Haberler

Temiz Oda Nedir?

Temiz Oda Nedir? İlaç başta olmak üzere medikal ürün, ameliyathaneler, nano araştırma merkezleri, gıda ve hijyen ürünlerde üretim ve kullanım alanlarının (odaların), GMP (İyi üretim uygulamaları) kapsamında gereken standartlara sahip olmasına ‘’Temiz Oda’’ denebilir. Temiz odanın standartları sadece fiziki değildir. Temiz odada, tasarımdan uygulama ve test-devreye alma süreçlerinin tamamı bir bütündür. Temiz odanın gerekli olan durumları sağlanmasının ilk şartı, konuya ilişkin yorum ve ortak çalışma sonucu projelendirilmiş olan tasarım ve dokümantasyondur. Ayrıca mimarı tasarım temiz odanın ilk ve en önemli olan adımıdır, tasarımın yanlış veya kusurlu olması durumunda en iyi malzeme ve uygulama yapılsa dahi Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Onayı alamamakla birlikte, GMP ve FDA gibi kurumlardan sertifikasyon alamamasına sebebiyet verecektir. Tasarım ve dokümantasyon çalışmasının akabinde temiz oda için mekanik, elektrik, BMS & otomasyon tasarımlarda çok spesifiktir. Bu çalışmalar yapılırken tesis veya lokal temiz odanın ‘’kuvözdeki bir bebek’’ kadar izleme kontrol ve acil müdahaleye muhtaç olduğu unutulmamalıdır. Tasarımın ve mühendislik çalışmalarının akabinde, kurulumda kullanılan malzemelerin doğru seçimi ve bununla birlikte sertifikasyon ile kalite evrakları çok önemlidir. ‘’IQ Kontrollü Validasyon Dosyasının’’ doğrultusunda eksiksiz ve kusursuz olarak kurulumun bitirilmesi gereklidir. Temiz Oda Oluşturulması Nasıl Olmalıdır? Temiz odanın tanımı ve tasarımı hakkında verilen bilgiler sonrasında, bu çalışmalar ve akabindeki mühendislik çalışmalarının başlıca gerekliliklerine sadık kalınması gereken şartlarını ana hatlarıyla açıklamak gerekirse; Tasarımda; Her ürün her proje ve her proses terzi usulü tasarıma muhtaçtır. Tasarımda belirli bir kalıp kesinlikle yoktur. GMP’nin yazılı kurallarından çok yazılmamış olan kuralları denetçilerin gözleridir. Bu sebeple tasarıma başlamadan ürün ve personelin ilişkisinin çok iyi analiz etmek gerekir. Bu analizde ürünün mü personelden yoksa personelin mi üründen korunmaya muhtaç olduğu belirlenmeli ve tasarımın tüm aşamaları ile basınçlandırma ve alan sınıflandırmaları buna göre yapılmalıdır. Prosesin malzeme akışının tasarımında malzemelerin ‘’primer, sekonder, hammadde, yarı mamul ve mamul’’ tanımlarının doğru bir şekilde yapılmasından sonra ileri ve geri hareketin olmaması, malzemenin bir doğruda hammadde kabulden, mamül çıkışına kadar nizami hareket etmesi çok önemlidir. Bu gerekliliğin önemi kontaminasyon ve çapraz kontaminasyonun önemli ölçüde önüne geçilme çabası ile gerçekleşir. Personel akışında ise departmanlar arası personel ve iş dağılımının keskin çizgiler ile ayrılması ve personelinde tesis içerisinde belirli çizgi içerisinde disiplin ile çalışmasını sağlamak gereklidir. Sorumlu harici personellerin üretimde hassas veya teknik açıdan çok tehlikeli alanlarda bulunmaması için giriş kontrol ile gerekli disiplinler sağlanmalıdır. Bununla birlikte personel kıyafeti üzerinden üretime zarar verecek herhangi bir kontaminasyon da engellenmiş olacaktır. Bu disiplinler tasarlanırken en korkulan senaryo olan yangın unutulmamalı ve bu yazıdaki önemi vurgulanmış her noktadan daha önem arz eden insan hayatı göz önüne alınarak elektronik kilit olan kapılar ve geçişler otomatik açık hale gelmeli, acil çıkış kapılarına personelin kolay ulaşımı sağlanmalıdır. Tesis içi malzeme ve personel hareketlerinde, daha doğrusu HVAC hava hareketlerinin harici durumlarda partiküllerin personel ve malzeme yoluyla kontaminasyonunun önlenmesi üretim kalitesi için hayati önemi olan bir durumdur. Bunun engellenmesi için tasarımda PAL (personel hava kilidi) ve MAL (malzeme hava kilidi) geçiş alanları gereklidir. Bu alanlar olmadan sınıflar arası geçiş yapılmamalıdır. Tabi ki bu alanlar arası geçiş, maksimum bir üst sınıf alanlara kadar olabilmelidir. Bu alanlar ile akabinde ve önünde ki alanlarda pozitif basınçlandırma yapılarak bölgede tavan arası ve ilişik mahallere karşı korunmalıdır. Bu basınçlandırma doğru bir şekilde tasarlanmalıdır ve bu tasarıma göre kapı açılır yönlerine tesisteki ses kalitesi için doğru karar verilmelidir. Partisyon tasarımında ise pürüzsüz ve rahat temizlenebilir basınçlandırmaya dayanıklı tavan ve paneller ile birlikte ısı izolasyonu ve camların önemi de oldukça önemlidir. Bunlar içerisinde cam yerleşiminin önemi estetik ile birlikte iş güvenliği açısından da çok önemlidir. HVAC;(ısıtma soğutma ve iklimlendirme) GMP standartlarında değişim sayılarına uygun hava tedariki, bu havanın tedariki esnasında standartlara uygun filtrasyon, taze hava gerekliliği, pozitif basınç hesabı, sıcaklık ve nem gerekliliklerinin sağlanması için çok önemli bir sistemdir. Bu sistemin sağlanmasının ana ekipmanı AHU (klima santrali)’dur. Ve AHU tasarımı sistem tasarımı kadar önem arz etmektedir. Ahu tasarımında, hizmet verdiği alanın önemi çok büyük olmakla birlikte sistemden bağımsız mekanik ve coğrafi ihtiyaçlarla birlikte tasarım yapılmalıdır. Elektrik, temiz odanın tüm sistemlerinde olduğu gibi elektrik sistemlerinde de önleyici tedbirler, yangın ihbar, data ve veri kayıt sistemi kurulumu çok önemli bir sistemdir. Otomasyon temiz odanın her noktasının izlenmesi ve çoğu sistemin kontrolünün sağlanması için tasarım mühendisliğinden uygulanmasına kadar kritik sistemlerdendir. Sıcaklık-nem-fark basınç ve HVAC otomasyonu olmak üzere çoğu sistemin çalışması ve sistem standart ve şartlarının sağlanması bu sistem üzerinden yapılmakta ve kayıt altında tutulmaktadır. Sarf malzeme ve ekipmanlar temiz oda içerisinde paslanmaz malzemeden olmalıdır. Personel kıyafetleri dahil partikül oluşturabilecek tüm materyallerden kaçınılmalıdır. Tüm bu bilgi ve şartlar ışığında sistem kurulumundan sonra çok dikkatli ve kayıtlı bir şekilde sistem test ve devreye alma sürecinden sonra akredite kurulum ve kalibrasyonlu cihazlar ile ‘’Alan Validasyonu’’ nun akabinde ‘’Sorumlu Kurum’’ denetçilerinin onayı ile kusursuz ve noksansız ‘’Temiz Oda’’ hizmete açılabilmektedir.    Abdullah KAYMAZ  Makine Mühendisi

Türk İlaç Firması GEN, Azerbaycan'a 36 Milyon Dolar Yatırımla İlaç Fabrikası Kuruyor

Türk ilaç firması GEN, Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC) ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı.Türk ilaç sektörünün önde gelenlerinden GEN, global oyuncu olma yolunda adım atıyor. Şirket, hisselerinin tamamı Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ait olan Azerbaycan Devlet Yatırım Şirketi (AIC)ve ilaç şirketi SIA Pharmaceutical LLC ile birlikte, Azerbaycan'ın ilk ilaç fabrikasını kurmak üzere anlaşma imzaladı. Bakü'de imzalanan hissedarlık sözleşmesi uyarınca GEN'in yüzde 66, AIC'nin yüzde 29, SIA Pharmaceutical LLC'nin ise yüzde 5 oranında hissedar olduğu Gen Pharma Caucaus Manufacturing Operations Ltd. kurulması konusunda taraflar anlaşmaya vardıBu anlaşma ile Azerbaycan tarafından tahsis edilen Pirallahi Industrial Zone içerisideki 52 bin metrekarelik alana bir ilaç üretim tesisi kurulacak. Şirketten yapılan açıklamaya göre şimdiye kadar tamamen ithalata dayalı olan 900 milyon dolarlık Azerbaycan ilaç pazarındaki ilk yerli üretim tesisi hayata geçirilmiş olacak. Bu büyük ölçekli üretim tesisinin Azerbaycan'ın ilaç alanındaki teknolojik gelişimine katkı sağlaması ve ülke için önemli bir istihdam alanı oluşturması beklenirken, ilerleyen süreçlerde komşu ülkelere ilaç ihracatına da imkan sağlaması planlanıyor. Fabrikanın, 36 milyon dolarlık bir yatırımla hayata geçirilecek olan birinci fazının 14 bin metrekarelik kapalı alana sahip olması planlanıyor. Ayrıca 2026 yılında tam kapasite ile faaliyete geçmesi öngörülen fabrikada tablet, film tablet, sert jelatin kapsül, yumuşak jelatin kapsül, toz süspansiyon, saşe ve likit tip olmak üzere tek vardiyada yıllık 50 milyon kutu ilaç üretilmesi hedefleniyor. Kaynak:İHA

Kervan Gıda'dan Büyük Yatırım

Kervan Gıda'dan Milyon Dolarlık Mısır Yatırımı: Kervan Gıda, küresel büyüme yolculuğuna yeni bir üretim merkezi daha eklemeye hazırlanıyor. Orta Doğu ve Afrika bölgesindeki pozisyonunu güçlendirmeyi hedefleyen Kervan Gıda, bu kapsamda önümüzdeki dönemde Mısır'a 30 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirecek. Dünya genelinde 3 ülkede 7 üretim tesisi ile faaliyet gösteren Kervan Gıda, küresel büyümesine yeni yatırım hamlesiyle devam ediyor. Önümüzdeki dönemde Mısır'da yumuşak şeker üretim tesisi kurarak toplamda 30 milyon dolarlık yatırım yapacak olan Kervan Gıda, bir yıl içerisinde bir licorice hattını ve sonrasında da bir jelly hattını tamamlayarak 10 bin ton üretim kapasitesine ulaşmayı hedefliyor. Yatırım İle Ciro Büyüyecek Global anlamda büyümek için çalışmalara hız verdiklerini belirten Kervan Gıda İcra Kurulu Başkanı Burhan Başar, “Kervan Gıda olarak, globalleşme yolunda güçlü adımlar atmaya devam ediyoruz. Bu çerçevede yurt dışındaki stratejik yatırımlarımızdan olan Polonya'ya ilaveten Mısır'a da yatırım yaparak Orta Doğu ve Afrika pazarındaki pozisyonumuzu güçlendirmeyi hedefliyoruz. 105 milyonluk nüfusu ile Kuzey Afrika'nın en büyük ülkelerinden olan Mısır, önemli bir üretim merkezi haline geliyor. Önümüzdeki süreçte planladığımız 30 milyon dolarlık yatırımımızla, Mısır ekonomisine hem istihdam hem de büyüme anlamında önemli katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz. Afrika ve Orta Doğu pazarındaki potansiyeli değerlendirmek adına Türkiye'nin yanı sıra Mısır'ı da bir üretim üssüne dönüştürerek bölgedeki gücümüzü desteklemeyi hedefliyoruz. Ayrıca bu yatırımın orta- uzun vadede şirketimizin ciro ve kârlılık oranını da önemli oranda artıracağına inanıyoruz” diye konuştu. Kaynak:Basın Bülteni

Uzay Kirliliğine Nasıl Son Verilir ?

NASA'ya  göre ,yörüngedeki (LEO) kalıntıların yoğunluğu, uzay araçlarının zincirleme çarpışmaları tetikleyecek seviyeye ulaştı. Bu nedenle bir çarpışma 2009'da meydana geldi.  ABD’ye ait bir iletişim uydusu olan Iridium 33 ile Rusya’ya ait eski bir iletişim uydusu olan Cosmos 2251 arasındaki çarpışmaydı. İki uydu 10 Şubat 2009 tarihinde yaklaşık 790 km irtifada çarpıştı.Uzay kirliliği sorunu, insan yapımı ilk uydu Sputnik I’in, 1957’de fırlatılmasıyla ortaya çıkmıştır. . Ömrü tükenen uydu Dünya’nın çevresinde, yüksek bir hızla iki aydan fazla dönüp durmuştur. Sputnik'ten bugüne yaklaşık 5.000 uydu uzaya fırlatıldı. roket parçaları, ölü uydular, yakıt tankları ve uzay aracı artıklarından oluşan yığın Uzay'da kirliliğe neden olmakta ve uzay araçlarının güvenliğini tehdit etmektedir. Uzayda yaklaşık olarak 50.000’den fazla uzay çöpü olduğu tahmin ediliyor. Alçak yörüngede kullanılmayan yaklaşık 2 bin 600 tane uydu,  10 bin nesne, yaklaşık bir portakal büyüklüğünde 20 bin nesne, daha küçük 500 bin nesne ve 100 milyondan daha fazla takip edilemeyecek kadar küçük parçacık bulunduğu tahmin edilmektedir.  Uzay çöplerinin %70'inin Dünya’dan yaklaşık 2 bin km yukarıda olduğu belirtilmektedir. Avustralya galaksiler arası temizlik firması Sabre Aeronautics’in şefi Jason Held uzay kirliliğiyle ilgili;  “Havacılığın ilk günlerini düşünürseniz, hava trafik kontrolüne ihtiyacınız yoktu. Çünkü yeterince uçak yoktu. Uçak sayısı artınca birkaç kaza yaşandı ve havadaki trafiğin kontrol edilmesi gerekliliği ortaya çıktı. Aynı durum uzaydaki atıklar için de geçerli. İnsanlar şimdi uzaydaki tıkanıklığı görmeye başlıyorlar. Eğer yörüngede bir uydu varsa ve bir nedenden dolayı devre dışı kalıyorsa muhtemelen saniyede 8 kilometre hızla uçan dev bir uzay çöpü çarpmıştır varsayımını yapabiliyorlar” ifadelerini kullandı.  EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ VE KALKINMA ÖRGÜTÜ  (OECD) UZAY KİRLİLİĞİYLE İLGİLİ UYARIYOR -İklim araştırmaları duraksayabilir -Hava tahmini ve İnternet gibi  uzay uygulamaları kaybolabilir -Astranotların yaşamı tehlike altına girebilir UZAY ÇÖPLERİ NASIL TEMİZLENİR?  Uzay çöplerinden kurtulma yöntemlerinden bir tanesinin    yörüngelerinin değiştirilerek Dünya'nın atmosferine kontrol altında girmelerinin ve böylece üst katmanlarda yanmalarının sağlanması olduğu belirtiliyor.  Diğer bir çalışma ise  devasa bir elektromıknatısın kullanılması üzerinedir. Bu mıknatıs kendine yaklaşan uzay çöplerini Dünya’nın atmosferine doğru itebilir. Ayrıca  lazer uydularla uzay çöplerinin parçalanarak yok edilebileceği belirtilmektedir.  UZAY KİRLİLİĞİNİN OLMAMASI İÇİN ÖNERİLER -Görevi biten  biten uydular uydular mezarlığına gönderilmelidir -Patlamaların önlenmesi için önlem alınmalıdır -Görevi biten uzay araçları dünyaya inecek şekilde tasarlanmalıdır -Dünya'nın alçak yörüngesindeki görevler için 25 yıllık bir yörünge oluşturulmalıdır. Kaynak:AA

Bayer , İklim Krizine Çözüm için Akıllı Mısır Üretiyor

İklim değişikliği, dünyanın her yerinde etkisini artırarak hissettiriyor. Bunun sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanlardan biri tarım sektörü oluyor. Çeşitli doğal afetler, özellikle de fırtınalar ve kuraklıklar, tarım ürünlerini olumsa bırakıyor ve tarımla geçimini sağlayan insanları zor durumda bırakıyor. Ancak birçok ülke, bu krizi çözmek yerine, bir nevi durumu yönetmeye çalışıyor. GDO'lu mısır üretmek, bu çözüm girişimlerinden sadece biri.Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri'nin orta batı bölgelerinde klasik yeşil mısır tarlaları büyüklükten ziyade boyut olarak küçülüyor. Bunun nedeni, genetiği değiştirilmiş yeni bir mısır çeşidinin ekilmesi. Bu yeni çeşit, geleneksel mısırdan yaklaşık üçte bir büyüklüğünde olup, 2 metre kadar boy atabiliyor ve daha kalın saplar üzerinde gelişiyor. Alman ilaç şirketi Bayer tarafından "Akıllı Mısır" olarak adlandırılan bu yeni tür, iklim değişikliğinin giderek artan maliyetli baskılarına direnecek şekilde tasarlandı. Sonuçlar hem ilham verici hem de endişe yaratan bir durum. Ancak bu durumun sebebi, genetiği değiştirilmiş olması değil. Bir bitki türünden alınan DNA parçalarını başka bir bitki türünün genomuna ekleyen GDO'lu ürün yetiştiriciliğinin, insan sağlığı ve çevreye fayda sağlayacak şekilde akıllıca uygulanabileceği bilinen bir gerçek. Asıl sorun, bu tür çözüm girişimlerinin, iklim krizi ile etkin bir şekilde mücadele etme zorunluluğunu gölgelemesi.Bayer'in Akıllı Mısır'ı, ABD Tarım Bakanlığı tarafından çiftçilerin yetiştirmesi için güvenli olarak belirlendi. Ancak ürünün çevresel etkilerinin incelenmesi için Çevre Koruma Ajansı'ndan onay bekleniyor. Daha önce pek çok GDO'lu ürün, çevresel açıdan zararsız kabul edilmiş olduğu için, bu yeni mısır çeşidinin de onay alması olası görünüyor. Bayer tarafından geliştirilen bu GDO'lu mısır, sert hava koşullarına karşı daha dirençli. İklim değişikliği sebebiyle artan şiddetli fırtınalar, mısır ve soya gibi tarım ürünlerine büyük zarar veriyor. Sadece 2020 yılında, bu tür doğal afetler, milyonlarca dönümlük mahsulde milyarlarca dolarlık hasara neden oldu. Geliştiriciler, bu yeni mısır çeşidini, bitki büyüme hormonu gibberellik asit üretimini engelleyen yabancı bir genle modifiye etti. Böylece mısır, çok daha kısa, süper güçlü saplarda aynı miktarda meyve üretebiliyor. Kısa mısırın piyasaya sürülmesi, iklim adaptasyonu için tasarlanmış diğer önemli ürünlerin ardından geldi. Örneğin, geçen yıl bu zamanlarda, Gıda ve İlaç İdaresi, kuraklığa dayanıklı olması için tasarlanmış yeni bir buğday çeşidi olan HB4'ü onayladı. Bununla birlikte, gübre devi Nutrien, fotosentezi hızlandıran yabancı bir geni eklemek suretiyle, bitkilerin daha hızlı büyümesini ve daha çok karbon dioksit emmesini sağlayan yeni bir gübre çeşidini piyasaya sürdü. Bu gelişme, tarım alanlarındaki karbon emilimini artırmayı ve böylece iklim değişikliği ile mücadele etmeyi hedefliyor. Ancak bu tür ürünlerin uygulanması ve yaygınlaştırılması, halk arasında birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. GDO'lu ürünlerin insan sağlığına ve çevreye olası zararları konusunda endişeler, bu alandaki bilim insanları ve politikacılar arasında hala devam eden bir tartışma konusu. Ayrıca, genetiği değiştirilmiş tohumların ve bitkilerin, çiftçilerin ve tüketicilerin seçimlerini sınırladığı, biyoçeşitliliği azalttığı ve çok uluslu şirketlerin tarım sektörü üzerindeki kontrolünü artırdığı eleştirileri de var. Öte yandan, genetiği değiştirilmiş organizmaların potansiyel faydaları üzerine yapılan araştırmalar da devam ediyor. Bu araştırmaların amacı, GDO'lu ürünlerin, dünyadaki giderek artan nüfusu beslemek, iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklı hale getirmek ve dünyanın doğal kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanmak için bir çözüm olup olmayacağını belirlemektir. Bayer'in "Akıllı Mısır"ı ve Nutrien'in yeni gübre çeşidi gibi teknolojik ilerlemeler, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynayabilir. Ancak bu gelişmelerin hem çevresel hem de sosyal etkilerinin dikkatlice incelenmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra, genetiği değiştirilmiş ürünlerin yaygınlaştırılmasının, iklim değişikliği ile mücadelede daha geniş ve bütüncül stratejilerin önemini gölgelememesi gerektiği de unutulmamalıdır.  Kaynak:DHA

SpacePharma Şirketi , Uzaya Farmakolojik Deneyler için Laboratuvar Gönderdi

Laboratuvar, NASA'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'na ikmal görevinin bir parçası olarak, Virginia'dan fırlatılan bir ABD uzay ikmal roketine yerleştirildi. Açıklamada, deneylerin bazı kanser ve beyin ilaçlarının klinik öncesi gelişimini içereceği belirtildi.Deneyler, farmakolojik uygulamalarda daha derinlemesine çalışma olanağı sunan, düşük yerçekimine sahip 3,4 kilogram ağırlığındaki küçük laboratuvarda yapılacak. Deneylerden biri, prion proteinine bağlanarak ölümcül dejeneratif bir beyin hastalığı olan deli dana hastalığına yol açan yanlış katlanmayı önleyebilecek molekülleri tanımlamayı amaçlıyor.Deneyin uzayda yapılmasının sebebi ise maddelerin mikro yerçekimi koşulları altında düşük yoğunlukta olup yavaş kristalleşme süreci geliştirmeleri nedeniyle izlenebilir hale gelmeleri. İsrail Uzay Ajansı (ISA), testin başarılı olması durumunda, her ikisi de anormal şekilde katlanan ve beyinde nöron ölümüne neden olan proteinlerle tanımlanan Alzheimer ve Parkinson gibi diğer dejeneratif beyin hastalıkları için ilaç geliştirilmesine katkı sunulabileceğine işaret etti. Bir diğer deneyde ise yumurtalık kanseri tedavisinde kullanılan Doxil ilacının İsrail'de üretilen yeni bir versiyonu incelenecek. İlaç, yalnızca vücuttaki hedef bölgede salınmasını sağlamak üzere tasarlanmış lipozomların veya küçük lipid keseciklerin içine yerleştiriliyor. Deney, ilacın uzayda üretilebilmesi için lipozomun ve içindeki ilacın mikro yerçekimi koşullarında zaman içindeki istikrarlılığını test edecek. Kaynak:İHA

Baykar Pakistan Fuarında Yerini Aldı

Baykar'dan yapılan açıklamaya göre, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'in gerçekleştirdiği açılış törenine Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar da katıldı. Açılış programının ardından Baykar ile NASTP arasında iş birliği anlaşması imza töreni gerçekleştirildi. Anlaşmayı Selçuk Bayraktar ile NASTP Komutanı Korgeneral Ghulam Abbas Ghumman imzaladı. Selçuk Bayraktar açılış töreninde Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ile bir araya geldi. Başbakan Şahbaz Şerif, Selçuk Bayraktar, Pakistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Syed Asim Munir Ahmad Shah, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zaheer Ahmed Baber Sidhu ve NASTP Komutanı Korgeneral Ghulam Abbas Ghumman, Pakistan Hava Kuvvetleri envanterinde yer alan Bayraktar AKINCI TİHA önünde hatıra fotoğrafı çektirdi. Baykar tarafından kurulan "Baykar Teknoloji", Pakistan'ın uzay ve havacılık ekosistemine katkı sunacak. NASTP bünyesinde AR-GE faaliyetleri yürütecek olan Baykar Teknoloji, tarafların karşılıklı inovasyon ve yüksek teknoloji geliştirme kabiliyetlerinin büyümesi için çalışacak. Böylece Türkiye ve Pakistan'ın asırlara dayanan güçlü bağları yüksek teknoloji ile geleceğe daha da sağlam bir şekilde taşınacak. Kapsamlı iş birliğinin temeli atıldı Baykar'ın NASTP bünyesinde gerçekleştireceği AR-GE çalışmaları ile gelecekte yürütülecek kapsamlı iş birliğinin de temeli atıldı. Bu sayede Baykar, Pakistan ile geliştirdiği iş birliğini stratejik alanlarda daha da derinleştirecek. Başlangıçtan bugüne tüm projelerini öz kaynakları ile yürüten Baykar, 2003 yılında İHA AR-GE sürecinin başlangıcından itibaren tüm gelirlerinin yüzde 75'ini ihracattan elde etti. 2021 ve 2022 yıllarında Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre savunma ve havacılık sektörünün ihracat lideri oldu. 2022'de imzalanan sözleşmelerde ihracat oranı yüzde 99,3 olan Baykar, 1,18 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Savunma ve havacılık sektörünün en çok ihracat gerçekleştiren firması olan Baykar'ın 2022 cirosu 1,4 milyar dolara ulaştı. Bayraktar TB2 SİHA için 30 ülkeyle, Bayraktar AKINCI TİHA için ise şimdiye kadar 7 ülkeyle ihracat anlaşması imzalandı. Kaynak:AA

Moleküler Biyoloji ve Genetik

DNA ve RNA Moleküler biyoloji ve genetikte temel yapı taşları olan nükleotidler ve nükleik asitler, canlı organizmaların genetik bilgisini taşıyan moleküllerdir. DNA (Deoksiribonükleik Asit) ve RNA (Ribonükleik Asit), nükleik asitlerin iki temel türüdür. DNA, genetik bilgiyi kalıtım yoluyla aktaran ve hücrelerin temel yapı taşı olan çift sarmallı bir moleküldür. RNA ise genlerde kodlanan bilgiyi hücrede protein sentezine yönlendiren tek sarmallı bir moleküldür. Genler ve Genetik Kodlama Genler, organizmanın bireysel özelliklerini belirleyen ve genetik bilgiyi taşıyan DNA segmentleridir. Genlerin çeşitli dizilimleri, organizmanın göz renginden hastalıklara kadar birçok özelliğini belirler. Genetik kodlama süreci, DNA dizilimlerinin RNA'ya transkribe edilmesi ve ardından proteinlerin sentezlenmesini içerir. Bu süreç, canlıların biyolojik işlevlerinin temelini oluşturur.Moleküler Biyolojinin Temel Teknikleri Moleküler biyoloji, çeşitli teknikler kullanarak DNA, RNA ve proteinlerin yapılarını ve işlevlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), moleküler klonlama ve Western blotting gibi temel teknikler, laboratuvarlarda genetik araştırmaların yürütülmesini sağlar. PCR, belirli DNA parçalarının kopyalanmasını sağlayarak genetik analizlerde büyük kolaylık sağlar. DNA dizileme ise organizmaların genetik bilgisini tamamen çözerek genetik hastalıkların anlaşılması ve tedavisinde önemli rol oynar. Moleküler Biyolojinin Tıbbi Uygulamaları Moleküler biyoloji ve genetik, tıp alanında birçok uygulama alanına sahiptir. Gen tedavisi, genetik hastalıkların tedavisinde genlerin düzenlenmesini veya değiştirilmesini içerir. Bu yaklaşım, hastalıkların genetik kökenine yönelik etkili tedavilerin geliştirilmesine olanak tanır. Aynı şekilde, genetik hastalıkların erken teşhisinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılır. Genetik Çeşitlilik ve Evrim Moleküler biyoloji, genetik çeşitlilik ve evrimin anlaşılmasında önemli bir rol oynar. Mutasyonlar, canlı organizmalardaki genetik çeşitliliğin temel kaynağıdır ve doğal seçilimle birleşerek türlerin zaman içinde değişimine yol açar. Bu süreç, canlıların çevreye uyum sağlamasını ve evrimsel süreçlerle değişim geçirmesini sağlar. Klonlama ve Biyoteknoloji Moleküler biyoloji alanındaki bir başka önemli konu, gen klonlamadır. Gen klonlama, belirli DNA parçalarının çoğaltılması ve aynı genlerin farklı organizmalara aktarılması anlamına gelir. Bu süreç, transgenik organizmaların üretilmesi ve biyoteknolojik uygulamaların geliştirilmesi için kullanılır. Transgenik organizmalar, dışarıdan genetik materyal eklenerek oluşturulan organizmalardır. Moleküler Biyolojinin Tarım ve Gıda Sektöründeki Rolü Moleküler biyoloji ve genetik, tarım ve gıda sektöründe de önemli bir rol oynar. Bitki ıslahı, genetik modifikasyon ve doku kültürü gibi teknikler kullanılarak bitkilerin özellikleri geliştirilir ve verimlilik artırılır. Gıda güvenliği ve izlenebilirlik de moleküler biyolojinin sağladığı analizlerle sağlanır. Kanser Araştırmalarında Moleküler Biyoloji Kanser, genetik mutasyonlar sonucu hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Moleküler biyoloji, kanser araştırmalarında önemli bir rol oynar. Onkogenler ve tümör baskılayıcı genler gibi kanserle ilişkili genlerin anlaşılması, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesine katkı sağlar. Moleküler Biyoloji ve Biyokimya Moleküler biyoloji ve biyokimya, birbirine sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Proteinler, hücrelerin temel yapı taşlarıdır ve biyokimyasal reaksiyonların katalizörleri olan enzimler de proteinlerdir. Moleküler biyoloji, proteinlerin yapısını ve işlevini anlayarak hücresel süreçlerin anlaşılmasına yardımcı olur. CRISPR-Cas9 ve Gen Düzenleme CRISPR-Cas9, moleküler biyolojide son dönemde önem kazanmış bir gen düzenleme tekniğidir. Bu teknik, belirli DNA dizilimlerini keserek düzenleme veya değiştirme olanağı sağlar. CRISPR-Cas9, genetik araştırmalardan hastalık tedavisine kadar gen düzenleme alanında büyük potansiyele sahiptir. Ancak, etik sorunlar ve düzenlemenin uzun vadeli etkileri üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Moleküler Biyolojideki Son Gelişmeler Moleküler biyoloji alanındaki teknolojik ilerlemeler, genetik bilginin daha hızlı ve hassas bir şekilde analiz edilmesini sağlamıştır. Genom düzenleme ve sentetik biyoloji, moleküler biyolojideki son gelişmelerden bazılarıdır. Sentetik biyoloji, yaşamın temel yapı taşlarının tasarım ve senteziyle ilgilenirken, genom düzenleme canlı organizmaların genetik yapılarının düzenlenmesine yönelik çalışmalardır. Moleküler Biyoloji ve İlaç Geliştirme Moleküler biyoloji ve genetik, ilaç geliştirme süreçlerine önemli katkılarda bulunur. Yeni ilaçların keşfi ve geliştirilmesi, moleküler biyoloji tekniklerinin kullanılmasıyla hız kazanır. Ayrıca, farmakogenomik yaklaşımlar sayesinde bireylerin genetik profilleri dikkate alınarak kişiselleştirilmiş tedavilerin geliştirilmesi mümkün hale gelir. Çevre ve Moleküler Biyoloji Moleküler biyoloji, çevre ve biyoloji arasındaki kesişimde önemli bir rol oynar. Biyosensörler, çevresel izleme ve biyolojik atık arıtma süreçlerinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve çözümüne yönelik çalışmalar yürütülür. Bu sayede çevresel sorunların daha iyi anlaşılması ve çözümlenmesine katkı sağlanır. Sonuç Moleküler biyoloji ve genetik, canlı organizmaların temel yapı taşlarının anlaşılmasına ve genetik bilginin kullanımına yönelik büyük bir ilerleme sağlamıştır. Bu alanlardaki araştırmalar ve teknolojik gelişmeler, tıp, tarım, çevre ve birçok diğer alanda hayatımızı dönüştüren uygulamalara yol açmıştır. Gelecekteki araştırmaların ve keşiflerin bu alanlardaki etkisini artırması beklenmektedir. Kaynak:DHA

Tübitak Sema Gözlem Etkinliği Başlıyor

Tübitak’ın Sema Gözlem Etkinliği 10-13 Ağustos’ta! Etkinliğe Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır katılacak. Birçok değişik etkinliğin gerçekleştirileceği organizasyonda ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcularıyla söyleşiler yapılacak ve Perseid göktaşı yağmuru izlenecek.TÜBİTAK tarafınca ilk kez 1998 senesinde Antalya Saklıkent’te düzenlenen Sema Gözlem Etkinliği, Endüstri ve Teknoloji Bakanlığı katkılarıyla TÜBİTAK’ın koordinasyonunda 25. kez gerçekleştiriliyor. Endüstri ve Teknoloji Bakanı Deklare etti: Kamuda suni zeka süreci başlıyor! Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, kamu için suni zeka çözümlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için harekete geçti. Sema Gözlem Etkinliklerinin ev sahibi ortalama 2000 metre yükseklikteki Antalya Saklıkent’te astronomi meraklıları, uzmanlar eşliğinde gökyüzünü araştırma ve Türkiye’nin etken haldeki en büyük gözlemevi olan ve en donanımlı teleskoplarının bulunmuş olduğu TÜBİTAK Ulusal Gözlem Evi (TUG) Yerleşkesi’ni gezme fırsatı bulacak. Sema gözlemine en uygun bölgelerden kabul edilen Saklıkent’te astronomi tutkunlarının, 3 gün süresince teleskop ve çıplak gözle gözlem yaparak gökyüzünün tadını çıkarmanın yanında çadırlarında konaklayarak tabiat ile iç içe olma şansları olacak. Gökbilim seminerleri düzenlenecek!   Her yaş grubundan astronomi meraklılarının katılacağı etkinlik süresince, alanında uzman bilim adamları tarafınca gök bilim ile ilgili seminerler verilecek, yarışmalar ve TÜBİTAK bünyesindeki birimlerin katkılarıyla çeşitli imalathane emekleri, deneyler gerçekleştirilecek. Sema Gözlem Etkinliklerine, 2016-2018 yılları aralığında averaj 3 bin şahıs başvururken ve averaj 350 katılımcı ile gerçekleşirken, ilginin artmasıyla son 3 senedir averaj 10 bin müracaat oluyor. Bu seneki etkinliğe ise Türkiye’nin dört bir yanından 12 bin 500 şahıs başvurdu, bu başvurular arasından 1000 şahıs kurayla belirlendi. Daha ilkin meydana gelen Gözlem Etkinlikleri’nde olduğu şeklinde başvuranlar içinde gençlerimiz, öğrencilerimiz ilk sırayı aldı. Aileler, evlatlarının hevesini desteklemek için yoğun ilgi gösterdi. Perseid göktaşı yağmuru da izlenecek! 14 Temmuz – 1 Eylül tarihleri içinde Perseid (Perse) göktaşı yağmurunun en yoğun olduğu, 12-13 Ağustos tarihleri, etkinlik zamanı ile denk getirildi. Gökyüzünde saatte 60 ile 100 tane meteor izlerinin görsel şöleni ışık kirliliğinin azca olduğu yüksek rakımlı etkinlik içinde Saklıkent’te yaşanacak. Çıplak göz ile takımyıldızları sema tanıtımı, Mizar, Polaris, Antares, Vega şeklinde yıldızların, Ülker, Herkül şeklinde yıldız kümelerinin, Halka Bulutsusu şeklinde, Andromeda galaksisi şeklinde gök cisimlerinin, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün gezegenleri ve uydumuz Ay teleskoplar ile gözlemlenecek.Ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcuları Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever de canlı bağlantı ile etkinliğe katılarak bir söyleşi gerçekleştirecek ve soruları yanıtlayacak. Kaynak:Basın Bülteni

Bilkent Üniversitesi UNAM , Yeni Nesil Teknoloji Girişimi ile Yürüyüş Bozukluklarını Tespit Ediyor

Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi yürüyüş bozukluklarından Parkinson'a kadar pek çok sağlık sorununa tanı koyma potansiyeli bulunan ve ayakkabıların esnek fiberlerden yapılmış sensörlerle entegrasyonunun yapıldığı yeni nesil teknoloji geliştirdi. Bilkent Üniversitesi UNAM'da proje yürütücüsü Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Ordu, AA muhabirine açıklama yaptı. Mustafa Ordu, İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisansını Japonya'da, doktora çalışmalarını ABD'de, doktora sonrası araştırmalarını ise Fransa'da tamamladığını söyledi. Yurt dışında öğrendiği konular üzerinde Türkiye'de çalışmalarına devam etmek ve öğrenci yetiştirmek istediği için ülkesine döndüğünü söyleyen Ordu, "Yurt dışında bulunduğum süreçte fiber optik kabloların üretimi ve karakterizasyonu üzerine uzmanlaştım. UNAM'da 2019'da kurulumuna başladığım laboratuvarımda öğrencilerle birlikte 2 yıldır aktif olarak araştırma yapıyoruz." dedi.UNAM'daki laboratuvarında "elektrik üretebilen esnek fiberler" projesini geliştirdiğini ve giyilebilen teknolojiler konusunda araştırmalar yaptığını belirten Ordu, "Giyilebilen teknolojiler, vücut hareketlerini izleyebilen akıllı sensörlerle yüklü. Ekibimizi, dünyadaki mevcut laboratuvarlardan öne çıkaran konu ise akıllı sensörleri fiberler ve iki boyutlu malzemelerle yapmamız." şeklinde konuştu. Mustafa Ordu, fiberleri bir nevi kumaş iplik gibi örerek kıyafetlerin içine entegre edebildiklerini anlattı. Bu şekilde fiberlerle yaptıkları sensörlerle kalp atım ritmini ve vücut sıcaklığını sürekli takip edebileceklerine dikkat çeken Ordu, ayrıca bu teknolojinin ortopedide de yaygın kullanımını hedeflediklerini açıkladı.UNAM'da yerli imkanlarla fiber optik kablolarla ürettikleri sensörler ile insanların yürüyüş davranışlarını bulmaya çabaladıklarını belirten Ordu, "Pek çok insanda düz ayak yaygındır, kişiye özel geliştirilmiş tabanlıklar da çok pahalı olduğundan yaygın kullanılmaz. Bir ayakkabı içine yerleştirdiğimiz farklı sensörlerle ayağın hangi noktasına ne kadar ağırlık verildiğini belirleyerek kişiye özgü tabanlıklar geliştirmek için doktorlarla ortak çalışıyoruz. Kişiye özel tabanlıklar yaparak zamanla yürüyüş problemlerini ortadan kaldırmayı planlıyoruz." diye konuştu ORDU: DOKTORLARIN ERKEN TANI KAPASİTESİ ARTACAK Ordu, geliştirdikleri sensörlerin Parkinson gibi nörolojik hastalıkların erken teşhisinde de kullanılabileceğini belirtti ve şunları söyledi: “ Hastalık riski bulunanların yürüyüşlerinde zamanla oluşan farklılaşmaları tespit amacıyla sensörleri akıllı telefonlarla entegre şekilde çalıştırmak için de çalışma yürütüyoruz. Çok geniş uygulamaları olan bir teknoloji geliştirdik. Dünyada da bu teknolojilerin çok ciddi pazar payı var. ABD, Avrupa ve Uzakdoğu'da bu teknolojiyle çalışan çok fazla firma var. Bu teknolojileri ülkemizde yerli imkanlarla yapmanın ekonomik getirisi çok fazla." Kaynak:AA

Türk Bilim İnsanları Yapay Organ Çalışmalarını Geliştiriyor

Doktorasını ABD'de de bulunan Kaliforniya Üniversitesi, Los Angelas'ta tamamlayan ve aynı üniversitede doktora sonrası araştırmalarda bulunan Dr.Yavuz Nuri Ertaş, TÜBİTAK'ın 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı ile Erciyes Teknoloji Transfer Ofisi'nin de koordinasyonu ile Türkiye'ye dönerek çalışmalarına Erciyes Üniversitesi'nde başladı. Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılmasını hedefleyen Ertaş, geliştirdiği biyomürekkep ile yapay organlardaki hücreleri kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardı. Yaptığı çalışmanın Ağustos 2020'de bilimsel alanda çok prestijli olan Advanced Healthcare Materials adlı akademik dergide kapak fotoğrafı olarak yayınlanmaya layık görüldüğünü kaydeden Ertaş, Erciyes Üniversitesi'nde bulunan Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde çalışmalarına devam ediyor. Çalışma hakkında bilgiler veren Dr.Yavuz Nuri Ertaş, "Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılması, uzun süredir tıp ve mühendislik bilim insanlarının hedefi olmuştur. Her ne kadar bu konseptin terapatik potansiyeli yüksek olsa da karşılaşılan teknik zorluklar geliştirilen teknolojilerin klinikte pratik uygulamalara dönüşmesi noktasında engel olmuştur. Bu zorluklardan birisi ise implante edilen hücrelerin oksijen ihtiyacını karşılamaktır. Hücreler, yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için oksijene ihtiyaç duyarlar ve biyolojik ortamlarda ise bu oksijen kaynağı kan damarları vasıtasıyla sağlanır. Lakin implante edilen hücreler kendi damar ağına sahip olmadıklarından bu kan damar ağı oluşana kadar hücreleri canlı tutabilmek gerekmektedir. Yalnız, kan damar ağının oluşması da günler sürmekte ve bu aşamada hücreler yeterli oksijene ulaşamadıklarından ölmektedirler" ifadelerini kullandı. Ertaş, "Biz de bu problemi çözmek için 3 kıtadan araştırmacılarla bir araya gelip sentetik bir teknik geliştirdik. Hücrelerin kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardık. Oksijen kaynağını sağlamak için kalsiyum peroksit denilen bir malzeme kullandık. Buradaki kritik noktalardan birisi kalsiyum peroksitin ortamdaki su ile reaksiyona girip hidrojen peroksit üretmesi ve sonraki aşamada ise hidrojen peroksitin oksijene ayrışarak ihtiyaç duyduğumuz oksijeni bize vermesi şeklindedir. Bu kalsiyum peroksit malzemesini jelatin yapısı içine gömdük ve 3D biyoyazıcı ile bu hücrelerle beraber bastık. Yani bir tür biyomürekkep geliştirdik. İçinde canlı hücreler olan bir jelatin yapısı düşünelim. İşte bu jelatin yapısı içinde kalp hücrelerini ve başka deneyde ise bağ hücrelerini 3D biyoyazıcılar ile ürettik. Akabinde bu yapıları çok düşük oksijen ortamlarında beklettik ve canlılıklarını takip ettik. 7 güne kadar hücreleri canlı tutmayı başardık. Bu sonuçlar, oksijenlendirilmiş biyomürekkeplerin günümüz doku mühendisliği ve doku rejenerasyonunda damar oluşum öncesi implante dokulara oksijen sağlanması noktasında efektif bir çözüm olduğunu gösteriyor. Bu çalışmada geliştirdiğimiz oksijen üreten 3D biyo-baskılanmış yapılar, rejeneratif terapilerde ve klinikte uygulama alanı bulma potansiyeline sahip olup yapay organların gerçeğe bir adım daha yaklaşmasının önünü açmıştır" şeklinde konuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Humanis, Türkiye’den Çin’e İlaç İhracatı Yapan İlk Şirket Oldu

Konu ile ilgili açıklama yapan Humanis CEO’su Yunus Sancak, “Çin pazarı Türk üreticileri için önemli bir potansiyele sahip. Biz de hem üretim kapasitemiz hem de AR-GE yatırımlarımızla gücümüzü global ölçekte kanıtlayan bir şirket olarak bu pazarda yerimizi almaya hazırız. Çin gibi güçlü bir ülkenin, kendisi Avrupa Birliği standartlarında üretim yetkinliğine sahipken Humanis’i tercih etmesi ülkemiz ve sektörümüz için çok değerli. Önümüzdeki dönemlerde yatırımlarımızı güçlendirerek Çin’deki adımlarımızı hızlandırmayı hedefliyoruz.” şeklinde konuştu. 2010 yılında yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırımla ilaç sektörüne güçlü bir giriş yapan Humanis, insan odaklı sağlık felsefesini tüm dünyada erişilebilir kılmak için var gücüyle çalışıyor. Yatırımları ve Çerkezköy’de bulunan önemli bir potansiyele sahip üretim tesisi ile Türkiye’nin en hızlı büyüyen ilaç şirketlerinden biri olmayı başaran Humanis, sahip olduğu GMP (Good Manufacturing Practices-İyi İmalat Uygulamaları) sertifikaları ile global çaptaki firmalara üretim hizmeti vererek, kısa sürede iç ve dış pazarın etkili oyuncularından biri haline geldi. YUNUS SANCAK: “ŞİMDİYE KADAR İHRACATTA ÖNEMLİ ADIMLAR ATTIK” Humanis’in üretim prensipleri ile ilgili konuşan CEO Yunus Sancak, “Yatırımlarımızı ve satın almalarımızı Humanis’in insan odaklı sağlık felsefesine dayanan stratejisi doğrultusunda büyütmeye devam ediyoruz. Bugün deneyimli ekibimiz, üretim kapasitemiz ve teknolojik altyapımız sayesinde birçok formda ilaç üretebilecek bir konuma geldik. Yerli üretimin gittikçe değer kazanan bir üyesi olarak uzun zamandır ihracatta da önemli adımlar atıyoruz.” bilgisini verdi. “Aralarında Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya gibi ülkelerin de bulunduğu toplamda 3 kıtada 25 ülkeye ihracat yapıyoruz. Almanya’da kurduğumuz ofisimizde, ürünlerimizi Avrupa pazarına kendimiz satmak için çalışmalarımızı başlattık.” açıklamasını yapan Yunus Sancak, Türkiye’nin gelişmiş ilaç endüstrisi sayesinde yüzlerce ülkeye ilaç ihracatı yapabilen bir pazar payına sahip olduğunu vurguladı.   YUNUS SANCAK: “TÜRKİYE’DEN ÇİN’E İLAÇ İHRACATI YAPAN İLK ŞİRKET OLDUK” “Çin, bir buçuk milyara yaklaşan nüfusu için uygun fiyatlı ve erişilebilir ilaçlar sağlarken aynı zamanda ilaç endüstrisinin büyümesini de teşvik etmek zorunda. Bu sebeple jenerik ilaçlar Çin ilaç endüstrisinin temel dayanağını oluşturuyor.” şeklinde konuşan Yunus Sancak, Çin pazarı ile ilgili değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Çin pazarı Türk üreticileri için önemli bir potansiyele sahip. Biz de hem üretim kapasitemiz hem de AR-GE yatırımlarımızla gücümüzü global ölçekte kanıtlayan bir şirket olarak bu pazarda yerimizi almaya hazırız. Yakın zamanda bir ürünümüzle ilk adımı attık ve böylece de Türkiye’den Çin’e ilaç ihracatı yapan ilk şirket olduk. Önümüzdeki dönemlerde yatırımlarımızı güçlendirerek Çin’deki adımlarımızı hızlandırmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin en büyük jenerik ilaç üreticilerinden biri olarak Çin pazarını büyük bir fırsat olarak görüyoruz.” YUNUS SANCAK: “İLK ETAPTA 5 MİLYON DOLARLIK SATIŞ HEDEFLİYORUZ” Kardiyoloji ve göğüs hastalıkları alanında kullanılan bir ilaçla Çin’e ilk adımı attıklarını açıklayan Yunus Sancak, şunları söyledi: “Bu ürünün geliştirilmesi, ruhsatlandırılması ve ticari üretimler için gerekli altyapının hazırlanması aşamalarında yaklaşık 2,3 milyon dolar yatırım yaptık. Çin pazarındaki bu ürünümüzle ilk etapta 5 milyon dolarlık satış yapmayı hedefliyoruz. Bu kazancı sürekli olarak büyümeye ve gelişime harcayarak ve en kısa sürede Çin’e ihraç ettiğimiz ruhsatlı ürün sayımızı artıracağız.” Almanya, Belçika, Kanada ve Rusya’dan GMP sertifikalarına sahip olan Humanis’in, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Filipinler, Kırgızistan, Ukrayna, Rusya pazarı için de ruhsatlandırma çalışmaları devam eden ve yakında satışları başlayacak olan ürünleri bulunuyor. Önümüzdeki dönemde Avrupa’daki mevcut ihracatını artırmayı planlayan şirket, ABD ve Güney Amerika pazarına girmek için de hazırlıklara başladı.  Humanis hakkında: 2010 yılında Saya Grup bünyesinde Pharmactive olarak hizmet vermeye başlayan şirket, 2023 yılından itibaren Humanis adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Her adımında insan odaklı yaklaşımla hareket eden ve ‘Herkes için sürdürülebilir sağlık’ anlayışı ile üreten Humanis, 200 milyon dolarlık bir yatırımla Çerkezköy’de kurduğu üretim tesisi ve AR-GE merkezi ile hem sektöre hem de Türkiye’ye önemli katkılar yapan bir sağlık şirketidir. Dünyanın en büyük global ilaç firmaları ile üretim ortaklığı yaparak uluslararası pazarda da yetkinliğini kanıtlayan Humanis, inovatif, güvenilir ve etik değerler çerçevesinde tüm dünyada insana ve insan yaşamına değer yaratmayı hedeflemektedir. Pediyatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, kulak-boğaz-burun, dahiliye, enfeksiyon, gastroenteroloji, dermatoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi ve acil gibi birçok farklı tedavi alanda etkili bir portföye sahip olan Humanis, insan odaklı yenilikçi sağlık felsefesini sürdürmek adına Tüketici Sağlığı alanında da ürünler sunmaktadır. Humanis, farklı tedavi alanlarında sunduğu çözümleri ile sağlıklı bir geleceğe sahip çıkmak için çalışıyor. Kaynak:İHA

Almanya'dan 20 Milyar Euroluk Çip Teşviki

Almanya’da Olaf Scholz hükümeti, ülkede teknoloji sektörünü desteklemek ve artan jeopolitik gerilimle birlikte kritik bileşenlerin tedarikini güvence altına almak amacıyla yarı iletken üretimini desteklemek için 20 milyar dolar teşvik sağlamayı planlıyor. Bloomberg'in haberine göre söz konusu kaynak İklim ve Dönüşüm Fonu’ndan çekilecek ve 2027 yılına dek Alman ve uluslararası şirketlere dağıtılacak. KTF olarak bilinen bütçe dışı fon başlangıçta ekonominin karbondan arındırılmasına yatırım yapılması için kurulmuştu ancak Almanya’nın planlı kamu harcamalarını dizginleme çabaları sonrası fonun kapsamı genişletildi. Bloomberg kaynaklarına göre büyüklüğü 180 milyar doları bulabilecek bir fonun dağıtılmasıyla ilgili hükümet görüşmelerini sürdürüyor ve bu planın önümüzdeki haftalarda açıklanması bekleniyor. Scholz hükümeti yeni bir Intel Corp. tesisi için halihazırda 10 milyar euroluk teşviki onayladı ve aralarında Alman Infineon Technologies ve TSMC’nin de olduğu şirketlere yaklaşık 7 milyar euro daha sübvansiyon sağlamak için gerekli süreçleri yürütüyor. Hâlâ 3 milyar euroluk kaynak mevcut Çip teşvik planı şu anki haliyle ek projeler için en az 3 milyar euroluk kaynağın mevcut olduğu anlamına gelirken bu durumun Almanya’da faaliyet gösteren diğer şirketlere fayda sağlayabileceği değerlendiriliyor. Bu şirketler arasında Dresden şehrinde ciddi bir varlığı bulunan GlobalFoundries ve şehirde bir çip üretim tesisi bulunana Alman tedarikçi Robert Bosch da var. Agresif teşvik planı pandemiden kaynaklanan kesintiler ve Ukrayna’daki savaşın alevlendirdiği gerilimlerin ardından Avrupa ekonomisinin Asya’dan gelen tedariklere bağımlı olduğunun daha belirgin şekilde fark edildiği bir dönemde geldi. Alman hükümeti bu ayın başlarında Çin stratejisinde yarı iletkenler gibi geleceğin teknolojilerini çekerek ve çeşitlendirerek bağımlılıklarını azaltmaya çalışacağını açıklamıştı. Almanya da bugüne dek açıklanan teşvik ve yatırımlar şu şekilde; Şirket Proje Teşvik miktarı Toplam Yatırım Intel Wafer fabrikası 5 milyar euroya kadar 30 milyar euro TSMC Çip fabrikası 5 milyar euroya kadar 10 milyar euro Infineon Yarı iletken fabrikası 1 milyar euroya kadar 5 milyar euro ZF/Wolfspeed Silikon karbür çip tesisi 750 milyon euro 3 milyar euro Almanya’nın otomobil üreticileri ve diğer imalatçıları, pandeminin zirvesinde çip tedarikini güvence altına almakta zorlanmış ve bu durum yerel yarı iletken üretiminin artırılması konusunda harekete geçilmesini tetiklemişti. Fonların büyük kısmı Avrupalı olmayan şirketlere gidecek ABD ile Çin arasında yaşanan ticari çekişmeler, denizaşırı tedarik zincirlerine fazla güvenmenin risklerini de vurguladı. Öte yandan sağlanacak fonların büyük kısmı Avrupalı olmayan şirketlere gidecek. ABD’li çip üreticisi Intel Doğu Almanya’da yer alan Magdeburg üretim tesisi için planlanan 10 milyar euroluk teşvik ile fonun yarısını güvence altına alırken bu miktar tesise yapılan toplam yatırımın üçte birine karşılık geliyor. Kaynaklar, Scholz hükümetinin dünyanın en büyük çip üreticisi olan TSMC ile Doğu Almanya’da bir tesise yatırım yapılması konusunda müzakerelerin son aşamasında olduğunu ve toplam yatırımın yarısına karşılık gelen 5 milyar euroluk kaynağın halihazırda bütçelendirildiğini belirtti. İktidar, Dresden’de yeni bir yarı iletken fabrikasına yapılan yatırımın yaklaşık yüzde 20’si olan Infineon için yaklaşık 1 milyar euro ayırırken Alman otomotiv tedarikçisi ZF Friedrichshafen AG ve ABD'li çip üreticisi Wolfspeed’in Saarland eyaletinde silikon karbür çiplerinin üretimi için fabrika kurmak üzere yatırım maliyetinin yaklaşık yüzde 25’ine karşılık gelen 750 milyon euro alacak. Diğer önemli teknolojiler için başka fonlar planlanıyor Kaynaklar, Avrupa Birliği'nin bloğun yeşil ve dijital geçişinin yanı sıra IPCEI projeleri olarak bilinen diğer önemli teknolojilere yatırım yapma programı kapsamında başka fonların planlandığını söyledi. ABD'nin Çip ve Bilim Yasası ile sağladığı 50 milyar dolara yaklaşamasa da, Almanya'nın sübvansiyon paketi, diğer büyük hükümetlerin yerel çip üretimlerini artırmak için vaat ettiklerinden hala daha yüksek. Japonya 14 milyar dolardan fazla taahhüt vermeye hazırlanırken, Hindistan yatırım çekmek için 10 milyar dolar teklif ediyor. Kaynak:AA

Yapay Zekanın Hayatımıza Katacağı En Parlak Buluşlar

Gelişmiş yapay zeka Computer Vision, yani "bilgisayar görüşü", "bilgisayarların gördükleri objeleri tıpkı insanlar gibi tanımlama ve işleme" kabiliyetine verilen addır. Yapay zekanın önümüzdeki yıllarda bu alanın yanı sıra doğal dil işleme (insan dilini konuşulduğu ve yazıldığı şekliyle anlama yeteneği) ve makine öğrenimi gibi alanlarda atılımlara yol açması bekleniyor. Bu durum, sağlık ve ulaşımdan eğlence ve eğitime kadar çeşitli sektörlerde devrim yaratabilir. Kuantum hesaplama Kuantum bilgisayarlar "karmaşık problemleri klasik bilgisayarlardan çok daha hızlı çözme" potansiyeline sahiptir. Araştırmalar ilerledikçe kriptografi, optimizasyon, ilaç keşfi ve malzeme biliminde çığır açacak gelişmelere tanık olabiliriz.Yenilenebilir enerji inovasyonları İklim değişikliğine yönelik endişelerin artmasıyla birlikte, büyük ölçüde yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanılması muhtemeldir. Güneş, rüzgar ve enerji depolama teknolojilerindeki ilerlemeler daha sürdürülebilir ve temiz bir geleceğe yol açabilir. Genetik mühendisliği ve kişiselleştirilmiş tıp CRISPR-Cas9 gibi gen düzenleme teknolojilerindeki ilerlemeler sağlık hizmetlerinde devrim yaratabilir. Bireyin genetik yapısına dayalı kişiselleştirilmiş tıp daha yaygın hale gelerek hedefe yönelik daha isabetli tedavilere ve hastalıkların daha başarılı bir şekilde önlenmesine olanak sağlayabilir. Uzay araştırmaları ve uzayda kolonizasyon Özel uzay şirketlerinin ivme kazanmasıyla birlikte Mars gibi diğer gök cisimlerini keşfetme ve oralarda koloni oluşturma çabaları artabilir. Bu da yeni bilimsel keşiflerin, kaynak kullanımının ve çok gezegenli toplumların önünü açabilir. Beyin-Bilgisayar Arayüzleri (BCI'lar) BCI'lar insan beyni ve makineler arasında doğrudan iletişimi mümkün kılarak protezler ve sanal gerçeklik alanlarının yanı sıra bilişsel yetenekleri geliştirme potansiyelinde de ilerlemelere yol açabilir. Nesnelerin İnterneti (IoT)  Nesnelerin İnterneti, internet veya diğer iletişim ağları üzerinden diğer cihaz ve sistemlere bağlanan ve bunlarla veri alışverişi yapan teknolojilere sahip fiziksel nesneleri tanımlar.  IoT, çeşitli cihazları ve sistemleri birbirine bağlayarak gelişmeye devam edecek; akıllı şehirler, ulaşım ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda gelişmiş otomasyon ve yüksek verimlilik getirecektir. Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) AR ve VR teknolojilerinin önemli ölçüde ilerleyerek dijital içerik, eğlence ve eğitimle etkileşim şeklimizi dönüştürmesi bekleniyor. Bu teknolojilerin eğitim, terapi ve uzaktan işbirliği alanlarında da uygulamaları olabilir. Gelişmiş Robotik ve otomasyon teknolojileri ilerlemeye devam ederek üretim, sağlık, tarım ve keşif gibi alanlarda gelişmiş yeteneklere kapı aralayacaktır. Sürdürülebilir tarım ve gıda üretimi Artan küresel nüfus ve çevresel zorlukların üstesinden gelmek için sürdürülebilir tarım uygulamaları, dikey tarım, yapay et ve yenilikçi gıda üretim teknolojilerine daha fazla odaklanılması muhtemeldir. Kaynak:İHA

Tarım ve Orman Bakanlığı Coğrafi İşaretli Ürünleri Korumada Yeni Teknolojileri Kullanmaya Başladı

Tarım ve Orman Bakanlığı, zeytinyağı, bal, fındık, tıbbi aromatik bitkiler başta olmak üzere coğrafi işaretli ürünlerin haritalandırılması, kütüphanelerin oluşturulması ve bu verilerle tescil belgelerinin alınması sürecinde en yeni teknolojilerden olan Nükleer Manyetik Rezonans (NMR) cihazını laboratuvarlarında kullanmaya başladı. Bakanlık bünyesindeki Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, coğrafi işaretli ürünlerin korunması, daha fazla coğrafi işaret alınması ve gıda güvenilirliği için yeni teknolojileri yakından takip ediyor. Genel Müdürlüğe bağlı Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı Müdürlüğü ve Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarı Müdürlüğüne alınan NMR cihazlarıyla deneme ve cihaz kütüphanesini geliştirme çalışmalarına başlandı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, kullanmaya başladıkları NMR cihazları ile Türkiye’nin milli değerleri olan coğrafi işaretli ürünlerin korunmasını ve sayısını artırmayı amaçladıklarını belirtti. Coğrafi işaretli ürün sayısının artmasıyla kırsal kalkınmaya destek olunacağını ve bu şekilde üreticilere getiri artışı sağlanacağını vurgulayan Yumaklı, ayrıca insan sağlığını etkileyen en önemli etkenlerden biri olan gıda güvenilirliği açısından da birçok konuya ışık tutulacağını aktardı. Yumaklı, yeni teknolojileri yakından izleyerek Türkiye’nin geleneksel zenginlikleri olan coğrafi işaretli ürünlerini daha fazla koruma altına alacaklarını ifade ederek, şunları kaydetti: “Ülkemizin her köşesindeki değerlerimizin sayısını artıracağız. AB’den tescil alan 13 ürünümüz var. İnşallah bu sayıyı daha da yukarılara taşıyacağız ve ülkemizin değerlerini dünya sahnesine çıkaracağız. Ülkemizin bu zenginlikleri üzerinden haksız kazancın önüne geçilmesi ve fikri mülkiyet haklarının korunması da coğrafi işaretli ürün sayısının artmasından geçiyor. Ayrıca, resmi kalite işareti olan coğrafi işaretin, ürünün pazarlama gücüne güç kattığı da bir gerçek. Dolayısıyla coğrafi işaretli ürünlerimizi koruma, sayılarını artırma ve gıda güvenilirliğini sağlamada yeni teknolojilerden yararlanmaya devam edeceğiz.” İlk analizler yapıldı NMR spektroskopisi, karışımları ayırma ve saflaştırma adımları gerektirmeden moleküler düzeyde hızla analiz edebilen ve gıda bilimindeki uygulamalar için ideal hale getiren bir yöntem olarak biliniyor. NMR ile zeytinyağı, bal, fındık, tıbbi aromatik bitkiler gibi Türkiye için önemli olan ürünlerin haritalandırılması, kütüphanelerin oluşturulması ve bu verilere dayalı olarak üreticilerin coğrafi işaretli ürünleriyle ilgili tescil belgesi edinme talepleri karşılanabilecek. NMR cihazının Tarım ve Orman Bakanlığının stratejik planları doğrultusunda etkin kullanılabilmesi ve üreticilere hizmet verebilmesi için geniş veri kütüphanesine ihtiyaç duyuluyor. Bu kapsamda bitki florası, yetiştirme alışkanlıkları, arı ırkları, coğrafi şartlar ve benzeri kriterler göz önünde bulundurularak bal üretiminin yoğun olarak yapıldığı 6 farklı coğrafi bölgede çalışma yürütüldü. Bu bölgelerdeki 18 ilde, rastgele örnekleme metodu ile belirlenen 100 farklı işletmeden yapısal karakterizasyon ve kompozisyonun belirlenmesi için bal numunesi alındı. Daha sonra numunelerin NMR cihazıyla analizler gerçekleştirildi. Halihazırda yapılmış olan sürvey çalışması gibi karakterizasyon ve kompozisyonun belirlenmesi için ülke genelinde üretilen ballardan azami düzeyde numune toplanarak veri havuzu oluşturulması hedefleniyor. NMR ile yapılan çalışmalarla, toplumsal miras niteliğindeki geleneksel ürünleri korumak, bu ürünlerin üretimlerinin sürdürülmesini desteklemek için coğrafi köken analizi çalışmalarının artması sağlanacak ve daha çok ürün tescillenebilecek. Yöntem, gıda güvenilirliği için de kullanılacak. Kaynak:AA

Yaşlanmayı Tersine Döndüren Bir Kokteyl Buldu

Şimdilik çalışmanın yalnızca laboratuvardaki insan hücrelerinde yapıldığını söylemekte fayda var. Tek hücre hatlarında yaşlanmayı durdurmak, canlı hayvanlarda yaşa bağlı sağlık faktörlerini iyileştirmenin mümkün olduğunu göstermek için yeterli değil. Ancak bu alandaki çalışmalar açısından sonuçlar çok önemli, aynı zamanda ilgi çekici. Sinclair ve ekip arkadaşları, yayınladıkları makalede “Bir haftadan daha kısa bir sürede, hücresel kimlikten ödün vermeden, genom boyunca genç bir transkript profilini geri kazandıran ve transkriptomik yaşı tersine çeviren altı kimyasal kokteyl belirledik. Böylece, yaşı tersine çevirerek gençleşme sadece genetik değil, aynı zamanda kimyasal yollarla da sağlanabilir” ifadelerini kullandı. Hücrelerin yaşlanması ve bilim dünyasının bunu durdurma yarışı Hücreler, canlı embriyo halindeyken sınırsız bir potansiyele sahiptir. Yaşlılıkta ise sadece belirli bir hücre tipine dönüşür ve sonunda yaşlanıp işlevselliğini yitirir. 2012 yılında Shinya Yamanaka ve Sir John B. Gurdon bu sürecin tersine çevrilebileceğini gösterdikleri için Nobel Ödülü kazanmıştı. Birkaç yıl sonra, bir araştırma ekibi farelerde yetişkin hücreleri kök hücrelere dönüştürerek, bu hayvanları daha sağlıklı hale getirmeyi başarmıştı. O zamandan beri, aynı şeyi hücreleri kanserli hale getirmeden insanlarda da uygulamak için adeta bir yarış var. Sinclair'in laboratuvarı şimdiden bu alanda umut verici erken sonuçlar elde etti ve Yamanka’nın keşfettiği genetik faktörleri kullanarak, optik sinirleri hasar görmüş farelerde ve maymunlarda görme yetisini geri kazandırmayı başardı.Ancak tüm bu çalışmalarda gen terapisi kullanılıyor, Yamanka adı verilen faktör genleri bir virüs kullanılarak veriliyor. Bu pahalı, tartışmalı ve sorunsuz olmaktan uzak bir yöntem. Buradaki zorluk, bir ilaç ya da terapiye dönüştürülebilecek kimyasallar kullanarak aynı sonuçları elde etmenin bir yolunu bulmak. Sinclair “Yakın zamana kadar yapabileceğimiz en iyi şey yaşlanmayı yavaşlatmaktı. Yeni keşifler artık bunu tersine çevirebileceğimizi gösteriyor” diyerek bunu başardıklarını açıkladı. Araştırmacılar sadece yaşlanmayla ilişkili genetik faktörlere bakmak yerine, gerçek zamanlı nükleositoplazmik protein kompartmanlaşma (NCC) oranlarına da baktı. Burada, yaşlı hücrelerin nükleer membranlarının sızdırmasından faydalandılar. Bu tarama yöntemini kullanan ekip, daha sonra altı farklı kimyasal kokteyl kullanarak yaşlanan insan hücrelerindeki NCC oranlarını tersine çevirebileceklerini ve böylece hücrelerin tekrar genç hücrelere benzeyebileceğini gösterdi. Kaynak:AA

Çip Sektöründe Kriz Derinleşiyor Çöküş Yakın

Tayvanlı şirket Perşembe günü yatırımcılara yaptığı açıklamada, TSMC'nin 2023 gelirinin üç ay önce tahmin ettiği yüzde 5'in altında değil, yüzde 10 oranında düşmesini beklediğini söyledi. Bu da yılın ikinci yarısında 2022'nin aynı dönemine kıyasla yüzde 15'lik bir gelir düşüşü anlamına geliyor. CEO CC Wei "Üç ay önce muhtemelen daha iyimserdik ama şimdi değiliz. Çin ekonomisinin toparlanması düşündüğümüzden daha zayıf, bu nedenle nihai pazar talebi beklediğimiz gibi değil" dedi ve ekledi: "Çok iyi bir yapay zeka nihai pazar talebine sahip olmamıza rağmen, bu [zayıflığı] dengelemek için yeterli değil."Uyarı, ChatGPT gibi üretken yapay zeka hizmetlerinin arkasındaki büyük dil modellerinin büyümesinin, veri merkezleri için üst düzey işlemcilere olan ihtiyacı artırdığı ve TSMC'nin yapay zeka işlemcisi işinde patlama yaşayan Nvidia için çip ürettiği bir dönemde geldi. TSMC, yapay zeka ile ilgili işlemcilere yönelik talepteki keskin artışın kapasite sıkıntısına yol açtığını söyledi. Üst düzey paketleme kapasitesini iki katına çıkararak bu sorunu çözecek olsa da, sorunun muhtemelen önümüzdeki yılın sonuna kadar devam edeceğini ekledi.Üretken yapay zekadan gelen güçlü talebin "sadece uzun vadeli büyümeye olan inancımızı güçlendirdiğini" söyleyen Wei, yapay zeka ile ilgili işlemci işinin önümüzdeki birkaç yıl içinde yıllık yüzde 50'ye yakın bir oranda büyüyeceğini ve TSMC gelirinin mevcut yüzde 6'lık payını yüzde 10'a çıkaracağını sözlerine ekledi. Ancak şirket bu yıl akıllı telefonlar, otomotiv ve endüstriyel uygulamalar için çipler gibi diğer tüm ürün segmentlerinin küçülmesini bekliyor. Aşağı yönlü görünüm, TSMC ve fason üretim sektörünün daha geniş yarı iletken endüstrisinden daha düşük performans göstereceğini gösteriyor. TSMC yönetimi, daha geniş sektörün gelir düşüş hızının sadece yarısı kadar daralmasını bekliyor. Şirket, geçmiş yılların çoğunda sektördeki büyümeyi geride bırakmıştı.İkinci çeyrekte TSMC'nin net kârı yıllık %23,4 düşüşle 181,8 milyar NT$'a (5,85 milyar ABD$) geriledi. Maliyet kontrolleri ve olumlu döviz kuru, TSMC'nin fabrikalarının çoğuna sahip olduğu Tayvan'daki düşük kapasite kullanımını ve yüksek elektrik maliyetlerini kısmen dengelediği için düşüş analistlerin beklediğinden daha az oldu. Bununla birlikte, yüksek hizmet fiyatları, en yeni süreç teknolojisinin devam eden yükselişi ve denizaşırı genişleme, yılın ilerleyen dönemlerinde karlılığı daha belirgin bir şekilde etkileyecektir. TSMC Başkanı Mark Liu, TSMC'nin Haziran çeyreğinde 2,2 puan düşen brüt kar marjının yılın ilerleyen dönemlerinde 3 ila 4 puan azalmasının beklendiğini söyledi.Şirket ayrıca ABD'deki üretim kapasitesine yaptığı 40 milyar ABD doları tutarındaki yatırımla ilgili olarak da zorluklarla karşı karşıya. Liu, TSMC'nin Arizona'da inşa etmekte olduğu fabrikada seri üretime başlanmasının 2025 yılına kadar erteleneceğini ve bunun da ABD Başkanı Joe Biden'ın yerli çip üretimini artırma ve tedarik zincirlerini daha güvenli hale getirme çabalarını engelleyeceğini söyledi.Liu, "En gelişmiş ekipmanı kullanma konusunda kritik bir aşamaya giriyoruz," dedi. "Ancak kalifiye eleman sıkıntısı nedeniyle zorluklarla karşılaşıyoruz." Şirket, ABD'li teknisyenleri eğitmek üzere Tayvan'dan daha fazla personel gönderdi. Kaynak:AA

Türkiye ile BAE'den Uzay'da İşbirliği

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile kurmayları, geçen günlerde BAE, Katar ve Suudi Arabistan'ı ziyaret ederek ekonomi alanındaki işbirliğini konuşmuş, çeşitli anlaşmalar imzalanmıştı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye'nin Uzay hedeflerinden bahsederken, BAE'yle işbirliği yapılabileceğinden söz etti. AA'ya konuşan Bakan Kacır, alçak yörünge uydularının önemli bir fırsat penceresi oluşturduğunu belirterek Türkiye'de birkaç özel sektör girişiminin halihazırda bu konuda gayret gösterdiğini aktardı. Kacır, hem bu girişimlerin kabiliyetlerini daha yüksek ölçeğe taşımak hem de milli bir marka ortaya çıkarabilmek adına aktif teşvik programını hayata geçirmeyi hedeflediklerini bildirdi. BAE'yle Uzay işbirliği BAE ile imzaladıkları mutabakat zabıtlarından birinin Uzay'a erişim alanında olduğuna dikkati çeken Kacır, şunları kaydetti: "Uzay'a milli imkanlarımızla erişimi de çok değerli görüyoruz. Buna yönelik bir işbirliğini üçüncü ülkede gerçekleştirme imkanını da BAE ile birlikte konuşuyoruz. Aslında önümüzdeki dönemde Türkiye, paydaşları ve ortaklarıyla birlikte hem uzaya kendi imkanlarıyla erişebilen hem de uzayda yüzlerce binlerce mikro uyduyu yine milli imkanlarıyla geliştirme ve üretme imkanına sahip ülke konumuna gelsin istiyoruz. Dünyada birkaç şirket bu konuda öncü oldu. Biz biraz çıtayı yükseltmek ve süreci hızlandırmak arzusundayız. Bu bir yarış. Biz bu öncü şirketlerin arasına en az bir Türk şirketinin girmesini amaçlıyoruz." Kaynak:DHA

Sentetik İnsan Embriyosu Üretildi

Sağlık, genetik ve hastalıkların tedavisi anlamında büyük bir ilgi uyandıran araştırma, ciddi etik tartışmaları da beraberinde getirdi. Embriyo yapıları, laboratuvarda geleneksel bir embriyodan kullanılarak elde edilen kök hücrelerden üretildi. Kök hücreler, başka hücrelere dönüşme kapasitesi olan hücrelerdir ve vücutta büyüme, onarım gibi işlevlerde bu şekilde kullanılırlar. Burada kök hücreler, sonunda yumurta sarısı kesesi, plasenta ve ardından gerçek embriyonun kendisi olacak öncü hücreler haline gelmeleri için hassas bir şekilde programlandı. Bu buluşla ilgili bir makale henüz yayınlanmadı. Bu nedenle çalışmanın metodolojisine ilişkin fazla bilgi mevcut değil. Çalışma, İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi'nden biyolog Magdalena Żernicka-Goetz tarafından, İngiltere ve ABD'den bir grup araştırmacıyla birlikte yürütüldü. Geçen yıl Zernicka-Goetz liderliğindeki bir ekip, ilkel beyin ve kalplere sahip sentetik fare embriyolarını başarıyla büyütmeyi başarmıştı.Mevcut teknolojik olanaklar yapay yollarla insan yavruları oluşturmaktan halen çok uzak. Çalışmada elde edilenler, kalbi ya da beyni olmayan embriyo benzeri yapılar şeklinde tanımlanabilir. Bunlar daha çok, normal bir embriyonun yalnızca bazı özelliklerini taklit edebilen embriyo modelleri gibi düşünülmeli. “Amaç yeni canlılar oluşturmak değil, olanları kurtarmak” Sosyal medya hesabından çalışmasıyla ilgili bir paylaşım yapan Zernicka-Goetz, “Bunların sentetik embriyo değil, embriyo modelleri olduğunu vurgulamak önemli. Araştırmamız yeni yaşamlar oluşturmak değil, mevcut olanları kurtarmak için" ifadelerini kullandı.Araştırmadan elde edilen sonuçların potansiyel yararları Bu araştırmanın sağladığı bilgilerin faydalarından biri, birçok gebeliğin neden bu yapay embriyoların kopyalandığı aşamada neden başarısız olduğunu incelemeye olanak tanıması. Canlının oluştuğu bu erken aşamalar laboratuvarda incelendiğinde çok daha iyi anlaşılması mümkün. Ayrıca bu teknikler, yaygın genetik bozuklukların yaşamın en erken aşamalarında nasıl geliştiği hakkında daha fazla bilgi edinmek için de kullanılabilir. Bu daha iyi anlaşıldığında, tedavi ve tedbirlerin önü açılabilir… Öte yandan bu tür sentetik embriyo üretiminin risklerine ilişkin bazı endişeler de var. Bilim insanları bu tür araştırmaları kontrol etmek için güçlü yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu söylüyor. Henüz bu yönde düzenlemeler mevcut değil. Henüz hakem onayından geçmeyen ve yayınlanmayan bu çalışmanın sonuçları, Uluslararası Kök Hücre Araştırma Topluluğu’nun yıllık toplantısında sunuldu.  Kaynak:DHA

Bloocell Yatırımcı Arıyor

Fonbulucu platformunda paya dayalı kitle fonlama kampanyasını başlattı. Kampanya ile şirket paylarının %10’unun arzı yoluyla yatırımcılardan toplamda 16 milyon fon talep eden girişim; hammaddeden üretime mill teknolojisi ile Amerika'da FDA sertifikasyonu tamamlayarak global düzeyde başarı hedefliyor. Tıbbi cihaz / ilaç endüstrilerinin gereksinimlerini karşılamak için yüksek standartlarda ekipman ve otomasyon sistemleri üreten Bloocell, paya dayalı kitle fonlaması turuna çıktı. Tamamlayıcı, tedavi edici ve kişiye özel anatomik formlarda üretilebilen dünyanın ilk yapay doku teknolojisini geliştiren şirketin ürünleri, ortopedi, dental, plastik cerrahi, beyin cerrahi ve kraniyofasiyal cerrahi alanlarında kullanılabiliyor. Üçüncü nesil biyomateryal olarak tanımlanan teknoloji, dokuları veya uzuvları taklit etmenin yanı sıra tedavisi hedeflenen alanda yeni dokuların oluşmasını sağlayarak vücuttan tamamen uzaklaşıyor. Fonbulucu platformunda 18 Ağustos 2023 tarihine kadar sürecek yatırım turunda şirket paylarının %10’unun arzıyla 16 milyon TL fon talep eden Bloocell, kampanyanın başlama tarihi olan 19 Haziran Pazartesi günü saat 10.00 itibari ile 20 iş günü içerisinde EFT veya kredi kartı ile yapılan yatırımlarda yatırımcılara %20 fazladan pay verecek. Yatırım turuna, fonbulucu Invest platformu üzerinden uçta uca online işlemlerle katılım sağlanabilecek.Bloocell kurucu ortaklarından Prof. Dr. Gazi Huri ve Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Pınar Yılgör Huri, Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Translasyonel Doku Mühendisliği Merkezi ve Biyomedikal Mühendisliği Bölümünde yaptıkları bilimsel çalışmalar neticesinde Amerikan Ortopedi Derneği (AAOS), Ortopedi Araştırma Topluluğu (ORS) ve John Hopkins Üniversitesi’nden maddi destek ve ödül almaya hak kazanan isimler. Projenin ön kinik çalışmaları uluslararası düzeyde başarı ile sonuçlanırken biyoteknoloji sektöründe uzun yıllardır çalışan ve birçok ulusal/uluslararası projeyi başarı ile tamamlayan Kurucu Ortak Mustafa Cüneyt Çıkman yapılan çalışmaların endüstriyel iş planlaması, yasal izinlerinin alınması ve iş modelinin oluşturulması süreçlerinde yer aldı. Üretim hattının kurulması ve gerekli teknik alt yapı çalışmalarında ise ülkemizin önde gelen projelerinde yer alan sanayici Kurucu Ortak Oktay Topaloğlu’nun katkıları var. Devlet Malzeme Ofisi’nin tekno katalog sisteminde yer alan ilk biyoteknoloji ürünü Boğaziçi Üniversitesi Derin Teknoloji üssünde seri üretim hattı kurarak Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin sunduğu olanaklarla AR-GE ve ÜR-GE faaliyetleri çerçevesinde çalışma olanağı da bulan girişim, Haziran 2021’de projenin tüm yasal süreçlerini tamamlayarak sağlık profesyonellerinin ve hastaların hizmetine sundu. Ülkemizde 1000'den fazla hastanın tedavisinde kullanılan ürünün dünya lansmanı Almanya, Fransa, Amerika ve Dubai’de yapıldı, bunun yanı sıra kısa sürede 20’den fazla ulusal kongreye katılım sağlandı. Bilim Sanayi Bakanlığının istemi üzerine TÜBİTAK tarafından yapılan değerlendirme sonucunda teknolojik ürün sınıfında yer almaya hak kazanan Bloocell, Ticaret Bakanlığının incelemeleri neticesinde yerli malı belgesi aldı ve Devlet Malzeme Ofisi’nin tekno katalog sisteminde yer alan ilk biyoteknoloji ürünü oldu. Şu anda Türkiye'de tüm sağlık kuruluşlarına bu kanal ile rahatlıkla hizmet sağlayabiliyor. Kısa vadede 29 ülkeye açılacak Yapay doku teknolojisi ürününün Türkiye genelinde ciddi bir müşteri kitlesine erişerek kendisini ispatladığını ifade eden Bloocell Genel Müdürü Mustafa Cüneyt Çıkman, ülkemizde ürüne karşı oluşan güven duygusunu koruyacaklarını ve daha fazla yerli hastane ile sağlık merkezinde yer alarak yaygınlaşacaklarını söyledi. Yurt dışı açılımı hakkında da konuşan Mustafa Cüneyt Çıkman, “Bloocell, Amerika'da FDA sertifikasyonu tamamlayarak uluslararası arenada sahip olduğu inovatif yönler ile öne çıkacak bir biyoteknoloji şirketi. Bu bağlamda global düzlemde başarılı olacak potansiyele sahip. Önümüzdeki dönemde Almanya merkezli Avrupa ofisimizi açacağız. 29 ülkede Bloocell ürünlerinin Sağlık Bakanlığı kayıtları yapılacak. Avrupa'da şu anda üç olan distribütör sayımızı 10'a çıkartarak tüm Avrupa'a pazarına entegre olacacağız. Çin, Hindistan ve Asya Pasifik pazarı için ise izin süreçleri içerisindeyiz. Ayrıca başta Kenya olmak üzere Afrika kıtasında yaptığımız klinik çalışmalarla da öne çıkmayı planlıyoruz. Ulusal ya da uluslararası yatırım şirketleri ile ikinci tur ve Seri A yatırımları ile şirket değerlememizi artırmak da orta vadeli plnalarımız arasında” dedi. Kaynak: Basın Bülteni

Hastalığa Dirençli Pirinç Yetişitiriliyor

Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre uluslararası bir ekip CRISPR-Cas9 gen düzenleme tekniği kullanarak birçok hastalığa dayanıklı bir pirinç bitkisi geliştirdi. Çalışma, yeni keşfedilen bir genin düzenlenmesi yoluyla oluşturulan pirinç çeşidinin çeltik yanıklık hastalığına karşı direnç yanında yüksek de verim gösterdiğini ortaya koydu. Pirinç, dünya nüfusunun yarısını besleyen temel bir gıda. Son yapılan keşif Kaliforniya Üniversitesi'nde bir laboratuvarda farklı mutasyonlara sahip 3200 pirinç türünün elde edilerek genetik yapılarının ortaya koyulması ile başladı. Çalışmanın baş yazarlarından Guotian Li lezyon taklitçisi olarak adlandırılan ve yapraklarında koyu lekeler olan bir mutanta rastladı. Bu mutant türün bakteri enfeksiyona karşı dayanıklı olduğu, ancak veriminin düşük olduğu görüldü. Mutant türler üzerinde yürütülen çalışma Çin'deki Huazhong Tarım Üniversitesi'nde devam eden çalışmada bitkideki mutasyon CRISPR-Cas9 tekniğiyle izole edildi ve yeniden düzenlendi. Bunun sonucunda hem yüksek verime sahip, hem çeltik yanıklık hastalığı dahil birçok patojene karşı dirençli bir cins elde edildi. Çeltik yanıklık hastalığının pirinç tarlalarını etkileyen ciddi bir hastalık olduğu ve pirinç üreticileri için hastalığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesinin büyük önem arz ettiği belirtildi. Hastalığın yaygın olduğu tarlalarda yürütülen küçük ölçekli denemelerde yeni pirinç bitkileri kontrol bitkilerine göre beş kat daha fazla verim gösterdi.Çalışmalar buğday üzerinde de yürütülecek. Şu anda gen optimizasyonu sadece "Kitaake" adı verilen ve yaygın olarak üretilmeyen bir çeşitte gerçekleştirilmiş durumda. Araştırmacılar bu mutasyonu yaygın olarak yetiştirilen pirinç çeşitlerine aktarmayı hedefliyor, ayrıca buğdayda da bu geni hedef alarak hastalığa dayanıklı buğday çeşitleri üretmeyi planlıyor. Çalışma, direnç ve yüksek verim özelliklerine sahip lezyon taklitçisi mutasyonların kullanım potansiyelini ortaya koyuyor. Benzer mutasyonlar, düşük verimleri nedeniyle genellikle göz ardı edilse de araştırmacılar direnç ve verim arasında optimal bir dengeye ulaşmak için daha fazla araştırma yapılmasını destekliyor. Kaynak:İHA

World Medicine İlaç İhracatındaki Liderliğine Devam Ediyor

Kimya sektöründeki şirketleri ihracattaki başarılarından dolayı onurlandırmak ve teşvik etmek için İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) tarafından gerçekleştirilen İhracatın Yıldızları Ödülleri 2022 töreni 16 Haziran akşamı düzenlendi. Bu yıl sekizincisi düzenlenen törende World Medicine yine ilaç ihracatında zirvenin sahibi oldu. World Medicine Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sohrab Mammadov, "İhracat ve Ar-Ge yatırımlarımız karşılığında birçok farklı kurum ve kuruluş tarafından ödüle layık görülmek bizim için gurur verici. Daha önce de paylaştığımız üzere aldığımız her bir ödül bizi daha çok çalışmaya sevk etti, bugün geldiğimiz nokta bunu bir kez daha kanıtladı. Zirvede kalıcı olmak ve ilaç ihracatındaki liderliğimizi korumak için üretim faaliyetlerimizi arttırmaya ve yatırımlarımızı genişletmeye devam ediyoruz, amacımız artık Türkiye'de ilaç ihracatı denildiğinde akla gelen tek marka olmak" açıklamasında bulundu. Sohrab Mammadov; "2011 yılında faaliyete başladığımız ilk günden bu yana ihracat yaptığımız ülkelerin sayısı her geçen yıl arttı ve bugün otuzbeşin üzerinde ülkeye ilaç ihracatı gerçekleştiriyoruz. Bu da demek oluyor ki; World Medicine olarak Türkiye'yi dünyada ilaç üssü konumuna getirme hedefimize her geçen gün yaklaşıyor, Türkiye ekonomisine en çok katkı yapan ilaç şirketi olma yolunda emin adımlarla yürüyoruz" dedi. Kaynak: Basın Bülteni

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum