Haberler

Tarımda Yeni Dönem Başladı

Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tarım sektörüyle ilgili politikaların tespit edilmesi, planlanması ve koordinasyonuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılarak, uygulanmasında Bakanlık yetkili olacak.  Kanuna göre, lif, tohum ve sap üretimi ile ilaç etkin maddesi elde etmeye yönelik çiçek ve yaprak üretimi amaçlı kenevir yetiştiriciliği, Tarım ve Orman Bakanlığının iznine tabi olacak.Tarımsal üretimin planlanması, gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanması, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınacak. Bakanlık, arz ve talep miktarıyla yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceğini, tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirleyecek. SÖZLEŞMELİ ÜRETİM ÖZENDİRİLECEK Bakanlıkça, tarım sektöründe sözleşmeli üretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için gerekli düzenlemeler yapılacak. Sözleşmeli üretimde irade serbestisi esas olacak ancak salgın hastalıklar, tarım ürünleri ticaretinde yaşanan gelişmeler karşısında arz güvenliğinin sağlanması, tarımsal üretimin iç veya dış talebe uygun ayarlanması veya bitki ve hayvan sağlığının korunması amacıyla ihtiyaç halinde bakanlıkça belirlenen ürün, ürün grupları, sözleşmeli olarak üretilecek. Tarımsal üretim sözleşmesine tabi ürünlere veya üretim varlıklarına sigorta yaptırılması zorunlu olacak. Tarımsal üretim sözleşmelerinde belirtilen mücbir sebepler haricinde sözleşme kapsamında üretilen ürünün alımından veya satımından vazgeçen üretici ya da alıcılar için ceza koşulu belirlenecek. Ceza koşulu, alımından ya da satımından kaçınılan ürün miktarının sözleşmedeki bedelinin yüzde 20'sinden az ve yüzde 50'sinden fazla olamayacak. ORMANLARDA MADENCİLİK  FAALİYETLERİ Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri dışında bedeli alınarak Bakanlıkça izin verilecek. Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Bakanlıkça izin verilmesi mümkün olacak. Madencilik faaliyetlerinin sona ermesi sonucunda idareye teslim edilen veya terk edilen doğal yapısı bozulmuş orman alanları rehabilite edilecek. Devlet ormanlarının yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya hangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerler ile buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamayacak. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulacak. ATIL ARAZİLER Kanunla atıl durumda bulunan arazilerin özüne ve mülkiyet hakkına dokunulmaksızın, kamu yararı gözetilerek üretime kazandırılması ve bu şekilde ülke ekonomisine katkı sağlanması amacıyla bir düzenleme getiriliyor. Buna göre, Bakanlık, Hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan tarım arazileri hariç olmak üzere, mülkiyeti gerçek ve tüzel kişilere ait olup, hisselilik, mülkiyet ihtilafı, parçalılık, tarımsal faaliyete son verilmesi, göç veya başka bir sebeple üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım arazilerini tespit ederek, ekonomiye kazandırılması ve kamu yararına kullanılması için bu arazileri kira geliri arazi maliklerine ait olmak üzere ve arazinin vasfının değiştirilmemesi şartıyla sezonluk olarak rayiç bedelden aşağı olmamak üzere kiraya verebilecek. SERTİFİKALI TOHUM DESTEĞİ ARTIRILDI SUYUN HER DAMLASI ALTIN DEĞERİNDE ÇİFTÇİYE DE GÖREVLER DÜŞÜYOR Kaynak:AA

ASELSAN'da Hava ve Füze Savunma Mesaisi Başladı

Türkiye'nin stratejik savunma ve güvenlik ihtiyaçları, uzman tedarik kurumu olan SSB aracılığıyla karşılanıyor. Güvenlik birimlerinin ihtiyaçlarının azami yerlilikle karışlanması doğrultusunda sektördeki ana ve alt yüklenicilere çeşitli sorumluluklar veriliyor. ASELSAN, bu çabalarda önemli bir rol üstlenirken geçmişten gelen bilgi ve tecrübeyle sadece savunma teknolojileri alanında değil, sivil alanlarda da çözümler üretiyor. ASELSAN, sahip olduğu kabiliyetler dolayısıyla Türk savunma sanayisinin en önemli "ana yüklenicileri" arasında yer alıyor. Şirket, "haberleşme ve bilgi teknolojileri", "savunma sistem teknolojileri", "mikroelektronik, güdüm ve elektro-optik", "radar ve elektronik harp sistemleri", "ulaşım, güvenlik, enerji, otomasyon ve sağlık sistemleri" gibi alanlarda ürettiği çözümlerle güvenlik güçlerine katkı sağlıyor. Geliştirdiği teknolojilerle uzun yıllardır savunma sanayisinin en güvenilir üreticilerinden biri olan ASELSAN, SSB ile uzun yıllara yayılan birçok sözleşme imzaladı. 2022 yılı ve öncesi dönemlerde ASELSAN ile SSB arasında oluşturulan ve teslimat tarihi 2023 yılı olan 26 milyar 547 milyon lira tutarında çeşitli sipariş emirleri bulunuyor. Bu yıl içinde yapılacak toplam teslimatın en büyük kalemini 3 milyar 726 milyon lira ile "hava ve füze savunma sistemleri" oluşturuyor. Siper Projesi'ne Katkı Hisar projeleri kapsamında Hisar-A+ ve HİSAR-O+ sistemlerinin teslimatında görev alan ASELSAN, milli uzun menzilli hava savunma çözümü Siper Projesi'ne katkı sağlıyor. ASELSAN'ın "hava ve füze savunma sistemleri" alanındaki çözümleri arasında, 35 milimetre hava savunma top sistemleri, ateş idare cihazı ve modernize çekili top sistemi, Yakın Alana Hava Savunma Sistemi Gökdeniz, Göker 35 milimetre Çok Amaçlı Silah Sistemi, Korhan Yeni Nesil Hafif Zırhlı Silah Sistemi gibi bir dizi ürün bulunuyor. Bunu 2 milyar 203 milyon lira ile "kara ve silah sistemleri", 1 milyar 134 milyon lira ile "kara savunma sistemleri" ve 895 milyon lira "hava savunma sistemleri" projeleri izliyor. 2023 yılında öngörülen satış rakamlarının yüksek olması nedeniyle, ASELSAN ile SSB arasında bir hesap dönemi içerisindeki tutarların, satış işlemlerinde kamuya açıklanan son yıllık finansal tablolara göre oluşan hasılatına olan oranının yüzde 10'dan fazla bir orana ulaşacağı öngörülüyor. Kaynak:AA

Deniz Canlısı Kanser Tedavisinde Bir Çözüm Olabilir

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, ilkel omurgalı ascidians grubu deniz canlıları üzerinde yürüttüğü çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulundu. Karahan, "Yeni tanımladığımız metabolitleri 2 senelik bir süre içerisinde kamuoyuna açıklayacağız ve bu araştırma sonucunda keşfedilenlerin antibiyotik, antikanser veya yaşlanma karşıtı tedavilerde kullanılabileceğini düşünüyoruz." şeklinde konuştu. Kendi kendini onarabilen ve yaşlanmayan ilkel omurgalı deniz canlıları şeklinde bilinen ascidians grubunda 2017 yılından bu yana çalışma sağlayan ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Karahan, bu işleyişin birçok hastalığın tedavisinde kullanılabileceğini dile getirdi.Hatay, Mersin ve Antalya olmak üzere 8 farklı istasyonda gerçekleştirdikleri çalışmaların sonrasında canlıların kültür ortamında yaşamını sürdürebilmelerini sağlayan Karahan ve ekibi, söz konusu canlıların endüstri ve sağlık sektörü için ham madde aramaya başladı. Canlıların yaşlanma ve kendi kendilerini onarabilme özellikleri kapsamında gerçekleştirilen araştırmada kanserden yaşlanmaya kadar birden fazla sektörde kullanımı sağlanacak ilaç ham maddeleri oluşturulması hedefleniyor. Üzerinde çalışma sağladıkları canlının ascidians grubundan ilkel omurgalılar olarak geçtiğini ve bu canlılar içerisinde biyoçeşitliliğin belirlenmesi, tüm vücut oranımı, yaşlanma çalışmaları ve bu canlılardan endüstride ve tıp alanında kullanımı yapılacak ilaç ham maddelerinin belirlenmesi olacak şekilde 4 farklı çalışma sağladıklarını bildirdi. Bu alanda yurt dışında çalışmalar sağlansa da Türkiye'de herhangi bir araştırma gerçekleştirilmediğini fark edince kıyılarda canlı tespiti faaliyetine başladıklarını dile getiren Karahan, "Türkiye'de birden fazla değişik türler olduğunu keşfettik. Bu türlerin üstünde birbirinden farklı popülasyon genomiğini ve çeşitlerin işlevsel ve yapısal taraflarını araştırmaya başladık. Sistem canlıyı yaşatmak için biraz altyapı gerektiriyordu. Mevcut durumda yaşatmayı da sağladık. Sonrasında da tüm vücut onarımı faaliyetlerine başladık." diye konuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Boğaziçi LifeSci Temizodaları,Geleceğin Sağlık Projelerini Hayata Geçirecek

Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (Boğaziçi LifeSci) bünyesinde faaliyet gösteren Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi gelişmiş altyapısıyla üniversitenin araştırma gücünü artırırken, sanayi iş birliğini de bir üst boyuta taşıyor. Kanser, kalp ve beyin hastalıklarında kullanılan yeni nesil “akıllı” tıbbi cihazların geliştirildiği Temizodalar’da dünya çapında öncü ve ileri Ar-Ge çalışmalarının kliniklerde uygulamaya geçmesi aşamasına kadar desteklenmesi hedefleniyor. Boğaziçi LifeSci (Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi, bünyesinde 2011’den itibaren çalışmalarını sürdüren Tıbbi Cihaz Geliştirme Biriminde birbiriyle bağlantılı - uluslararası kalite belgelerine sahip dünya standardında çalışmalar yapılabilen- beş özgün Temizoda bulunuyor. Son yıllarda gelişen cihaz parkı ve bilgi birikimi ile hızlanan sektörel iş birlikleriyle yeni nesil “akıllı” tıbbi cihaz projeleri hayata geçmeye başlıyor. 10 Haziran 2022’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Boğaziçi Kandilli Derin Teknoloji Üssü bünyesindeki Boğaziçi LifeSci'de yeni altyapılar kurulmaya devam ediyor. Burada destek alan KOBİ’lerin çalışmalarının önemli bir kısmı “Hedefli Tedavi Teknolojileri” konusuna odaklanırken, birbirine bağlantılı ve tamamlayan çok sayıda ulusal ve uluslararası proje de başladı.  “HEYECAN VERİCİ PROJELERİN MERKEZİ OLMAK İSTİYORUZ” Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi Temizoda Birimi Akademik Koordinatörü Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, sağlık teknolojilerinde heyecan verici projelerin merkezi olmayı hedeflediklerini söylüyor.  Bu yaklaşımla başta kanser, kalp ve beyin hastalıklarına yönelik yeni nesil “akıllı” tıbbi cihaz çalışmalarının sürdürdüğünü belirterek, “Gelecekte çok sayıda tıbbi cihazın küçülerek vücutlarımızın içine girmesini ve sağlık sistemleriyle konuşur hale gelmesini bekliyoruz. Bu yeni nesil akıllı ‘in vivo’ (vücut içi) biyomedikal cihazların, hem canlı dokularla uyumlu plastik-metal alaşımlar veya alternatif biyomalzemeler içermesi, hem de içinde gelişmiş sensörler barındıran bir yapıda olması gerekiyor. Temizodamızın altyapısını bu tür projeler için hazır hale getirmiş durumdayız. Bu alandaki akademik çalışmalarla birlikte endüstrinin mevcut ihtiyacını karşılayacak şekilde özgün plastik-metal ürünlerin geliştirilmesine destek olmayı da sürdürüyoruz. Aktif cihazlarda gerek duyulan elektronik parçaları mümkün olduğunca tıbbi cihazların içine yerleştirmeye çalışıyoruz. Dünya çapında öncü çalışmaları ülkemizde, Boğaziçi Üniversitesinde, hayata geçirebileceğimize inanıyoruz. Bu cihazların en önemli sağlık sorunlarımız arasında yer alan kanser, kalp ve beyin hastalıklarının tedavisinde kullanılmasını bekliyoruz” diye konuşuyor. “ULUSLARARASI KALİTE BELGELERİNE SAHİBİZ” Boğaziçi LifeSci Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi (Temizoda) Teknik Koordinatörü Ahmet Turan Talaş da gerekli uluslararası kalite belgelerini aldıklarını belirtiyor. Temizodaların dünya standartlarında altyapı, uzmanlık ve kontrol sistemleri barındırdığının ifade eden Talaş şunları söylüyor:  “Temel standart olan ISO 14644 ile birlikte, ISO 13485 Tıbbi Cihazlar Kalite Yönetim Sistemi Belgelendirmesine sahip temizodalarımız dünya standartlarında altyapı, kalite güvence, takip ve yönetim sistemleri ile çalışmalarını sürdürüyor. Bu odaların nem, sıcaklık ve basınçları 7 gün 24 saat kontrol altında. Burada bir taraftan kardiyovasküler alanda kullanılan nikel ve titanyum alaşımı olan Nitinol şekil hafızalı metaller kullanılarak tasarlanan stent çalışmaları sürerken, diğer yandan çok amaçlı özel sensör sistemleri geliştiriliyor.” “DAMAR TIKANIKLIĞINDA AÇIK KALP AMELİYATINA GEREK KALMAYACAK” Temizoda proje uzmanı Ahmet Turan Talaş, sektörden altı firmayla kurulan iş birliğiyle dünyanın dikkatini çekmeyi hedefleyen projelerin hayata geçtiğini de vurguluyor. Son olarak kardivasküler bir hastalık olan damar tıkanıklığının daha hızlı ve etkin tedavisine yönelik yeni bir ekipman geliştirdikleri bilgisini de paylaşıyor: “Hedefimiz, ortaya koyduğumuz ürünlerimizle fark yaratmak. Odaklandığımız sağlık ve elektrik-elektronik alanda bu doğrultuda ilerliyoruz. Temiz odamızda özellikle sağlık alanında çok kullanılan nikel-titanyum alaşımlı Nitinol malzemelerin şekillenmesinde ileri seviyedeyiz. Paydaş bir firmamızla CE Belgesi almayı başaran yeni bir tıbbi ürün geliştirdik. Bu cihaz, yoğun cerrahi müdahale gerektiren damar tıkanıklığının anjiyo konforunda tedavisine imkan sağlıyor. Cihaz sayesinde cerrah - açık kalp ameliyatı gerektirebilen - kardiyovasküler damardaki tıkanıklığa kasık gibi uygun bir bölgeden girerek ulaşabiliyor. Ardından bu bölüm kolay kullanıma sahip tıbbi cihazın haznesine alınarak damarın açılması sağlanıyor. Cihaz sayesinde hastanın iyileşme süresi de çok büyük oranda düşüyor.”  “PROJELERİNİ İLERİ TAŞIMAK İSTEYEN FİRMALARA TAVSİYE EDİYORUM” Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (Boğaziçi LifeSci) bünyesinde faaliyet gösteren Tıbbi Cihaz Geliştirme (Temizoda) Biriminde altı firma projelerini Boğaziçi Üniversitesi’nin araştırma ve uzman desteğiyle geliştiriyor. Bunlar arasında yer alan sağlık teknolojileri firması Bloocell’in CEO’su Mustafa Cüneyt Çıkman, merkezin gelişmiş altyapı, uzmanlık ve yönetimiyle projelerini hayata geçirerek ürünleştirmeyi hedefleyen firmalara çok büyük fırsatlar sunduğunu anlatıyor: “Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezinin sunduğu olanaklarla firmamızda Ar-Ge ve Ür-Ge (ürün geliştirme) faaliyetlerimiz çerçevesinde yapmamızın çok zor olduğu bazı çalışmaları gerçekleştirme fırsatı bulduk. Özellikle tıbbi cihazlar konusunda bu temiz odaların altyapısı ve bilim insanlarının uzmanlığı bize daha da güç kattı. Yeni projeler için zaman kaybetmeden çalışmayı sürdürüyoruz. Projelerini, bir sonraki aşamalara taşımak isteyen firmalara burayı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.” Kaynak : Basın Bülteni

Boğaziçi LifeSci , Kanser Araştırmalarında En Yeni Teknoljileri Uyguluyor

Boğaziçi LifeSci; kanser tedavisinde büyük önem taşıyan ve çok hızlı gelişmekte olan Hedefli Tedavi Teknolojileri konusuna odaklanarak, ulusal ve uluslararası proje desteklerinden güç alarak, konusundaki uluslararası mükemmeliyet merkezleri ile yarışabilecek bir seviyeye ulaşma hedefine emin adımlarla ilerliyor. Bu amaçla düzenlenen etkinliklerden biri olan Uluslararası Hedefli Tedavi Teknolojileri Sempozyumu; konusunda tanınan uluslararası akademisyenleri ve araştırmacıları konuşmacı olarak bir araya getiriyor; hedefli tedavi alanında geliştirilen en güncel teknolojileri, akademisyenlere, öğrencilere, girişimcilere ve sektör temsilcilerine sunmayı planlıyor. Bu etkinlik; Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortaklığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı çerçevesinde, “Yaşam Bilimleri KOBİ’lerinin Küresel Rekabetçiliğini Arttırmaya Yönelik Ar-Ge Destek Laboratuvarları Teknik Destek Projesi” başlıklı bir IPA projesi kapsamında planlanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Kampüsü, Derin Teknoloji Üssü içindeki Boğaziçi LifeSci birimlerinin güçlendirilmesi bu IPA projesi ile sağlanıyor; merkez bünyesindeki Deney Hayvanları Bakım ve Üretim Birimi (Vivarium), Tıbbi Cihaz Geliştirme Birimi (Temizoda), Test Analiz Ünitelerinin mevcut altyapıları daha iyi hizmet verecek şekilde geliştiriliyor. Bunlara ek olarak, LifeSci bünyesinde açılan Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde, Türkiye’de öncü ve örnek yeni altyapılar hayata geçiriliyor. Türkiye’nin mevcut cihazları ile ilk ve en kapsamlı Deneysel Hayvan Görüntüleme Merkezi bunların en başında gelmekte. Boğaziçi LifeSci olarak, IPA projesinden alınan destek ile, yaşam bilimleri alanında faaliyet gösteren KOBİ ve girişimcilerin; teknoloji, inovasyon ve katma değere odaklı araştırma ve geliştirme çalışmalarının hızlandırılması hedefleniyor. Kandilli Derin Teknoloji Üssü içinde bulunan ve aynı şekilde mevcut IPA proje kapsamında desteklenen Teknopak İstanbul Cube Incubation binasındaki BioCube kuluçka altyapısındaki olanaklar ile; yaşam bilimleri ve sağlık teknolojisi alanlarında, akademik girişimcilere ve KOBİ’lere, ihtiyaç duydukları laboratuvar ve pilot üretim tesisi gibi kritik altyapılar sağlanıyor; düzenlenen etkinlikler, eğitimler ve mentorluk destekleriyle girişimcilik yolculukları hızlandırılıyor. IPA projesinden alınan bu güçle, Boğaziçi LifeSci; stratejik ortaklıklar ve proje paydaşları ile, kendi alanındaki KOBİ ve girişimcilerin uluslararası seviyede bilgi ve teknoloji ile üretimlerini, fikirden ürüne uzanan tüm kritik aşamalarda destekliyor. Özellikle; üniversitelerde ArGe sonucu üretilen bilgi ve teknolojilerin klinikte kullanılacak seviyeye getirilmesi, geliştirilen teknolojilerin ticarileştirilme yolunda ilerleyerek ekonomik değer oluşturması ve bunun sürdürülebilir şekilde artması hedefleniyor. kaynak:basın bülteni

BERKO İlaç 40. Yaşını Kutluyor

Berko İlaç 40’ıncı Yaşına Yenilenerek Giriyor Berko İlaç, kurumsal tanıtım filmini ve web sitesini yenileyerek tüm paydaşlarına ulaşmaya devam ettiğini duyurdu. 40’ıncı yılına yaklaşan Berko İlaç kendini her daim, her alanda güncellemeye ve güçlendirmeye devam ediyor. Web sitesi ve kurumsal tanıtım filmini yenileyen ilaç şirketi, 40’ıncı yaşına girerken yenilikçi ve modern vizyonuna vurgu yapıyor. Yapılan açıklamaya göre, ilaç şirketinin yeni web sitesi; yakın zamanda yenilenen kurumsal kimliğinden beslenerek, modern iş yaşamı ve iş yapma şeklini ifade eden sade, şık ve güncel bir tasarımla dijital mecrada ziyaret edilmeye başlandı. Yenilenen site, tüm paydaşlarının ilaç şirketi hakkında daha çok bilgiye ve en güncel haberlere ulaşabileceği bir mecra olarak, kullanıcı dostu arayüzüyle dikkat çekiyor. Web sitesine cep telefonu, tablet, bilgisayar gibi tüm elektronik cihazlardan kolaylıkla erişilebiliyor. İlaç şirketi aynı zamanda her yıl artan ürün gamı, büyüme grafiği, sağladığı istihdam, Ar-Ge ve ihracat kapasitesi ile mükemmele yolculuğunu filmleştirerek paydaşlarının beğenisine sundu. Kurumsal tanıtım filmi yalnızca bir video olmaktan öte, bir başarı hikayesi olarak Diyarbakır’daki eczaneden dünyaya uzanan yerli bir üretici olarak, ulusal kalkınmaya sağlanan katkıyı tüm yönleriyle anlatılan bir belge niteliğinde. Berko İlaç Yönetim Kurulu Üyesi Eylem Beran, “Değişim genel itibariyle hayatımızın bir parçası. Gelişmek, güncel olmak, sağlığa ve topluma daha fazla katkı sağlamak istiyorsanız öyle olmak durumunda. Biz de kurumumuzun aynalarından biri olan dijital yüzümüzü yenilemeye gittik. Var olan web sitemiz ile kurumsal tanıtım filmimizi şimdiye ve yarına ait normlarla tazeledik. Büyüme hızımız her geçen artarak devam ediyor ve bu büyümeyi yenilenerek daha iyi anlatabileceğimizi düşünüyoruz. 40’ıncı yaşımıza sağlam adımlarla ilerliyoruz” dedi.

Kanser Tedavisinde Başarı Oranı Yükseldi

Lösemili Hastalar Derneği (LÖSEMA) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, kanser tedavilerinde artık biyoteknoloji, immünoloji ve hücresel tedavilere geçişin başladığını belirterek, "Bu gelişmeleri sağlayan en önemli kaynak, klinik araştırmalar. Kanser tedavisinde son 30 yıla bakıldığında yüzde 40'larda olan başarı oranı, bugün yüzde 80'leri geçti." dedi. Altuntaş ve derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sinan Dal, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası kapsamında sağlık muhabirleriyle iftarda bir araya geldi. Bu haftanın toplumu kansere karşı bilinçlendirmek açısından önem taşıdığına işaret eden Altuntaş, "2020 dünya kanser istatistiklerine göre, yılda yaklaşık 20 milyon yeni kanser vakası görülüyor, 10 milyon kişi de kanser nedeniyle yaşamını kaybediyor." bilgisini verdi. Kanserden ölümlerin 2030'a kadar artış göstermesinin beklendiğini ama yeni tedavi yöntemlerinin özellikle bazı kanser türlerinde çok ciddi gelişmeleri beraberinde getirdiğini anlatan Altuntaş, "Yenilikçi tedavi yöntemleriyle özellikle bazı kanser türlerinde ölüm oranları azaldı. Örneğin, rahim ağzı kanserine bağlı ölümler yüzde 65 civarında azaldı. Lenf bezi kanserlerine, lösemilere bağlı ölümler de ciddi düzeyde azaldı. Kanser rakamları artarken kansere bağlı ölümler geçmiş dönemlere kıyasla azalmakta." diye konuştu. "Lösemi tedavi edilebilir ve tamamen yok edilebilir bir hastalık" Prof. Dr. Altuntaş, artık lösemisiz bir yaşamın mümkün olduğunu vurgulayarak, şu bilgileri paylaştı: "Günümüzde lösemi, tedavi edilebilir ve tamamen yok edilebilir bir hastalıktır. Ülkemizde her yıl 1500-2 bin yeni lösemi vakası görülmektedir. Her ne kadar lösemi görülme sıklığı artmış olsa da güncel tedaviler ile uzun süreli yaşam, yüzde 60'lara kadar çıkmıştır. Bazı çocukluk çağı lösemilerinde bu oran yüzde 90'lara kadar ulaşmaktadır." Altuntaş, lösemide ilk aşamanın ilaç tedavisi olduğunu, ilaç tedavisi ile hastalık kontrol edildikten sonra bazı hastalara kemik iliği nakli yapılması gerektiğini aktardı. "CAR-T çığır açan bir tedavi" Kanserde CAR-T hücre tedavisinin Türkiye'deki klinik çalışmalarının devam ettiğine değinen Altuntaş, yurt dışında uygulanan bu tedavinin özellikle akut lenfoblastik lösemide (ALL) mükemmele yakın sonuçlar verdiğini vurguladı. Prof. Dr. Altuntaş, "CAR-T hücre tedavisi çığır açan bir tedavi. ABD ve Avrupa'daki onaylarını özellikle lösemiler üzerine aldı. Kısa dönem sonuçları yüzde 90 düzeyinde, orta ve uzun vadeli sonuçlarının da görülmesi gerekiyor." dedi. Lenfomada ise erken teşhisin çok önemli olduğuna, Hodgkin lenfoma başta olmak üzere, bazı lenfoma gruplarında bu sayede yüzde 90'a kadar tedavi başarısı sağlandığına dikkati çeken Altuntaş, sebebi bilinmeyen ateş, son 6 ayda yüzde 10 üzerinde kilo kaybı, lenf bezi büyümesi gibi belirtilerde mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini söyledi. Altuntaş, "Lenfomalarda özellikle immünoterapi ve hücresel tedaviler paradigmayı değiştirecek nitelikte. Bundan 5-6 yıl sonra lenfomaların tedavisinin değişeceğini söyleyebiliriz. Kanser hücrelerinin biyolojik, immünolojik ve hücre özelliklerine göre tedavilerinin düzenlenmesi, özellikle lenfomada daha belirgin hale gelecek." değerlendirmesinde bulundu. Bir kemik iliği kanseri olan multiple myelomada da yeni tedavilerin çok olumlu sonuçlar getirdiğini belirten Altuntaş, "Multiple myelomada artık 10 yılın üzerinde bir yaşam süresi söz konusu. Yenilikçi tedaviler bu hasta grubunun yaşam kalitesini de ciddi şekilde artırıyor." diye konuştu. "Artık kanser tedavileri değişiyor" Özellikle hematolojik kanserlerde konvansiyonel tedavilerin yerini, bireyselleşmiş tedavilere bırakmaya başladığına işaret eden Altuntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Önümüzdeki süreçte artık kanser tedavilerinin değiştiğini, kanserde artık yeni paradigmaların oluştuğunu söyleyebiliriz. Kimyasaldan biyoteknolojiye, immünolojiye, bağışıklık sistemine, hücresel tedavilere geçiş söz konusu. Burada bizlere düşen görev hem bu sürece hazırlıklı olmak hem de bilgilendirmelerle toplumu buna hazırlamak. Tıpta bu gelişmeleri sağlayan en önemli kaynak, klinik araştırmalar. Kanser tedavisinde son 30 yıla bakıldığında yüzde 40'larda olan başarı oranı bugün yüzde 80'leri geçti. Bunun en önemli sebebi klinik araştırmalara katılım, klinik araştırmalar kanserde sağ kalımı uzatıyor. Hastalar açısından yenilikçi tedavilere ulaşım bir şanstır, bunun asla 'denek' gibi algılanmaması lazım. Standart tedavileri tüketen hastaların bu tip klinik araştırmalara katılmaları, destek vermeleri son derece önemli." "Türkiye kanser tedavisinde oldukça iyi bir noktada" Altuntaş, "Türkiye şu an kanser tedavisinde oldukça iyi bir noktada. Erişilemeyen herhangi bir tedavi yöntemi yok hatta yenilikçi tedavilere bile erken dönemde ulaşabiliyoruz. Önemli olan bu tedavilerin kendi ülkemizde de üretilmesi, bunun için de daha çok gayret göstermeliyiz." değerlendirmesinde bulundu. Sigara, alkol, hareketsiz yaşam, sağlıksız beslenme, güneş ışınlarına fazla maruz kalmanın kanserde önemli risk faktörleri olduğuna ve bu risklerin ortadan kaldırılabileceğine dikkati çeken Altuntaş, "Bu risk faktörlerini ortadan kaldırarak kanserlerin yüzde 70 kadarını önleyebiliriz." diye konuştu. "Tedavisi devam eden kanser hastaları oruç tutmamalı" Altuntaş, kanserin erken dönemde teşhisi için de ulusal kanser tarama programlarına uyulmasının büyük önem taşıdığını dile getirdi. "Kanser hastaları ramazan ayında oruç tutabilir mi?" sorusunu çok aldıklarını da dile getiren Altuntaş, "Tedavisi tamamlanan, kanseri yenmiş, herhangi bir ilaç tedavisi almayan, kontrol altında olan hastalar istiyorlarsa doktorlarının onayını alarak oruç tutabilirler. Fakat mutlaka bu süreçte hekimlerine danışmalılar. Tedavisi aktif devam eden kanser hastalarına ise gıda ve sıvı alımları oldukça önemli olduğu için oruç tutmalarını önermiyoruz." bilgisini paylaştı. Deprem bölgesinden nakledilen 300 kanser hastasına destek verildi. Prof. Dr. Altuntaş, basın mensuplarının sorusu üzerine, kanserde psikolojik desteğin, rehabilitasyonun da çok önem taşıdığını, tedavi başarısını artırdığını ve bu olanakların geliştirilmesi, yaygınlaştırılması gerektiğini kaydetti. Deprem bölgesindeki çalışmalara yönelik soru üzerine de Altuntaş, deprem bölgesinden nakledilen yaklaşık 300 kanser hastasına Ankara'da tedavilerinin sürdürülmesi, konaklama gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verdiklerini bildirdi. Altuntaş, AFAD ve Türk Kızılay ile koordineli bir şekilde bölgedeki kanser hastalarının tedavilerinin sürdürülmesi ve desteklenmelerine ilişkin de çalışmalar yaptıklarını kaydetti. KAYNAK: ANADOLU AJANSI

TÜBİTAK'ın Arge ve İlaç Üretim Tesisi Hazır

TÜBİTAK'ın MAM Yaşam Bilimleri birimi, özellikle biyokimya, moleküler biyoloji gibi temel alanlardaki bilgi birikimini, aşı, ilaç, hastalık tanı ve tedavisi gibi birçok uygulama alanına aktarmada kritik önem taşıyor. Türkiye'nin bu alandaki ihtiyacı doğrultusunda TÜBİTAK önderliğinde araştırma altyapılarının kurulması ve ürüne yönelik projelerin geliştirilmesinde 2014'ten bugüne önemli ivme oluşturuldu. Özellikle biyoteknolojik ilaç geliştirme ve üretiminde TÜBİTAK ve MAM öncülüğünde, ilaç endüstrisiyle ortak olarak hücreden ilaca ilk biyobenzer ilaç projesi geçen yıl tamamlandı. Bu kapsamda Türkiye'de örnek olacak, öncelikle küçük ölçek üretimi destekleyecek İyi Üretim Uygulamaları (GMP) alımına hazır bir alan kuruldu. TÜBİTAK MAM Gebze Kampüsü'nde, Türkiye'deki birçok sanayi kuruluşuna destek verebilecek nitelikte biyoteknolojik ilaç ve aşı ürünlerinin GMP koşullarına uygun, pilot ölçekte üretim kapasitesine sahip "MEDİBİYO" tesisi faaliyete hazır hale getirildi. Şu anda öncül altyapıya sahip merkez, biyoteknolojik ilaç üretimi için sektöre hizmet vermeyi planlıyor. Tesiste üretime, endüstrinin ve ilaç firmalarının talepleri doğrultusunda geçilecek. Türkiye'de pilot ölçekte biyoloteknolojik ilaç ve aşı geliştirme, üretim, test, kalite kontrol ve klinik öncesi araştırmaların tamamen yerli kaynaklar kullanılarak yapılabileceği yüksek teknolojili bir yer kurulması amacıyla hayata geçirilen merkezin, biyofarmasötiklerin araştırma ve endüstriyel üretim süreçleri arasında bir köprü oluşturması hedefleniyor. Kanser Tedavisine Yönelik Çalışmalar Devam Ediyor MEDİBİYO'da, kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine de çalışmalar yapılacak. TÜBİTAK MAM Yaşam Bilimleri, çeşitli birimlerinde medikal biyoteknoloji alanında araştırmalar gerçekleştiriyor. Bu kapsamda üç boyutlu biyoyazıcı teknolojisiyle kişiye özgü yara örtüsü üretimi, solid tümörlerdeki tanı ve tedaviye yönelik teranostik moleküllerin geliştirilmesi, Kovid-19 ve CD19 hedefli CAR-T hücre tedavi sistemi geliştirilmesi için çalışmalar sürüyor. Ayrıca, biyobelirteç temelli akciğer kanseri erken tanı ve taramayla ilaç tarama çalışmaları için 3 boyutlu akciğer kanseri modelinin geliştirilmesi hedefleniyor. Kemik onarımında hücresel tedaviye dayalı modifiye doku mühendisliği stratejileri, nanopartikül tabanlı moleküler hedefli kolon ve akciğer kanseri tedavisi, kolon kanseri tedavisinde hedeflendirilmiş gen ve ilaç taşıyıcısı yeni dendritik nanoyapıların geliştirilmesi, kanama durdurucu ürünler ve doku yapıştırıcı ürünlerin geliştirilmesi gibi moleküler biyoloji, kimya ve malzemenin kesişimi gibi birçok alanda projeler de devam ediyor. Biyoteknoloji Alanında Uluslararası Anlaşma Öte yandan, TÜBİTAK, Türkiye'nin biyoteknoloji alanında uluslararası olarak görünürlüğüne katkıda bulunacak yeni Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Biyoteknolji Merkezi'nin kurulması için Güney Afrika, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya'daki 60'tan fazla ülkenin oluşturduğu konsorsiyumla oluşturulmuş Uluslararası Genetik Mühendisliği ve Teknoloji Merkezi (ICGEB) ile gerekli tüm anlaşmaları yaparak, ön çalışmalara başladı. Merkez, TÜBİTAK MAM bünyesinde çalışmalarını gerçekleştirecek. Bu merkez İtalya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin'den sonra dünyada Doğu Avrupa ve Orta Doğu bölgesindeki biyoteknoloji ekosistemi için aşı, ilaç gibi kritik araştırma konularında öncül merkez olmayı hedefliyor.​​​​​​​ KAYNAK:AA

Hayvan Biyoteknoloji Pazarı Büyüyor

Hayvan Biyoteknoloji Pazarı’nin daha iyi anlaşılması, piyasayı ilerleme yönünde etkileyen makroekonomik ve mikroekonomik faktörlerin daha iyi gözden geçirilmesini gerektirir. Bu faktörler, ekonomik kriz yoluyla hızlı pazar hakimiyetinin sağlanmasına ve kazançların çökmesinin önlenmesine yardımcı olur. Rapor, gerçek zamanlı verileri kullanarak pazarın özünü yakalar ve demografik değişiklikleri doğru bir şekilde okur. Rapor, kilit oyuncuların büyüme fırsatlarını değerlendirmelerine ve büyüme cepleri tarafından sağlanan kaynakları en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olur.Rapor ayrıca, rakipler tarafından benimsenen kilit oyuncuların ayrıntılı açıklamalarını, rekabet senaryolarını ve Hayvan Biyoteknoloji Pazarı ve SWOT analizini içeren kapsamlı ürün portföylerini içerir. Bu rapor, makroskopik ve mikroskobik piyasa senaryolarını daha iyi anlamanıza yardımcı olmak için Porter Analizi, PESTEL Analizi ve Pazar Çekiciliği içerir. Bu araştırma raporu, pazar büyüklüğü, segmentasyon, rekabet analizi, tüketici davranışı, pazar eğilimleri, pazar büyüme faktörleri ve potansiyel fırsatlar gibi konuları içerebilir. Bir pazar araştırması raporunun kapsamı, araştırmanın amacına ve raporun hedef kitlesinin özel ihtiyaçlarına göre değişebilir. Bir pazar araştırması raporu, tipik olarak, belirli bir pazar veya sektör hakkında kapsamlı bilgi ve görüşler sağlamayı amaçlar. Pazar Bölümlendirmesi: Rapor ayrıca ürün tipi, uygulama, son kullanıcı ve bölge gibi temel kategorilere ayrılmıştır. Bu kategoriler, okuyuculara pazarın daha net bir resmini vermek için alt bölümlere ayrılmıştır. Alıcıların, üreticilerin ve endüstri tedarikçilerinin tüketici talebini daha iyi anlamalarına, geleceğe yönelik temel politikaları planlamalarına ve yakın gelecek için büyüme stratejilerini planlamalarına yardımcı olmak için her segment araştırmacılar tarafından iyi araştırılmış ve incelenmiştir. size yardımcı olacak anlamlı bilgiler sağlar. Temel Faydalar Çalışma, gelecekteki yatırım ceplerini ortaya çıkarmak için mevcut trendler ve gelecek tahminleriyle birlikte Hayvan Biyoteknoloji Pazarı’nin derinlemesine bir analizini sunar. Rapor, pazar büyümesini yönlendiren ve sınırlayan faktörlerin kapsamlı bir analizini sunar. Paydaşların mevcut pazar fırsatlarını yakalamasına yardımcı olmak için 2023-2028 dönemi için sektörün kapsamlı bir nicel analizi sağlanmıştır. Sektörün kilit segmentlerinin kapsamlı bir analizi, dünya genelinde Hayvan Biyoteknoloji Pazarı türlerindeki eğilimlerin anlaşılmasına yardımcı olur. Sektörün rekabetçi görünümünü anlamak için kilit piyasa oyuncuları ve stratejileri sunulmaktadır. Kaynak: Basın Bülteni

Havayı Temizleyen Mucize

LG PuriCare 360, düzenli filtre temizliği ile, sağladığı temiz havanın kalitesini sürekli hale getiriyor.LG'den tüketiciler bulundukları ortamın havasını iyileştirmek, temiz ve ferah havaya kavuşabilmek için çözümler arıyor. LG'nin hava temizleme cihazı PuriCare 360 girerek bulunduğu ortama temiz ve taze hava sağlıyor. Her teknolojik cihaz gibi, LG PuriCare 360'ında performansını sürdürebilmesi ve her zaman temiz hava kaynağı olabilmesi için düzenli bakımlarının yapılması gerekiyor.360 derece dönerek nerede konumlandığı fark etmeksizin, bulunduğu alandaki tüm havayı temizleyen LG PuriCare 360'ın filtresinin kullanım sıklığına göre değişmekle birlikte ortalama ayda bir kez temizlenmesi gerekiyor. Etkili bir temizlik için ise basit birkaç adımı takip etmek yeterli oluyor.360 derece dönme özelliğine, temiz havayı 7,5 metre ileri taşıyan ve 100 metrekarelik alanı dakikalar içerisinde arındıran LG PuriCare 360 sahipleri, cihazlarını tek başlarına kolayca temizleyebiliyor. Etkili bir filtre temizliği yapmak isteyen kullanıcıların hava temizleyicinin gövde kapağını açarak filtreyi çıkartması ve filtre gövdesine takılı yıkanabilir ön filtreyi çıkartarak yıkaması gerekiyor. Ardından, filtre gövdesini kıl başlıklı elektrikli süpürge ucu gibi yumuşak bir aparatla temizlemek ve yıkanan filtrenin tamamen kuruduğuna emin olarak yerine yerleştirmeleri gerekiyor. Dileyen kullanıcılar ThinQ uygulaması üzerinden filtrenin kalan ömrünü de kontrol ederek gerekli durumlarda yenisiyle değiştirebiliyor.True HEPA filtre sistemine sahip olan LG PuriCare 360, çok ince toz ve alerjenlerin de dahil olduğu 0,3 mikrona kadar olan partiküllerin yüzde 99,97'sini yakalayabiliyor. Ayrıca, kötü koku ve zararlı gazları da yok eden LG Puricare 360 ile ev içerisindeki yemek, parfüm, temizlik nedeniyle kullanılan kimyasal maddelerin kokusu da dakikalar içerisinde ortadan kalkıyor. LG PuriCare'in bakımına özen göstermek ve temiz havanın devamlılığını sağlamak için filtre değişim zamanlarını kaçırmamak gerekiyor. Kaynak:AA

Genetik Toksikoloji Test Pazarı Uygulaması

Küresel Genetik Toksikoloji Test Pazarı araştırma raporu, uluslararası ticaret için küresel bir bakış açısı kazanmayı mümkün kılar. Rapor, temel endüstri eğilimleri, pazar büyüklüğü ve pazar payının analizini ve tartışmasını öngörüyor. Bu pazar raporu, endüstrinin başlıca pazar yönlendiricilerini, kısıtlamalarını, zorluklarını ve fırsatlarını umut verici trendlerle birlikte analiz eder. Bir rapor ayrıca, endüstrinin geçmişini, bugününü ve gelecekteki durumunu dikkate alarak, ana üreticiler, trendler, fırsatlar, pazarlama stratejileri, pazar etki faktörleri ve ana bölgeler, türler ve dünya genelindeki uygulamalara göre tüketici ihtiyaçlarının bir analizini de sağlar. Sürücüler ve Kısıtlamalar Sağlık sektörü, kozmetik endüstrisi, gıda endüstrisi ve diğerleri gibi çeşitli son kullanım endüstrilerinde artan genetik toksikoloji testi uygulaması pazarın büyümesini sağlıyor. Gıda işleme endüstrisindeki büyümenin ve kozmetik talebinin pazarı yönlendirmesi bekleniyor. Ar-Ge faaliyetlerinin amacı, preklinik aşamalarda bileşiklerin kabulünü artırarak Faz I ilaç adaylarının genel onay şansını arttırmaktır.        Anahtar Oyuncular: Thermo Fisher Scientific, Inc. Charles River Laboratories International, Inc. Laboratory Corp of America Holdings Eurofins Scientific Merck KGaA Gentronik Limited Jubilant Life Sciences Toxikon Corporation Sotera Health LLC MB Research Laboratories Shanghai Medicilon Inc Bu rapor, şirkete genel bakış, finansal genel bakış, ürün portföyü, iş stratejileri ve son gelişmeler gibi çeşitli özelliklere dayalı olarak küresel Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size’deki kilit oyuncuların profilini çıkarır. Bu Çalışmanın Amacı: Türe, uygulamaya, son kullanıcıya ve bölgeye göre küresel pazarın derinlemesine bir analizini sağlayın Sektöre özgü kısıtlamaların yanı sıra sürücüler, fırsatlar, kısıtlamalar gibi pazar büyümesini etkileyen faktörler hakkında kapsamlı ayrıntılar sağlayın Genel pazar ve mikro pazarları analiz etme ve tahmin etme Yeni ürün lansmanları, genişlemeler ve birleşmeler gibi rekabet ortamlarını analiz edin ve değerlendirin        Genetik Toksikoloji Test Pazarı Bölgesel Analizi: Fortune Business Insights analizi, Kuzey Amerika bölgesinin 2023’te Genetik Toksikoloji Test Pazarı için küresel pazarda en üst sırada yer aldığını gösteriyor. Ek olarak, testlerle ilgili yüksek farkındalık düzeyi ve bölge genelinde tıbbi taramanın yüksek oranda benimsenmesi gibi faktörler de tahmin ediliyor. önümüzdeki yıllarda bölge genelinde Genetik Toksikoloji Test Pazarı talebini artırmak için. Ek olarak, büyük pazar oyuncularının varlığı ve bunların ürün lansmanları, satın almalar ve birleşmeler yoluyla katkıları da pazarın büyümesini sağlar. Raporda Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size raporunun coğrafi kapsamı Kuzey Amerika, Latin Amerika, Asya Pasifik, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi bölgelere ayrılmıştır. Bu rapor, Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size’ın kilit ülkelerdeki yayılımına yakından bakıyor. Analiz süresi boyunca her bölgenin farklı bir oranda büyüyeceği tahmin edilmektedir. Genetik Toksikoloji Test Pazarı Size, her arazi için pazar payı, yapı hacmi ve ödüller açısından tahmin dönemi boyunca incelenir. Ayrıca rapor, bölgesel pazarı tüketim ve değer, kar marjları ve değer eğilimleri açısından sunarak paydaşların bilinçli ve hızlı kararlar almasına yardımcı olur. Kuzey Amerika ABD, Kanada, Meksika Avrupa Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Türkiye, vb. Asya Pasifik Çin, Japonya, Kore, Hindistan, Avustralya, Endonezya, Tayland, Filipinler, Malezya, Vietnam vb. Güney Amerika Brezilya, Arjantin, Kolombiya vb. Orta Doğu ve Afrika Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Nijerya, Güney Afrika Rekabet Ortamı: Kapsamlı bir şirket profili, üretim grafikleri, ürün teklifleri ve her şirket tarafından açıklanan gelirle ilgili verilerle birlikte rapora dahil edilir. Buna ek olarak, tahmin dönemi boyunca her üreticinin sahip olduğu pazar payını, sonraki fiyat hareketlerini ve her üreticinin kaydettiği brüt kârı ana hatlarıyla belirtir.   Kaynak: Basın Bülteni

Savunma Sanayisinde Medya Zirvesi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı himayelerinde, Millî Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı destekleriyle, Savunma Sanayii Araştırmaları Merkezi (SASAM) tarafından 20 Mart Pazartesi günü Teknopark Ankara’da düzenlenen Savunma Sanayii Medya Zirvesi yoğun ilgi ile tamamlandı. Türk savunma sanayiinde önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlayan zirveye 400’den fazla kişi, 70’ten fazla basın kuruluşu ve 100’den fazla savunma sanayii firması katıldı. Zirvenin açılış konuşmasını yapan İvedik Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve Teknopark Ankara Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Gültekin, savunma sanayisinde geliştirilen her proje ve üretilen her ürünün ulusal medya yoluyla paylaşılmasının güçlerine güç kattığına işaret ederek şunları söyledi: “Bu sayede milletimizin desteğini arkamızda her zaman hissediyoruz. Tabii burada öncelikli husus savunma sanayisi alanında faaliyet gösteren firmalarımızın sektör ve ulusal medyayla temas halinde olmasıdır. Bilgi akışı ne kadar hızlı olursa haber olma niteliği o denli artacaktır. Bilgi kirliliğinin bu denli yoğun yaşandığı bu dönemde doğru haberler yayınlayarak savunma sanayisi sektörünün itibarını koruyan medya organlarımız stratejik öneme sahiptir. Savunma sanayisi sektörü, doğası gereği hassas bilgiler içeren bir alandır, yanlış haberler veya eksik bilgiler, ciddi sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle medya bu alanda doğru bilgiyi, uygun içeriklerle aktarmalıdır. Bu, ulusal güvenlik ve sektörün itibarı için oldukça önemlidir. Medya, ihracat için de başlı başına bir lokomotiftir. Uluslararası medya, savunma sanayisi sektörü hakkında yapılan araştırmaları ve yenilikleri yayınlayarak, ihracata doğrudan katkı sağlamaktadır. Bu, savunma sanayisi sektörünün yenilikçi ve rekabetçi kalmasına yardımcı olmaktadır.” SASAM Başkanı Volkan Öztürk ise zirvede yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Zirveyi, savunma sanayisi sektörünün tarafları olan firmaları ve basını bir araya getirerek tanışmalarını ve tecrübe paylaşımını sağlamak için hayata geçirdik. Ülkemizde tüm yönleriyle gelişen ve genişleyen savunma sanayisinin etkisi ekonomik, toplumsal ve stratejik alanlarda kendisini hissettirmektedir. Bu etki doğru analiz ve planlamayla katlanarak büyüme potansiyelini içinde barındırmaktadır. SASAM bu potansiyelin değerlendirilmesi amacıyla sektördeki tüm paydaşlara akademik bir anlayışla hizmet vermek için kuruldu.” Zirveye, “Savunma Sanayiinde Pazarlama İletişimi” konulu Panel ile devam edildi. Moderatörlüğünü SASAD Genel Sekreteri Ruşen Kömürcü’nün yaptığı panelde, METEKSAN Uluslararası Satış, Pazarlama ve Kurumsal İtibar Direktörü Burak Akbaş, FNSS Kurumsal İletişim Müdürü Cem Altınışık, ARMELSAN İş Geliştirme Müdürü Erdem Tümdağ, CANiK İş Geliştirme ve Kurumsal İletişim Müdürü Gençay Gençer konuşma gerçekleştirdi.Zirvenin öğleden sonra olan programında, farklı konularda söyleşiler düzenlendi. Türkiye Marka Ofisi Koordinatörü Nur Özkan Erbay, MSB Teknik Hizmetler Genel Müdürü Tümgeneral Hüseyin Duman, HAVELSAN Kurumsal İletişim Müdürü Burak Gayretli, HAVELSAN Strateji Grup Lideri Erol Yücel, TURDEF Genel Yayın Yönetmeni Özgür ekşi, Doç. Dr. Merve Seren, Savunma Sanayii Araştırmacısı Arda Mevlütoğlu ve TRT Arapça Haber Müdürü Muhammed Ünalmış savunma sanayiinin iletişimi, iş geliştirmesi ve ihracatı ile ilgili konular hakkında konuştu. Savunma sanayii firmalarının kurumsal iletişim ve iş geliştirme birimleri, savunma sanayii sektör basını ve ulusal basını bir araya getiren etkinlikte, firmalar tarafından açılan stantlarda B2B görüşmeler gerçekleştirildi. Kaynak:AA

Expomed Eurasia Fuarında Çeşitli Sektörler Bir Araya Geldi

Avrasya’nın lider medikal ve sağlık fuarı Expomed Eurasia, 23 binden fazla sektör profesyonelini ağırladı İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde 16-18 Mart tarihlerinde, 30’uncu kez kapılarını açan Avrasya’nın lider medikal ve sağlık fuarı Expomed Eurasia, 700’ün üzerinde yerli ve yabancı firmanın katılımıyla gerçekleşti. Büyük ilgi gören fuarı, üç gün boyunca 120’den fazla ülkeden 4.718, Türkiye içinden 18.642, toplamda ise 23.360 sektör profesyoneli ziyaret etti. Reed Tüyap Fuarcılık tarafından düzenlenen 30. Expomed Eurasia Fuarı, 700’ün üzerinde yerli ve yabancı medikal firmanın katılımı ile 16-18 Mart tarihleri arasında İstanbul, Büyükçekmece’deki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Uluslararası Ziyaretçiler Fuara Akın Etti Reed Tüyap Genel Müdürü Berkan Öner, Expomed Eurasia Fuarı’nın medikal alanında Türkiye’de kesintisiz olarak düzenlenen tek ihtisas fuarı olduğunu belirterek, “Fuarımız ilk günden itibaren büyük ilgi gördü. Üç gün boyunca 120’den fazla ülkeden 23.360 sektör profesyonelini ağırladık. Türkiye’deki medikal endüstrisini uluslararası bir pazarda geniş bir coğrafyaya bu fuar vesilesiyle tanıtmış olduk” diye konuştu.   Fuarda yer alan İnovasyon Alanı’nda ziyaretçiler, medikal alandaki en yenilikçi ürün ve hizmetleri yakından inceleme fırsatı yakaladı. Expomed Eurasia Fuarı’nda elektro medikal ekipmanlar, laboratuvar teknolojileri, ortopedi – fizik tedavi – rehabilitasyon ürünleri, hastane yapı ve medikal sarf malzemeleri ile reçetesiz satılan vitamin ve gıda takviyeleri alanlarında yerli ve yabancı katılımcı firmaların en son medikal ürün ve teknolojileri sergilendi.   2020 yılından beri hibrit formatta düzenlenen Expomed Eurasia, 2023 yılında da hem online hem de fiziki olarak organize edildi. Bu sayede katılımcı firmalar, potansiyel müşterileri ile 16-18 Mart tarihlerindeki fiziki fuarın yanı sıra online iş ağı platformu “Business Connect Programı” üzerinden 13-17 Mart 2023 tarihlerinde “Distribütör Günleri” kapsamında dijital olarak bir araya geldi.  Fuar sonrası dönemde ise “Online İş Bağlantıları” kapsamında katılımcılar ve ziyaretçiler online olarak 20 Mart-3 Nisan 2023 tarihleri arasında da iletişimde kalabilecekler.   Depremzedeler Unutulmadı Expomed sektörel katkılarının yanında sosyal bir amaca da hizmet etti. Deprem sonrasında düzenlenen bütün Tüyap fuarlarında olduğu gibi Expomed Eurasia süresince fuar giriş biletlerinden ve otoparklardan elde edilen gelir, deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza aktarılacak.  2024 Fuarının Tarihini Takviminize Şimdiden Not Edin! 30 yıldır kesintisiz devam eden Expomed Eurasia Fuarı, İstanbul’u medikal dünyanın ticaret merkezi haline getirmeye devam edecek. 2024 yılında fuar, 25-27 Nisan tarihleri arasında her zamanki adresi olan Büyükçekmece, İstanbul’daki Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde 31. defa düzenlenecek. Kaynak: AA

Rolls Royce Uzaya Çıkıyor

Son zamanlarda bilim dünyasının üzerine bir hayli kafa yorduğu uzay evreninde özellikle Ay ve Mars konusundaki çalışmalar hızlanmaya başladı. Mars’ta yaşam olduğunu keşfeden NASA, çalışmalarını hızla sürdürürken; çalışmalarının pek çoğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından yapılıyordu. Rusya da uzay maceraları konusunda en köklü ülkelerden biri olurken, denkleme bir de Birleşik Krallık (UK) el atma kararı aldı. Bunun için Rolls-Royce devreye girdi. ROLLS-ROYCE’DA ÇALIŞMALAR BAŞLADI Airbus ve Boeing gibi uçak üreticilerine motor üretmesiyle de bilinen Rolls-Royce, bu kez yönünü uzaya döndü. Bir süredir uzay çalışmaları gerçekleştirdiği öğrenilen Rolls-Royce, 1950’den bu yana çeşitli enerji kaynakları ile ilgili çalışmalar gerçekleştirmişti. Şimdilerde nükleer enerji ile ilgilenen Rolls-Royce, Ay’da kullanılacak reaktörler üretmeyi planladığını duyurdu. Bu sayede uzayda sonsuz enerji elde etmenin mümkün olabileceğini düşünen Rolls-Royce ile UK Space Agency Ay’da koloni yaşamı kurulmasının önünü açmak için enerji üretimini ilk adıma almış gibi görünüyor. REAKTÖRLER 2029 YILINA KADAR YETİŞEBİLİR Bilindiği üzere, bir süredir tüm dünyada devam eden kuraklık sorunu, gıda konusunda endişelerinin artmasına neden olurken; iklim krizleri ve deprem gibi felaketlerin artışı da insanlığın yeni bir yaşam alanı arama çalışmalarını hızlandırdı. Bu nedenle gözünü gökyüzüne diken bilim insanları Ay ve Mars’ta koloni kurma çalışmalarına başladı. Bunun enerji sorununu temel olarak çözmeyi hedefleyen UK Space Agency ile Rolls-Royce, nükleer reaktör çalışmalarının startını verdi. Önceki çalışmalarının devamı gibi görülen nükleer reaktörlerin fotoğraflarını da yayınlayan Rolls-Royce, yeni üretimlerine “Rolls-Royce Mikro-Reaktör” adını koydu. Ayrıca, Rolls-Royce, reaktörleri 2029 yılına kadar kurulabilir hale getirmeyi planlıyor. Kaynak: Basın Bülteni

Dünyanın En Eski Bulutlarının İncelenmesi Sona Erdi

NASA'nın AIM görevi, uzayda geçirdiği 15 yılın ardından sona eriyor. Ajans, kısa bir blog gönderisinde, geçtiğimiz Perşembe günü batarya gücü arızası nedeniyle uzay aracı için operasyonel desteği sonlandırdığını resmi olarak duyurdu. NASA, AIM'in bataryasıyla ilgili sorunları ilk olarak 2019'da fark etti, ancak görev Dünya'ya hala önemli miktarda veri gönderiyordu. Batarya gücündeki son düşüşün ardından NASA, AIM'in yanıt vermemeye başladığını belirtiyor. AIM ekibi, yeniden çalışma ihtimaline karşı uzay aracını iki hafta daha izleyecek. Ancak blog gönderisinde kullanılan dile bakılırsa, NASA'nın pek umutlu olduğu söylenemez.NASA, Dünya'nın üst atmosferinde yüzlerce yıl kalabilmeleri nedeniyle fosilleşmiş bulutlar olarak da bilinen, gece parlayan bulutları incelemek için 2007 yılında AIM - Mezosferdeki Buz Aeronomisi – görevini başlattı. Uzay aracı, gezegen yüzeyinin 600 kilometre yukarısındaki gözlem noktasından topladığı verilerle bilim insanları için paha biçilmez olduğunu kanıtladı. AIM tarafından toplanan veriler, insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklanan metan emisyonlarının geceleri parlayan bulutların daha sık oluşmasına neden olduğunu tespit eden yakın tarihli bir 2018 araştırması da dahil olmak üzere 379 hakemli makalede kullanıldı. Başlangıçta bu görevin sadece iki yıl faaliyet göstermesi beklendiği düşünülürse, topladığı veri miktarının küçümsenemeyeceği rahatlıkla söylenebilir.

Astronotların Gözyaşları Uzayda Ev Yapılmasını Sağlayacak

StarCrete diye adlandırılan malzeme, sıradan betonun iki katı dayanıklılığa sahip ve pahalı inşaat malzemelerini dünya dışındaki yerlere taşıma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Manchester Üniversitesi'ne bağlı, keşfin arkasındaki ekip daha önce Mars toprağını bağlamak için astronotların kan ve idrarını kullandıkları bir beton geliştirmiş fakat bunun büyük ölçekli projelerde pratik olmadığı görülmüştü. Yeni StarCrete'te yapay Mars tozunu bağlamak için bunların yerine (her ikisi de uzay görevlerinde yaygın bulunan) patates nişastası ve bir tutam tuz kullanılıyor. Geleceğin Biyoüretimi Araştırma Merkezi'nde araştırma görevlisi ve bu projenin baş araştırmacısı olan Dr. Aled Roberts, "Astronotlara gıda olarak nişasta üreteceğimizden bağlayıcı madde için insan kanı yerine bunu kullanmak daha mantıklı geldi. Ayrıca gelişmesi için hâlâ uzun yıllara ihtiyaç duyduğumuz mevcut yapı teknolojileri, ciddi miktarda enerji ve fazladan ağır iş makinesi gerektiriyor. Bu da bir görevin maliyet ve karmaşıklığını artırıyor" dedi. Dr. AledRoberts, "StarCrete'in bunların hiçbirine ihtiyaç duymaması, görevi basitleştirerek daha ucuz ve daha uygulanabilir hale getiriyor. Zaten astronotlar da muhtemelen yara kabuğu ve idrardan yapılmış evlerde yaşamak istemez" diye ekledi. Bir çuval patates 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içeriyor. Bilim insanları 25 kilogram ağırlığındaki bir çuval patates cipsinin yaklaşık yarım ton StarCrete, yani kabaca 213 tuğla üretmeye yetecek kadar nişasta içerdiğini hesapladı. Malzemeyi gözyaşıyla güçlendirebilecekler. Malzemeyi güçlendirmek için gereken tuz da astronotların gözyaşlarından ya da Mars yüzeyindeki bileşiklerden elde edilebilir. StarCrete'i geliştirmeyi ve test etmeyi sürdürmek için DeakinBio adlı bir girişim kuran ekip, bu icadın normal betona çevresel açıdan daha sürdürülebilir bir alternatif sunduğunu ve Dünya'daki binalarda kullanılma potansiyeli taşıdığını iddia ediyor. Araştırma, Open Engineering adlı bilimsel dergide yayımlanan "StarCrete: a starch-based biocomposite for off-world construction" (StarCrete: Dünya dışındaki inşaatlar için nişasta bazlı bir biyokompozit) başlıklı çalışmada detaylandırıldı. Kaynak:AA

Hubble Uzay Teleskobundan Yeni Keşif

Geçtiğimiz günlerde Hubble uzay teleskobundan elde edilen görüntü, Dünya'dan görülebilen bir galaksiyi gözler önüne serdi. Paylaşılan bilgilere göre bilim insanları, Hubble uzay teleskobu ile UGCA 307 adlı galaksi gözlemledi. Hubble uzay teleskobu, UGCA 307 adlı galaksiyi görüntüledi Cüce galaksi olarak adlandırılan bir tür olduğundan, bu galakside sadece küçük bir yıldız kümesi bulunuyor. Bunlar, birkaç milyar yıldızlı galaksiler olarak tanımlanıyor. Samanyolu galaksisinde yüz milyarlarca yıldız bulunduğunu belirtmekte fayda var.UGCA 307, Samanyolu galaksisinin aksine çok fazla dala sahip değildir. Görüntülenen galakside, yeni yıldızların oluştuğu parlak kırmızı bölgeler gibi görülebilen özellikler mevcut. Yıldızlar gençken, yakındaki gazı aydınlatan ve parlak bir şekilde parlamasına neden olan ultraviyole radyasyon yayıyor. NASA, insanlık için yeni yaşam alanları arıyor! Teleskopta bulunan Hubble'ın Gelişmiş Araştırma Kamerası (ACS) cihazı, elektromanyetik spektrumun insan gözünün algılayabildiği bir teknolojiye sahip. Yetkililer, görüntünün bu teknoloji sayesinde ACS ile çekildiğini açıkladı. ACS, radyasyonun yıldız oluşum bölgelerinin etrafındaki toz bulutları üzerindeki etkisini görüntüleyebilme özelliğiyle karşımıza çıkıyor. Hubble teleskobunda çalışma yürüten bilim insanları, "Bu görüntü, gökbilimcilere galaktik mahallemiz hakkında fikir veren, bilinen tüm yakın galaksileri keşfetmeye yönelik bir Hubble projesinin parçası. Bu Hubble projesi, Hubble'ın gözlem planındaki kısa boşluklardan yararlanarak yakındaki galaksilerin kalan dörtte birini keşfetmek için yola çıktı." ifadelerine yer verdi. Kaynak: Basın Bülteni

NASA'nın Kıyafetleri Yenilendi

NASA, 2025 yılındaki Ay'a insanlı yolculuk misyonuna yetişmek üzere 2 adet kıyafet üretilmesi projesine 1 milyar dolar ayırdı. Yeni tasarım astronotların kıyafetleri, bilimsel deneylerde yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Ay'a yeniden yapılacak insanlı yolculuk için tasarlanan uzay kıyafetini görücüye çıkardı. Yeni tasarım astronotların Ay yüzeyinde yapacakları bilimsel deneylerde onlara yardımcı olacak ve hareket kabiliyetlerini artıracak özellikler barındırıyor. BBC News'in aktardığı habere göre NASA, prototipi tanıtılan yeni uzay kıyafetini, Artemis 3 projesi kapsamında Ay'a yeniden insanlı yolculuk yapmanın hedeflendiği 2025 yılına yetiştirmeye çalışıyor. Halen ABD'li astronotlar tarafından giyilen uzay kıyafetleri 1981 yılında yapılan tasarıma dayanıyor.228 milyon dolarlık tasarım kontratını geçen yıl Teksas merkezli Axiom Uzay şirketi kazanmıştı ve prototipi hazırlamaları 6 ay sürdü. Bu yeni kıyafetin, kadın astronotlar için de daha uygun olmasına özen gösterildi. Geçmişte kadın astronotların uzay seyahatlerinin, uygun beden kıyafet bulunmaması nedeniyle sekteye uğradığı durumlar olmuştu.Kıyafetin bedene tam olarak uygun olması, aşırı yorgunluğu ve fiziksel yaralanma riskini azaltıyor.Önceki kıyafetlerin aksine, astronotlara daha fazla esneklik sağlaması için, bu yeni tasarımın birleşme noktalarında dikiş kullanıldı. Ayrıca kaskın içinde de aydınlatma ve HD (yüksek çözünürlüklü) kamera bulunuyor. Bu sayede astronotların Ay yüzeyinde yaptıkları çalışmalar Dünya'dan yüksek çözünürlüklü şekilde izlenebilecek.Ay'da kullanılacak botlar da Ay'ın sürekli karanlık olan yüzeyindeki dondurucu soğuklara dayanabilecek şekilde tasarlandı. Yeni kıyafetler üç boyutlu yazıcı ve lazer kesiciler de dahil gelişmiş üretim metodlarıyla yapılacağı kaydedildi. KAYNAK:AA

Yıl Sonunda Fırlatılacak Olan Uydu: Einstein Probe

Uydu projesinin baş araştırmacısı, aynı zamanda Çin Bilimler Akademisi'ne bağlı Ulusal Astronomik Gözlemevleri'nde araştırmacı olan Yuan Weimin, projeyle ilgili son gelişmeyi yakın zamanda gerçekleştirilen 35. Ulusal Uzay Keşifleri Sempozyumu'nda açıkladı.Yuan, "Uydu, geliştirme sürecindeki son aşamaya girdi" dedi. Bilim insanına göre, uydunun süpernova patlamalarından gelen ilk ışığı yakalaması, yerçekimi dalgası kaynaklarının aranmasına ve detaylı yerinin belirlenmesine yardımcı olması, ayrıca evrendeki gizemli geçici fenomenleri gözlemlemesi bekleniyor. GENİŞ GÖRÜŞ ALANI VE YÜKSEK HASSASİYET İLE İZLEYECEK Yuan, "Istakoz gözü teleskop teknolojisi sayesinde, Einstein Probe misyonu, şu anda hakkında az bilgi bulunan yumuşak X-ışını bandını geniş bir görüş alanı ve yüksek hassasiyetle izleyebilecek" dediuan'a göre Einstein Probe, evrendeki yüksek enerjili geçici nesneleri izlemek için sistematik gökyüzü araştırmaları yapacak. Misyonun gizli kara delikleri keşfedip evrendeki kara deliklerin dağılımını haritalaması, oluşum ve evrimlerini incelememize yardımcı olması bekleniyor. Yuan, uydunun kütleçekimsel dalga olaylarına eşlik eden X-ışını sinyallerini aramak ve yerlerini tespit etmek için de kullanılacağını belirtti. Çin Bilimler Akademisi'nin uzay bilimi projesi kapsamında gerçekleştirilen uydu programı, Avrupa Uzay Ajansı, Almanya'daki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü ve Fransız uzay ajansının da katılımıyla tüm dünyada yoğun ilgi gördü. Kaynak: Basın Bülteni

Bebeklerin Genlerini Düzenlemek Artık Yasal Değil

Bilim dünyasının en önemli zirvelerinden İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, kritik bir duyuruyla sona erdi. Henüz doğmayan bir bebeğin embriyosu bile CRISPR ile daha zeki ve mavi gözlü olacak şekilde gen düzenlemesi işlemine maruz bırakılabilecek. Ancak henüz etik nedenlerden dolayı bilim dünyasında uygulanmıyor.Bugünse bu potansiyel hakkında önemli bir açıklama geldi. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen 2023 İnsan Genom Düzenleme Zirvesi, bilim dünyası için kritik bir duyuruyla sonlandı. Zirvenin organizasyon komitesi, CRISPR’ın bebekler üzerinde kullanımını “şimdilik” yasaklayan bir açıklamaya yer verdi: “Kalıtsal insan genom düzenlemesi (embriyoların genlerinin düzenlenmesi) bugün kabul edilemez olmaya devam ediyor. Kamuya açık tartışmalar ve politika tartışmaları devam etmekte ve bunlar, teknolojinin kullanılıp kullanılmayacağına karar vermek için önemlidir. Kalıtsal insan genom düzenlemesinin sorumlu kullanımına yönelik yönetişim çerçeveleri ve etik ilkeler mevcut değildir. Gerekli güvenlik ve etkinlik standartları karşılanmamıştır.” Zirvenin başladığı gün, zirve merkezinin önünde “Stop Designer Babies” adlı bir gruba mensup kişiler, insan geni üzerinde düzenleme yapılmasının sonlandırılması için protesto düzenledi. Grup, gen düzenlemesinin kabul görmesi durumunda dünyanın, ilk olarak Platon tarafından ortaya atılan ‘öjenik’e doğru yöneleceğini savundu.  Kaynakça:T24

Merkezi Araştırma Laboratuvarı, Türkak Akreditasyon Alanını Genişletti

MERLAB, TÜRKAK tarafından akredite olarak 19 Ağustos 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen gözetim ve kapsam genişletme denetimini başarıyla tamamlayan Kastamonu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı (MERLAB) Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2025 yılına kadar geçerli yeni akreditasyon sertifikasını aldı. Kastamonu Üniversitesi Merkezi Araştırma Laboratuvarı (MERLAB) Uygulama ve Araştırma Merkezi, en son 2021 yılında aldığı, "TS EN ISO/IEC 17025 Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının Yeterliliği Genel Şartlar" standardına göre akredite olduğu 2 akredite analiz parametresine, pH Tayini, Serbest Asitlik Tayini, Diastaz Sayısı Tayini, Elektriksel İletkenlik Tayini, Nem Tayini, Prolin Tayini ve Maltoz Tayini metotlarında kapsam genişletme çalışmaları doğrultusunda akredite analiz parametresini 9'a çıkardı. Gerçekleşen akreditasyon çalışması ile Türk Gıda Kodeksinin Bal tebliğinde belirtilen kriterlerin çoğunluğu MERLAB'da analiz edilebilecek. Balın gerçekliğinin ve kalitesini belirleyen kriterlerle balın tazeliğini belirleme, balın olgunlaşma derecesini, bala uygulanan ısıl işlem ve depolama koşulları belgelenecek. Ayrıca balın içeriklerinin analizi ile balın antioksidan aktivitesini, balın elde edildiği bitki kaynağı ve içerdiği kül miktarını ve balın uygun zamanda hasat edilip edilmediğini gösteren parametreler incelenecek. Merkezi Araştırma Laboratuvarı'nın aldığı akreditasyon ile bölgede bal kalitesi üzerine yapılan çalışmalarda doğru ve güvenilir testler ile bölgede üretilen balların kalite sınıflandırılmasında etkin sonuçlar alınması bekleniyor. Yapılan analizler ile de bal tağşişi ve gıda sahteciliğinin önlenmesi amaçlanıyor. Ayrıca, laboratuvarımızdan elde edilen veriler ile bal üzerinde etkili akademik çalışmalar yapılması hedefleniyor. Kaynakça:İHA

Covid-19 Rakun Köpeklerinden mi Yayıldı

Covid-19 salgını ilk ortaya çıktığında birçok yetkili virüsün Çin'de bir laboratuvardan yayıldığı fikrini komplo teorisi olarak yorumladı. Son zamanlarda dünya fikrini değiştirse de yeni bir araştırma tartışmaları alevlendirdi. New York Times’ın haberine göre, corona virüsünün kaynağı, hastalığın ilk defa görüldüğü Çin'in Vuhan kentindeki hayvan pazarında satılan rakun köpekleri olabilir.Uluslararası araştırma ekibi, gen dizilimi analizinde rakun köpeklerinin DNA'sında ciddi miktarda Covid-19 virüsü tespit etti. Uzmanlar, “Bu genetik verilerin analizi, söz konusu pazarda kaçak olarak satılan rakun köpeklerinin 2019 yılı sonunda Covid-19 taşıdığını ve hastalığın muhtemelen buradan yayıldığını gösteriyor” dedi. En Güçlü Araştırma Covid-19’un doğal kökene sahip olduğu teorisini destekleyen bu yeni araştırma, pazarda satılan bir hayvanı pandemiyle ilişkilendiren en güçlü çalışma. Ancak buna rağmen Covid-19'un rakun köpeklerinden insanlara geçtiğine dair yeni araştırmalar yapılması gerektiği bildirildi. Bu genetik verinin, laboravuvar sızıntısı teorisini çürüttüğü ve Vuhan'daki hayvan pazarında satılan virüslü hayvanların Covid pandemisinin kaynağı olabileceği yönündeki teoriyi güçlendirdiği kaydedildi. "Yanıt bulmaya yakınlaşıyoruz" Bulgular henüz bağımsız uzmanların değerlendirmelerde bulunduğu bilimsel bir dergide yayınlanmadı. Corona virüsünün insanları nasıl hasta etmeye başladığı hala belirsiz. Virüsün nasıl evrimleştiğine ilişkin genetik kayıtlarla genetik dizilimin eşleştirilmesi gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, yaptığı açıklamada, "Bu veriler, pandeminin nasıl başladığına ilişkin kesin yanıtlar sunmuyor. Ancak her veri parçası, bizi bu yanıtları bulmaya yaklaştırmada önemli rol oynuyor” dedi. KAYNAKÇA: AA

AstraZeneca’nın “durvalumab” Etkin Maddeli İlacı Akciğer Kanseri Sonuçları Olumlu

Akciğer kanseri dünyada kanserden ölümlerin ilk sırasında yer almaktadır. AstraZeneca, rezeke edilebilir erken evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) hastaları arasında devam etmekte olan AEGEAN faz 3, plasebo kontrollü çalışmanın analizinden olumlu sonuçlar aldığını duyurdu. Ameliyat önce ve ameliyattan sonrası karşılaştırıldı. Çalışma, ameliyattan önce ve ameliyattan sonra bir adjuvan monoterapi olarak neoadjuvan kemoterapi ile kombinasyon halinde AstraZeneca’nın durvalumab ile tedavi edilmesinin, olaysız sağkalımda istatistiksel olarak anlamlı ve klinik olarak anlamlı bir iyileşme gösterdi. Araştırma, tedavinin performansını tek başına neoadjuvan kemoterapi ve ardından cerrahi ile karşılaştırıldı. Denemeler Umut Verici IMFINZI iyi tolere edildi ve adjuvan ve neoadjuvan ortamlarında hiçbir yeni güvenlik endişesi kaydedilmedi. Ayrıca, neoadjuvan kemoterapiye durvalumab eklenmesi, bu kombinasyon için bilinen profil ile tutarlıydı ve komplikasyonları veya yan etkileri artırmadı. Tek başına kemoterapiye karşı hastaların ameliyat olma kabiliyetinde de hiçbir taviz yoktu. AstraZeneca Onkoloji Ar-Ge Başkan Yardımcısı Susan Galbraith, “Rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan hastalar, kemoterapi ve cerrahi tedaviye rağmen kabul edilemeyecek kadar yüksek nüks oranlarıyla karşı karşıyaydı. . Ameliyattan önce ve sonra durvalumab eklemenin, hastaların nüks veya ilerleme olayları olmadan yaşama süresini önemli ölçüde artırdığını gösterdik.” İlaç akciğer kanserinde önemli fayda sağladı! Baş ve Boyun Tıbbi Onkoloji Başkanı Profesör ve Torasik John V. Heymach, “Hastaları hem ameliyattan önce hem de sonra durvalumab ile erken tedavi etmek, yeni seçeneklerin acilen bulunduğu, rezeke edilebilir küçük hücreli dışı akciğer kanserinde önemli ve klinik olarak anlamlı bir fayda sağlıyor. Hastalara uzun süreli sağkalım için en iyi şansı sunmamız gerekiyordu. “EGE sonuçları, bu yeni durvalumab rejiminin bu tedavi amaçlı ortamda daha iyi sonuçlar sağlayabileceğine dair ikna edici kanıtlar sunuyor.” Nihai patolojik tam yanıt ve majör patolojik yanıt analizlerinden elde edilen sonuçlar daha önce duyurulan sonuçlarla aynı. Her yıl dünya çapında tahminen 2,2 milyon kişiye akciğer kanseri teşhisi konuyor ve hastaların %80-85’ine hastalığın en yaygın şekli olan KHDAK teşhisi konuyor. KAYNAKÇA: AA

KRK Hastaları Gereksiz Kemoterapiden Kurtulabilecek

Nature Medicine dergisinin 16 Ocak 2023 tarihli sayısında, kapak konusunda da yer alan "Moleküler rezidüel hastalık ve kolorektal kanserli hastalarda adjuvan kemoterapinin etkinliği" başlıklı çalışma yayımlandı. Çalışmanın yürütücüsü olan Japonya, Kashiwa, Chiba, Japonya Ulusal Kanser Merkezi Hastanesi hekimlerinden Dr. Takayuki Yoshino, Natera tarafından geliştirilen kişiselleştirilmiş kan testine ilişkin güncel bilgiyi paylaştı. Buna göre, kişiselleştirilmiş  kan testi, ameliyat geçirmiş kolorektal kanserli (KRK) hangi hastaların, hayatta kalma sonuçlarından ödün vermeden ameliyat sonrası adjuvan kemoterapi tedavisinden (ACT) fayda göreceğini tahmin edebilecek. 1000 KRK HASTASI KATILDI Çalışma, kanser teşhisi konan hastalarda tedaviyi izlemek ve moleküler rezidüel hastalığı (MRD) değerlendirmek için özel olarak tasarlanmış dolaşımdaki tümör DNA'sı (ctDNA) takip testi kullanılarak 1000'den fazla KRK hastası üzerinde gerçekleştirildi. Signatera MRD adlı kişiselleştirilmiş kan testi, onkoloji için hücresiz DNA testine odaklanan bir şirket olan Natera tarafından geliştirildi. Çoğu yüksek riskli KRK hastasında, kalan kanser hücrelerini temizlemek ve nüksetme riskini azaltmak için ameliyattan sonra otomatik olarak kemoterapi önerilir. Bununla birlikte, daha önceki araştırmalar KRK hastalarının yalnızca yüzde 30'unun ameliyat sonrası kemoterapiden fayda gördüğünü, yüzde 50'sinin ameliyatla halihazırda iyileştiğini ve yüzde 20'sindeyse ek kemoterapiye rağmen hastalığın nüksettiğini göstermiştir. SAĞLIK SİSTEMİNİN YÜKÜ AZALACAK Yeni test, KRK için bakım kılavuzlarına dahil edilirse, sağlık sistemi üzerinde olan yükü azaltırken hastaları ek kemoterapinin gereksiz ağrılarından potansiyel olarak kurtarabilir. Dr. Takayuki Yoshino, "Şimdiye kadar, onkologların hangi kolorektal kanser hastalarının adjuvan sistemik tedaviden fayda görebileceğini belirlemek için yeterli araçlara sahip olmadığını” ifade etti ve yeni test için şu yorumu yaptı:  "Bu çalışma , Signatera MRD-pozitif hastaların adjuvan tedavisinde önemli ölçüde fayda sağlayacak. MRD-negatif hastaların ise klinik veya patolojik aşamadan bağımsız olarak güvenle gözlemlenebileceğine dair güçlü kanıtlar sunuyor." Söz konusu ctDNA bulguları, halı hazırda devam eden CIRCULATE-Japonya çalışmasının (UMIN000039205) gözlemsel GALAXY kolundan alındı. Çalışma boyunca, ameliyat edilebilir, evre II-IV KRK'si olan bin 39 hastada ameliyat öncesi ve sonrası ctDNA analiz edildi. Bu hasta grubunda, yaklaşık dört haftada ctDNA varlığının daha yüksek nüks riskiyle bağlantılı olduğunu ve evre II veya III KRK'li hastalarda nüks riskiyle ilişkili en önemli prognostik faktörü oluşturduğu saptandı. Esasen çalışma, ameliyattan dört hafta sonra MRD pozitif olan hastaların (%18) ACT'den önemli ölçüde fayda sağladığını, MRD negatif olan hastaların ise (%82) tedaviden önemli bir fayda görmediğini göstermekte. KRK KILAVUZLARINA GİREBİLİR Araştırmacılar, "Ameliyat sonrası ctDNA pozitifliğinin, ACT'den fayda sağlayan evre II/III hastaları belirlediğini" vurguladı. Çalışma, rezeke edilebilir KRK'de ctDNA'nın en büyük ve en kapsamlı prospektif analizlerinden birini temsil etmekte ve ctDNA testinin, nüks riski yüksek olan ve ACT'den fayda görme olasılığı yüksek olan hastaları belirlemek için kullanılmasını desteklemekte. Natera onkoloji baş tıbbi sorumlusu Dr. Minetta Liu, CIRCULATE konsorsiyumu ile ortak olmaktan gurur duyduklarını ve Signatera'yı ABD, Japonya ve dünya çapında tüm kolorektal kanser hastalarına erişilebilir kılmak için sabırsızlandıklarını ifade etti. Ulusal Kanser Bakım Network’ünün (NCCN) bu bulguları 2023'te KRK kılavuzlarına dahil etmesi bekleniyor. Bu adım, hastalar için sonuçları iyileştirme potansiyeliyle hassas tıbbın klinik bakıma dönüştürülmesini temsil etmekte. Bulgular ayrıca, özellikle kanser taraması anlamında, dolaşımdaki DNA'ya odaklanan fragmentomik alanına da katkıda bulunuyor. FRAGMENTOMİK NEDİR? Ivanov ve arkadaşalrı terimi ilk olarak cirDNA parça boyutu profillerinin çalışmasına atıfta bulunmak için kullandı. Fragmentomik terimi ilk olarak Zamyatnin tarafından bir dizi moleküler fragmanın yapı ve fonksiyonlarının incelenmesine atıfta bulunarak önerildi; tüm biyomolekül parçalarına "fragmentom" adı verildi. KAYNAKÇA:  M. Ivanov, A. Baranova, T. Butler, P. Spellman, V. Mileyko Non-random fragmentation patterns in circulating cell-free DNA reflect epigenetic regulation, BMC Genom., 16 (2015), p. S1. A.A. Zamyatnin Fragmentomics of natural peptide structures Biochemistry., 74 (2009), pp. 1575-1585. Yazar Linki: https://www.nature.com/articles/s41591-022-02115-4

Akciğerlerdeki Kanserojen Hücreler Yeni Bir Teknolojiyle Değiştirilebilecek

Kore İleri Bilim ve Teknoloji Enstitüsü (KAIST) liderliğinde bir araştırma ekibi, akciğerlerdeki kanserojen hücrelerin özelliklerini değiştirmenin yanı sıra hem ilaç direncini hem de vücudun diğer bölgelerinde çoğalma yeteneklerini ortadan kaldırmak için sistem biyolojisi yaklaşımını kullandı. Bulgular, Cancer Research'te "Hücre kaderini yeniden programlama stratejisi, Hibrit durumlardan kaçınırken akciğer kanseri hücrelerinin epitelyal-mezenkimal geçişini tersine çevirir" başlığıyla yayımlandı. SİSTEM BİYOLOJİSİ YAKLAŞIMI Araştırmacılar, "Birincil kanserin epitelyal-mezenkimal geçişinin (EMT), metastaz ve ilaç direnci dahil olmak üzere ölümcül özelliklerin kazanılmasına katkıda bulunduğuna" dikkat çektiler. EMT'yi engellemek veya tersine çevirmek, kanser tedavisini iyileştirmek için etkili bir strateji olabilir. Bununla birlikte, kanser hücreleri genellikle yüksek metastatik potansiyele sahip hibrit EMT durumlarına geçiş yaptığından, tam EMT geri dönüşünün (rEMT) nasıl elde edileceği hala belirsizdir. Araştırmacılar bu sorunun üstesinden gelmek için bir sistem biyolojisi yaklaşımı kullandılar ve rEMT'yi hibrit özellikler olmadan çalıştırmada birincil rolü oynayan bir çekirdek düzenleyici devre belirlediler. Prof. Kwang-Hyun Cho'nun araştırma ekibi, metastatik yeteneği olmayan epitel hücrelerle metastatik yeteneği olan mezenkimal hücreler arasında, akciğer kanseri hücrelerinin EMT'sinde çeşitli kanser hücresi durumlarını simüle etti. Bir moleküler ağ matematiksel modeli kuruldu ve bilgisayar simülasyonu analizi ve moleküler hücre deneyleri yoluyla mezenkimal hücrelerin durumunu epitel hücrelerine geri döndürebilen kilit düzenleyiciler keşfedildi. SİMULASYON ANALİZİ YAPILDI EMT'nin karmaşıklığından dolayı, mezenkimal kanser hücrelerinin geçiş sürecini, metastatik yeteneğin ve ilaç direncinin ortadan kaldırıldığı bir epitel hücre durumuna tamamen tersine çevirmek zor olmuştur. Araştırma ekibi, EMT sürecini yöneten gen düzenleme ağının matematiksel bir modelini oluşturdu. Daha sonra moleküler hücre deneyleri aracılığıyla 'p53', 'SMAD4' ve 'ERK1' ve 'ERK 2'yi (topluca ERK'ler) akciğer kanseri hücrelerini mezenkimal hücre durumuna dönüştürebilen, EMT hibrit hücre durumundan kaçınırken artık metastaz yapma yeteneği göstermeyen ve bir epitel hücre durumuna geri dönebilen üç temel moleküler hedefi belirlemek ve doğrulamak için büyük ölçekli bilgisayar simülasyon analizi ve sistem ağ kontrol teknolojisini uyguladılar. Bulgular, insan vücudunda kanser dokusunun oluştuğu gerçek ortamda olduğu gibi, TGF-β stimülasyonunun mevcut olduğu koşullar altında mezenkimal hücrelerin epitel hücresi durumuna döndürülebileceğini kanıtlaması açısından önemli. Cho, "Yüksek metastatik özellikler ve ilaçlara direnç kazanmış akciğer kanseri hücrelerinin durumunu tersine çevirmeyi ve onları kemoterapiye yenilenmiş duyarlılıkla tedavi edilebilir bir epitel hücre durumuna geri döndürmeyi başardıklarıni’ vurguladı. Araştırma bulguları kanser hastalarının prognozunu iyileştirebilecek yeni bir tedavi stratejisi sunuyor. KAYNAKÇA: https://aacrjournals.org/cancerres/article/doi/10.1158/0008-5472.CAN-22-1559/716013/A-cell-fate-reprogramming-strategy-reverses - AYDINLIK

Meme Kanseri Çalışmalarına Bir Yenisi Eklendi

  Tedavideki son gelişmelere rağmen meme kanseri kadınlarda en önemli kanserden ölüm nedenidir. Bu yüzden yeni prognoz biyobelirteçlerinin ve kişiselleştirilmiş tedavilerin belirlenmesi çok önemlidir. Meme kanseri histolojisi, genetiği ve tedaviye yanıt açısından  yüksek patolojik ve biyolojik heterojenite gösterir. Östrojen ve progesteron reseptörü (ER, PR), insan epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER2) ve KI67 ifadesi meme kanseri prognozu ve tedavisi için belirleyicidir. ER, PR ve HER2 ifadesinden yoksun tümörler, üçlü negatif meme kanseri olarak adlandırdığımız grup, kısmen sınırlı tedavi olanakları nedeniyle meme kanseri alt tiplerinin arasında kötü prognoz ile ilişkilendirilmiştir. Meme kanserinde RANKL ve reseptörü RANK, potansiyel belirleyici biyobelirteçlerdir. RANK, hormon reseptör negatif tümörlerin yüzde 40'ında ve luminal tümörlerin yüzde 20'sinde ifade edilir. Bu bilgiler ışığında İspanya Ulusal Kanser Araştırma Merkezi (CNIO) ve Bellvitge Biyomedikal Araştırma Enstitüsü bilim insanları, denosumab tedavisinden fayda görebilecek hastaları seçmek amacıyla, dört bağımsız kohorttan hormon reseptörü ifadesi olmayan 777 doku  dahil 2 binden fazla meme tümöründe RANK proteini ve onun RANKL ligandının ifadesini analiz etti. SAĞKALIM YARARI BİLİNMİYOR Denosumab şu anda osteoporoz ve kemik metastazlarını tedavi etmek için kullanılmaktadır. On yılı aşkın bir süredir, meme kanseri tedavisindeki potansiyel terapötik faydası da calışılmıştır. Bununla birlikte, çelişkili klinik veriler nedeniyle, meme kanseri hastalarında sağkalım yararı halen belirsizdir. Araştırma ekibi, EMBO Molecular Medicine dergisinde, çalışma sonuçlarını "RANK, ER-negatif postmenopozal meme kanserinde kötü bir prognoz belirteci ve terapötik bir hedeftir" başlığıyla yayımladı. Bu çalışma RANK protein ifadesinin hormon reseptörü olmayan tümörlerde daha sık olduğunu göstermekte. Ayrıca kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkilendirildi. DENOSUMAB ETKİSİN DESTEKLEDİ Güçlü preklinik verilere rağmen, RANKL inhibitörü denosumabın meme kanseri hastalarında kemiğin ötesinde terapötik faydası belirsizdir. Denosumabdan fayda görebilecek hastaları seçmeyi amaçlayarak, burada dört bağımsız kohorttan 2 binden fazla meme tümöründe (777 östrojen reseptörü negatif/ER-) RANK ve RANKL protein ifadesi analiz edildi. RANK protein ifadesi, kötü prognoz ve kemoterapiye zayıf yanıt ile ilişkili olan ER- tümörlerde daha sık bulundu. ER− meme kanseri hastalardan türetilen ortoksenogreftlerde (PDX'ler), RANKL inhibisyonu, tümör hücresi proliferasyonunu ve çapını azalttı, tümör bağışıklığını ve metabolizmasını düzenledi ve kemoterapiye yanıtı iyileştirdi. İlginç bir şekilde, tümör RANK protein ifadesi menopoz sonrası meme kanseri hastalarında kötü prognoz ile ilişkilidir. Kötü prognoz NFKB sinyalinin aktivasyonu, immün ve metabolik yolların modülasyonu ile oluşmakta ve bu durum RANK sinyalinin menopozdan sonra arttığını düşündürmekte. Araştırma sonuçları , RANK protein ifadesinin menopoz sonrası ve ER- meme kanseri hastalarında kötü prognozun bağımsız bir biyobelirteci olduğunu ve menopozdan sonra RANK+ ER- tümörleri olan meme kanseri hastalarında denosumab gibi RANK yolu inhibitörlerinin terapötik faydasını desteklediğini göstermekte SINIRLI TEDAVİ SEÇENEKLERİ Hormon reseptörü olmayan tümörler; Östrojen ve progesteron reseptörlerinden yoksun kanser hücrelerinin prognozu daha kötüdür ve tedavi seçenekleri sınırlıdır. CNIO Transformasyon ve Metastaz Grup Başkanı Eva González-Suárez, "Hormon reseptörü negatif meme tümörleri grubunun heterojenliği göz önüne alındığında, bu hastaların prognozunu daha iyi ayırt eden biyobelirteçlere sahip olmanın, özellikle de bu biyobelirteçlerin en uygun tedavinin secilmesine izin vermesinin" önemine dikkat cekti. . Araştırmacılar “Sonuçlarının güvenilirliğinin yüksek olduğunu’ vurgulayarak Denosumab tedavisinden fayda sağlayabilecek hastaların seçilerek meme kanseri denemelerine başlama seçeneğini yeniden etkinleştirebilecek bir grup hastanın olduğunu öne sürüyorlar. González-Suárez, bu nedenle bir sonraki adımın "RANK reseptörünü ifade eden hormon reseptörü negatif tümörleri olan menopoz öncesi ve sonrası hastalarda bir klinik araştırma tasarlama" olacağı belirtiyor. KAYNAKÇA: Aydınlık Gazetesi Yazar Linki: https://www.embopress.org/doi/epdf/10.15252/emmm.202216715

RETT SENDROMU'NUN ARTIK TEDAVİSİ VAR

Contemporaray Clinical Trials dergisinde, Trofinetid Gizlilik Sözleşmesinin, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildiği haberi yer aldı.  Buna göre FDA, Acadia Pharmaceuticals’un DAYBUE'yi iki yaş ve üzerindeki yetişkin ve pediatrik hastalarda Rett sendromunun tedavisi için onayladı. Rett sendromunun tedavisi için onaylanan ilk ve tek ilaç olan DAYBUE, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi FDA tarafından onaylandı.  Acadia İlaçları'nın CEO'su Steve Davis bu gelişmenin Rett topluluğu ve Acadia için önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Davis “Bugünün gerçeğe dönüşmesine katkıda bulunan tüm Rett sendromlu hastalara, bakıcılara, klinik araştırmacılara ve çalışanlarına minnettar olduğunu ve DAYBUE'yu hastalara olabildiğince çabuk ulaştırmayı dört gözle beklediklerine” dikkat çekti. NADİR HASTALIKLAR ARASINDA Rett sendromu, nadir, genetik, nörolojik bir hastalıktır. Tipik olarak X kromozomu üzerinde bulunan MECP2 geninde oluşan bir mutasyonun neden olduğu karmaşık, nadir, nörogelişimsel bir bozukluktur. Rett sendromu neredeyse sadece kızlarda (iki X kromozomu olan) görülür, çok az erkeği etkileyer. Çünkü (sadece bir X kromozomu olan) erkek bebekler genellikle hayatta kalmaz.  Bebek, 6 ila 18 aylık olana kadar normal bir gelişim dönemi ile karakterizedir, ardından edinilen iletişim becerilerinin kaybı ve amaçlı el kullanımı ile önemli bir gelişimsel gerileme gelir. Rett sendromunun semptomları ayrıca el sıkma ve alkışlama gibi el stereotipilerinin gelişimini ve yürüme anormalliklerini içerebilir. "Normale yakın" bir gelişim döneminden sonra, çocuk 1 ila 2 yaşları arasında genellikle hareketlilik, konuşma ve el kullanımı gibi temel becerilerde gerileme yaşar. Çocuk bu aşamada çok içine kapanık görünebilir ve bu genellikle otistik spektrumda olduğuna dair yanlış bir teşhise yol açar. Regresyon sonrası epilepsi, solunum bozukluğu, skolyoz, ve bağırsak problemleri gibi çoklu komorbiditeler ortaya çıkar. Bozukluk genetik olsa da, vakaların çoğunda kalıtsal değildir. Rett sendromlu kişilerde derin ve çoklu fiziksel ve öğrenme engelleri vardır. Hayatları boyunca destek için tamamen başkalarına bağımlıdırlar. Rett sendromunun ABD’de  6 ila 9 bin hastayı etkilediği, yaklaşık 4 bin 5 yüz hastada da teşhis edildiği öngörülüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde görülme sıklıği ise 1/10000 olarak bildirilmiştir. ONAY SÜRECİ VE YAN ETKİLER DAYBUE'nin FDA onayı, 5 ila 20 yaşları arasındaki Rett sendromlu 187 kadın hastada trofinetidin plaseboya karşı etkinliğini ve güvenliğini değerlendiren önemli bir Faz III LAVENDER çalışmasının sonuçlarıyla desteklenmiştir.  Çalışmada 12’nci haftada, DAYBUE ile tedavi, Rett Sendromu Davranış Anketi (RSBQ) toplam skorunda (p=0,018) ve Clinical Global Impression (CGI-I) ölçeği puanında (p=0,003) başlangıca göre değişiklikle ölçüldü. Bunun üzerine, her iki birincil etkililik uç noktasında plaseboya kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme kaydedildi. RSBQ Rett sendromunun bir dizi semptomunu değerlendiren seslendirmeler, yüz ifadeleri, bakışlar, el hareketleri (veya klişeler), tekrarlayan davranışlar, nefes alma, gece davranışları ve ruh hali dahil olmak üzere bir bakıcı değerlendirmesidir. CGI-I, bir hastanın iyileşip iyileşmediğini veya kötüleştiğini gösteren küresel bir doktor değerlendirmesidir. Çalışmada en sık görülen yan etkiler ishal (%82) ve kusma (%29) olmuş. Uluslararası Rett Sendromu Vakfı CEO'su Melissa Kennedy, "Bu gelişimin, Rett sendromu topluluğu için tarihi bir gün ve bu durum için onaylanmış bir tedavinin gelmesini sabırsızlıkla bekleyen hastalar ve bakıcılar için anlamlı bir an" olduğuna dikkat çekti. Öte yandan Trofinetid Gizlilik Sözleşmesi, dosyalama ve inceleme için Eylül 2022'de FDA tarafından kabul edildi. Şirket, DAYBUE'nin Nisan 2023'ün sonuna kadar piyasaya sunulmasını bekliyor. KAYNAKÇA: AYDINLIK GAZETESİ/ https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1551714422000301?via%3Dihub

Abdi İbrahim İlaç , Kristal Havan Ödülleri Kapsamında 5 Kategoride Ödül Kazandı

1912 yılından bu yana hayatı iyileştirme misyonuyla hareket eden Abdi İbrahim, Ar-Ge alanında gerçekleştirdiği çalışmaları ve yatırımlarıyla 11. Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi kapsamında verilen Kristal Havan Ödülleri’nde 5 dalda ödüle layık görüldü. Kimyagerler Derneği'nin bu yıl Antalya’da 11’incisini düzenlediği Uluslararası İlaç Kimyası Kongresi’nin açılış gününde, ilaç şirketlerinin Ar-Ge alanındaki çalışmaları 7 ayrı kategoride ödüllendirildi. Bu kapsamda Abdi İbrahim, “En Fazla Ar-Ge Yatırımı Yapan İlaç Firması” kategorisi de dahil olmak üzere 5 dalda ödülün sahibi oldu.  AR-GE YATIRIMLARINA HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR Abdi İbrahim’in Türkiye’de en çok Ar-Ge yatırımı gerçekleştiren şirketlerden birisi olduğuna dikkat çeken Abdi İbrahim Ar-Ge Direktörü Udaya Dude gerçekleştirdiği konuşmada, Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarının odağında, ulusal ve uluslararası pazarlarda Abdi İbrahim'e rekabet üstünlüğü kazandıracağını düşündükleri yüksek teknoloji gerektiren katma değeri yüksek ürünlerin yer aldığını söyledi. Tüketici sağlığı alanında rakiplerinden farklılaşan ürünler ve iş modelleri geliştirme, biyoteknoloji alanında ise kendi biyoteknolojik ilaçlarını üretmek için çalışmalarını aralıksız sürdürdüklerini dile getiren Dude, bu çalışmalarında Ar-Ge vizyonunun büyük rolü ve katkısı olduğunu söyledi. Ar-Ge merkezlerinin, ulusal ve uluslararası ilaç endüstrisinin değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla inhalasyon teknolojisi ve nanoteknolojik yöntemlerle ilaç geliştirme yeteneği ve altyapısına sahip olduğunun altını çizen Dude, şirket içinde yürütülen projelerin yanı sıra, yurt içi ve yurt dışındaki bilimsel kuruluşlarla hayata geçirdikleri ortak projeler ile know-how transferi gerçekleştirdiklerini söyledi. Türkiye'nin ve ilaç sektörünün geleceğine yönelik yeni adımlar atma vizyonları çerçevesinde, Ar-Ge çalışmalarına hız kesmeden devam edeceklerini söyleyen Dude, bu alandaki yatırımlarının böylesi prestijli organizasyonlarda ödüllerle taçlandırılmasının kendilerini hem sevindirdiğini hem de daha iyisini yapmak için motive ettiğini de söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.   Abdi İbrahim’in ödül kazandığı kategoriler ise şöyle:  •2021 en fazla Ar-Ge harcaması yapan ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla proje üreten ilaç firmaları •2021 Ar-Ge merkezinde en fazla personel istihdam eden ilaç firmaları  •2021 Ar-Ge merkezinde görevli kadın personel sayısı •2021 Ar-Ge merkezinde görevli yüksek lisans ve doktoralı personel sayısı Kaynak : Basın Bülteni

BioNTech ve OncoC4, Çoklu Katı Tümör Endikasyonlarında Yeni Kontrol Noktası Antikorunu Birlikte Geliştirecek

BioNTech, anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi geliştirmek ve ticarileştirmek için OncoC4’ten dünya çapında özel lisans alacak. BioNTech ve OncoC4, 2023’te başlaması planlanan randomize Faz 3 denemesiyle çeşitli katı tümör endikasyonlarında monoterapi veya anti-PD1 ile kombinasyon halinde ONC-392’yi birlikte geliştirecek. BioNTech ayrıca terapötik etkiyi artırmak ve daha büyük hasta popülasyonlarının kilidini açmak amacıyla tamamlayıcı etki biçimlerini değerlendirmek için ONC-392’yi tescilli onkoloji ürünü adaylarıyla birleştirmeyi planlıyor. OncoC4, 200 milyon $’ı önceden alacak ve geliştirme, düzenleyici ve ticari dönüm noktası ödemeleri ve çift haneli kademeli telif ücretleri almaya uygun olacak.  BioNTech SE ile kendini aşağıdakilerin keşfine ve geliştirilmesine adamış bir klinik aşamalı biyofarmasötik şirketi olan OncoC4, Inc. (“OncoC4”) kanser tedavisi için yeni biyolojik ürünler, bugün OncoC4’ün yeni nesil anti-CTLA-4 monoklonal antikor adayı ONC-392’yi çeşitli kanser endikasyonlarında monoterapi veya kombinasyon tedavisi olarak geliştirmek ve ticarileştirmek için dünya çapında özel bir lisans ve işbirliği anlaşması imzaladıklarını duyurdu. . İşlemin, alışılagelmiş kapanış koşullarına ve düzenleyici izinlere tabi olarak 2023’ün ilk yarısında kapanması bekleniyor. CTLA-4, çeşitli mekanizmalar yoluyla bağışıklık hücrelerinin aktivitesini inhibe eden bir moleküldür. OncoC4’ün CTLA-4 antikor adayı ONC-392, tümör mikroçevresindeki immünosupresif T hücrelerini (düzenleyici T hücreleri, “Treg’ler”) silmeyi, ancak sağlıklı dokulardaki Treg’leri korumayı amaçlar. Potansiyel olarak farklılaştırılmış bir güvenlik profili ile ONC-392, klinikte daha etkili bir doz rejimi ve daha başarılı tümör öldürme elde edebilir. İlerlemiş katı tümörleri olan hastalarda devam eden Faz 1/2 çalışmasından ( NCT04140526 ) elde edilen veriler, 2022 ve 2021’de SITC’de sunuldu.burada ONC-392, metastazlı hastalarda, özellikle PD-1 ve CTLA-4’ü hedefleyen immünoterapilerde ilerleyen hastalarda, tek ajan olarak veya pembrolizumab ile kombinasyon halinde cesaret verici klinik aktivite gösterdi. ONC-392, immünoterapiye dirençli küçük hücreli dışı akciğer kanseri (“NSCLC”) için bir monoterapi olarak ABD Gıda ve İlaç İdaresi’nden (“FDA”) Fast Track atamasını aldı. PD-1’e dirençli NSCLC’nin monoterapisindeki veriler, ONC-392’yi bu endikasyonda mevcut bakım standardına (NCT05671510) karşı monoterapi olarak değerlendirecek olan randomize bir Faz 3 çalışmasının başlatılmasını desteklemektedir . Aday şu anda platine dirençli yumurtalık kanserinde ( NCT05446298 ) pembrolizumab ile bir kombinasyon tedavisi olarak ek bir Faz 2 çalışmasında değerlendirilmektedir . BioNTech’in CEO’su ve Kurucu Ortağı Prof. OncoC4 tarafından ONC-392 antikorları üzerinde sunulan veriler, farklılaştırılmış bir güvenlik profiline ve çeşitli tümör tiplerinde teşvik edici klinik aktiviteye işaret etmektedir. İster tek başına ister kişiselleştirilmiş immünoterapilerimizle birlikte kullanılsın, bu antikorun immüno-onkoloji portföyümüze değerli bir katkı olduğuna inanıyoruz.” OncoC4’ün Kurucu Ortağı, CEO’su ve Bilimsel Baş Sorumlusu PhD Yang Liu, “Spesifik etki mekanizması nedeniyle, ONC-392’nin CTLA-4 hedefli immünoterapinin erişimini genişletme potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz” dedi . “Karşılanmamış tıbbi ihtiyaçları olan kanser endikasyonları için ONC-392’yi geliştirmede BioNTech ile el ele çalışmayı dört gözle bekliyoruz.” Kaynakça:HTTPS://İNVESTORS.BİONTECH.DE

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum