Haberler

Katar 2022 FIFA Dünya Kupası,Türk İklimlendirme Sektörünün Merceği Altında

Türk İklimlendirme Sektörü, 2022 yılında FIFA Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olan Katar’ın iklimlendirme alanında yapacağı yatırımların adresi olmak istiyor. Bu doğrultuda çalışan İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB) 05-08 Ekim 2020 tarihleri arasında Katar’a düzenlediği ikinci sanal heyet organizasyonunu 80 saat süren toplam 150 adet iş görüşmesi ile tamamladı. Katar sanal ticaret heyetine ülkemizden 18 firma, Katar’dan ise 42 farklı firma katılım sağlarken yapılan görüşmelerde ticari ilişkiler geliştirilmesine ve büyütülmesine yönelik pek çok konu firmalar arasında masaya yatırıldı. Doha Büyükelçimiz Dr. M. Mustafa Göksu’nun açılışını yaptığı Katar Sanal Heyet organizasyonuna Türkiye’den ısıtma, soğutma, havalandırma ve klima ürün grupları üreticisi firmalar iştirak etti.Katar Sanal Heyet Organizasyonu, 05 Ekim 2020 tarihinde Doha Büyükelçimiz Dr. M. Mustafa GÖKSU, Doha Ticaret Müşaviri Yasemin Ürkmez Aydın, İSİB Yönetim Kurulu Üyesi ve Katar Sanal Heyet Başkanı Levent Aydın ile heyet katılımcısı firmaların temsilcilerinin katıldığı bir bilgilendirme toplantısı ile başladı. 06-07 ve 08 Ekim 2020 tarihlerinde ikili iş görüşmelerinin gerçekleştirilmesi planlanan toplantılar görüşmelerin oldukça verimli geçmesi nedeniyle toplam 10 güne yayıldı. Zoom programı üzerinden Katar’da yerleşik İklimlendirme Sektöründen (HVAC Sektörü) ithalatçı, inşaat ve taahhüt hizmetleri ve danışmanlık sektöründen 42 firma yetkilisi ile yapılan görüşmelerde Türk firmaları toplam 150  iş görüşmesi gerçekleştirdi. Kazakistan ile başlayan sanal heyet organizasyonlarının ihracatçılarımız için Katar ile daha da ivmelendiğini söyleyen İSİB Yönetim Kurulu Üyesi ve Katar Sanal Heyet Başkanı Levent Aydın, şunları ifade etti:  “İSİB olarak geçen ay yaptığımız Kazakistan sanal heyet toplantımızın sonuç odaklı ve çok verimli geçti. Üye firmalarımız ihracata dönüşecek birçok bağlantı gerçekleştirdi. Her sene yaklaşık 1,4 milyar dolar iklimlendirme sektörü ithalatı yapan Katar, Türkiye için çok önemli bir pazar. Ekonomik ve siyasi yönden çok yakın olduğumuz Katar, pandemi sonrası futbolda Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak. Bu doğrultuda ciddi yatırımları söz konusu. Biz de Türk İklimlendirme Sanayicileri olarak bu yatırımların adresi olmak istiyoruz. 6 Ekim’de başladığımız iş görüşmeleri verimlilik ve sonuç odaklı olması açısından çok iyi geçtiğinden görüşme takvimini 10 güne yaymak zorunda kaldık. Tesisat ve havalandırma ürünleri başta olmak üzere tüm ürün gamlarında detaylı sunumlar ve görüşmeler gerçekleştirdik. Bu sunumlar Katar’daki muhataplarımız tarafından da oldukça ilgiyle karşılandı. Firmalarımız için görüşmelerin ihracata dönmesi amacıyla toplantılar ardından da firmalarımıza desteğe devam edeceğiz.” Türk İklimlendirme Sektörü, FIFA Dünya Kupası 2022’nin Havasını Değiştirmeye Hazırlanıyor Türk İklimlendirme Sektörü, 2022 yılında FIFA Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olan Katar’ın iklimlendirme alanında yapacağı yatırımların adresi olmak istiyor. Bu doğrultuda çalışan İklimlendirme Sanayi İhracatçıları Birliği (İSİB) 05-08 Ekim 2020 tarihleri arasında Katar’a düzenlediği ikinci sanal heyet organizasyonunu 80 saat süren toplam 150 adet iş görüşmesi ile tamamladı. Katar sanal ticaret heyetine ülkemizden 18 firma, Katar’dan ise 42 farklı firma katılım sağlarken yapılan görüşmelerde ticari ilişkiler geliştirilmesine ve büyütülmesine yönelik pek çok konu firmalar arasında masaya yatırıldı. Doha Büyükelçimiz Dr. M. Mustafa Göksu’nun açılışını yaptığı Katar Sanal Heyet organizasyonuna Türkiye’den ısıtma, soğutma, havalandırma ve klima ürün grupları üreticisi firmalar iştirak etti. Katar Sanal Heyet Organizasyonu, 05 Ekim 2020 tarihinde Doha Büyükelçimiz Dr. M. Mustafa GÖKSU, Doha Ticaret Müşaviri Yasemin Ürkmez Aydın, İSİB Yönetim Kurulu Üyesi ve Katar Sanal Heyet Başkanı Levent Aydın ile heyet katılımcısı firmaların temsilcilerinin katıldığı bir bilgilendirme toplantısı ile başladı. 06-07 ve 08 Ekim 2020 tarihlerinde ikili iş görüşmelerinin gerçekleştirilmesi planlanan toplantılar görüşmelerin oldukça verimli geçmesi nedeniyle toplam 10 güne yayıldı. Zoom programı üzerinden Katar’da yerleşik İklimlendirme Sektöründen (HVAC Sektörü) ithalatçı, inşaat ve taahhüt hizmetleri ve danışmanlık sektöründen 42 firma yetkilisi ile yapılan görüşmelerde Türk firmaları toplam 150  iş görüşmesi gerçekleştirdi. Kazakistan ile başlayan sanal heyet organizasyonlarının ihracatçılarımız için Katar ile daha da ivmelendiğini söyleyen İSİB Yönetim Kurulu Üyesi ve Katar Sanal Heyet Başkanı Levent Aydın, şunları ifade etti:  “İSİB olarak geçen ay yaptığımız Kazakistan sanal heyet toplantımızın sonuç odaklı ve çok verimli geçti. Üye firmalarımız ihracata dönüşecek birçok bağlantı gerçekleştirdi. Her sene yaklaşık 1,4 milyar dolar iklimlendirme sektörü ithalatı yapan Katar, Türkiye için çok önemli bir pazar. Ekonomik ve siyasi yönden çok yakın olduğumuz Katar, pandemi sonrası futbolda Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak. Bu doğrultuda ciddi yatırımları söz konusu. Biz de Türk İklimlendirme Sanayicileri olarak bu yatırımların adresi olmak istiyoruz. 6 Ekim’de başladığımız iş görüşmeleri verimlilik ve sonuç odaklı olması açısından çok iyi geçtiğinden görüşme takvimini 10 güne yaymak zorunda kaldık. Tesisat ve havalandırma ürünleri başta olmak üzere tüm ürün gamlarında detaylı sunumlar ve görüşmeler gerçekleştirdik. Bu sunumlar Katar’daki muhataplarımız tarafından da oldukça ilgiyle karşılandı. Firmalarımız için görüşmelerin ihracata dönmesi amacıyla toplantılar ardından da firmalarımıza desteğe devam edeceğiz.”

İklimlendirme Sektöründe Dijital Dönüşüm Dönemi

ISKAV, HVAC&R endüstrisinin dijitalleşmesinde büyük rol oynayacak olan BIM (Building Information Modelling) konusunda Eurovent Services Company’nin iştiraki olan PRODBIM’e ortak oldu. Konu hakkında iklimlendirme sektöründe yapılacak çalışmalarda ISKAV’a görev verildiğinden beri ISKAV BIM Merkezi’nin kurulmasına yönelik çalışmalar hız kazandı.PRODBIM yetkilileri, ISKAV bünyesinde kurulan BIM Komisyonu çalışmalarını yakından takip etmiş ve sonucunda kendilerinden ortaklık teklifi gelmiştir. Konuyu değerlendiren vakıf yönetimi, komisyonun da görüşünü alarak PRODBIM projesine ortak olunmasına karar vermiştir. Yapılan görüşmeler neticesinde anlaşmaya varılarak, 15 Kasım 2019 Cuma günü Büyükada’da gerçekleştirilen imza töreniyle iklimlendirme sektörünü yakından ilgilendirecek bu büyük adım atılmış oldu. Törene; ISKAV yönetim kurulu başkanı Taner Yönet, önceki dönem vakıf başkanı ve yönetim kurulu üyesi Metin Duruk, vakıf genel sekreteri ve BIM komisyonu başkanı Cem Savcı, vakıf müdürü Elif Akmehmet, PRODBIM başkanı Erick Melquiond, Eurovent Certificaiton Company temsilci ve mevzuat işleri müdürü Hüseyin Yüksel katıldılar. ISKAV Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yönet ile Prodbim başkanı Erick Melquiond tarafından atılan imzalar neticesinde Türk İklimlendirme Sektörü Prodbim sistemine dâhil oldu. Taner Yönet, sektörün ihracat seferberliğine önemli bir katma değer sağlayacak bu girişimin tüm sektöre hayırlı olmasını diledi. Erick Melquiond de Avrupa başta olmak üzere tüm Dünya’da geniş bir alana erişecek Prodbim sisteminde Türkiye gibi önemli bir değeri de yanlarında görmekten mutluluk duyduklarını ifade etti. Uluslararası birçok coğrafyada çeşitli sistemlere erişme imkânı sağlayan bu dijital kütüphaneye dâhil olmanın sektöre önemli faydalar sağlayacağı bilinciyle hareket edildi. Bu ortaklık, tasarım konusunda geçmişte yapılamayan birçok uygulamanın BIM ile daha sağlıklı gerçekleştiği, çeşitli ülkelerde de BIM faaliyetlerinin yaygınlaşarak yasal zorunluluk haline getirildiği bir dönemde gerçekleştirildi.   Kaynak : ISKAV

2020 Nobel Kimya Ödülü – Genetik Makas CRISPR-Cas9

2020 Nobel Kimya Ödülünü, DNA biçimlendirme araçlarını geliştiren iki bilim kadını kazandı. Emmanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna, gen biçimlendirme teknolojisindeki çalışmalarıyla Nobel Kimya Ödülünü paylaşan ilk kadınlar oldu. Crispr-Cas9 adıyla bilinen "genetik makaslar" yaşayan hücrelerdeki DNA'larda belirli ve hassas değişiklikler yapmaya izin veriyor. İkili, 1 milyon 110 bin dolarlık para ödülünü de paylaşacak. Charpentier ve Doudna'nın geliştirdiği araç, hem temel bilim araştırmalarında kullanıla bilir hem de kalıtımsal hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. Benlin'deki Max Planck Patojen Bilimi Birimi'nde çalışan Prof. Charpentier, ödülü kazandığını öğrendiğinde duygusal anlar yaşadığını söyledi. Chapentier, ödülü paylaşan ilk iki kadın bilim insanı olmaları konusunda ise "Umarım bu genç kızların bilim yoluna girişlerinde pozitif bir mesaj olur ve bilim yapan kadınların da araştırma alanlarında etkileri olabileceğini gösterebilir" dedi. Prof. Charpehtier Streptoccocus pyogenes adlı bakteri üzerine çalışmaları sırasında, tracrRNA adlı, daha önce bilinmeyen bir molekül keşfetti. Çalışmaları, tracrRNA'nın organizmanın bağışıklık sisteminin bir parçası olduğunu gösterdi. Crispr-Cas, genetik makaslar gibi DNA'larını kırparak, virüsleri silahsızlandırıyor. Charpentier, 2011'de çalışmasını yayımladıktan sonra, Berkeley Üniversitesi'nden Prof. Doudna'yla işbirliğine başladı. İkili, birlikte, bakterinin genetik makaslarını bir test tüpü içinde yeniden yarattılar. Kullanımının kolaylaşması için makasın moleküler yapısın basitleştirdiler. Bakteriyel makaslar, doğal formunda DNA'ları virüslerden ayırt edebiliyor. Ancak Charpantier ve Doudna, 2012'deki çalışmalarında, makasların herhangi bir yerde, herhangi bir DNA molekülünü kırpmak üzere, yeniden programlanabileceğini gösterdi. Crispr-Cas9 genetik makaslarının keşfinden bu yana, kullanımı patladı. Bu araçla çok sayıda bilimsel buluş yapılırken, tıpta da yeni kanser tedavilerinin klinik çalışmaları yapılıyor. Teknoloji, kalıtımsal hastalıkları tedavi etme vaadi de taşıyor. Şu anda milyonlarca kişiyi etkileyen orak hücreli aneminin tedavisi konusunda araştırmalar söz konusu. Ancak bazıları, gerekli kurallar uygulamaya girmeden Crispr'ın "tasarım bebekler" yatarılmasında kullanılabileceğinden kaygılı. Genetiğiyle oynanmış çocuklar, büyüyüp kendileri çocuk sahibi olduğunda genlerinde yapılan değişiklikler kuşaklar boyunca aktarılabiliyor bunun da insan nüfusu üzerinde kalıcı sonuçları olabilir. Bu çığır açan teknolojiye, ABD'de uzun süredir devam eden bir patent mücadelesi nedeniyle Nobel Ödülü verilmediği söyleniyordu. Patent savaşı, Berkeley Üniversitesi'ndeki Charpentier ve Doudna'nın grubuyla, MIT ve Harvard Broad Enstitüsü arasında. Anlaşmazlık konusu ise, Crispr tekniğinde ökaryotik hücrelerin kullanımıyla ilgili. İki kurum da, kendi uzmanlarının bu keşfi yaptığını iddia ediyor. Kaynak : BBC

Mikropor’un “Antimic Kaplı Filtre”leri Salgına Meydan Okuyor!

Mikropor’un Sabancı Üniversitesi tarafından geliştirilen ve “Antimic (Antimikrobiyal veya Biosidal Solüsyon)” ile kaplanmış filtreleri, yaşam alanlarındaki iç ortam hava kalitesini muhafaza ederek hem insan sağlığını tehdit eden mikrobiyal oluşumları önlüyor hem de enerji verimliliği sağlıyor. 30 yıla yaklaşan tecrübesiyle ilaç, gıda, HVAC ve enerji gibi endüstrilere temiz hava ve filtrasyon konularında ihtiyaca uygun çözümler sunan Mikropor,  “Antimic Kaplı Filtre”leri ile kapalı ortamlardaki virüsleri tutarak sağlıklı yaşam alanları sunuyor.  Sabancı Üniversitesi tarafından geliştirilen ve “Antimic (Antimikrobiyal veya Biosidal Solüsyon)” ile kaplanan filtreler, yaşam alanlarındaki iç ortam hava kalitesini muhafaza ederek hem insan sağlığını tehdit eden mikrobiyal oluşumları önlüyor hem de enerji verimliliği sağlıyor. Yüksek verimli EPA, HEPA ve ULPA filtrelerden mobil hava temizleyicilere kadar geniş bir ürün yelpazesine sahip olan Mikropor, ürünlerinin verimlilik değerlerini “Eurovent Sertifikası; ISO 16890 ve EN1822 Testleri” ile garanti ediyor. Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) salgını ile kapalı mekanlarda virüs taşıyan parçacıkların enfekte kişiler tarafından yayıldığını belirten Mikropor Satış Müdürü Tunga ELTETİK şunları söyledi :  “Sağlık tesisi, otel, AVM, okul, ofis, temiz oda uygulamaları ve bir çok endüstrinin  iklimlendirme sistemlerinde tercih edilecek "Yüksek Verimli Filtreler " ile etkili bir hava filtrasyonu yapılarak bu risk minimum seviyelere çekiliyor ve ortam partiküllerden arındırılmış hava ile şartlandırılıyor. Özellikle hastanelerdeki iklimlendirme sistemlerine uygulanacak iyi bir filtrasyon sistemi hem hastalar hem de sağlık çalışanları açısından hayati önem taşıyor. 0.2μm’dan büyük partiküllerin %99.99’unu tutabilen “Hepa Filtre”lerden geçirilerek doğru yöntemler ile ortama verilen temiz hava, enfeksiyonun yayılmasını önlüyor. Gıda endüstrisi ve hizmet sektöründe de hijyen şartlarının sağlanması büyük önem taşıyor.  Gerekli iç hava kalitesinin sağlanabilmesi için klima santrallerinin doğru şekilde işletilmesi, filtre değişimlerinin zamanında yapılması, filtre verimliliklerinin EPA veya HEPA sınıfına yükseltilmesi; eğer bu mümkün değilse kapalı ortamlarda, toplantı odalarında, açık ofislerde HEPA filtreli hava temizleyicilerin kullanılması gerekiyor. Yüksek verimli, antimikrobiyal (biosidal) kaplamalı filtrelerimiz sağlığımızı, çevreyi ve prosesi korurken, enerji maliyetlerini de düşürüyor.”  NURUS tarafından geliştirilen 'Covid-19 Test Kabinleri'ne de ürünleriyle destek verdiklerini açıklayan ELTETİK:  “İlk ünite, Sincan Devlet Hastanesi'nde kuruldu ve hizmet vermeye başladı. Pozitif ve negatif basınç alanlarıyla, sağlık personeli ile test yaptıran kişi arasındaki teması engelleyen kabinler, sağlık çalışanlarına virüsün bulaşma riskini ortadan kaldırıyor. Hayata geçirilen her ünite  günde 300 - 500 arasında testin güvenle ve süratle yapılmasına imkân sağlıyor. Geliştirilen 10 kabinden 9'u Ankara'daki hastanelere kurulurken, 1'i Eskişehir'e gönderildi. Bu vesileyle bu değerli projeye katkıda bulunabilmemize olanak sağlayan Nurus’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.” ELTETİK,  Mikropor olarak bundan sonra da odağında insan olan; hayata ve insana değer katan projeler üretmeye devam edeceklerini belirtti.    

Pandemi ile Mücadelede Etkili Çözüm: “Mia Air Hava Temizleyici”

Yaşam alanlarında havada bulunan partikülleri ve mikroorganizmaları yakalamak amacıyla geliştirilen Mia Air, ultra küçük boyuttaki partikülleri  (0,3 mikron) %99,99 oranında yakalayarak sağlıklı bir yaşam için gerekli  iç ortam hava kalitesi sunuyor. Dünyayı etkisi altına alan COVID-19 virüsünün, iç ortamlarda hava yoluyla yayılmasını engelleyen Mia Air, pandemi ortamında güvenli yaşam alanları sunuyor. COVID-19 pandemi süreci, iç hava kalitesinin önemini bir kez daha ortaya koydu. Kapalı alanlarda havada asılı kalan virüslerin, bakterilerin ya da mayt gibi tehlikeli mikroorganizmaların solunum yoluyla enfeksiyon riskini artırmaması için iç ortam havasının “Yüksek Verimlilikle Partikül Tutma” özelliğine sahip HEPA (H13/H14) filtrelerden geçirilmesi, insan sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Mikropor’un Hava Filtrasyonu alanındaki 33 yıllık tecrübesinin ve Ar-Ge çalışmalarının bir ürünü olan Mia Air, filtrasyon performansı ile rakiplerinden ayrılıyor. Sabancı Üniversitesi tarafından geliştirilen ve Mikropor’un Ar-Ge çalışmalarıyla hava filtrelerindeki performansı artırılan ANTIMIC Solüsyon sayesinde yakalanan mikroorganizmaların filtre ile ilk temas anında DNA/RNA zincirinin bozularak yok edilmesi sağlanıyor. Bu sayede filtre tarafından yakalanmış olan herhangi bir mikroorganizmanın insan sağlığını yeniden tehdit etme olasılığı yüksek oranda elimine ediliyor. Legionella Pneumophila bakterileri ile yapılan verimlilik testine göre ANTIMIC kaplı HEPA filtrelerin, kullanılmaya başlandığı ilk bir saat içerisinde ortamdaki bakteri yoğunluğunu %99,98 oranında azalttığı görülmüştür. Mia Air, içerisinde bulunan özel Partikül ve VOC (Uçucu Organik Bileşik) sensörleri ile iç ortam hava kalitesini sürekli olarak denetliyor ve yaşam alanın büyüklüğüne ve kirleticilerin yoğunluğuna göre değişen bir sıklıkta sürekli olarak havayı temizleyerek, enfeksiyon riskini en aza indiriyor. 610m³/h debide 100 m² taban alanına ve 3 metre tavan yüksekliğine sahip bir odayı saatte ortalama iki kez temizleyebilen Mia Air, yüksek kapasiteli bir “hava temizleyici” olarak pazarda öne çıkıyor. %100 taze havanın sağlanamadığı yaşam alanlarında hava kalitesini artırmak adına oldukça etkili bir teknolojiye sahip olan Mia Air; hastane odaları, yaşlı bakım evleri, kreşler, restoranlar, açık ofisler ve toplantı odaları başta olmak üzere birçok yaşam alanının iç ortam hava kalitesini yükselterek solunum yoluyla enfekte olma riskini minimize ediyor.  Mia Air, ISO ve WHO otoriteleri tarafından deklare edilen hava temizliği kriterlerini sağlamak için programlanmış olan beş farklı ( Ekonomi, Turbo, Sessiz, Otomatik ve Manuel ) çalışma modu, ergonomik tasarımı ve uzaktan kontrolü mümkün kılan mobil uygulaması ile kullanıcı dostu çözümler sunuyor. IOS ve Android cihazlarda kullanılabilen Mia Air mobil uygulaması ile yaşam alanlarının PM1, PM2.5, PM10, VOC, CO2, Sıcaklık ve Nem gibi değerleri anlık olarak kontrol edilebiliyor. Ayrıca filtrelerin kalan ömürleri uygulama üzerinden takip edilebiliyor. Temiz hava ve filtrasyon sistemlerinde sektörün lider markası Mikropor tarafından geliştirilen Mia Air, pandemi sürecinin yoğun yaşandığı ülkelerde büyük ilgi görüyor. İspanya, İngiltere, Almanya, İtalya, Rusya, Bulgaristan, Fas, Mısır, Cezayir, Katar, Uruguay, Malezya, Endonezya ve Pakistan başta olmak üzere dünyanın bir çok ülkesine ihraç edilen Mia Air, uluslararası standartlardaki ürün kalitesiyle pandemiyle küresel mücadelede ön saflarda yer alıyor.

Robotik Teknolojiler, Tıbbi Cihazlar ve İlaç Sektörüne Nasıl Yardım Ediyor?

İlaç ve tıbbi cihaz üreticileri baskı altındadır. Bir taraftan bu görevleri yerine getirmek için dünya çapında yetenekli profesyonellerin eksikliğiyle başa çıkarken, diğer tarafta ise operasyonlarının verimliliğini ve kalitesini artırabilecek, maliyetleri kontrol edebilecek, araştırma ve geliştirme sürelerini hızlandırabilecek yaratıcı çözümlere ihtiyaç duymaktadır. Otomasyon, mevcut manuel işlemleri ve tekrar eden görevleri yüzde 50'ye kadar daha hızlı bir şekilde tamamlayabilmekte, verimliliği artırmakta ve yüksek vasıflı üretim, tıbbi ve laboratuvar personelinin daha değerli faaliyetler üstlenmesini sağlayarak bu zorlukların üstesinden gelmeye ve personel güvenliğini artırmaya yardımcı olabilir. Doğru, hızlı, esnek, yorulmak bilmeden günün 24 saati çalışabilen robotlar, tekrar eden görevler için çok uygundur. Aynı zamanda gerektiğinde işler arasında geçiş yapmak için yeterince esnektir. Son teknolojik gelişmeler, robotları büyük ve ağır hizmet öncüllerinden çok uzaklara taşıdı ve özellikle otomotiv endüstrisi için tasarlandı. Günümüzde robotlar daha bastığı zeminde küçük alanlar kullanarak, çok daha fazla esnekliğe ve entegre görüntü işleme sistemine sahip olup, tümü hijyenik, yıkamaya uygun modellerde mevcuttur. SCARA (Selective Compliance Articulated Robot Arm ) robotları buna iyi bir örnektir. Masa üstüne monte edilebilen ve az yer kaplayan SCARA robotları, farmasötik üretim tesislerine özgü sınırlı alanlara iyi uyum sağlar. İster tabletler, ister test tüpleri veya şırıngalarla uğraşıyor olsunlar, SCARA robotları doğru hareket eder ve hızlıdır. Toplama ve yerleştirme, parça transferi ve parça işleme gibi noktadan noktaya eklemli hareketler gerçekleştirir. Kolaboratif teknolojilerinin geliştirilmesiyle, robotların insanlarla birlikte güvenli ve verimli bir şekilde çalışmak için güvenlik çitlerine artık ihtiyaç duymadıklarından, laboratuvar ve tıbbi tesisler için de giderek daha uygun hale geldiği anlamına geliyor. Bu işbirliği, insanların ve robotların maksimum esneklik ve verimlilik için güvenli bir şekilde birlikte çalışmasını, aynı çalışma alanlarını paylaşmasını ve hatta hız ve güvenliği tehlikeye atmadan aynı görevler üzerinde işbirliği yapmasını sağlar. Laboratuvar ve Sağlık Uygulamaları Modern robotlar sadece üretim ortamlarında veya lojistik merkezlerde bulunmaz, laboratuvar ortamlarında tıbbi cihazların komponentleri olarak giderek daha fazla süreçlere dahil edilirler. Aynı zamanda robotlar ilaç endüstrisi ve üniversitelerdeki Ar-Ge işlemlerine veya tıbbi tesislerdeki sağlık hizmeti testlerine kadar çok farklı uygulamayı destekler. Günümüz robotları birden fazla görevi yerine getirebilir, programlaması kolaydır ve hatta diğer laboratuvar ekipmanlarını da yönetebilir. Genel laboratuvar çalışmaları söz konusu olduğunda, ABB'nin YuMi® kolaboratif robotu, dozajlama, karıştırma ve pipetleme görevleri, steril alet kiti oluşturma ve santrifüj yükleme ve boşaltma gibi bir dizi tekrar eden , hassas ve zaman alan laboratuvar faaliyetlerini gerçekleştirmek için bir cihaza entegre edilebilir. Robotlarla entegre olan cihazlar, doğru koşullarda kuluçka edilmelerini sağlamak için numuneleri özel fırınlara otomatik olarak yükleyip çıkararak sıcaklık kontrollü süreçleri de destekleyebilir. YuMi, şu anda piyasadaki en hızlı ve tasarımı da doğal olarak güvenli olan tam kolaboratif bir robottur. Yastıklı kolları, çarpışma algılayıcıları ve herhangi bir sıkışma noktaları olmayan YuMi, çit gibi ek güvenlik önlemlerine ihtiyaç duymadan nispeten yapılandırılmamış ortamlarda insanlar arasında güvenle çalışabilir. Bu sayede insan benzeri beceri gerektirdiğinde veya kısa sürede değişebilse bile, bir dizi tekrarlayan, yüksek hacimli görevler alabilmesini sağlar. Örneğin YuMi, laboratuvar çalışanlarının yanında cihaz boşaltma, toplama ve depolama, numune taşıma ve dosyalama gibi süreç görevlerini yapabilir. Önemli bir uygulamada, virüs antikorlarının varlığını ölçmek için kullanılan bir immünotahlil hazırlık sürecini yönetmesinde personele yardımcı olması için, Avrupa Onkoloji Enstitüsü araştırmacıları tarafından bir YuMi® entegre edilmiştir. Tahlil hazırlığı son derece zaman alıcıdır, daha önce laboratuar personelinin tüp koyma plakalarının yıkanması da dahil olmak üzere birkaç tekrarlayan işlemi gerçekleştirmesini gerektiriyordu ve YuMi yıkama sürecini başarıyla devraldı. Bu arada, ABD'deki Copan Diagnostics tarafından doku, kemik ve steril sıvı örneklerini yönetmek ve geleneksel ilaçlı pamuk ve kan kültürlerini taşımak için YuMi tabanlı HEPA filtreli biyogüvenlik iş istasyonları kullanılıyor. Teknoloji uzmanı bir barkodu taradıktan sonra robot, numune aşılaması için otomatik olarak bir dizi plaka ve malzemeyi taşır. Robot daha sonra plakaları serer ve taşıma sürecini tamamlayan bir sisteme aktarır. İnsan Eli Değmeyen Uygulamalar Robotların üretim süreci boyunca büyüyen görev yelpazesini üstlenebilme kabiliyetinin genişlemesi sayesinde, ürün geliştirmeden laboratuvar testlerine, sevkiyata hazır bitmiş ürünlerin üretilmesi ve ardından ayrılması ve toplanması ile paketlenmesine kadar, bu süreçlerin tamamı artık insan eli değmeden gerçekleşebilmektedir. Bulaşma olayları ve sonrasındaki ürün geri çağırmaları herhangi bir işletmenin itibarı için felaket olabilir . İlaç ve tıbbi cihazların sahteciliğiyle mücadele aracı olarak izlenebilirliğe katı yasalarla büyük önem verilmektedir. Otomatik sistemler, insan hatası, sahtecilik fırsatlarını en aza indirmeye yardımcı olmak için ideal bir yol sağlar. Örneğin, entegre kameraya sahip robotlar, artık ürünlerin üzerindeki işlem ve izleme verilerini içeren barkodlu tüm ambalajları tarayabilir. Bu veriler, tesis yönetim sistemlerinin bir üretim sürecinde kullanılan sahte bileşenlerin veya bulaşmaya maruz kalan ürünlerin perakendecilere veya tüketicilere dağıtılmasının önlenmesini sağlar. İş Güvenliği Güvenlik tıbbi cihaz üretim hatları, laboratuvarlar ve hastaneler gibi tüm sağlık hizmeti ortamlarında kesinlikle kritiktir. Personelin zararlı maddelere ve biyotehlikeli maddelere maruz kalmasını en aza indirebilmek için robotlar, çalışanların güvenliğini artırmak için tekrarlayan veya yorucu tüm görevleri üstlenebilir. Örneğin, önde gelen Danimarkalı bir enzim üreticisi, ürünlerini varillere yüklemek için Feige GmbH'den iki RobotFillers'ı başarıyla kullandı. Enzimlerden çıkan buharlar operatörleri etkileyebilirdi. Tüm doldurma işlemi otomatikleştirilmeli ve küçük bir çalışma alanıyla sınırlandırılmalıydı. Ürünleri doldurmak için mevcut alan o kadar dardı ki, geleneksel doldurma teknolojisi maalesef sisteme dahil edilemezdi. Her dolum ünitesinin merkezindeki ekipman, 180 kg yük taşıma kapasitesine sahip bir ABB IRB 660 4 eksenli robottur. RobotFiller, palet çalışma pozisyonuna gelir gelmez, üstten palet üzerinde çalışmaya başlar. IRB 660 hesaplanan koordinatların üzerinden geçer ve her bir varilin dolum deliğinin konumlarını hesaplar. Daha sonra paletin yüksekliğini belirler ve her bir kabı doldurmak için bir doldurma vanası kullanır. Doldurma tamamlandığında, IRB 660 doldurma valfini bir vidalama ünitesi ile değiştirir ve metal bir sızdırmazlık kapağıyla perçinler. Ambalajlamadaki Gözler Görüntü sistemleri, robotların farmasötik üretim ve paketlenmesinin diğer alanlarında da uygulanmalarını genişletiyor. Bir örnekte, bir ABD ilaç şirketi kısa süre önce iki ABB IRB 340 robotu etrafında inşa edilen Flexa Kartonlama makinesinin özel bir versiyonunu kurdu. İtalya'daki Industria Macchine Automatiche tarafından tasarlanan ve kurulan hücre, karışık olarak konveyor banttan gelen damlalıkları almak için Cognex görüntü donanımına dayalı görüntü teknolojisine güveniyor. Hücre, müşterinin dakikada 150 parça olan hedef hızını kolayca aşabilmektedir. Ayrıca bu sistem, bir dizi benzer ürünü işlemek için toplama kafasını değiştirme yeteneği de sunmaktadır. E-ticaretin büyümesiyle birlikte, otomasyon çözümleri ilaç endüstrisi için maliyet etkin lojistiği giderek daha fazla olanaklı kılıyor. İsveç’in en büyük çevrimiçi eczanesi Apotea, müşterilerine her hafta 170.000'den fazla paket teslim ediyor. Günde ise 35.000 paketi dağıtılabilmesi için belirlenmiş kafeslere ayırmakla görevli üç IRB 4600 genel amaçlı robotu kurduğundan bu yana verimliliğinin yüzde 30 arttığını gördü. Sonraki Adım ABB’nin kendi araştırmasına göre, küresel pazarda 2025 yılına kadar yaklaşık 60.000 ameliyathane dışı tıbbi robota ulaşacağı tahmin ediliyor ki, bu 2018'den dört kat daha fazla bir rakam. ABB Ekim 2019'da, hastaneler ve tıbbi tesisler, laboratuvarlar, ilaç endüstrisi ve tıbbi cihaz üreticileri için yeni robotik ve otomasyon konseptleri üzerinde ilerleyebilmek için akademi, bilim ve tıp alanındaki en iyi beyinlerle birlikte çalışmak üzere ABD'deki Texas Tıp Merkezi'nde (TMC) yeni bir araştırma merkezi açtı.. TMC, yılda 10 milyon hastayı tedavi eden dünyanın en büyük tıp merkezidir ve yaşam bilimleri yeniliklerinin ön saflarında yer almaktadır. ABB'nin Tüketici Segmentleri ve Servis Robotları Yönetim Kurulu Başkanı Marc Segura, "Robotların giderek artan hijyenik tasarım yelpazesinde mevcut olması ve genişleyen bir görev yelpazesinin üstesinden gelebilmesi sayesinde robotik otomasyon, sağlık ve ilaç endüstrisi genelinde üretimi, testi ve Ar-Ge'yi şimdiden daha verimli ve üretken hale getiriyor. Houston'daki sağlık hizmetleri araştırma merkezimizdeki ABB ekibi, ortaklarımızla birlikte yeni uygulamaları araştırıyor ve yeni son teknoloji robotik çözümlerin geliştirilmesini destekliyor. Amacımız, insanlar tarafından yapılması gereken manuel prosedürlerin sayısını azaltmak ve laboratuvar çalışmasının maliyetini ve doğruluğunu iyileştirmektir.Bu da nihayetinde hasta memnuniyetini ve güvenliğini artıracaktır. " dedi. ABB'nin Sağlık Araştırma Merkezi açıldığından beri sergilenen prototip teknolojileri arasında santrifüj yönlendirme ve test tüpü işleme sistemlerine yardımcı olabilecek YuMi robotları ve bir pipetleme uygulamasında sıvı transferleri gerçekleştirebilen bir IRB 1200 robotu bulunuyor. ABB Sağlık Robotları için geliştirilmekte olan başka bir prototip konsepti, mobil çift kollu YuMi® robotudur. Tıp ve laboratuvar personeline hastanelerde laboratuvar ve lojistik görevlerinde yardımcı olmak üzere tasarlanan bu araç, bir konumdan diğerine farklı yollar bulmayı öğrenirken, insanlar arasında bağımsız bir şekilde gezinebilir ve hissedebilir. İlaçların hazırlanması, tıbbi cihazların yüklenmesi ve boşaltılması, sıvıların pipetlenmesi ve taşınması, test tüplerinin alınması ve ayrılması da dahil olmak üzere çok çeşitli tekrarlayan ve zaman alıcı faaliyetleri yapma potansiyeli vardır. Mobil YuMi ayrıca, ilaç dağıtımı, hastanelerde ihtiyaç duyuldukları yere nakletme, tıbbi malzemeleri hastane personeline ve yatak çarşaflarını doğrudan hastaların yatak odalarına getirme gibi çok çeşitli lojistik roller için hastanelerde kullanılmak üzere geliştirilebilir. Tüm prototip faaliyetleri, robotik otomasyonun destekleyebileceği ortak tıbbi laboratuvar görevlerine uygulanabilecek olan geleceğin teknolojisine odaklanmaktadır. Tutarlı performans, verimliliği ve kaliteyi artırabilir ve aynı zamanda maliyetleri en aza indirebilecek esneklik ve sürekli çalışma düzeyi ile birleştirir. Prototipler tıbbi cihaz değildirler ve henüz satılmamaktadırlar. YuMi ve diğer ABB robotik komponentleri tıbbi uygulamalarda geniş bir potansiyele sahipken, her tıbbi cihaz, ticari hale getirilmeden önce, her birinin benzersiz tıbbi uygulama için amaçlanan kullanımına güvenli bir şekilde uyup uymayacağını değerlendirmek için sağlam bir tasarım ve test sürecinden geçmelidir. Yürürlükteki tüm yasalara, standartlara ve yönergelere uymak yalnızca tıbbi cihaz üreticilerinin sorumluluğundadır. ABB (ABBN: SIX Swiss Ex), daha üretken ve sürdürülebilir bir gelecek için toplumun ve endüstrinin dönüşümüne enerji veren öncü bir küresel teknoloji şirketidir. Elektrifikasyon, robotik, otomasyon ve hareket portföyünü birbirine bağlayan yazılım ile ABB, performansını yeni seviyelere taşımak için teknolojinin sınırlarını zorlamaya devam ediyor. ABB'nin başarısını 130 yıla uzanan mükemmeliyet geleneği ile bugün 100'den fazla ülkedeki yaklaşık 110.000 çalışanı sürdürüyor. www.abb.com.tr ABB Robotik ve İmalat Otomasyonu, robotik, makine otomasyonu ve dijital hizmetlerde bir öncü olarak otomotivden elektroniğe ve lojistiğe kadar çok çeşitli endüstriler için yenilikçi çözümler sunar. Dünyanın önde gelen robotik ve makine otomasyon tedarikçilerinden biri olarak 400.000'den fazla robot çözümü sağlamıştır. Her ölçekteki müşterilerimizin üretkenliği, esnekliği, sadeliği ve çıktı kalitesini artırmasına yardımcı oluyoruz. Geleceğin bağlantılı ve kolaboratif fabrikasına geçişlerini destekliyoruz. ABB Robotik & İmalat Otomasyonu, 53'ten fazla ülkede 100'den fazla lokasyonda 10.000'den fazla kişiyi istihdam etmektedir. www.abb.com/robotics Kaynak : ABB

Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 için HIV İlaçları ve Hidroksiklorokin Denemelerini Durdurdu

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), koronavirüs kaynaklı Covid-19 hastalarının tedavisinde, sıtma hastalığına karşı etkili olan hidroksiklorokin ilacı ile HIV virüsüne karşı kullanılan lopinavir ve ritonavir ilaçlarının denemelerini durdurdu. WHO, 4 Temmuz tarihli yazılı açıklamasında kararı, 'Solidarity Trial' adı verilen denemeleri yürüten uluslararası komitenin tavsiyesi üzerine aldığını duyurdu. 'Solidarity Trial' (Dayanışma Denemesi), Covid-19 hastalarının tedavisinde etkin çözümler bulunması amacıyla WHO tarafından kurulmuştu. WHO, 'Solidarity Trial' kapsamında remdesivir ilacının denemelerini de yürütüyor. Açıklamada, her iki tedavi yöntemi için şimdiye kadar yapılan denemelerde Covid-19 nedeniyle yaşanan can kayıplarını azaltmada etkili olmadığı ya da çok az etkili olduğu belirtildi ve "Solidarity Trial araştırmacıları denemelere derhal son verecek" dendi. WHO, hidroksiklorokin ile lopinavir/ritonavir ilaçlarıyla yapılan denemelerin durdurulması kararının yalnızca hastanede yatan hastalar için geçerli olduğunu, hastaneye yatmayanlar üzerinde yapılan diğer çalışmaları kapsamadığını belirtti. Bazı araştırmalar, ilacın Covid-19 hastalarında görülen semptomları zayıflattığını ve iyileşme sürecini hızlandırdığını öne sürüyordu. ABD Başkanı Donald Trump ve Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, koronavirüse karşı 'önleyici tedbir' olarak hidroksiklorokin ilacı aldıklarını söylemişti. WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus Mayıs ayında hidroksiklorokin denemelerinin 'geçici süreyle' durdurulduğunu duyurmuştu. WHO, 4 Temmuz tarihli açıklamasında ise ilaçla ilgili denemelerin tamamen durdurulduğunu ifade etti. AIDS hastalığına neden olan HIV virüsüne karşı tedavilerde kullanılan lopinavir ve ritonavir ilaçlarının da koronavirüse karşı etkili olduğu iddiaları ortaya atılıyordu. WHO, bu ilaçlarla yapılan denemelerin de ölüm oranlarını zayıflatmada etkili olmadığı gerekçesiyle durdurdu. WHO: Günlük küresel vaka sayılarında rekor artış Sıtma ilacı hidroksiklorokin, iltihaplı romatizma ve deri veremi gibi otoimmün hastalıkların tedavisinde de kullanılan, antiviral özelliği olan bir ilaç. Hidroksiklorokin, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerde Covid-19 tedavilerinde yaygın olarak kullanılıyor. Diğer yandan WHO verilerine göre son 24 saat içinde küresel koronavirüs vakalarında rekor artış kaydedildi. WHO'nun açıklamasına göre son bir günde küresel koronavirüs vakaları 212.326 arttı. ABD, Brezilya ve Hindistan vaka sayılarının en fazla arttığı üç ülke oldu. Günlük vaka sayısındaki bir önceki rekor 28 Haziran'da kaydedilmiş, o tarihte küresel yeni vaka sayısı 24 saatte 189.007 olmuştu. WHO verilerine göre koronavirüs kaynaklı günlük can kaybında büyük bir değişim olmadı ve son 24 saatte 5 bin civarında kişi hayatını kaybetti. Reuters'a göre Cuma günü küresel koronavirüs vaka sayısı 11 milyonu aşmıştı. Kaynak: BBC.com

Temizodalar Ürün Kalitesini Nasıl Sağlar ?

Temizodalar yaşam bilimleri ve ilaç üreticileri gibi özel koşullarda üretim yapan tüm endüstriler için önemli bir üretim aracıdır.Ürün kalitesinin yüksek standartlarının korunması, ürünün etkinliğini garanti eder ve güçlü bir işleve sahiptir. Temizoda havadaki partiküllerin konsantrasyonunun kontrol edildiği kritik bir üretim aracıdır. Parçacıkların girişini, oluşumunu ve tutulmasını en aza indirmek için kullanılır.Sıcaklık, nem ve basınç gibi diğer ilgili parametrelerin de kontrol edilmesi büyük önem taşır.İlgili endüstrilerin, bitmiş ürünlerin kalitesini yönetmesine ve uluslararası standartları karşılamasına yardımcı olur bu nedenle doğru temizoda tasarımı, tüm bileşenleri ile birlikte çok önemlidir. Temizoda tasarımında bir üreticinin şunları göz önünde bulundurması gerekir: Partikül filtrasyonu. Tasarım faktörleri. Maliyet. Filtrasyon performansı Hükümet düzenlemeleri, ISO yönergeleri ve iç gereksinimler, doğru temizoda tasarımında dikkat edilmesi gereken ilk hususlardır. Örneğin, ISO 14644-5: 2004 yönergeleri temiz oda işlemleri için temel gereksinimleri belirtir.Bu yönetmelikler ve / veya bir şirketin dahili özellikleri, temizlik seviyesini veya gerekli derecelendirmeyi belirleyecektir, bu da doğru temiz odayı seçmek için iyi bir başlangıç ​​noktası olacaktır. Temizoda tasarımında önceden belirlenmesi gereken kritik noktalar; Boyut Hangi süreçler dahil edilmelidir? Hangi makine veya ekipman gereklidir ve ne kadar yer kaplar? Kaç çalışan gerekiyor ? Performans Hangi seviyede partikül filtrasyonu gerekir?  Bu bilgi, işlemin başlangıcında kritik öneme sahiptir çünkü gerekli filtrasyon ünitesi sayısını ve kullanılan filtre türlerini belirler. Yerleştirme Bir şirketin genel iş akışı, tavan yüksekliği, zemin durumu ve erişilebilirliği göz önünde bulundurarak tesis içindeki alan belirlenmelidir. Konfigürasyon Temiz odada iş akışı ne olacak? Malzemeler partikül seviyelerini koruyacak şekilde temiz odaya nasıl girecek / çıkacak? İşçiler temiz odaya partikül seviyelerini koruyacak şekilde nasıl girecek / çıkacaklar? Gelen malzemeler ve giden mallar için ayrı odalar ve geçişler eklenebilir. İlave bir önlük odası ve hava duşu işçilerin kirlenmesini azaltacaktır. Maliyet Maliyet her zaman önemli bir husustur. Fiyatlar, özel, sabit duvarlı yapıdan modüler, bağımsız, prefabrik temiz oda sistemlerine (yumuşak duvar veya sert duvar) büyük ölçüde değişir. Sabit duvarlı odalar genellikle en pahalı seçimdir, yumuşak duvarlı, modüler odalar en ucuzdur. Boyut, şekil, yapılandırma ve aksesuarlar toplam maliyeti etkiler. Modüler temizodalar, tasarım, mühendislik ve inşaat süresini azaltır. Ön tasarım ve mühendislik gereksinimleri ve ilgili çeşitli işleri koordine etme ihtiyacı nedeniyle sabit bir duvar temizodası inşa etmek birkaç ay sürebilir. Öte yandan, tüm modüller önceden tasarlanmış ve imal edilmiş olduğundan, bir veya iki hafta içinde sofistike bir modüler oda inşa edilebilir. Yerinde montaj yeterlidir. Daha büyük bir yapının ayrılmaz bir parçası olmadıkları için modüler odalar kaldırılabilir, yeniden yapılandırılabilir, taşınabilir veya hatta satılabilir. Modüler bir temiz odayı genişletmek veya yeniden yapılandırmak, sadece modüller ekleyerek veya taşıyarak gerçekleştirilebilir. Temizoda Kullanımı Temiz odalar hataya dayanıklı değildir. Temiz odaya yapılan yatırımdan en iyi şekilde yararlanmak için işçilerin eğitilmesi gerekir. Ayrıca, kurulduktan sonra temiz odanın performansının izlenmesi gerekir ve takip edilmesi gereken sıkı bakım ve temizlik protokolleri olabilir. Çalışan Eğitimi Temiz bir odaya yatırım yapan üreticilerin, çalışanların tesisi uygun şekilde kullanmasını sağlamaları gerekir. Temiz oda prosedürlerine ilişkin eğitim, temiz odanın içine erişim için bir gereklilik olabilir. Bu eğitim, temizodada yüksek bir temizlik standardını korumak ve kalite kontrolün devamlılığı için mutlaka gereklidir.Temizoda ortamı için uzman ve eğitimli çalışanlara sahip olmak, çalışan hatası olasılığını azaltır. Temizoda Çalışanları için Eğitim Aşağıdakileri Kapsamalıdır: İşle ilgili spesifik prosedürler Doğrudan geçişlerin ve hava duşlarının kullanımı Çalışma yüzeylerinin hijyeni İzleme Kameralarla gerçek zamanlı izleme, işlemleri kaydedecek, gözden geçirilmek üzere arızaları kaydedecek ve sürekli iyileştirmeyi kolaylaştıracaktır. Bir temiz oda tesisini video kameralarla donatarak, üretici hataları tespit edebilir ve ileride ayarlamalar yapabilir. Gerçek zamanlı parçacık sayımı, üreticinin yüksek kaliteyi karşılamasını sağlar.Temizodalar imalat ve montaj sürecinin belirli noktalarında havadaki partikül madde seviyesini saymak için sensörlerle donatılmalıdır.Düzenli ve sık sık ölçüm yapan bu sensörler, havadaki partiküller için bir eşik aşılırsa bir durdurma sekansını aktive eden bir izleme sistemine bağlanmalıdır. Bakım ve Temizlik Sürekli performans sağlamak için düzenli temizoda bakımı gereklidir.Çalışma yüzeyleri her çalışma süreci başında ve sonunda silinir. Önerilen diğer temizleme prosedürleri temizodaya ve üretim ortamına özgü olacaktır. Temizoda onaylı temizlik ürünleri kullanılarak özel temizlik prosedürleri gerektirecektir.Bu, kiri ve gresi temizlemek için deterjanlar ve mikrobiyal kontaminasyonu kontrol etmek için dezenfektanları içerir. Dezenfektanlar, aşağıdaki gibi tanımlanan farklı etkinliklere sahiptir: Bakteriyostatik, bakteri büyümesini durdurmak için kullanılır. Bakterisidal bakteri hücrelerini yok eder. Sporisidal endospor oluşturan bakterileri yok eder. Bir yaşam bilimleri üretim ortamının, tam bir anti-mikrobiyal temizlik sağlamak için farklı aktivite modlarına sahip en az iki dezenfektan kullanması gerekebilir. HEPA filtrelerin düzenli olarak değiştirilmesi gereken ön filtreleri vardır. HEPA filtrelerin kendileri bakım gerektirmez, ancak her yıl sertifikalandırılmaları gerekir.Ayrıca, uygun hava akışı ve sızıntı kontrolleri, temiz bir odanın düzenli olarak sertifikalandırılmasının bir parçasıdır. Sertifikalandırma, dahili personel veya harici şirketler tarafından yapılabilir. Çoğu şirket, bağımsız analiz sağladığı için harici bir üçüncü taraf sertifikasını tercih eder. Ürün gereksinimleri bağımsız sertifika gerektirebilir.

Covid-19’u Daha Ağır Geçirmeye Neden Olan Genler Belirlendi

Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 salgınının nedenleri ve tedavisine ilişkin çalışmalar devam ederken; bilim insanları hastalığın kimilerinde şiddetli kimilerinde hafif şekilde seyretmesine ilişkin nedenleri de araştırıyor. Salgının ilk günlerinde başlayan çalışmaların çoğunun yaz aylarında sonuç vereceğini belirten Moleküler Biyoloji ve Genetik Uzmanı Doç. Dr. Korkut Ulucan, “Son yapılan bir çalışma, bazı insanların hastalığı daha şiddetli geçirmesinin nedeninin genlerle ilgili olduğunu ortaya koydu” dedi. Hastalığın Şiddetinde Genler Etkili Covid-19’un ülkemizde ve dünyada her ne kadar hızı kesiliyor gibi gözükse de yayılmaya devam ettiğine işaret eden Doç. Dr. Korkut Ulucan, “Bazı ülkeler başarılı hamlelerin sonucunda hastalığı kontrol altına almış olarak gözüküyor, bazı ülkelerde ise normalleşme sonrasında sayılarda artışlar olabiliyor. Her geçen gün yeni bilgiler elde etmeye devam ediyoruz. Son yapılan bir çalışma, bazı insanların hastalığı şiddetli geçirmesinin nedeninin genlerimiz olduğunu ortaya koydu. Tabii ki bu bilgi beraberinde tartışmaları da getirdi” dedi. Salgın Yeni tartışmalara Yol Açacak   Covid-19 ile ilgili her gün yeni bilgiler öğrendiklerini ve öğrenmeye devam edeceklerini belirten Ulucan, “Çalışmalar hızla devam ediyor ve sonuçları olgunlaşmaya başlıyor. Hastalığın ortaya çıkması ile başlayan çalışmaların çoğu yaz aylarında ilk sonuçlarını verecek. Koronavirüs, özellikle yaz aylarında tedavi, aşı ve genetik üzerinden tartışılacak gibi görünüyor. Şu ana kadar yapılan çalışmaların çoğu ya virüsün genetik materyali üzerineydi ya da insan genlerinden bazı spesifik genler üzerineydi. Ancak daha geniş verili ve total genomu kapsayan çalışma verileri henüz elimizde yoktu. Bu çalışmaların anlamlı olabilmesi için belli sayıda hasta olan ve olmayan bireylerin iyi sınıflandırılması ve daha sonrasında GWAS gibi uygun genetik metodoloji ile genetik taramaların yapılması gerekiyordu” dedi. Covid-19'un Şiddetini Bir Gendeki Farklılık Belirliyor   Hastalığın şiddeti ile insanlardaki 3’ncü kromozomun özel bir bölgesinin ilişkili olduğunun belirtildiğini söyleyen Doç. Dr. Korkut Ulucan, “Artık hepimiz biliyoruz ki SARS – COV2 hücrelere ACE2 reseptör yolu ile giriyor. Tabii bu reseptörlere yardım eden bazı farklı reseptörler de mevcut. Bunlardan biri 3’ncü kromozomun hastalık ile ilişki kurulan bölgesinde yer alan ve bazı amino asitleri taşımasında rol alan SLC6A20 reseptörünü kodlayan gen. Bu gendeki bazı farklılıkların, hastalığın daha şiddetli geçirilmesi ile ilişkili olduğu belirlendi. Bu reseptör, kalsiyum ve klor minerallerine bağımlı çalışan bir molekül ve belki de hastalığın neden hipertansiyon hastalarında daha şiddetli olduğunu da açıklayabilir. Aynı bölgede bulunan ve hastalık ile ilişkilendirilen genler, bağışıklık sistemimizin önemli üyelerinden olan T hücrelerinin virüslerle karşılaştıklarında farklılaşmalarına neden olan genler. Bu genler üzerinde bulunan varyasyonlar, hastalığın şiddetli geçirilmesi ile ilişkili bulundu” dedi. Veriler Artık Daha Net   GWAS çalışmaları ile tek seferde birçok genetik varyant analiz edildiğini ifade eden Ulucan, “Genomumuz bölümler halinde değil total olarak analiz edilir. Nisan ayının sonu ve Mayıs ayının başında başlanan bu çalışmalar sonuçlarını vermeye başladı ama genetik çalışmaların sonuçları zaman alabiliyor. Hastalığın ilk gününden beri insan genlerinin bu hastalığa olan katkısının sınırlarını tahmin edebiliyorduk ama elimizde kesin kanıtlar yoktu. Şimdiki veriler ile çok daha net yaklaşımlarda bulunabiliyoruz. Bu çalışmalar tedavinin yönüne etkide bulunabiliyor” dedi. Yapılacak Çalışmalar Yol Gösterecek Doç. Dr. Korkut Ulucan, bu konuda birçok haber ve çalışma sonuçları görüleceğini belirterek “Artık elimizdeki veriler birikmeye başladı. Bu veriler ne kadar farklı popülasyonlardan gelirse o kadar değerlidir. Bu çalışmaların sonuçları tedavi, aşı çalışmaları ve hastalığın önlenmesi ile ilgili çok değerli bilgiler verecek” dedi. Kaynak :Form Sante

Türkiye, İlaç Sektöründe Dünyanın En Büyük 15 Pazarının İçinde

Türkiye’deki yerli ve uluslararası firmaların giderek büyümekte olduğunu ve önemlerinin her geçen gün arttığını ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Programı Öğr. Gör. Selim Can, “Neredeyse tüm nüfusumuzu kapsayan sosyal güvenlik ve sağlık şemsiyesi, vatandaşlarımızın kaliteli sağlık hizmeti alması ve hastalık durumunda ihtiyaç duyduğu ilaç ve tıbbi cihazlara sigorta güvencesiyle ulaşabilmesini sağlıyor” diye konuştu. “PAZAR HIZLA BÜYÜYOR” Bireylerin ve sağlık sistemlerinin ilaç ve tıbbi cihaz endüstrisinden beklentilerinin her geçen gün arttığını belirten Can, “İlaç ve tıbbi cihaz endüstrisi bu beklentiyi karşılamak için Ar-Ge'ye dayalı, bilimsel temelli, yenilikçi ürünler geliştirmek için yoğun çaba gösteriyor. Bu çabalar ile daha etkin ve daha az yan etkili tedaviler, hastanın hayatını kolaylaştıracak ve günlük hayata bağlayacak cihazlar ortaya çıkıyor. Tabii ki bu gelişmeler her yıl düzenli bir şekilde toplam pazarın büyümesini sağlıyor. Geldiğimiz noktada, küresel tıbbi cihaz pazarı büyüklüğü 420 milyar ABD dolarını, küresel ilaç pazarı da 1.2 trilyon ABD dolarını aşmış durumda ve bu pazar hızla büyüyor” ifadelerini kullandı. “BÖLÜM MEZUNU OLMAK FARK YARATACAKTIR” Tıbbi Tanıtım ve Pazarlama Bölümü’nün Türkiye’de gelişen bu sektöre ayak uydurabilecek ve destek sağlayabilecek gençler yetiştirdiğini belirten Öğr. Gör. Selim Can, bu sektörde yer almak isteyen gençlere tavsiyelerde bulundu. Can, “Büyüyen pazar ve sektörün artan önemi, donanımlı insan kaynağı ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Son yıllara dek bu ihtiyaç, farklı branşlarda öğrenim görmüş kişilerin alınıp, işte eğitim şeklinde sektöre özelleşmeleri sağlanarak yapıldı. Artık tıbbi tanıtım ve pazarlama bölümü mezunu olmak fark yaratacaktır ancak tek başına yeterli olmaz. Bu alanda ilerlemek isteyen öğrencilerin başka bazı yetkinliklerini de geliştirmeleri gerekir. Yabancı dil bilmek öğrencinin vizyonunu genişletmesi için yararlı olduğu gibi, öğrencinin kendini sosyal olarak geliştirmesi, bilgili, görgülü, kültürlü olması da işini yapacağı her ortamda kabul ve takdir edilmesini sağlayacaktır. Başarı merdivenlerinin adım adım çıkılacağını, her adımda yeni öğrenimler olduğunu unutmayalım” dedi. Kaynak:Star

Koronavirüse Karşı Umut Vadeden Gelişmeler

İngiltere’deki araştırmada, deksametazon adlı ucuz ve kolay bulunabilen bir ilacın koronavirüsle mücadelede önemli bir rol oynayabileceği belirlendi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise, Türkiye’nin salgın başladığından beri yoğun bakımdaki hastalarda o ilacı kullandığını açıkladı. Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Yamanel, "Deksametazon adlı steroid Kovid-19 ile mücadelede bizim de kullandığımız ilaçlardan bir tanesi. Özellikle durumu ağır seyreden hastalarda daha etkili. Virüsü tamamen yok etmiyor ama solunum yetmezliğine karşı etkili sonuçlar alınıyor. Yani steroid tedavisi solunum yetmezliği olan hastalara iyi geliyor" dedi. Prof. Dr. Yamanel, "Yoğun bakım ve entübe hasta sayılarında düşüş devam ediyor. Bunlar umut vadeden gelişmeler. Baktığımızda vakaların yüzde 85'inin çok hafif semptomlarla bunu atlattığını görüyoruz" diye konuştu. Oxford Üniversitesi öncülüğünde İngiltere'de yapılan kapsamlı bir araştırma, Deksametazon adlı ucuz ve kolay bulunabilen bir ilacın Kovid-19 virüsüyle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini açıkladı. Araştırmada ilacın solunum cihazına bağlı hastalarda ölüm riskini üçte bir, oksijen verilen hastalarda ise beşte bir oranında azalttığı ortaya kondu. Ucuz olması nedeniyle ilacın yüksek vaka sayısıyla baş etmekte zorlanan yoksul ülkeler için de yararlı olacağı belirtilen Deksametazon'un yüksek risk grubundaki hastalarda etkili olduğu görüldü. İlaçla solunum cihazına bağlı hastaların ölüm riski oranı yüzde 40'tan yüzde 28'e düştü. Araştırma heyetinin başkanı Prof. Peter Horby, "Bu şimdiye kadar ölüm oranını azaltan tek ilaç" dedi. Önceki gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca düzenlediği basın toplantısında kortizon ilacı olan Deksametazonun Türkiye'de salgının başından beri yoğun bakımda ileri derece solunum sıkıntısı olan koronavirüs hastalarının tedavisinde kullanıldığını söyledi. Koca, Bilim Kurulu tarafından hazırlanan rehber ve tedavi algoritmasında ilacın yer aldığını ve en başından beri özellikle 'sitokin fırtınası' olan hastalarda kullanıldığını belirtti. onlarca yıldır çeşitli hastalıklar için kullanılan bir tür kortizon ilacı Deksametazon'un Kovid-19 tedavisinde kullanılmasına karşı 'temkinli' yaklaşan bilim insanları da var. Bazı uzmanlar ilacın dozajı ve zamanlaması konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadığı için yanlış kullanımın, hastalara zarar verebileceğine işaret ediyor. Prof. Dr. Serhat Ünal’dan açıklama: Akciğerde koronavirüsün yaptığı hasardan ziyade, immün sistem vücuda, yani kendi kendisine zarar veriyor. O yüzden tedavide bir taraftan virüsün çoğalmasını engelleyecek ilaçlar başlanırken, bir taraftan da immün sistemimizde fazla tetiklenme olmuşsa, akciğerimize hasar vermesin diye ilaç veriyoruz. Kortizon da bu grupta bir ilaçtır. Biz hidrokortizon kullanıyoruz. Kortizon, hidrokortizon, deksametazon hepsi aynı grup ilaçlar. Onlar deksametazonun iltihap önleyici etkisi biraz daha fazla olabileceği için araştırmada deksametazonu tercih etmişler. Bizler de bundan sonra deksametazonu tercih edebiliriz ki zaten kullanıyoruz. Bu ilaçlar keskin bıçaktır; bir taraftan iyileştirir ama bir taraftan zarar verebilir. Aslında tedavideki etkisi bizim açımızdan yeni bir bilgi değil, sadece İngiltere'de yapılan klinik çalışmaların sonuçları yeni çıktı. Beklediğimiz ve bildiğimiz bir sonuçtu. Prof. Dr. Levent Yamanel’den açıklama: Deksametazon adlı steroid Kovid-19 ile mücadelede bizim de kullandığımız ilaçlardan bir tanesi. Özellikle durumu ağır seyreden hastalarda daha etkili. Virüsü tamamen yok etmiyor ama solunum yetmezliğine karşı etkili sonuçlar alınıyor. Yani steroid tedavisi solunum yetmezliği olan hastalara iyi geliyor. Yoğun bakım ve entübe hasta sayılarında düşüş devam ediyor. Bunlar umut vadeden gelişmeler. Baktığımızda vakaların yüzde 85'inin çok hafif semptomlarla bunu atlattığını görüyoruz. Ancak tedbiri elden bırakmamamız gerekiyor. Virüsler hareketli canlılar ve mutasyon geçirme durumları oluyor. Bu da virüsün öldürücülüğünü şimdikinden azaltır ya da artırabilir. Virüsü tamamen yok etmek için ya çok etkili bir ilaç ya da aşı bulunması gerekiyor. Kaynak : Global News

Türk Bilim İnsanlarının 'Sentezleme' Başarısı

Merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıkları ilaçlarının üretiminde etken madde olarak kullanılan ve yurt dışında 24 saatte yapılabilen sentezleme işlemi, İnönü Üniversitesinde Türk bilim insanları başkanlığındaki ekip tarafından yaklaşık bir dakikada yapıldı. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Yaşar, Dr. Nesrin Buğday, Malatya Turgut Özal Üniversitesinden Dr. Öğretim Üyesi Mitat Akkoç ve Pakistan'ın İslamabad Quaid-i-Azam Üniversitesi doktora öğrencisi ve Türkiye Bursları Başkanlığı bursiyeri Siraj Khan ile bir yıl önce merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılan ilaç etken maddeleri üzerinde çalışmalara başladı. Ekip, üniversite bünyesindeki Kataliz Araştırma Merkezi'nde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde de laboratuvar çalışmalarına ara vermeyerek çalışmalarını sürdürdü. Bilim insanları, merkezi sinir sistemi, mide, bağırsak ve idrar yolu rahatsızlıklarının tedavisinde "tachykinin reseptör" engelleyicisi olarak kullanılan "piperidin türevli" ilaç etken maddelerinin üretiminde yararlanılan ve Japon bilim adamlarıncazor şartlarda sentezi gerçekleştirilen ve 2005 yılında Amerika ve Dünya patenti alınan "sübstitüye biariler" gibi yardımcı kimyasalların sentez süresini kısalttı. Yurt dışında "piperidin" türevli ilaçların sentezinde kullanılan kimyasallar, oksijen ve nemden arındırılmış bir ortamda yüksek sıcaklıklarda 24 saatte sentezlenebilirken, Türk akademisyenlerin başkanlığındaki ekip, aynı kimyasal maddeleri oda sıcaklığında normal atmosfer şartlarında bir dakika gibi kısa sürede su-alkol karışımıyla sentezlemeyi başardı. Prof. Dr. Sedat Yaşar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Özdemir ve Kataliz Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nevin Gürbüz'ün liderliğinde ilaç etken maddeleri üretmek için yeni nesil katalizörlerin sentezi ve dizaynıyla ilgili Ar-Ge projeleri yürüttüklerini belirtti. Üniversitenin Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Biriminin desteğiyle yaptıkları araştırmada, merkezi sinir sistemine etkileyen, etken maddeyi sentezlendiklerini aktaran Yaşar, sentezin Japon bilim adamlarının patentlerine göre oldukça kısa sürede su içerisinde yüksek verimlerle başardıklarını söyledi. Ar-Ge projelerini farklı ülkelerden bilim insanlarının katılımıyla yaptıklarını anlatan Yaşar, "Kardeş ülke Pakistan, Tunus ve Cezayir gibi ülkelerden yabancı araştırmacılarla oldukça pahalı ve ülkemizde üretilmeyen, merkezi ABD, Japonya, Çin ve Ukrayna gibi ülkelerde üretilen (ilaç etken maddeleri) özel kimyasallar üzerinde çalışıyoruz. Bu kimyasallar ilaç etken maddesi olarak kullanılmakta, bunların üretimi için değişik projeler yürütmekteyiz." diye konuştu. "AMACIMIZ ÜLKEMİZE KATMA DEĞERİ YÜKSEK KİMYASALLARI KAZANDIRMAK" Prof. Dr. Sedat Yaşar, çalışmaları hakkında bilgi vererek, şöyle devam etti: "2005 yılında Japon bilim insanları tarafından patentlenen bir kimyasalı biz, oda sıcaklığında normal atmosfer şartlarında bir dakika gibi kısa sürede sentezlemeyi başardık. Etken maddeyi üretmek için çalışmalar 6 ayda sonuçlandı ama öncesi var. Sonuçta bir noktaya varabilmek için önce çalışmalar yapılması gerekir. Bu çalışmalar sonucuna elde edilmiş bir başarı. Çok yüksek verimler elde ettik. Bu maddeyle ilgili yurt dışından etken madde üreten şirketlerle iletişime geçtik. Gerekli malzemeleri kendileri gönderdik, videoları çekerek firmalara gönderdik, çok etkilendiler. Ürettiğimiz malzeme merkezi sinir sistemine etki eden bir kimyasal, aynı zamanda alzaymır hastalığı tedavisinde etken madde olarak kullanılıyor. Bununla ilgili biyolojik çalışmalar devam ediyor. Amacımız ülkemize katma değeri yüksek olan kimyasalları kazandırmak. Örnek vermek gerekirse bir gramı 1500 dolar civarında olan bir kimyasal. Bu kimyasal oldukça önemli." Merkez olarak ilaç etken maddelerini üretmek için yeni nesil katalizörler üzerinde çalışmalara devam edeceklerine işaret eden Yaşar, "Ülkemizin ihtiyaç duyduğu ilaç etken maddelerini kendi imkanlarımız doğrultusunda kendi başımıza sentezleyebilmeyi ve üretebilmeyi amaçlıyoruz. Bu çok zor değil başaracağımıza eminim. Sonuçta yapmış olduğumuz ürünler var." diye konuştu. Kaynak :AA

Ford Otosan Maske Üretimine Başladı

Türkiye’nin önde gelen otomotiv üreticilerinden Ford Otosan’ın Genel Müdürü Haydar Yenigün, koronavirüs salgınıyla mücadelede ihtiyaç duyulan tıbbı malzeme üretimine destek olmak amacıyla 3D yazıcı ve basit kalıplarla komponent üretimine başladıklarını duyurdu. Koronavirüs salgınının ardından birçok ülkede üretime ara veren otomotiv üreticileri solunum cihazı ve tıbbı malzeme üretimine destek vermek için harekete geçmişti. Ford, GM, Porsche, Skoda ve BMW gibi markalar solunum cihazı üretime katkı sağlayabileceklerini duyururken, Volkswagen de 3D yazıcılarla medikal malzeme üreteceğini açıklamıştı. Tesla CEO'su Elon Musk da koronavirüs salgınıyla mücadele için suni solunum cihazı üretmeye hazır olduklarını açıklamıştı. Ardından Türkiye’de üretim yapan firmalardan da destek mesajları gelmiş, OSD Başkanı Haydar Yenigün, ihtiyaç halinde Türk otomotiv sanayisinin de tıbbı malzeme üretimi için Ar-Ge ve üretim tesislerini devreye sokabileceğini söylemişti. Aynı zamanda Ford Otosan Genel Müdürü olan Haydar Yenigün, sanayi ve sağlık bakanlıkları bakan yardımcıları ile irtibatta olduklarını ve maske üretimi konusunda 3D yazıcı ve basit kalıplarla komponent üretimine başladıklarını duyurdu. Açık kaynaktan alınan ancak tasarımı Ford Otosan Ar-Ge Departmanı tarafından iyileştirilen yüz maskesi, benzerlerinden farklı olarak, 150 derecelik bir açıyla yüzün tamamını korurken, ön camı özel olarak geliştirilen PET veya PETG malzemeden kesilerek üretilecek. "On binlerce maske üretebilecek duruma geldik” Yüz maskelerinin seri üretiminin yan sanayi ile birlikte Ford Otosan’ın geliştirdiği kalıpla yapılacağını vurgulayan Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, şunları kaydetti: “Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsle mücadelede Türkiye'nin öncü sanayi şirketlerinden biri olarak, gereken her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu açıklamıştık. Bu doğrultuda, hem Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız hem de Sağlık Bakanlığımız ile bir dizi görüşmeler gerçekleştirdik. Sonrasında hızla çalışmalarımıza başladık. Açık kaynaklı bir modeli baz alarak, Sağlık Merkezi çalışanlarımızın yönlendirmeleri ve Ford Otosan Ar-Ge mühendislerinin çalışmalarıyla bu modeli yüzün tamamını koruyacak şekilde iyileştirdik. Hızla Ar-Ge sürecini tamamladık. Geldiğimiz noktada; şu an maske üretimi için 3D (üç boyutlu) yazıcı ve basit kalıplarla komponent ve prototip üretimine başladığımızın müjdesini paylaşmak istiyorum. Tasarladığımız yüz maskeleri, yan sanayimiz ile birlikte sağlık çalışanlarımızın canları pahasına verdiği mücadelede kullanılmak için seri üretime hazır. Çok kısa bir zaman içerisinde on binlerce üretebilecek duruma geldiğimiz için çok mutluyuz." Ford Otosan yetkilileri, geçen hafta başında yaptıkları açıklamada yurt dışındaki üretim tesislerinde oluşan kesintiler nedeniyle üretim takvimlerinde değişiklik yapmak zorunda kaldıklarını ve bu kapsamda 30 Mart – 2 Nisan tarihleri arasında Kocaeli Gölcük fabrikasında üretime ara verileceğini belirtmişti. Yan sanayi de desteğe hazır Diğer yandan, TAYSAD Başkanı Alper Kanca da geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili Dünya Gazetesi'ne açıklamalarda bulunarak, yan sanayi olarak tıbbı malzeme üretimine desteğe hazır olduklarını vurgulamıştı. Kanca, şu şu açıklamayı yapmıştı. “Otomotiv tedarik sanayinin elin de böyle bir krizde kullanılabilecek iki önemli değer var. Birincisi yetkinlik ikincisi kapasite. Bunları anlamlarıyla açacak olursak; Yetkinlik yani çok geniş bir yelpaze de farklı üretim süreçlerine hakim olmak bu süreçlerde istenilen her türlü üretim işlemini yapabilmek anlamına geliyor. Kapasite ise bu işlemlerle ilgili yeterince alet, cihaza sahip olmak demektir. Biz Türk otomotiv tedarik sanayi olarak bu işe sarılarak hiç tartışmasız bir an bile tereddüt etmeden hem yetkinlik hem kapasitemizi kullanmaya / kullandırmaya hazırız. Yalnız burada bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Özellikle sosyal medyada ‘hadi gelin solunum cihazı üretelim’ veya ‘şöyle bir alet imal edelim’ türü yaklaşımlar var. Bunlar çok gerçekçi değil. Çünkü bu tür tıbbi cihazların üretimi ciddi derecede yüksek bir uzmanlık gerektiriyor. Sonuçta insan yaşamı söz konusu. Bir otomotiv tedarikçisinin birkaç gün içerisinde solunum cihazı üretmesi mümkün değil. Ama bizler ihtiyaç olan tekil parçaları üretir, bu cihazları üretme becerisine sahip olanlara destek verebiliriz. Ya da makinelerimizi, tesislerimizi, en önemlisi mühendislerimizi, çalışanlarımızı, kendimizi bu cihazları üretmeyi bilen profesyonellerin kullanımına sunarız.” Kaynak : Dünya

Covid-19’a Karşı Hidroksiklorokin Gerçekten Etkili mi?

Uluslararası Antimikrobiyal Tedavi Derneği (ISAC) kendi dergisinde yayınlanan, mevcut bir sıtma ilacının Covid-19’u etkin bir şekilde tedavi edebileceğini öne süren yakın zamanlardaki bir çalışmaya karşı kuşkularını ifade etti. Çalışma ABD başkanı Donald Trump’un sayesinde (Covid-19 hastalarını hidroksiklorokin ile tedavi etmeyi öne süren sözleri nedeniyle) çok dikkat çekti. 29 Mart tarihinde, ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA) Covid-19 tanısıyla hastaneye yatmış olan bazı hastalarda kullanılmak üzere hidroksiklorokine acil onay vermişti. Hidroksiklorokin tipik olarak sıtma, romatoid artirit ve deri vereminde kullanılan bir ilaçtır ve Covid-19’a karşı etkinliği üzerine ön raporlar bu ilaçlara bağlı olarak yaşamını sürdüren hastalarda yetmezliklere yol açtığını gösterdi. International Journal of Antimicrobial Agents dergisini Hollanda’lı dev yayınevi Elsevier ile beraber yayınlamakta olan ISAC’ın yönetim kurulu, çalışmanın dernek tarafından beklenen standartları taşımadığını beyan etti. 3 Nisan tarihinde, ISAC yönetim kurulu başkanı Andreas Voss (Hollanda’daki Radboud Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde klinik mikrobiyolog olarak çalışmaktadır) kurul üyelerinin yayın hakkında “içerme kriterleri hakkında daha iyi açıklamaların olmaması ve hasta güvenliğini sağlamak için hastaların denenmesi konusunda” kuşkuları olduğunu bildiren bir not açıkladı.  Çalışma ilk olarak 16 Mart’ta medRxiv’de bir ön baskı olarak yayınlanmış, 17 Mart’ta yayınlanmak üzere kabul edilmiş ve 20 Mart’ta dergide yayınlanmıştır. Bu olağanüstü hızlı geri dönüş, akran değerlendirmesi normalde birkaç ay sürdüğü için, ilaç keşif topluluğundaki çoğunluğun tepkisine neden oldu. Her ne kadar ISAC, hızlı bir şekilde yeni veriler yayınlayarak bilim camiasına yardım etmenin önemli olduğunu kabul etse de, bu bilimsel incelemeyi ve en iyi uygulamaları azaltmanın pahasına olamaz, diye açıklıyor Voss. Dahası, çalışmanın ortak yazarlarından biri olan, Aix-Marseille Üniversitesi’nden Jean-Marc Rolain, aynı zamanda Uluslararası Antimikrobiyal Ajanlar Dergisi’nin yazı işleri müdürüdür. Elisabeth Bik, mikrobiyologluktan bilim bütünlüğü uzmanlığına yönelmiş kariyerinde, şöyle diyor: “Bu büyük bir çıkar çatışması olarak algılanabilir.” Ancak Voss, çalışmanın hakemlik sürecini savundu. “Makalenin akran değerlendirme sürecinin güvenilirliğine ilişkin çevrimiçi bazı önerilere rağmen, süreç endüstrinin akran inceleme kurallarına uyuyordu” diye yazıyor. “Jean-Marc Rolain’in makalenin akran incelemesine katılımı yoktu ve akran incelemesi ile ilgili bilgilere de erişimi yoktu. Makalenin hakemlik sürecinin tüm sorumluluğu yardımcı editörlere devredildi. ” diyor. Çalışma, 26’sı hidroksiklorokin ile tedavi edilen, Fransa’daki hastanelere başvurmuş, 42 Covid-19 hastasını inceledi. Kalan 16 hasta, ilacı almayan bir kontrol grubunun parçasıydı. Hidroksiklorokin ile tedavi edilen 20 hastanın altısına bir antibiyotik olan azitromisin verildi. Altı günlük tedaviden sonra, sadece hidroksiklorokin ile tedavi edilen 14 hastanın yaklaşık yarısı hâlâ Covid-19 için pozitif test gösterirken, hem hidroksiklorokin hem de azitromisin alan 6 hastanın hiçbiri pozitif test göstermedi. Deneme sonuçları cesaret verici olsa da, çalışmanın bir takım eksiklikleri var. Bik’in belirttiği gibi, çalışma, bir ilacın etkinliğinin altın standart testi olarak kabul edilen raslantısal bir kontrol denemesi değildir. Diğer bir sınırlama, altı hastanın hidroksiklorokin tedavisine geçemeden ölmesi, üçünün yoğun bakımda olması ve birinin daha ölmesidir. Örneklem, Covid-19’un yaşlı insanları orantısız bir şekilde etkilediği bilinmesine rağmen bazı genç hastaları da içeriyordu. Dahası, Çin’de gerçekleştirilen, 30 Covid-19 hastası üzerinde yapılan küçük bir deneme hidroksiklorokinden çok az fayda buldu. Bununla birlikte, 27 Mart’ta Fransa’da aynı araştırmacılar tarafından yayınlanan 80 hasta üzerindeki bir başka deneme, iki hasta dışında hepsinde klinik iyileşme olduğunu bildirmişti. Kaynak : ChemistryWorld

Bilim İnsanları Yüzde Dördü İnsan Olan Fare Üretti

Amerika Birleşik Devletleri'nin New York eyaletinde yürütülen bir araştırmada yüzde 4'ü insan olan bir fare üretildi. Bu çalışma şimdiye kadar en yüksek oranda insan hücresi içeren fare olması sebebiyle bilim araştırmaları açısından bir ilki oluşturuyor. Buffalo Üniversitesi ve Roswell Kanser Enstitüsü tarafından yürütülen çalışmada henüz embriyo halindeki fareye insana ait kök hücresi enjekte edildi. İki hafta sonra doğan farelerden birinin yüzde 4 insan hücresi taşıdığı anlaşıldı. Araştırmada bilim insanları kök hücre gelişiminin bir süreliğine önüne geçen bir proteinden yararlandı. Kök hücreye yerleştirilen bu proteinin yaklaşık üç saat kadar doğal halinin bozulmasını önlediğini keşfeden bilim insanları, bu sayede kök hücreyi başka bir dokuyla yeniden bir araya getirdi. Daha sonra farenin embriyosuna yerleştirilen bu kök hücreler iki hafta süreyle gelişime bırakıldı. İki hafta sonra yapılan incelemelerde gelişmekte olan karaciğer, beyin, gözler, kalp, damar ve kemik iliğinde insan hücresi bulundu. Embriyoların DNA'sı incelendiğinde gelişen dokulardaki insan hücresi oranının yüzde 1 ile yüzde 4 arasında olduğu tespit edildi. Etik tartışmalar Bu gelişme özellikle gelecekte genetiği değiştirilmiş embriyo üretimi açısından büyük bir ilerleme olarak değerlendiriliyor. Bu araştırmalar sayesinde hayvanlarda insan organlarının üretilmesinin mümkün hale gelmesi ile organ yetmezliği gibi birçok tıbbi soruna çare sunulabileceğine dikkat çekiliyor. Ancak bilim insanları bu tür araştırmalar için deneylerin tekrar tekrar kanıtlanması gerektiğinin altını çiziyor. Bilimsel Science Advances dergisinde yayımlanan bu araştırmada insan hücresi içeren dokuların kalıtımsal aktarımda rol oynayan yumurta ya da sperm gibi dokulara geçmemiş olması etik bazı endişeleri şimdilik giderdi. İki farklı tür barındıran canlının çoğalmasına dair etik sorular ve canlıların genlerinin değiştirilerek doğal yapısının bozulması konusunda inanca dayalı eleştiriler bu tür araştırmalar için sıklıkla dile getiriliyor. Geçtiğimiz aralık ayında Çinli araştırmacılar sinomolgus maymunları hücrelerinin genetiğini değiştirerek iki maymun-domuz üretmiş ancak hayvanlar en fazla bir hafta hayatta kalabilmişti. Bu çalışmaların en önemli adımı kabul edilen 1984 yılındaki araştırmada ise üretilen koyun-keçi yetişkin olarak hayatını sürdürmüştü. Kaynak : EuroNews

Dünyada Covid-19 Aşı Denemeleri Ne Durumda ?

İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesi, koronavirüse karşı geliştirilmekte olan aşı çalışmalarını ve denemelerin hangi aşamalarda olduğunu derledi. Moderna Amerikan biyoteknoloji şirketi Moderna, mRNA-1273 aşısı üzerinde çalışıyor. Koronavirüsün genetik dizilimi bulunup Ocak ayı başında yayımlandıktan sekiz hafta sonra klinik denemelerine ilk başlayan şirket oldu.45 kişi üzerinde yapılan ilk denemelerde, düşük dozda bile tüm deneklerin Covid-19 antikorları ürettiği ve antikor seviyesinin, virüse yakalanan kişilerin geliştirdiği antikorlarla aynı seviyede ya da daha yüksek olduğu görüldü.Aşının "genel olarak güvenli ve iyi tolore edildiği" belirtiliyor.Fareler üzerinde yapılan denemelerde, aşının virüsün akciğerlere inmesini engellediği de görüldü. CanSino Çin şirketi CanSino Biologics tarafından üretilen Ad5-nCoV aşısı, Vuhan'daki klinik denemelerde ikinci aşamaya geçen ilk aşı oldu.Ancak Çin ordusunun tıbbi bilimler kolu ile çalışan şirket, ilk aşamanın ayrıntılı sonuçlarını yayımlamadı.Şirketten yapılan açıklamada, yaklaşık 500 kişi üzerinde yapılan ilk denemelerden elde edilen "güvenli ön veriler" doğrultusunda ikinci aşamaya geçildiği belirtildi. Oxford Üniversitesi Oxford Üniversitesi'nde ChAdOx1 nCoV-19 aşısının, 18-55 yaş arası 1000'i aşkın gönüllü üzerinde denemelerine geçen ay başlandı.Aşının makak maymunları üzerindeki etkisine dair taslak rapor Pazartesi günü yayımlandı. Buna göre, aşı, maymunları Covid-19'a karşı korumasa da zatürre olmalarını engellemiş bulunuyor ancak insanlarda denenmesi durumunda, enfekte olan kişilerden virüsün başkalarına bulaşması riskinin devam etmesi sorun olarak görülüyor.İnsanlar üzerinde yapılan denemelerin sonuçlarının bu ay yayımlanabileceği belirtiliyor.Denemelerin başarılı olması halinde aşının üretimi ve dağıtımını yapmak üzere merkezi Cambridge'de olan AstraZeneca ilaç şirketi, Oxford Üniversitesi ile ortak hareket ediyor. Imperial College Londra'daki Imperial College Üniversitesi, daha önce insanlar üzerinde denenmemiş bir aşı türü geliştiriyor.Şubat ayından beri hayvanlar üzerinde denenen aşının Haziran'da insanlarda denenmesine başlanacak.Hükümet toplam 41 milyon sterlin (50 milyon dolar) maddi destek sundu. Bu yıl sonuna doğru üçüncü aşama klinik denemelere başlanması bekleniyor.Ancak araştırma ekibinin başında yer alan Prof. Robin Shattock, İngiltere'de aşının Eylül ayında kullanıma hazır olması ihtimalini öngörmediğini açıkladı. Inovio Amerikan biyoteknoloji şirketi Inovio 40 yıllık bir şirket olmasına karşın henüz resmi onay almış bir ürün geliştirmemiş olsa da, geçen ay başlattığı aşı denemelerinin ardından hisse senetleri büyük artış gösterdi.INO-4800 adı verilen aşı çalışmasının, klinik öncesi deneme aşamasında bağışıklık sitemi tepkileri bakımından olumlu sonuçlar verdiği açıklandı. Denemelerin ilk aşamasının 40 kişi üzerinde yapılacağı belirtildi. Bu yaz ikinci ve üçüncü aşamalara geçmeyi planladığını belirten şirket, Salgına Hazırlık Inovasyonları Koalisyonu'ndan 17 milyon doları aşkın maddi yardım aldı. Kaynak : BBC News

Türkiye’nin Koronavirüs İlacı TR-C 19

COVID-19’a karşı etkili bir ilaç olması planlanarak VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş ARGE Merkezi tarafından geliştirilen, fikri ve sınai mülkiyet hakları VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş’ye ait olan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliği ile yürütülen ‘TR-C 19’ ürününün ruhsatlandırma aşaması için hazırlıklar başlatıldı. Klinik çalışmaları tamamlanarak sonuçların olumlu çıkması halinde ruhsatı alınacak olan ilacın seri üretiminin, VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş’nin İstanbul’daki tesislerinde planlandığı duyuruldu. VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş tarafından yapılan açıklamada, COVID-19’a karşı etkili bir ilaç geliştirmek üzere şirketleri tarafından AR-GE çalışmaları yapılarak tamamlanan ve laboratuvar ortamında virüsü nötralize ederek etkisiz hale getirdiği kanıtlanan TR-C 19 adlı ürünün, gönüllü hastalar üzerinde klinik çalışmaları ve ileri araştırmaları; Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliği ile üniversitenin akademik kadrosunun gözetiminde yürütülmesi planlanıyor.  SERİ ÜRETİMİN İSTANBUL’DA YAPILMASI PLANLANIYOR  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş, ilacın Sağlık Bakanlığı ruhsatlandırılma hazırlık sürecini başlattı. Hastalara uygulanması için izin beklenen ilacın klinik çalışmalarının devamı için üretimi, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı TÜBİTAK tesislerinde yapılacak. Klinik çalışmalarda başarılı sonuçlara ulaşılması durumunda ruhsat aşaması tamamlanacak olan ilacın seri üretimi, VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. İstanbul tesislerinde planlanıyor.  İKİ FARKLI İLAÇ MOLEKÜL ÇALIŞMASI DA DEVAM EDİYOR  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. ARGE Merkezi’nde labaratuvar ortamında in vitro testlerde başarılı olan TR-C 19 ilacının yanı sıra koronavirüs hastalığına karşı iki farklı ilaç molekül çalışmasının da devam ettiği vurgulandı.  VSY Biyoteknoloji ve İlaç Sanayi A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl ile birlikte; ilerleyen günlerde ilacın klinik çalışma safaları ve bilimsel verilerle ilgili güncel gelişmeleri kamuoyu ile paylaşacağını duyurdu. Kaynak : Basın Bülteni  

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nde(İYTE) Aşı Çalışmaları için 3 Yeni Hücre Besiyeri Geliştirildi

Geliştirdikleri "Lale" isimli hücre besiyeri (hücreler için besin ortamı) 200 ülkede aşı çalışmalarında kullanılan Cem Erdem ve Dr. Aziz Çaylı, 3 yeni hücre besiyeri  daha geliştirdi. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) bünyesindeki teknoparkta 4 yıl önce Flora Bio adlı şirketi kuran Cem Erdem ve Dr. Aziz Çaylı, biyoteknolojik ilaçlar üzerine  çalışmalar yürütüyor. Türk bilim insanları, ilk biyoteknolojik hücreyi 2017 yılında geliştirmeyi başardı. Tüm üretim sürecinin yerli ve milli olarak gerçekleştirildiği projenin sonunda  besiyerine, Çaylı'nın kızının adı olan "Lale" ismi verildi. Aynı yılın mayıs ayında besiyer global bir yabancı firmaya lisanslandı. Lale besiyeri, 200 ülkede şap aşısı geliştirme çalışmalarında kullanılmaya başlandı. "Lale"den güzel bir geri dönüş alan bilim insanları, bu alandaki çalışmalarına hız verdi. TÜBİTAK'tan da destek alan Çaylı ve Erdem, bu süreçte 3 besiyeri daha  geliştirmeyi başardı. Viral aşılar ve kanser ilaçları alanlarında kullanılmak üzere geliştirilen biyoteknolojik hücrelere ise "Leylak", "Orkide" ve "Yonca" isimleri verildi. Türk bilim insanları, onların da bilimsel çalışmalarda kullanılması için yabancı bir firma ile görüşmeler yürütüyor. Flora Bio Yönetim Kurulu Başkanı Cem Erdem, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'deki biyoteknolojik yatırımlardaki eksiklikleri gidermek ve biyoteknolojik  ilaçlarının geliştirilmesi için Dr. Aziz Çaylı ile ortak laboratuvar kurduklarını belirtti. İş ortağı Çaylı'nın Almanya'da biyoteknolojik ilaç konusunda önemli çalışmalar yaptığını vurgulayan Erdem, "Orada kurduğu CellCa firmasıyla 70'e yakın biyoteknolojik  hücre ve 90'ın üzerinde ilaç üretim projesi geliştirdi. Çaylı, dünyada biyoteknolojik ilaç geliştirme konusunda en fazla kullanılan besiyeri olan Acticho'yu bulan  kişidir. Firmadaki hisselerini devrettikten sonra Türkiye'ye döndü." dedi. İlaç moleküllerinin geliştirilmesinde ilk aşamanın, hücrenin beslenmesini sağlayan "besiyeri" olduğuna dikkati çeken Erdem, şirket olarak bu alanda iyi bir noktaya  geldiklerini ifade etti. Besiyeri ile ilgili bilgi veren Erdem, "Hücrelerin en efektif şekilde protein üretmeleri için ihtiyaçları olan besin kaynağını alabilecekleri sıvılar geliştiriyor. Bu  sıvılar 95 uygun kimyasalın belli bir bilgi birikimiyle karıştırılmasıyla oluşuyor. Biz aslında bizim gibi yiyip içemeyen hücrelerin en efektif şekilde çalışacakları  besin ortamları hazırlıyoruz." diye konuştu. Erdem, "Lale" besiyerinin şap aşısının üretiminde kullanıldığını söyledi. Bu sayede dünya tarafından tanındıklarını dile getiren Erdem, sözlerini şöyle tamamladı: "Geliştirdiğimiz besiyeri global bir yabancı firmaya lisansladık ve onun vasıtasıyla 200 ülkede üretilip satılmaya başlandı. Dizaynı Türkiye'de yapılan ürünün 200  ülkeye satılıyor olmasından mutlu ve gururluyuz ancak bu bize yetmiyor. En büyük hedefimiz gerekli maddi kaynağı bulduktan sonra besiyerin üretim tesisini Türkiye'de  kurmak. Bunu başarırsak ülkemizin ithalat oranını da azaltmış oluruz. Ülkemizde ürettiğimiz besiyerlerini dünyaya satmak istiyoruz." Kaynak: İYTE

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AIFD) üyesi olduğu IFPMA'dan KOVİD-19 Açıklaması

Uluslararası İlaç Üreticileri ve Dernekleri Federasyonu (IFPMA) Genel Direktörü Thomas Cueni, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedavisi üzerindeki verilere ilişkin, "Tedavi çalışmalarının 77'sinin Kovid-19'a yönelik değiştirilmiş olduğunu, 68'nin yeni ilaç tedavisi olduğunu söyleyebilirim. Birçoğu hala başlangıç aşamasındadır, ancak 25'ten fazla klinik çalışma devam etmektedir." ifadelerini kullandı. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AIFD) de üyesi olduğu IFPMA, yeni tip koronavirüs'e (Kovid-19) karşı geliştirilen yeni ve endikasyon dışı kullanılan tedaviler ile söz konusu tedaviler için üretim ve tedarik zincirlerine ilişkin zorluklar üzerine sanal ortamda yayınlanan bir basın toplantısı düzenledi. IFPMA üyesi şirketler arasında yer alan AstraZeneca, CSL, Pfizer, Merck, Takeda ve Sandoz yöneticilerinin katılımı ile gerçekleşen toplantıda koronavirüs salgınına yönelik geliştirilen yeni tedavilerin yanı sıra endikasyon dışı ilaç kullanımı ile üretim, tedarik zinciri gibi konularda yapılan hazırlıklara ilişkin görüşler paylaşıldı. Toplantıda konuşan IFPMA Genel Direktörü Thomas Cueni, biyofarmasötik endüstrisinin Ar-Ge laboratuvarlarından çıkan en umut verici tedavilerin çoğunun, başarılı ve paha biçilmez ve yenilikçi bir biyofarmasötik ekosistemin ürünü olduğunu söyledi. Cueni, Kovid-19 krizinin çözümünde kamu yararına ortaklık üzerine inşa edilmiş yeni bir modus operandi (bir kimsenin çalışma yöntemi veya alışkanlığını tanımlaması) gerektiğini ifade etti. Güvenli ve etkili tedavilere herkesin erişebilmesi için çözümler bulmak amacıyla yönetim kurulundaki diğer ilgili organlarla eşit şartlarda ve ortak bir temel üzerinde nerede, kiminle olursa olsun çalıştıklarını kaydeden Cueni, hedefe ancak birlikte yol alınırsa ulaşılacağını aktardı. Cueni, rekabetçi ilaç firmalarının rakipleri ile bir araya geldiğine işaret ederek, "Ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarına en derin saygımızı sunmalıyız. Bugün Kovid-19 tedavilerine odaklanmamızın nedeni son birkaç hafta içinde çok fazla aşılar üzerine çalışmaların yoğunlaşması. Üç ay öncesine kadar bazı tedavilerle başlamamız için Kovid-19 belirtilerinden olan öksürüğün bile etkili olacağını bilmiyorduk." değerlendirmesinde bulundu   "Başarısızlığa uğramış ilaç çalışmaları Kovid-19'a karşı ilaç bulmada etkili olacaktır İlaç endüstrisinin Kovid-19'da odak noktasının olağan iş ve kardan ziyade kalbinde olması gerektiğine dikkati çeken Thomas Cueni, "Toplumlara ne borçlu olduğumuzun bilincindeyiz ve ortaya koyduğumuz terapiler herkes için uygun fiyatlı olmalıdır." ifadelerini kullandı. Cueni, ilaç şirketlerinin halihazırda onaylanmış ilaçların edinme yollarına odaklandığını belirterek, şunları kaydetti: "Daha önce başarısızlığa uğramış ilaç çalışmaları Kovid-19'a karşı ilaç bulmada etkili olacaktır. Bu tür ilaçların inovasyon ekosisteminde zengin bir edinme yolu mevcut olabilir. Kovid-19 tedavisi üzerindeki verileri kontrol ettiğimizde, tedavi çalışmalarının 77'sinin Kovid-19'a yönelik değiştirilmiş olduğunu, 68'nin yeni ilaç tedavisi olduğunu söyleyebilirim. Birçoğu hala başlangıç aşamasındadır ancak 25'ten fazla klinik çalışma devam etmektedir. Bunun hepimiz için gerçekten iyi bir haber olduğunu düşünüyorum çünkü bunu daha geç değil, daha erken yapacağız. Kovid-19'un yayılımını engellemede ve tedavisinde ilk başarıyı göreceğiz. Dünyada acil bir durum haline gelen, her ülkede oldukça yaygın sorun olan koruyucu ekipmanların sınır ötesi geçişlerinde bile sorunlar meydana gelebiliyor. Tıbbi ürünler ve ilaçlar için sınırların açık olmasının önemini vurguluyoruz. Düzenleyici kurumlara, uluslararası kurumlara baktığımızda olağanüstü bir iş birliği görüyoruz." Kaynak : TimeTurk

Kenevir Katkılı Antibakteriyel Sıvı El Sabunu Üretildi

Yozgat Bozok Üniversitesi, korona virüs (Covid-19) ile mücadele kapsamında kenevir yağı katkılı, cildi koruyup kurumasını engelleyen, cildin esnekliğini artıran ve tırnaklar için faydalı olan cilt dostu antibakteriyel köpük ve sıvı el sabunu üretti. Endüstriyel kenevir alanında bölgesel kalkınma odaklı ihtisaslaşan Yozgat Bozok Üniversitesi, "YOBÜ" isimli kenevir katkılı Antibakteriyel köpük ve sıvı el sabunu üretti. Fen Edebiyat Fakültesi laboratuvarlarında Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Hazer öncülüğünde üretimi gerçekleştirilen kenevir katkılı antibakteriyel köpük ve sıvı el sabunu, Rektör Prof. Dr. Ahmet Karadağ, rektör yardımcıları Prof. Dr. Güngör Yılmaz, Prof. Dr. Şenol Akın, üniversite Genel Sekreteri Prof. Dr. Uğur Kölemen’in katılım ile basın mensuplarına tanıtıldı. Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Hazer, kenevir yağı katkılı köpük ve sıvı el sabununun üretimi hakkında basın mensuplarını bilgilendirdi. “15 gün içerisinde hazırladık ve iki gün önce üretime başladık” Daha sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Yozgat Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Karadağ, kenevir yağı katkılı üretilen köpük ve sıvı el sabununun cilt dostu olduğunu söyleyerek “Özellikle virüs ile mücadele kapsamında ortaya çıkan tablo temizlik maddelerine çok ciddi bir rağbetin oluşması ve son zamanlarda marketlerde temizlik maddelerinin antibakteriyel sabun başta olmak üzere bulunmaması dolayısıyla kimya bölümünün potansiyelini biz harekete geçirmek istedik. İçinde bulunduğumuz bu laboratuvarı üretim tesisini 15 gün içerisinde hazırladık ve iki gün öncede üretime başladık. Amacımız var olan potansiyelin hareket geçmesi, temizlik maddelerine olan rağbetin artması ve ihtiyacın bölgemiz özelinde de zorunlu hale gelmesi dolaysıyla bunu biz harekete geçirmek istedik” dedi. “Kozmetik ile ilgili kenevir esaslı bütün ürünler yapılabilecek” Sadece sabun değil tüm temizlik malzemelerini yapmaya da hazır olduklarını anlatan Rektör Karadağ, “Burada sadece sıvı sabun değil temizlik malzemeleri ile ilgili aklınıza gelebilecek kenevir esaslı ürünleri yapmaya hazırız. Sıvı sabun ilki krem yapımından tutun cilt ve kozmetik ile ilgili kenevir esaslı bütün ürünlerin yapılabileceği bir süreci kastediyorum. Bunu da önümüzdeki aylarda yeni ürünlerle kenevirin ekonomiye kazandırılması temelinde kozmetik alanında da iddialı olduğumuzu ihtisas üniversitesi olarak göstermiş olacağız. Antibakteriyel sabuna kenevir yağını eklememizin sebebi tırnak bakımından cilt tahrişlerini önlemeye kadar artı özellik katıyor. Sıvı sabunlar bazen cildi tahriş edebiliyor. Bizim sabunumuzda bu özellik yok ve tam tersi cildi koruyan ve cilde yararı olan bir sabundan bahsediyoruz. Ürünümüz doğal bir esasa kattık ve insanlarımızın ellerini yıkadıktan sonra ellerine hoş koku bırakacak tropikal meyve dediğimiz bir esans kattık. Daha doğal ve insan sağlığını ön plana çıkaran bir ürün yapmaya çalıştık” şeklinde konuştu.  

Koronavirüse Karşı Aşı ve İlaç Çalışmaları Ne Aşamada?

Dünyanın pek çok ülkesinde koronavirüse karşı aşı ve ilaç geliştirme çalışmaları devam ederken, aşının ve kesin bir tedavinin ne zaman bulunacağına dair açıklamalar farklılık gösteriyor. BBC Türkçe'ye konuşan Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde Doç. Dr. Urartu Şeker, tüm bilimsel aşamalardan geçerek seri üretime hazır hale gelen bir aşıyı geliştirmenin en az bir yıl süreceğini ifade ediyor. BBC Türkçe'ye konuşan Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde Doç. Dr. Urartu Şeker, tüm bilimsel aşamalardan geçerek seri üretime hazır hale gelen bir aşıyı geliştirmenin en az bir yıl süreceğini ifade ediyor. Ankara Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde (UNAM) çalışan Doç. Dr. Urartu Şeker, koronavirüs gibi bulaş riski yüksek virüslere karşı aşı geliştirmenin 'birkaç ay içerisinde mümkün olduğuna' ilişkin açıklamaların 'gerçekçi olmadığını' söylüyor. Aşı ya da ilaç geliştirmek neden uzun sürüyor? Aşıyı ya da herhangi bir ilacı ürettikten sonra öncelikle pre-kilinik aşamanın ilk kısmı olan hücrelerde ve sonra hayvanlar üzerinde test edilmesi süreci başlar. Örneğin bir kanser türü için test yapmak istediğimizde, insandaki tümörün aynısını o hayvanda oluşturmamız gerekir. Koronavirüs için de genelde genetiği değiştirilmiş bir hayvan modeli oluşturmak ve kullanmak gerekiyor ki aşının bağışıklık sistemi cevabı oluşturup oluşturmadığı anlaşılabilsin. Bu hayvan fare, sıçan ya da Çin'in COVID-19 sonrası bağışıklık testleri için kullandığı makak maymunları da olabilir. Laboratuvar testlerinden sonra insan uygulamaları başlar ve uygulamalar aşının herhangi bir olumsuzluğunun olup olmadığına yönelik testlerden başlayarak, gerçekten işe yarayıp yaramadığına, beklenilen bağışıklık sistemi tepkisinin oluşup oluşmadığına kadar uzanan bir süreci kapsar. Küçük bir insan grubuyla başlayan bu çalışmalar yüz binlerce insanın dahil olduğu çalışmalara kadar devam eder. Koronavirüs özelinde aşıyı ürettikten sonra dünyadaki milyonlarca kişiyi aşılayacaksak, aşıyı seri olarak üretmek için büyük üretim merkezleri kurmamız gerekiyor. Bunlara ek olarak aşı üretimi için gerekli tedarik zincirlerinin kurulması, gibi pek çok aşamanın da göz önüne alınması ve bunlar yapılırken hala sıklıkla üretilen aşıların, üretimini olumsuz etkilenmemesinin gözetilmesi gerekir. Dünya bu zamana dek neden koronavirüs aşısı geliştirmedi? Özellikle SARS için yapılmış, farklı stratejilerin denendiği aşı çalışmaları mevcuttu ancak bu çalışmalar sonuca ulaşıp ticari bir aşı oluşturma çalışmalarına kadar gidemedi. Belki elimizde SARS için yapılmış bir aşı hazır olsaydı bugün hastalıkla mücadelemizde büyük faydaları olabilirdi. Bugüne dek olası koronavirüs enfeksiyon tehditlerine karşı çeşitli bilimsel çalışmaların sürdüğünü ancak bu çalışmaların dünyadaki siyasi otoriteler tarafından dikkate alınmadı. 2015 yılında Nature Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmada yer alan bir deneyde, SARS'ın etmeni olan koronavirüsün insan hücresine girişteki en etkili protein olan 'spike proteininde' meydana gelecek olan aminoasit değişiklikler sonucunda oluşacak bir enfeksiyonla nasıl mücadele edeceğinin araştırıldı. Yarasalardan izole edilen koronavirüslerdeki yeni tip spike proteini, SARS etmeni önceki koronavirüse eklenerek bazı denemeler yapılıyor. Dünya bu zamana dek neden koronavirüs aşısı geliştirmedi? Özellikle SARS için yapılmış, farklı stratejilerin denendiği aşı çalışmaları mevcuttu ancak bu çalışmalar sonuca ulaşıp ticari bir aşı oluşturma çalışmalarına kadar gidemedi. Belki elimizde SARS için yapılmış bir aşı hazır olsaydı bugün hastalıkla mücadelemizde büyük faydaları olabilirdi. Bugüne dek olası koronavirüs enfeksiyon tehditlerine karşı çeşitli bilimsel çalışmaların sürdüğünü ancak bu çalışmaların dünyadaki siyasi otoriteler tarafından dikkate alınmadı. 2015 yılında Nature Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışmada yer alan bir deneyde, SARS'ın etmeni olan koronavirüsün insan hücresine girişteki en etkili protein olan 'spike proteininde' meydana gelecek olan aminoasit değişiklikler sonucunda oluşacak bir enfeksiyonla nasıl mücadele edeceğinin araştırıldı. Yarasalardan izole edilen koronavirüslerdeki yeni tip spike proteini, SARS etmeni önceki koronavirüse eklenerek bazı denemeler yapılıyor. Bu yeni virüs üzerinde ilaçların bir kısmı çalışmadığı, deneme aşamasındaki aşının da o kadar etkili olmayabileceğine dair bazı öngörüler ortaya çıktı. Buna benzer pek çok çalışma ya da izole edilen başka virüslerin genomik analizleri kullanılarak ciddi enfeksiyon öngörüleri yapıldı. Dünyada hükümetler pek çok kere bilim insanları tarafından bununla ilgili uyarıldı ama gerekli önlemler alınmadı. Ülkeler salgına karşı hazırlık yapmış mıydı? İnsanlığın hızlı nüfus artışı ve vahşi yaşamı tahribatı düşünüldüğünde şu an yaşananlar insanlık için öngörülemez değildi. 2016 yılında kontrol altına alınan Ebola salgınında sonra Melinda-Bill Gates Vakfı tarafından da fonlanan ve kâr amacı gütmeyen "CEPI-Coalition for Epidemic Preparedness Innovations" adlı kurum aşı çalışmaları gibi konularda araştırmacılara destek olmak ve fon sağlamak amacıyla kuruldu. Bu koalisyon şu an koronavirüs ile ilgili iki aşı çalışmasını öncelikli olarak fonladı. Endüstri ortada hiçbir bir ihtiyaç yokken herhangi bir aşı çalışmasında bulunmaz, çok normal. Ancak hazırlıkları yapılabilirdi. Bir maskeye ulaşmak bile sıkıntılı hale gelmemeliydi. Koronavirüslerin mutasyona uğradığında yaşanacak sorunlar deneylerle tespit edilmiş ancak görmezden gelinmiş. Tam tamına üretime hazır bir aşı geliştirmek bir yana dursun, mevcut bilimsel çalışmalara rağmen hiçbir ön hazırlık yapılmamış olduğunu söylemek abartılı değil. Koronavirüsün tedavisinde hangi ilaçlar kullanılıyor? Toplumsal koruyuculuk için aşının önemini tartışmak dahi gereksiz ancak şu an birinci öncelik aşı değil ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirmek olmalı. Basit bir küçük molekül temelli ilacın üretilmesi bile çok uzun bir zaman gerektiriyor. Bilimin iyi yanı, size net cevap verebilmesidir. Ancak kötü yanı ise bu net cevap çok uzun sürede ortaya çıkar. Dolayısıyla şu an hastalarda, hali hazırda başka viral etmenlere karşı çalıştığı bilimsel olarak kanıtlanmış ilaçlar deneniyor. Antiviral etkinliği olduğu bilinen Favipiravir, Remdesivir gibi ilaçlar da klinik denemelere alındı ve özellikle Remdesivir hakkında olumlu sonuçlar rapor edildi. Benzer şekilde şu sıralar çokça adı geçen C vitaminin de kanıtlanmış herhangi bir etkinliği bulunmamakla beraber, ilgili bilimsel olarak etkinliği test ediliyor. Bugün kontrollü olarak belirli aşamadaki COVID-19 hastalarında tıbbi protokoller dahilinde bu hidroksiklorokinin veriliyor ve etkinliği hakkında hala genel geçer bilimsel kanıtlar yok. Pek çok yan etkisi bulunan bu ilacın koruyucu olarak kullanımının işe yaradığına dair herhangi bir bilimsel kanıt da olmamasına rağmen, ilaç bu amaçla da kullanılıyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin resmî sitesinde şu an COVID-19'a yönelik beş yüzden fazla klinik test çalışması kaydı bulunuyor. Bunların bir kısmının nedensellikten uzak bir biçimde ve ticari kaygılarla denemelere sokulduğu rahatlıkla görülebilir. Bağışıklık artırıcı ürünler ne kadar faydalı? Normalden farklı olarak çok fazla takviye alır, örneğin çok fazla bitki çayı içerseniz, bağışıklık sisteminize ait sinyal moleküleri uyarılmaya başlar. Bu da sebepsiz yere bağışıklık sisteminizi alarma geçirebilir, dolayısı ile bağışıklık sisteminizin enfeksiyon durumunda gereğinden fazla bir etkinlik göstererek oluşan hiperenflamasyonun COVID-19 durumunda enfeksiyon bölgesine daha çok zarar vermesine neden olabilir. Kaynak : Cumhuriyet

Teknolojik Gelişmeler Viskozimetre Kullanımını Yaygınlaştırıyor

Viskozite ölçümleri, iki karşıt fakat eşdeğer işlemden birinde gerçekleştirilir: 1) bir taşınmaz sensörü geçerek akar veya 2) bir mobil sensör bir malzemeden geçer; her iki durumda da, bir viskozimetrenin akışa karşı direnç ölçümü, santipuaz (cP) veya milipaskal-saniye (mPa-s) cinsinden viskoziteye çevrilir. Referans olarak, suyun viskozitesi 1 cP veya 1 mPa-s olarak tanımlanır. Onlarca yıldır değiştirilmemiş ilkeleri kullanarak bu işlevi yerine getirebilecek çeşitli viskozimetre türleri vardır. Kılcal viskozimetreler, malzemeyi sabit bir hızda itmek için gereken geri basıncı ölçerken, döner viskozimetreler bir diski veya silindiri döndürmek için gerekli torku hesaplar.Diğer tipler, doldurulmuş bir tüp içindeki ağırlıklı bir sensörün düşme hızını veya yükseklik kazancını çeviren düşen bilye viskozimetreleri ve sıvı ortamdaki titreşimlerin sönümlemesini viskoziteye dönüştüren titreşimli viskozimetreleri içerir.Diğer bir varyasyon, zaman ve sıcaklık değişimlerinde değişken akış özelliklerine tabi olan sıvıların viskozitelerini hesaplayan ve Newtoncu olmayan akışkanlara kesme gerilimi verebilen reometredir. Döner viskozimetre örneğinde, ölçebilecekleri viskoziteler, sisteme verilebilecek tork aralığına bağlıdır. Düşük tork kapasitesine sahip cihazlar, çoğu ilaç karışımı da dahil olmak üzere düşük viskoziteli sıvıları ölçmek için en iyisidir. Yüksek tork kapasitesine sahip sistemler, kremler ve losyonlar gibi daha kalın maddelerin viskozitelerini daha doğru ve tekrarlanabilir bir şekilde ölçebilir.En yüksek tork kapasitesine sahip sistemler, zift veya asfalt gibi endüstriyel malzemelerin veya melas gibi endüstriyel çamura benzeyen gıda maddelerinin ölçümleri için daha uygundur. Viskozite, pompalanabilen, borulanabilen, daldırılabilen veya kaplanabilen herhangi bir malzeme için geçerlidir. Biyomedikal bilimlerde viskozite, yoğunluk, moleküler ağırlık ve yapı ve hatta viskozite ile ters bir ilişkiye sahip olan enzimatik aktivite hakkında tahminler yapmak için bir vekil ölçüm olarak kullanılabilir. Pratik terimlerle, viskozite kalite kontrol hususlarında son derece önemli bir faktördür, hangi sıvının paketlendiği ve son kullanıcılara dağıtıldığı her şeyin tutarlı ve öngörülebilir akış özelliklerine sahip olmasını sağlamak için. Ek olarak bu aynı zamanda farmasötik üretimin gerekli bir yönüdür ve buna göre, viskometre enstrümantasyonu, elektronik veri toplama ve depolamaya rehberlik eden düzenleyici çerçeveye uyumu kolaylaştırmak için son yıllarda yükseltilmiştir.  

Soğuk Gıda Endüstrisinde Gıda Güvenliği Sağlayan Yeni Buluş

Aldığımız herhangi bir soğuk zincir gıda ürününün bozulmaya başladığını çıplak gözle görebilir miyiz? Balık, et, meyve ve sebze gibi soğuk zincir gıda ürünlerinin bozulup bozulmadığını gösteren bir soğuk zincir gıda güvenlik etiketi geliştirildi. Oda sıcaklığına (10 ° C veya daha yüksek) maruz kaldığında soğuk zincir güvenlik etiketinde bir görüntü belirtiyor. Soğuk zincir teslim süreci boyunca oda sıcaklığına maruz kalma geçmişi ve süresi hesaplayabilme özelliğinin yanı sıra manuel olarak düzenlemeye imkan tanımıyor. Genel olarak, soğutulmuş veya dondurulmuş gıdalar oda sıcaklığına maruz kaldığında, bakteriler büyümeye ve çoğalmaya başlar. Ancak, çıplak gözle kötüleşip kötüleşmediklerini fark etmek zordur. Bunun nedeni, bazı bakterilerin yaşadıkları yiyeceklerin tadını ve kokusunu etkilememesidir ve dondurulmuş gıdalar, bir erime ve yeniden donma döngüsünden sonra bile neredeyse aynı görünüme sahiptir. Bu durumda, soğuk zincir güvenlik etiketi, buzdolabının veya dondurucu kamyonların arızasından kaynaklanan olası görünmez bozulmaya uğrayan yiyecekleri bilmeden yediğinizde ortaya çıkabilecek gıda zehirlenmesi ve benzeri etkilerden korunmak için iyi bir uygulamadır. Ayrıca, soğuk zincir güvenlik etiketi ince ve esnektir ve üretim maliyeti düşüktür. Dolayısıyla teknolojinin, hızla büyüyen taze gıda dağıtım pazarındaki uygulamaları için yüksek potansiyele sahip olacağı beklenmektedir. Kore Kimya Teknolojisi Araştırma Enstitüsü Biyolojik Kimya Araştırma Merkezi'nden bir araştırma ekibi (KRICT, Dr. Dongyeop Oh, Dr.Sung Yeon Hwang, Dr.Jeyoung Park ve Dr.Sejin Choi) bu teknolojiyi geliştirdi ve araştırma üzerine detayları yayınladı. Makalenin orjinaline buradan ulaşabilirsiniz. Soğuk zincir emniyet etiketinin temel teknolojisi nanofiber filmidir.Araştırmacılar, bu çıkartmayı üretmek için yeni geliştirilen nanofiber filmin arkasına tipik bir film takmaya çalıştılar.Düşük sıcaklıklarda, bu nanofiber film, ince ipliklerin birbiriyle kesiştiği ve böylece ışık dağıldığı için opak göründüğü sabit bir yapıya sahip oldu.Bununla birlikte, belirli bir süre oda sıcaklığına maruz bırakıldığında, bu nanofiber yapı çöküyor.Daha spesifik olarak, bu ince iplikler erimeye başlar ve birbirine karışır. Bu, ışığın film boyunca iletilmesine izin verir, böylece saydam görünmesini sağlar. Bu mekanizmaya dayanarak, çıkartmanın ön yüzeyindeki nanofiber film oda sıcaklığına maruz kaldıktan sonra şeffaf hale geldiğinde, arkadaki tipik film üzerinde üretilen görüntü önden görünür hale geliyor.Bu değişiklik kullanıcıların gıda ürünlerinin bozulup bozulmadığını belirlemelerini sağlar. Ayrıca araştırmacılar, bu nanofiber filmin oda sıcaklığına maruz kaldığında şeffaf olması için gereken süreyi kontrol etmenin bir yolunu buldular. Bu, her yiyeceğin kötüleşmesi için gereken sürenin değişebileceği gerekçesine dayanılarak denendi.Böylece, her bir etiket en az 30 dakika ve en fazla 24 saat oda sıcaklığına maruz kaldıktan sonra şeffaf olacak şekilde tasarladılar. Bu, bir zamanlayıcı ile aynı şekilde çalışır. Bu teknik, kullanılan nanofiber bileşimi ve kalınlığı kontrol edilerek gerçekleştirildi. KRICT Araştırmacısı Dr. Dongyeop Oh, "Bir kez oda sıcaklığına maruz kaldığında bu etiket, tekrar soğutmaya veya dondurmaya çalışsa bile orijinal durumuna geri döndürülemez. Ayrıca, oda sıcaklığına maruz kalma süresi manuel olarak ayarlanamaz ve neredeyse hiçbir yanıltma ihtimali yoktur " şeklinde bilgi aktarıyor. Soğuk zincir güvenlik etiketi, sadece gıda ürünleri uygulamaları için değil, aynı zamanda pahalı ilaçların ve tıbbi  malzemelerin soğuk zincir lojistik süreci için de yaygın olarak kullanılabilir. Bunun nedeni, etiketin ince ve esnek olması ve tahmini üretim maliyetinin her birinin yüzde bir oranında diğer etiketlere göre düşük olmasıdır. Şu anda,  bu amaçla yapılmış diğer ürünler oda sıcaklığına maruz kalma geçmişini gösteren bir kitler şeklinde yayın olarak kullanılır.Küresel kimya şirketleri tarafından pahalı ilaç ve tıbbi malzemelerin soğuk zincir dağıtımı için geliştirilen bu kitler oda sıcaklığına maruz kalıp kalmadığını göstermek için özel amaçlı mürekkeplerin kimyasal reaksiyonlarını kullanır. Bununla birlikte, kalın plastikten yapılmıştır ve bu nedenle çeşitli nesnelere takılması zordur ve üretim maliyeti oldukça yüksektir. Araştırma ekibinden Dr.Sejin Choi, "İlaç ve tıbbi malzemelerin dağıtımı için kullanılan mevcut kitler, içerdikleri özel mürekkebin hasar görürse sızması riskini taşıyor. Buna karşılık, geliştirilen soğuk zincir güvenlik etiketi herhangi bir kimyasal sızıntı riskini teslimat sırasında hasar görse bile taşımıyor" yorumunda bulundu ve gelecekte nanofiber teknolojilerin sağlayacağı yeni olanakların daha yaygın olacağına dair bir mesaj olarak çalışmalarına ait makaleyi yayınladılar.  

COVID-19 için 60 Dakikadan Kısa Sürede Yüksek Doğrulukla Moleküler Tanı Kiti

LAMP4U COVİD-19 moleküler tanı kitleri, gerektiğinde sahada direkt olarak hasta örnekleri üzerinden kullanılabilecek bir formatta tasarlanıyor. NANOBİZ tarafından, validasyon çalışmaları sonrasında LAMP4U-COVID19 markası altında piyasaya sürülmesi planlanan moleküler test kitlerinin, gerektiğinde birinci kademe sağlık kuruluşları, mobil test istasyonları, hava alanları, sınır geçişleri, ve askeri platform ve birimlerde kullanımını olası kılan cihazlar da geliştiriliyor. Bu cihazlardan biri olan ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından Teknoloji Kazanım Projesi olarak desteklenen BİOSENS-Hibrit cihazı ile PCR ve ELİSA reaksiyonlarını aynı anda ve sahada yürütebilecek kabiliyete ulaşıldı. ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Avni ÖKTEM liderliğindeki NANOBİZ Ar-Ge Ekibi, öncelikle savunma sanayiinde kullanım için geliştirdikleri BİOSENS-Hibrit Platformunun, COVİD-19 virüsünün sahada, hasta başında ve yüksek doğrulukla moleküler tanısını yapabilecek şekilde adaptasyon çalışmalarına hız verdi. Bu çalışmalara ek olarak, farklı kurum ve kuruluşlardan araştırıcılarla birlikte kart test formatında hızlı antikor testlerinin geliştirme sürecinde de son aşamaya gelindiği belirtildi. Prof. ÖKTEM’in aktardığı bilgilere göre, NANOBİZ tarafından geliştirilecek LAMP4U COVİD-19 moleküler tanı kitleri, uzun ve zahmetli numune hazırlığı gerektirmeden hastadan alınan örneklerde 60 dakika içerisinde yüksek doğrulukla sonuç verebiliyor.  Testin sahada yapılabilmesi, numune hazırlık ile birlikte 3-4 saat süren PCR test sürecini yaklaşık 60 dakikaya indirerek hızlı sonuç vermesi ve kısa bir kullanıcı eğitiminden sonra kolay kullanımı ile sistemin yerli ve milli bir çözüm olarak maliyet avantajı da sağlayacağı değerlendiriliyor. Söz konusu LAMP4U COVİD-19 moleküler tanı kitlerinin üretimi konusunda ODTÜ’de bulunan altyapıların da kullanıma alınabileceğini ifade eden Prof. ÖKTEM, seri üretim fazına geçildiğinde oluşacak talebin karşılanması yönünde planlamaların yapıldığını ifade ediyor. Kaynak: ODTÜ Teknokent

Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Covid-19 ile Mücadele Nano Open Webinar Serisi Başlıyor

Üniversitelerle işbirliği kapsamında düzenlenen seminerlerin ilki 8 Nisan 2020 Çarşamba saat 11.00-12.00 arasında yapılacak Alt yapısını COVID-19 mücadelesinde aktif rol alan kit geliştirici, antikor/biyolojik ajan üreten firmalar ile kamu kuruluşlarına açan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) çalışmalarına "Covid-19 ile Mücadele" Nano Open Webinarı seminerleri ile devam ediyor. Üniversitelerle işbirliği kapsamında düzenlenen seminerlerin ilki 8 Nisan 2020 Çarşamba günü saat 11.00-12.00 arasında gerçekleştirilecek.  Webinarda SUNUM Direktörü Prof. Dr. Fazilet Vardan Sukan "SUNUM’da COVID-19 Çalışmaları", Yeditepe Üniversitesi'nden Doç. Dr. Çağatay Acuner "SARS-CoV-2 Virüsü" ve Yeditepe Üniversitesi'nden Prof. Dr. Meral Sönmezoğlu "COVID-19 Hastalığının Bulaş Yolları ve Kliniği" konusunda anlatımlarını yapacak. "Covid-19 ile Mücadele" Nano Open Webinarına tüm basın mensupları davetlidir. Seminer linki: https://meet.google.com/cra-qtiw-kzm Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) Hakkında T.C. Kalkınma Bakanlığı ve Sabancı Vakfı ortak yatırımı ile 2011 yılında kurulan SUNUM’da ileri malzemeler, nano biyoteknoloji, nano tıp, nano elektronik, nano optik, mikro-nano-akışkanlar, mikronano- elektro mekanik sistemler, yenilenebilir enerji sistemleri, üçboyutlu baskı, biyosensörler ve biyomedikal uygulamalar, gıda güvenliği ve kablosuz geniş bant iletişim teknolojileri gibi alanlarda disiplinler arası araştırmalar yapılmaktadır. Detaylı Bilgi https://sunum.sabanciuniv.edu/ Kaynak: Bültenler

Sabancı Üniversitesi Covid-19 Kiti Üreticilerine Alt Yapısını Açıyor

In-vitro tanı kitleri konusunda profesyonel bir kurguya, bilgi birikimi ve alt yapıya sahip olan Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM), COVID-19 mücadelesinde aktif rol alan kit geliştirici, antikor/biyolojik ajan üreten firmalar ile kamu kuruluşlarına alt yapısını açıyor.  SUNUM, ulusal araştırma altyapısı ve tüm stratejik paydaşları ile COVID-19 mücadele sürecine katkı verme çerçevesinde her türlü işbirliğine hazır olduğunu web sitesi ve sosyal medya kanalları aracılığıyla duyurdu.   Halihazırda değerlendirme aşamasında olan NANOSIS projesi kapsamında SUNUM, “Sağlık için takip ve tanıya yönelik hızlı, ekonomik ve özgün nanoteknolojik bileşen, ürün ve sistemlerinin geliştirilmesi” teması ile enfeksiyon hastalıklarının basit, hızlı ve ekonomik tanısı odağında çalışmalar planlanmakta. Bu kapsamda 24 stratejik ortak ile birlikte tanı kitleri, biyosensörler ve evde sağlık kavramları gibi önleyici tıp çalışmaları ve sağlığı olumsuz etkileyen ajanların moleküler yöntemlerle saptanmasına yönelik ihtiyaçları göz önünde bulundurarak bir sanal işbirliği platformu kurgulandı.  NANOSIS projesi kapsamında kanser tanısı için düşünülen in-vitro kitlerinin Covid-19 tanı kitlerine dönüştürülebileceğini vurgulayan SUNUM yetkilileri, fiziko-kimyasal/biyolojik analizlerini yapmak, üretimlerini gerçekleştirmek için gereken cihazlara sahip olmayan kurum ve kuruluşlara alt yapısını açarak kendilerini işbirliğine davet ediyor.  SUNUM Direktörü Fazilet Vardar konuyla ilgili olarak şunları söyledi: Biz SUNUM olarak örnek olmak için öncelikle kendi alt yapımız açtık. Ardından, talep ile arzı birleştirmek için bir hareket başlattık. SUNUM, #corbadatuzunolsun hashtag’i ile COVID-19 TR Yetkinlik haritası*" nı oluşturmak üzere bir çağrı başlattık. Böylece ulusal düzlemde; mevcut ürün, teknoloji ve hizmetleri ile katkıda bulunmak isteyen kurumlar ve ekiplere open-source denilen açık kaynaklı bir platform üzerinden bir koordinasyon iletişim yapısı kurarak destek vermeği hedefledik  Bu platformu kurmaktaki amacımız COVİD-19 ile mücadelede yeni projeler ve işbirlikleri için bütün resmi görebilmemizi sağlamak. İlave olarak COVID-19 mücadelesinde aktif rol alan kit geliştiriciler veya geliştirecek olanlar, antikor/biyolojik ajan üreten firmalar veya kamu kuruluşları üreticileri ile temasa geçilerek SUNUM altyapımızı açmayı planlamaktayız. Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM) Hakkında T.C. Kalkınma Bakanlığı ve Sabancı Vakfı ortak yatırımı ile 2011 yılında kurulan SUNUM’da ileri malzemeler, nano biyoteknoloji, nano tıp, nano elektronik, nano optik, mikro-nano-akışkanlar, mikronano- elektro mekanik sistemler, yenilenebilir enerji sistemleri, üçboyutlu baskı, biyosensörler ve biyomedikal uygulamalar, gıda güvenliği ve kablosuz geniş bant iletişim teknolojileri gibi alanlarda disiplinler arası araştırmalar yapılmaktadır. Kaynak : GazeteSU

Korona Virüse Karşı Doğada Çözülebilen Nanokoruyucu

T.C. İstanbul AREL Üniversitesi araştırma merkezlerinden ArelPOTKAM’da (Polimer Teknolojiler ve Kompozit Uygulama ve Araştırma Merkezi) çalışan Malzeme Teknolojileri Uzmanı Erdi BULUŞ insan sağlığı üzerinde geliştirdiği iki projesi ile ödül aldı. İstanbul Arel Üniveristesi ArelPOTKAM birimi dünyayı kasıp kavuran KORONA virüsünden korunmak için en önemli çarelerden biri olan maskede nanoteknoloji ile çok önemli bir buluşa imza attı. Nanokoruyucu Maske diğer maskelere göre daha uzun ömürlü, doğa dostu, yüz yapısına uygun ve fiyat olarak da daha az maliyetli.   Ürünü tasarlayan ve geliştiren ArelPOTKAM’da Malzeme Teknolojileri Uzmanı olarak çalışan Erdi BULUŞ yaptığı açıklamada;  “ Ürün 24 saat kullanılabiliyor, diğerlerinin kullanım süresi ise sadece 8 saat. Ayrıca ürünümüz geri dönüşümlü ve doğa dostu çünkü çevresel atıklardan üretiliyor. Diğer maskeler yüzde bir süre sonra sıkıntı yaratırken bu ürün tamamen yüzün ergonomik yapısına uygun ve rahatsızlık vermiyor. Bir diğer önemli taraf ise diğer mevcut ürünlere nazaran ortalama yüzde 30’a yakın maliyeti daha düşük. Bu sistemimizi mevcut endüstriyel proseslere direkt kurabiliyoruz ve 1 ay içinde seri üretime geçebiliyoruz.” dedi. 17 Şubat Pazartesi günü, İstanbul Kalkınma Ajansı destekli İstanbul Ticaret Üniversitesi Kuluçka Merkezi’nde gerçekleştirilen, Teknolojik Girişimciliğin Geliştirilmesi Projesi kapsamında, Yenilikçi Tasarım Yarışması düzenlendi. İstanbul Ticaret Odası ve Ziraat Katılım Bankası sponsorluğu ile gerçekleştirilen yarışmada, ArelPOTKAM’da Malzeme Teknolojileri Uzmanı olarak çalışan Erdi BULUŞ  “Korona Virüsü Gibi Diğer Bakteri Ve Virüslere Karşı Etkili Doğada Çözünür Nanoteknolojik Maske Üretimi: Nanokoruyucu” ve “Yerli Üretim Yara İyileştirici Ve Doku Onarıcı Fonksiyonel Kullanım Olanağı Bulunan Portabl Allspinning Ve Biyobaskı Kalemi Üretimi” projeleri ile ‘İnovatif Ürün Kategorisi’nde ikincilik ödülü kazandı. Buluş projeleriyle ilgili son olarak; “Nanokoruyucu olan ürünümüz korona virüsü dışında diğer bakterileri ve zararlı bileşenleri de geçirmeme özelliğine sahip, nefes alabilen yapısıyla da son derece kullanışlı olup ilaç yüklenilebilme imkanı da sunuyor.” diye konuştu. Ödül sonrası ise Buluş, İstanbul Arel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Argun Karacabey ile bir araya gelip, projelerin detaylarını anlatarak görüşme sonrasında plaketini teslim aldı. Kaynak : AA

GTÜ Biyoteknoloji Enstitüsü Covid-19 Hızlı Tanı Kiti için Çalışmaya Başladı

Gebze Teknik Üniversitesi (GTÜ) Biyoteknoloji Enstitüsü Müdürü, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işıl Kurnaz, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele kapsamında özel sektör ve üniversitelerle kurdukları konsorsiyumlarla 2 farklı "hızlı tanı kiti" üretilmesi için çalışmalara başladıklarını söyledi. Kurnaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, salgın nedeniyle birçok kişinin uzaktan çalışma, yarı zamanlı ya da kısmi çalışma gibi alternatiflerle iş hayatından kopmamaya çalıştığını belirtti. Vatandaşların, mümkün olduğunca dışarı çıkmamaya gayret ettiğini anlatan Kurnaz, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de her alanda bir seferberlik başlatıldığını vurguladı. Kurnaz, dünya tarihinde ilk defa görülen bir süreç yaşandığına işaret ederek, şu anda bütün bilim dünyasının, mevcut çalışmalarını bir kenara bırakarak bu konuya odaklandığını kaydetti. GTÜ'nün sivil bir biyoteknoloji platformu inisiyatifinde ve İstanbul Sağlık Enstitüsü kümelenmesinin içinde yer aldığını bildiren Kurnaz, bu oluşumlardan tanıdıkları, tanı kiti üreten firmalarla iş birliği yaptıklarını dile getirdi. Kurnaz, kısa zamanda çok fazla insana test yapılması ve aşı üretilmesi gerektiğini aktararak, GTÜ olarak tüm imkanlarını, diğer firma ve üniversitelere destek vermek üzere yoğunlaştırdıklarını bildirdi. - "Hedefimiz süreyi daha da kısaltmak" Prof. Dr. Kurnaz, bu alanda hazırladıkları bir projeyi Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığına (TÜSEB) sunacaklarını vurgulayarak, şunları söyledi: "Sentromer firması ve RTA/A1 Life Sciences, zaten tanı kitleri üreten firmalar. Hatta RTA Laboratuvarları, Kovid-19 teşhisi için moleküler tabanlı tanı kiti geliştirdi. Mevcut kit, 3 saat içinde sonuç veriyor. Bizim hedefimiz, bu süreyi daha da kısaltmak. Bu konsorsiyumdaki amacımız, mümkünse PCR cihazına gerek duymadan ama virüsün genetik materyalini hızlı bir şekilde tanımlamaya yarayacak bir sistem geliştirebilmek. Biliyorsunuz PCR temelli tanılar, daha yüksek hassasiyetli, daha doğru çözüm veriyor fakat yüksek maliyetli cihazlar gerektiriyor ve bu her yerde yok. Virüsün kendi materyallerini çıkartmak ve saflaştırmak gerekiyor, bundan sonra PCR aşamasına geçebiliyorsunuz. Bunlar da zaman ve sağlık personeli için risk artıyor demek. Dolayısıyla bu ikisini de bir arada yapabilecek ve bu süreyi kısaltabilecek bir sistem geliştirmeye çalışıyoruz. Şu anda firma çalışmalara başladı, tasarımda bizim de katkımız var. TUSEB'e sunacağımız projenin prototipi, şu anda çalışılmakta. Bir taraftan da projeyi yazıyoruz. Çok hızlı bir şekilde üretime geçebilmeyi de umuyoruz." - "Projeyi yazarken, yurt dışından talep geldi" Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesinden Doç. Dr. Sadullah Öztürk'ün inisiyatifiyle başladıkları diğer bir projeyi ise TÜBİTAK'a sunacaklarını dile getiren Kurnaz, "Bu projede ise virüsün materyalleri üzerinden değil de yüzeyindeki proteinler üzerinden ama antikor kullanmayan, bu yüzey proteininin bağlanabilecek bir kit üzerinden ilerliyoruz ve bir sistem geliştirmeye çalışıyoruz." şeklinde konuştu. Projenin 9 ay olarak planlandığını ancak çok daha önce çıkmasını umut ettiklerini söyleyer Kurnaz, "Çok ilginç bir şekilde biz bu projeyi yazarken, yurt dışından talep geldi. 'Biz de satın alabilir miyiz?' dediler. Tüm dünyada böyle bir ihtiyaç söz konusu. Konsorsiyumlarda tüm dünya ile bilgi alışverişi yapıyoruz. Projelerin bazı detaylarında, püf noktalarında ticari sır var ama şu anda esas önemli olan 'hayatta kalma mücadelesi' diye bakıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Kurnaz, bu projede Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Bezmi Alem Vakıf Üniversitesi, İzmir Biyotıp ve Genom Merkezinde (İBG), İzmir Katip Çelebi Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi ile birlikte çalıştıklarını kaydederek, hızlı tanı kiti projeleriyle Kovid-19 ile mücadele çalışmalarına katkı sağlamayı amaçladıklarını bildirdi. - "Yerli ve milli üretimle kendi kendimize yetebileceğiz" Kurnaz, bütün dünyanın bu kitlerin peşinde olduğunu vurgulayarak, sonuçta her ülkenin kendi ürettiği tanı kitini öncelikle kendi memleketinde kullanmaya çalıştığına dikkati çekti. Böyle bir arz talep dengesinin söz konusu olduğunu ve yüksek hassasiyetle hızlı tanı yapabilmenin çok önemli olduğunu aktaran Kurnaz, sözlerini şöyle tamamladı: "Ama 'kendi kendimize yetmek' şu an her ülke gibi Türkiye açısından da çok kritik bir durum çünkü zaman gelecek tanı kiti bulamayacağız, hatta yapmak için de ham maddeye ihtiyacımız olacak. Tanı kiti açısından, vaka sayıları arttıkça bütün dünyada bir ham madde sıkıntısı başlayacak. Dolayısıyla biz bunu ne kadar yerli ve milli üretebilirsek, hatta ham maddesini kendimiz tedarik edip, yurt içi üretimini sağlayabilirsek, o kadar bu konuda kendi kendimize yetebileceğiz. Bu en az tanı süresi kadar önemli. Kendi kendine yetebilme, çok yakın bir vadede zaruri ihtiyaç olacak."  

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum