artık bu noktaya da geldik. Açılış konuşmamızda çalıştay kapsamında il yöneticilerimizle özel bir toplantı gerçekleştirip sizlere bir müjde veririz demiştik. Yapmış olduğumuz toplantıda inşallah tıbbi ve aromatik bitkiler borsasının Afyonkarahisar’da kurulması konusunda prensip kararına varıldı. Bu konuda Ticaret Borsamız bize destek vereceğini söyledi. Biz de AFSÜ olarak teknik destek sağlayacağız. Ticaret Odamız, valiliğimiz bu konuda bize destek olacak. Buna göre mevcut altyapının tıbbi ve aromatik bitkileri de içerecek şekilde veya ayrı bir başlık altında organize edilmesi gerekiyor. Tabii bu noktada yerel siyasi destek ve irade çok önemli. Bunun dünkü toplantıda ortaya konmuş olması bizi çok mutlu etti. Peki, ne getirecek borsa? Borsa buradaki sorunların büyük kısmına çözüm getirecek. Çiftçimiz neyi üreteceğini bilecek. Nereye satacağını, nasıl satacağını, kaça satacağını bilecek. Daha da önemlisi standardizasyondan, sertifikasyondan, doğru üründen, kaliteli üründen bahsediyoruz. Borsada ürün satmaya çalıştığınız zaman göreceksiniz ki nanenin ya da kekiğin kırk küsur çeşidi var. Bunların hangi alt türü ise onu oraya girmek zorunda kalacaksınız. Girerken de onaylı laboratuvarlardan alınmış bir analiz raporuyla oraya gireceksiniz. Bu neyi getirecek? Kaliteyi artıracak. Doğru iş yapanın, iyi iş yapanın, dürüst çalışanın da ürününün para etmesini sağlayacak. Bu müjdeli haber Afyonkarahisar için, ülkemiz için inşallah hayırlara vesile olur. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu Bölgesel Eylem Yönetim Planlamasını Afyonkarahisar’da Uyguluyor Burada yapılan konuşmalarda bir öneri olarak, bölgesel eylem yönetim planlamaları yapılması denildi. Biz bunun bir örneğini Afyonkarahisar’da yapıyoruz. Valiliğimiz tarafından ilimizde bir Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Komisyonu kuruldu ve başkanlığı üniversitemize verildi. Aynen dediğiniz gibi ilçe bazında gidiyoruz. Oradaki belediye başkanı, kaymakam ve yetiştiriciler ile oturuyoruz; ne yapıyorsunuz, elinizdeki kayıtlarda neler var, diye sorarak bir fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. Bununla ilgili de bir rapor yayınlayacağız inşallah. Afyonkarahisar yerelinde yaptığımız bu çalışma yurt genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Sonuç raporlarında bir ifade dikkatimi çekti; tıbbi ve aromatik bitkilerin atıklarının değerlendirilmesi. Bu çok önemli. Biz burada maalesef sadece istediğimizi alıyoruz, geri kalanını kullanmıyoruz. Amaranth bitkisi kökünden tepesine kadar kullanılabiliyor. Tohumunu un olarak, yağ için kullanabiliyorsunuz. İçindeki etken maddeleri kullanabiliyorsunuz. Yaprağından çay yapabiliyorsunuz, yaprak sarması yapabiliyorsunuz, gövdesini ve dallarını hayvan yemi olarak kullanabiliyorsunuz. Protein oranı çok yüksek. O yüzden bütünsel bakmak lazım bu ürünlere. Patatesten Etil Alkol Üretecek Tesiste Nişastalı Yıkama Suyu da Kullanılacak Afyonkarahisar’da, ülkemizde ilk olarak gerçekleştirdiğimiz bir örnek var. Buğday ve şeker pancarından etil alkol üretimi varken ülkemizde, bir yatırımcımız üniversite-özel sektör iş birliği ile patatesten yıllık beş milyon litre etil alkol üretecek bir tesisi şu anda kuruyor. Patates zaten kullanılıyor pek çok yerde ama biz hiç göze çarpmayan bir noktaya dikkat ettik; patatesin işlendiği fabrikalarda kabuklar yem sanayiinde kullanılıyor ama orada yıkama suyunda da nişasta var. Yüzde 13 ila 21 arasında yıkama suyunda nişasta bulduk. Yeni tesiste bu suyu da kullanacağız. Bunun doğaya boşu boşuna atılmasını engellememiz gerekiyor. İnanılmaz bir cistus kaçağımız var ülkemizde. Hovardaca kullanıyoruz. Dağ kekiği, salep bitkisi, orkide gibi niceleri, sökülüp kaçırılıyor, çalınıyorlar açıkçası. Bunların yeterince kontrolü yok maalesef. Türk kekiğini hâlâ markalaştıramadığımız için Yunan kekiği olarak satılıyor dışarıda. Birçok bitkide durum bu şekilde. Korumamız gerekiyor. Mevzuat konusunda çok serzenişlerde bulunuyoruz. Ürün geliştirme, klinik çalışmalar, faz çalışmalar vb. Aslında en büyük sorunlarımızdan biri şu: ilaç alanında ciddi bir sıkıntımız var. Mevzuat hazretleri önümüzde duruyor maalesef. En azından geleneksel bitkisel ürün veya tıbbi bitkisel ilaç konusunda slot uygulamasını ve önceliklendirmeyi kaldırın; en azından bu alanda önümüzü açın diye bir beklentimiz var. Tohum Bilgisine Kadar Erişecek Bir Sertifikasyona Gidilmesi Gerekiyor Sertifikasyon çok önemli. İster internet üzerinden olsun isterse eczaneler üzerinden olsun her ürünün mutlaka bir sertifika ile satılmasının sağlanması gerekiyor. Diyeceksiniz ki birçok tohumda bile sertifika yok, herkes önüne geleni ekiyor… En azından hangi tür olduğu, nerede ve kim tarafından üretildiğinin yazılması bile yeterli. Esasında tohum bilgisine kadar erişecek bir sertifikasyona gidilmesi gerekiyor. Bir ürün ortaya çıkıyor, onun barkodunu dahi kopyalayarak taklidini piyasaya sürebiliyorlar. Fakat yurt dışında bir, iki, üçüncü kez yalan söylerseniz kapılar yüzünüze kapanır. Bizim mutlaka sertifikasyon uygulamalarını yapmamız, benimsememiz ve özümsememiz gerekiyor. Aksi hâlde durumu altın yumurtlayan tavuk olarak görürsek, çok kısa sürede bu tavuğu kaybederiz diye düşünüyorum. Teşvikler yapılmalı deniyor… Ben buna katılmıyorum. Herhalde dünyada Türkiye kadar tarımsal üretimin devlet tarafından teşvik edildiği başka ülke var mıdır, bilmiyorum. Milli Emlak’ın, Tarım Bakanlığının yeni teşviklerini öğrendik. Bir şey yapmak istiyorsak arazi de var tohum da var; bitki de var fide de var. Geriye üretmek kalıyor. Biraz kendimizi teşvik etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bu kadar güzel insanın, bilim insanının desteği ve teşvikiyle daha çok çalıştaylar yaparız ama artık ürüne dönüşmüş hâliyle yapalım, son noktaya gelmiş olarak yapalım inşallah. Çalıştayımıza katkısı olan, desteği olan herkese teşekkürlerimi sunuyorum.” Bölük Pörçük Değil Alım Garantili Üretim Şekline Dönmek Lazım Çalıştayın kapanışında bir değerlendirme konuşması yapan Cumhurbaşkanı Irak Özel Temsilcisi ve Afyonkarahisar Milletvekili Prof. Dr. Veysel Eroğlu, ilk çalıştaydan altıncı çalıştaya uzanan süreçte alana ilişkin epey mesafe kat edildiğini söyledi. Çalıştayı hazırlayan, katılan ve destekleyen başta AFSÜ personeli ve akademisyenleri olmak üzere herkese teşekkür eden Prof. Dr. Eroğlu, bir zamanlar kocakarı ilacı olarak algılanan bitkilerin sağlıkta kullanımı konusunda genel bir farkındalık oluşmasında çalıştayların önemine işaret etti. Hem halkta hem özel sektörde hem de devlet kademelerinde tıbbi ve aromatik bitkilerin önemine ilişkin büyük bir uyanış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu uyanış yeterli mi? Değil. Ne yapmamız lazım? Çalıştayın ilk günündeki özel oturumda güzel bir çalışma yaptık. Afyonkarahisar’da tıbbi ve aromatik bitkiler borsası kurulması kararını aldık. Bunun desteklenmesi şart. Az önce rektörüm değindi. Arazi istiyorsanız Milli Emlak veriyor, teşvik istiyorsanız ilgili kurumlar veriyor. Yani arazi ve teşvik problemi yok. Bu noktada vatandaşa nerede, ne üretirse daha kazançlı çıkacağının anlatılması lazım. Bir de bölük pörçük değil de alım garantili üretim şekline dönmek lazım. Üç yıl önce Çin Büyükelçisini Afyonkarahisar’a davet etmiştim, geldi. Akabinde Çin’den 100 tane büyük şirketin yöneticisi geldi. Onların bizden talepleri vardı. Fakat hiçbir şirketimiz onların taleplerini karşılayacak kapasiteye sahip değildi. Demek ki bunu iyi planlamamız gerekiyor. Bunun için borsa şart. İyi bir program şart. Bunu yapmamız lazım. Mesela üretim kadar pazarlama konusuna da odaklanmamız gerekiyor. Bu konuya kafa yormamız gerektiği kanaatindeyim. Bitkisel varlığımızı ham madde, yarı mamul ya da mamul olarak pazarlama imkânı mevcuttur. Milletin menfaati, ülkenin kalkınması açısından bu çalıştayda tartışılan konuların ve ortaya konan tavsiyelerin ilgili kesimlere sunulması gerekiyor. Bunun için bir heyet teşkil edilmesini ve konunun takipçisi olunmasını tavsiye ediyorum. Ben de bu heyette yer almaya talibim. Çalıştay raporu en kısa sürede kitaplaştırılmalıdır. Böylece geldiğimiz noktayı daha net bir şekilde görebiliriz. Bu çalıştaydan çok istifade ettim. İnşallah yedincisini de yapalım ama daha hazırlıklı olarak; bu altıncı çalıştaydan sonra neler yapıldı, hangi kurumlarla temasa geçildi, neler gerçekleşti, neler gerçekleşmedi ve niçin gerçekleşmedi bunu bir görelim. Beni de bu konuda bir nefer olarak görün. Nereye gidilecekse, kime müracaat edilecekse bu konuda yardımcı olmaya hazırım. Bakanlığım döneminde efendim yazı yazdık diyen adamı kolundan tutup atıyordum. Yazı yazmak, ilgili amiri aldatmaktır. Takip etmek, neticelendirmektir esas olan. Ege Üniversitesi rektörünün bir teklifi oldu. Bu çalıştaylar Afyonkarahisar’ın bir ananesi hâline geldiği için şehrimizin 2022’deki 100. kurtuluş yıl dönümünde biz bunu devam ettirelim, İzmir’de de 2023’te uluslararası bir kongre yapalım dedik. İnşallah bu toplantılarda da bir araya gelme fırsatı olur.” Çalıştay, konuşmaların ardından etkinlik sponsorlarına şilt takdim edilmesi ve günün anısına fotoğraf çekimi ile sona erdi. Kaynak : Basın Bülteni

Hastaların Genetik Yapısına Uygun İlaç için 'Kanser Tanı Kiti'' üretildi

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Görgişen ve Araştırma Görevlisi İsmail Musab Gülaçar, "Kanser Tedavisinin Yönlendirilmesinde Etkili Olan Tanı Kiti" adlı proje kapsamında, kanser hastalarının genetik yapılarına göre kişisel kit üretti. Kanser hastalarına daha uygun ilaçların verilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin artırılması amacıyla üniversite bünyesindeki Teknokentte 2016 yılında çalışmaya başlayan Görgişen ve Gülaçar, ürettikleri kişisel tanı kitleriyle hem ülke ekonomisine hem de hastaların daha hızlı bir şekilde tedavi olmasına katkı sağlayacak. Görgişen, AA muhabirine, Van YYÜ Teknokentte geliştirilen proje kapsamında üretilen ürünün yurt içi ve dışında ilgi görmeye başladığını anlattı. Genovan Genetik Biyoteknoloji bünyesinde bireye özgü tedavi yöntemleri üzerinde çalıştıklarını belirten Görgişen, şunları kaydetti: "Genomik tıp, bireyin kalıtsal materyalini inceliyor. Günümüzde birçok araştırmacı ve biyoteknoloji firması bu alana odaklanmış durumda. Firmamız bünyesinde özellikle Amerika, Kanada ve Avrupa'da klinik denemeleri yapılmış, tanınmış otoriteler tarafından onaylanmış ve ilaç kullanımı öncesinde uygulanması önerilen genleri içeren tanı kitlerini üretiyoruz. İlk adımımız sisplatin ototoksitesini belirlemeye yönelik tanı kiti geliştirmekti. Farklı bir projemizle de kardiyovasküler ve metabolik hastalıklarda yaygın kullanılan ilaçların hedef kitlesini belirlemeye yönelik farmakogenetik tanı kitlerini üretmeye çalışıyoruz. Sisplatin ototoksite kitimiz Sağlık Bakanlığından onay aldı. Yurt içi ve yurt dışına siparişlerimizi gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda laboratuvarımızda moleküler biyoloji ve genetik gibi ilgili alanlarda eğitim alan öğrencilere staj imkanı, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine ise araştırma ortamı sağlıyoruz. Firmamız bünyesinde farklı teknikleri kapsayan kurslar ve eğitimler de düzenliyoruz. Farkındalık oluşturarak yeni girişimcilere ve araştırmacılara destek olabilmeyi hedefliyoruz." "Yurt dışı ihracatında ilk etapta komşu ülkelerden başlamak istiyoruz." Kanser hastalarının genetik yapılarına göre ürettikleri kişisel kitlerin ticarileştiğini dile getiren İsmail Musab Gülaçar ise sisplatinin bir kemoterapi ilacı olduğunu söyledi. Özellikle pediatrik kanserlerde, yani çocuk kanser hastalıklarında solid tümörlere yönelik kullanılan bir ilaç olduğunu belirten Gülaçar, şu bilgileri verdi: "Bireye özgü kullanımında daha etkili bir tedavi için yönlendirme amacıyla mutasyon tarama kiti geliştirdik. Ürünümüz ticarileşti. Şu an pazarda yerini aldı. İlk hedefimiz yurt içindeki tüm kamu ve özel hastanelerde bu kitin kullanılmasıdır. Bunun haricinde yurt dışında ilk etapta Orta Doğu, Afrika ve Doğu Avrupa ülkelerine ulaşmayı hedefliyoruz. Siparişlerimizi aldık. Yurt içi ve dışına ilk satışlarımızı gerçekleştirdik." Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezindeki doktorlara da ürünlerini tanıttıklarını aktaran Gülaçar, burada sisplatin tedavisi gören çocukların 1 yıl boyunca bu kitlerden ücretsiz faydalanacağını aktardı. Yurt içinde bazı hastanelerden sipariş almaya başladıklarını kaydeden Gülaçar, sözlerini şöyle tamamladı: "Yurt dışı ihracatında ilk etapta komşu ülkelerden başlamak istiyoruz. İlk yurt dışı siparişimizi komşu ülke Irak'tan aldık. Irak'a yakın zamanda kitlerimizi göndereceğiz. Azerbaycan, Irak, İran daha sonrasında da Orta Doğu coğrafyasının tamamında, körfez ülkelerinde ürünlerimizi pazarlamayı hedefliyoruz. Afrika bizim için yeni bir pazar. Afrika ülkelerine de kitimizi satmayı düşünüyoruz. Yıl içerisinde katıldığımız fuarlar oldu. Özellikle Dubai fuarı bizim için önemlidir. Fuarlarda ürünümüzü tüm dünyaya tanıtacağız." Kaynak :AA

TÜBİTAK MAM Tarafından Bu yıl İkincisi Düzenlenen Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması Başladı

Türkiye’nin ilk Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali TEKNOFEST’21 yaklaşırken, TÜBİTAK BİLGEM, CEZERİ ve ASELSAN iş birliği ile düzenlenen Ulaşımda Yapay Zeka Yarışması için geri sayım başladı. Yapılan açıklamaya göre, TEKNOFEST’21 teknoloji yarışmaları kapsamında düzenlenen Ulaşımda Yapay Zeka Yarışması, 21-26 Eylül tarihleri arasında İstanbul Havalimanı’nda gerçekleşecek. Lise, ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile mezunların katılabildiği yarışmanın kazananlarının ödüllerini 26 Eylül’de düzenlenecek törende alacağı bildirildi. Yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesi, ulaşım alanında karşılaşılabilecek problemlere çözüm üretilmesi, bilgi birikiminin ve yetişmiş insan gücünün arttırılması hedefiyle bu yıl dördüncüsü düzenlenen yarışmada, yarışmacıların bir insansız hava aracı (İHA) ile önceden kaydedilmiş görüntüler üzerinden nesne tespiti yapacağı öğrenildi. TEKNOFEST’21 boyunca festival bölgesinde özel bir alanda gerçekleşecek yarışma kapsamında tüm takımlar geliştirdikleri yazılımları bilgisayarlarında çalıştıracağı, yarışma esnasında yerel ağda bulunan yarışma sunucusuna bağlanarak nesne tahmin sonuçlarını gönderecekleri de verilen bilgiler arasında. 50 takımın yarışacağı yarışmada birinci olan takıma 60 bin TL, ikinci olan takıma 40 bin TL, üçüncü olan takıma ise 20 bin TL ödül verilecek. BİYOTEKNOLOJİDE BAŞVURU SAYISI KATLANDI TEKNOFEST kapsamında TÜBİTAK MAM tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen ve temel yarışma alanlarından biri olan Biyoteknoloji İnovasyon Yarışması 21 Eylül tarihinde başlayacak. 25 Eylül’e kadar sürecek yarışmanın ardından kazananlar, ödüllerini 26 Eylül’de düzenlenecek olan ödül töreninde alacak. Yapılan açıklamaya göre, TÜBİTAK MAM tarafından belirlenen Tıbbi Biyoteknoloji, Hayvan Biyoteknolojisi, Bitki Biyoteknolojisi, Mikrobiyal ve Endüstriyel Biyoteknoloji, Biyomedikal Mühendislik ve Sistem Biyolojisi tematik alanlarında düzenlenen yarışma, proje ve fikir kategorisi olmak üzere iki ayrı kategoride yapılacak. Lise, üniversite ve lisansüstü seviyede yüzlerce öğrencinin takımlarını kurarak katıldığı yarışmaya 2020 yılında başvuru sayısı 428 iken, 2021 yılında 719 adet proje başvurusu alındı. Öte yandan, TÜBİTAK tarafından üniversitelerde öğrenim görmekte olan ön lisans ve lisans öğrencilerini projeler yoluyla araştırma yapmaya teşvik etmek amacıyla her yıl düzenlenen "2242 Üniversite Öğrencileri Araştırma Proje Yarışmaları"nın kazananlarının hazırladığı projeler TEKNOFEST’21’de katılımcılarla buluşacak. Türkiye’nin bilim temelli bilgi ve teknoloji üretimi ile Milli Teknoloji Hamlesi’ne yönelik ihtiyaç duyulan nitelikli insan kaynağının gelişim süreçlerine katkı sağlamak hedefiyle hayata geçirilen yarışmaya, bu yıl 842 takım ve toplam 1501 öğrencinin başvurduğu kaydedildi.

Samsung Koronavirüs Aşısı Üretebilir

2020 yılını esir alan ve hala etkisi süren COVID-19 salgını için Pfizer firması BioNTech aşısını üretmiş ve salgının önüne kısmen geçilmişti.  Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in bu hafta ABD’yi ziyaret edecek. Kore medyası Moon’un Pfizer CEO’su Albert Bourlar ile de görüşmeyi planladığını bildirdiği seyahat planları çoğunlukla BM Genel Kurulu ile ilgili olduğunu belirtiyor. Bu açıklamadan sonra Samsung koronavirüs aşısı ile anılmaya başlandı. Samsung koronavirüs aşısı üretecek Mayıs ayında, Moon ve ABD Başkanı Joe Biden, iki ülke arasında ortak aşı geliştirmek için bir anlaşmaya vardı. Bu, bu hafta ayrıntılı olarak ele alınmalıdır. Büyük yatırım, Güney Kore’yi Asya’daki en büyük aşı üretim merkezi haline getirecek. Kaynak, Samsung‘un bu araştırma ve geliştirmede ayrılmaz bir rolü olduğunu da ekliyor. Burada önemli noktanın Samsung Group’un Incheon/Songdo’daki biyoteknoloji kolu olan Samsung Biologics‘i ifade ettiğini belirtelim. SK Bioscience’ın üretim tesisleri de dahil olacak. Samsung, aşı üretmenin yanı sıra diğer cephelerde de küresel salgına karşı mücadelede yer aldı. Örneğin, geçen ay şirket, Samsung Pay kullanıcılarına dijital aşı kimlik bilgilerini cihazlarında saklamanın bir yolunu tanıttı. Commons Project Foundation ile ortaklaşa geliştirilen bu özellik, Eylül ayı başlarında dünya çapında yayılmaya başladı. Aşı üretim konusunda teknoloji firmalarının tesislerinin kullanılacak olması, aşıların daha fazla yaygınlaşmasını ve salgının önüne büyük ölçüde geçileceğinin sinyallerini veriyor. Umarız Amerika ile Güney Kore anlaşmaya varır ve üretim hızlı bir şekilde başlar. Kaynak : AA  

Atabay İlaç, Önümüzdeki Dönem Biyoteknolojik İlaç ve Aşı Yatırımlarına Ağırlık Verecek

Pandemi nedeniyle ihtiyaç duyulan aşı üretimi ve dolumu için yatırım planlayan Atabay İlaç, bu yıl sonunda aşı dolumuna geçmeyi hedefliyor.  Yıllık ilaç üretim kapasitesi 250 milyon kutuya yaklaşan öncü ilaç üreticisinin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Atabay ve Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Atabay ile üretimde kullandıkları teknolojileri, ülkemize kazandırdıkları yenilikleri, 2021 yılı yatırım planlarını STEndüstri Dergisine kapsamlı bir röpotaj ile açıkladılar. Zeynep Atabay: Atabay İlaç 1939 senesinde Eczacı Ö. Kemallettin Atabay tarafından ‘Şark Merkez’ Ecza Deposu kurulmasıyla başlar.  1955 senesinde Tophane İlaç Fabrikası’nda beşeri ilaç üretimine başlayıp 1967 senesinde şu anda bulunduğu Acıbadem Atabay İlaç Fabrikası A.Ş. merkezine taşıyıp modernleştirmiştir.  1970 senesinde Gebze’de Atabay Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş. adı altında beşeri ilaç etkin hammaddesi üretimine ve 1975 senesinde yine Gebze’de Atabay Tarım ve Veteriner İlaçları A.Ş. adı altında zirai ilaç hammaddesi ve zirai ilaç üretimine başlamıştır.  Bu tesislerde 100’ün üzerinde beşeri, tarım ve veteriner ilaç etkin hammaddesi üretilmiştir.  Parasetamol (Parol ilacımızın hammaddesi), Oseltamivir (Enfluvir ilacımızın hammaddesi), Favipiravir (Favicovir isimli ilacımızın hammaddesi) olarak geriye dönük entegrasyon ve zamanla geliştirdiğimiz iyi sentez yöntemi sayesinde Avrupa’daki tek üreticisiyiz.  Parasetamol’ü ağırlıklı olarak Amerika ve Avrupa’ya ihraç ediyoruz.  2019 senesinde T.C. Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’ndan akreditasyonunu almış Ar-Ge   merkezimizde küçük molekül, biyoteknoloji ve Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürün (GBTÜ)  üzerine yeni ürünler geliştirmekteyiz. Ülkemizin 15 büyük üniversitesi ile üniversite – sanayi işbirliği projeleri geliştirmekte olup, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ile stratejik Ar-Ge projeleri yürütmekteyiz. Tüm bu teknik çalışmaların arkasındaki itici güç ise 800 çalışanımızdır. Çalışanlarımız ile tek bir amaçta birleşiyor, ilaç ve hammadde üretimini sosyal ve vatani bir görev olarak görüyoruz. Çalışanlarımızdaki aidiyet duygusu ile omuz omuza vererek toplum sağlığına hizmet verme yolunda teknolojik altyapımızla yenilikçi projelere imza atıyoruz.   Ürünlerimizin Türkiye’de ve Dünya’da pazarlanması ve tanıtımı çok geniş bir satış ve pazarlama grubu tarafından ticari rekabet şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmektedir. Bilinçli ve eğitimli satış ekibimiz, güçlü kalite ve ruhsatlandırma ekipleri, öz kaynaklara yapılan makina, ekipman yatırımları ile yardım almaksızın kendi imkânları ile ilerleyen bir şirketiz.  Markanız ülkemize alanında ne gibi ilkleri kazandırdı?  Ayşe Atabay: 100’ün üzerinde ilaç ruhsatımız var. Yıllık ilaç üretim kapasitemiz 250 milyon kutuya yaklaştı. 1975 senesinden beri etken hammaddesini de üretmekte olduğumuz parasetamol bazlı ürünümüz Parol 2019 senede 45 milyon kutu ile Türkiye’nin en çok satılan ilacı olarak makul fiyatlarla her eve girebilen yerli üretim ve halkın ilacı konumunda. 2010’ların başlarında geçirdiğimiz influenza salgınında hızlıca oseltamivir hammaddesi geliştirilip ülkemizin ihtiyacı olan ilaç yerli kaynaklarla karşılanmış ve orijinal ürün kotalarından ülkemizi kurtarmıştır.  Aynı felsefe ile 2020 senesinin başında Covid-19 pandemisinin ülkemize gelmesiyle favipiravir hammaddesini sentezleyip arkasından üretimini gerçekleştirip yurt dışına bağımlılığı azalttık. İş gündeminizi ve 2021 yılı hedeflerinizi öğrenebilir miyiz?  Zeynep Atabay: Kendimizi önümüzdeki dönem çok daha bilimsel ilaç geliştiren bir şirket olarak konumlandırıyoruz. Ruhsat başvurusunda bekleyen 10’un üzerinde ürünümüz bulunmakta, bunların 3’ü COVİD19 tedavisi için düşünülmüş çalışmalar.  Yeni Geleneksel Bitkisel Tıbbı Ürünlerde çalışmalarımız var, önümüzdeki aylar içinde TÜBİTAK MAM ile ortak geliştirdiğimiz ürünümüzün ile ilk ruhsat başvurumuzu yapacağız. Biyoteknolojik ürünümüz preklinik test sürecinde.  Tesisimiz GMP onayını aldı ve senenin ikinci yarısında klinik çalışmaları başlatabilecek noktaya geliyoruz.  Bunun yanında TÜBİTAK Covid-19 Türkiye Platformu altında 2 aşıya destek veriyoruz.  DNA aşısı üretimi için de GMP onayımızı aldık, senenin ikinci yarısı başlamadan Faz-I’e hazır olmayı planlıyoruz. 5 sene içinde bitki ekstraksiyonu, kimya sentezi, biyoteknoloji know-how’unu harmanlayabilen bunlardan müstahzar ilaç geliştiren interdisipliner bilime dayalı firma olmayı hedefliyoruz. Yeni üretim hattı, Ar-Ge, tesis yada teknoloji yatırımı kararı nasıl veriliyor? Yakın dönemde ne tür bir yatırıma imza attınız? Ayşe Atabay: Geçtiğimiz yıl Koronavirüs tedavisinde kullanılan Favipiravir, Hidroksiklorokin, Remdesivir, Enoksaparin gibi birçok ilaç hammaddesi sentezi çalışmaları ve üretimi için yatırımlarda bulunduk. Önümüzdeki dönem Biyoteknolojik ve Aşı yatırımları öne çıkacak.  İlk önceliğimiz acil durum senaryolarında gerekli ilaçları geliştirmek ve bunları üretecek hatları kurabilmek.  Üretime dönük hangi teşvikler var ve bundan siz nasıl istifade ediyorsunuz? Zeynep Atabay: Bugün her ne kadar milli imkânlar ile ilaç üretiminde birçok yurtdışı menşeili hammaddelere ihtiyaç duysak da dünyanın gidişatı bu hammaddelerin de artık tamamen ülkemizde üretilmesi gerektiği yönünde. Yakın gelecekte ‘yerli ve milli mücadele’ kapsamında ülkemizin stratejik ilaç ihtiyacını karşılayabilir olmak en büyük arzumuz ve hedefimiz. Bunun için yeni çalışmalarımızı gündeme aldık. Fabrikanızda; hammadde girişinden, tasarım ve Ar-Ge çalışmalarına, oradan sevkine kadar olan üretim süreçlerini anlatır mısınız? Ayşe Atabay: Gelen hammaddeler numune alınarak Kalite Kontrol analizi yapılıp onay verilince kabul deposuna alınır. Ürün formülüne göre hammaddelerin tartım işlemi tartım otomasyon sistemi ile yapılarak tartılan ürün hammadde üretimi yapacak kısma ( tablet, şurup, toz dolum  ve steril alan ) verilir. Her üretim aşamalarında mutlaka inproses kontrol olmasının yanında nihai olarak da ürün kalite kontrol onayından geçmektedir.  Onayı alınan ürün ambalajlanması için ilgili departmana gönderilerek bu alanda dolumu ve kutulaması yapılmaktadır. Daha sonra da müstahzar ürün deposuna sevk edilerek ecza depolarına sevk edilmesi sağlanır.  Sıfır duruş / sıfır hata ile kaliteli üretim adına ne tür metod ve sistemler kullanılıyor? Daha çok hangi otomasyon donanım ve yazılım teknolojilerinden yararlanıyorsunuz? Zeynep Atabay: İlaç sanayiinde kullanılan GMP ( İyi Üretim Uygulamaları ) kalite yönetimi özellikle olmazsa olmazımızdır. Tüm kalite kontrol süreçlerimiz Uluslararası normlarda takip edilmektedir. Ayrıca Avrupa GMP’sini de almış bulunmaktayız. Kalite departmanımız valide edilmiş QDMS yazılım sistemi ile tüm departmanları kontrol altına almıştır. Makina parkurunuz hakkında bilgi vererek, son dönemde bu alanda yaptığınız yatırımları ve sağladığı avantajları anlatır mısınız?    Ayşe Atabay: Son yıllarda makina parkurlarımızı yenilemeye başladık. Özellikle kapasitesi yüksek olan blister ve kutulama ve kapsül dolum makinaları alarak mevcut kapasitemizi arttırdık. Ayrıca pandemi nedeniyle ihtiyaç duyulan aşı üretimi ve dolumu için 2021 yılında yatırım planlayarak bu yıl sonunda aşı dolumuna geçmeyi hedeflemekteyiz. Böylece önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ihtiyacı olan aşı konusunda da Atabay olarak ülkemize hizmet etmeyi amaçlıyoruz.  Depolarınızda operasyon süreçlerini hızlandırmak ve doğru sevkiyatı sağlamak adına ne tür donanım ve yazılımlardan yararlanıyorsunuz?   Zeynep Atabay: Hammadde depo, primer ve sekonder ambalaj malzemeleri depolarında her ürün belirli adreslenmiş sistemde tutulmakta. Ürünler depoya girerken de çıkarken de el terminali ile takip edilerek yanlış ürün ve yanlış miktar problemi ile karşılaşılmasının önüne geçilmektedir. Depolarda ilk giren ilk çıkar prensibi mutlaka uygulanmaktadır. ( FİFO ) Sanayinin Dijital Dönüşümü vizyonunuz nedir? Varsa pilot uygulamalarınızdan bahseder misiniz?  Ayşe Atabay: Dijital dönüşüm tarafında 3 adımlı bir yol haritası izliyoruz.  İlk adımda verimlilik artırma adına 1) süreçleri dijitalleştiriyoruz 2) paydaşlarımıza eğitimler vererek kurulan yeni sistemler üzerinde etkin çalışabilmelerini sağlayıp verimli ve etkin dijital operasyon yapısı kuruyoruz. İlk adımda muhasebe, finansal sistemler, satın alma, depo, üretim sistemleri üzerinde daha etkin yeni yapılara geçiyoruz.  Satış Mümessili kadromuz ile ayrı bir çalışma yürüttük ve onları da dijital platformlara taşıyıp hem operasyonlarını yönlendirebiliyoruz hem de doğru kişilere doğru içeriği ulaştırmayı sağlıyoruz. 3) Son olarak da elimizdeki dijital teknolojiler ile yaptığımız işleri nasıl daha değişik yaparız diye sorguluyoruz.  Bu aşamada tüm tesislerimizi kablosuz WAN ile donatıp sensor ağı üzerinden (IoT) yönetecek yapılara bakıyoruz.  Bu çalışmalarımızda özellikle Skysense, Qualist, Onur Enerji gibi yenilikçi startuplar ile çalışıyoruz.  Tesisinizde enerji maliyetlerinizi düşürmek için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Kendi enerjinizi üretmek için bir yatırım planınız var mı? Yakın dönemde böyle yatırım yaptıysanız sonuçlarını paylaşır mısınız?   Zeynep Atabay: Gebze tesisimizde güneş enerjisi yatırım planımız bulunmakta.  Burada 7000 metrekare kadar çıkabileceğimiz alanımızı tespit ettik.  Birkaç şirket ile fizibilite çalışmaları yürütmekteyiz. Kaynak :ST Endüstri

İSİB, 2020 İhracat Ödülleri Sahiplerini Buldu

İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB), 2020 yılı içinde ihracat pazarında etkili rol üstlenen ve en çok ihracat gerçekleştiren firmaları ödüllendirdi. İSİB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şanal’ın ev sahipliğinde 19 Ağustos 2021 Perşembe günü Radisson Blu Hotel & Spa Tuzla’da gerçekleştirilen ödül törenine İSİB Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri, ödül alan firmaların yönetim kurulu üyeleri ve profesyonel yöneticileri ile pek çok sektör paydaşı katıldı. Organizasyon içinde Prof. Dr. Emre Alkin, katılımcılara “Dünya ve Türkiye: 2021 ve Ötesi” adlı bir sunum yaptı. Ödül töreninin açılış konuşmasını yapan Şanal, Birliği oluşturan tüm firmaların var güçleri ile Türkiye’nin kalkınması ve büyümesi konusunda çalıştıklarını ifade ederek şunları söyledi: “Türk İklimlendirme sektörü, ihracatın lider sektörlerinden biri olma yolunda emin adımlara ilerliyor. 2021 yılının geçtiğimiz kısmında yüzde 40 büyüme ile ihracatımızı şahlandırdık. Tüm alt sektörlerde yüzde 30 ila yüzde 70 arasında büyümeyle ilerliyoruz. 2021’in başında koyduğumuz 5,5 milyar dolarlık yıllık ihracat büyüklüğü hedefimizi revize ettik. Yılı 6 milyar doların üzerinde bir seviyede kapatacağız. Bu başarı sektörümüzün ortak eseri. 2020 yılında 21 kategoride en çok ihracatı gerçekleştiren firmalarımız, uyguladıkları etkin ticari ve pazarlama yönetimleri ile bu yılın ödüllerine ulaştılar. Birliğimizin ödül alamayan üyeleri de var güçleri ile çalıştıklarını biliyoruz ve görüyoruz. Onlar da önümüzdeki yıllarda ülkemizi elde edecekleri başarılarla gururlandıracaklarından hiç şüphemiz yok.” Pandeminin etkisinin tüm Dünya’da zayıflamaya başlaması ile beraber fiziki etkinlik ve organizasyonların tekrar yapılmaya başlayacağını belirten Şanal, “Bildiğiniz üzere gelecek yıl yapılacak Mostra Convegno Expocomfort’a Birliğimizin girişimleri ile Türkiye partner ülke oldu. İSİB olarak bu organizasyonun hepimiz için katma değere dönüştürecek planlamaların üzerinde titizlikle çalışıyoruz” dedi. Kaynak : AA

ÖZ Yapı'nın,Yalova'da Temizoda Sistemleri Fabrikasınının Açılışı Yapıldı

Bakan Varank, Yalova'da Temizoda Sistemleri Fabrikası açılış töreninde konuştu. Varank, "Türkiye'de bulunan 84 faal tersanenin 30'u Altınova'da yer alıyor. Bu tersaneler için toplam 2.7 milyar TL değerinde 23 teşvik belgesi düzenledik. 2020 yılında bu tersanelerden yapılan ihracat 500 milyon dolar seviyesine ulaştı" dedi.  “AR-GE VE İNOVASYON ÇALIŞMALARI SEKTÖR İÇİN ÖNEMLİ” Varank, Özyapı İnşaat'ın Temiz Oda Sistemleri Fabrikası ile ilgili olarak bilgiler verdi. Varank, “Sistem, temiz odanın içinde bulunan kişileri ve aletleri kötü kokudan, tozdan ve mikro-organizma gibi parçacıklardan koruyor. Sektör, çok yüksek teknolojiye sahip olmasının yanı sıra hassasiyetiyle de dikkat çekiyor. Bu sistemler başta hastane olmak üzere ilaç üretimi, savunma sanayi, laboratuvar alanlarından sıklıkla kullanılıyor. Yalova’da kurulan bu tesiste temiz oda sistemlerinde kullanılacak olan malzemelerin hem montajı hem de imalatı gerçekleşecek. Temiz oda malzemeleri konusunda Türkiye yüksek oranda ithalat yapıyor. Bu fabrikamız ile ithalat rakamlarını indirmeyi hedefliyoruz. İkinci hedefimiz ise bu alanda ihracat yapmak. Bu malzemelerin teknolojik açıdan sürekli geliştirilmesi gerekiyor. Bu sebeple Ar-Ge’ye sürekli olarak ihtiyaç duyuluyor. Bu sektörde ayakta kalabilmek için Ar-Ge ve İnovasyon çalışmalarına önem verilmesi gerekiyor. Bu sebeple firma yetkililerine Ar-Ge merkezi kurmalarını tavsiye ediyor ve devletimizin çok cazip destekler sunduğunuz hatırlatıyorum” dedi.  Kaynak : AA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum