Haberler

Novozymes 25 Yıldır Türkiye'de

Danimarka merkezli biyoteknoloji şirketi Novozymes, Türkiye'deki 25'inci faaliyet yılını İstanbul'da düzenlenen bir etkinlikle kutladı. Gıda ve temizlik kategorilerinde şirketin global yöneticileri ve çözüm ortaklarının katıldığı etkinliğe Novozymes Türkiye Ülke Müdürü ve Orta Doğu Tüketici Biyolojik Çözümleri Direktörü Pınar Tunçkol ev sahipliği yaptı. Novozymes A/S'nin iştiraki olan Novozymes Türkiye, kuruluşunun 25'inci yılını kutladığı etkinlikte konuşan Pınar Tunçkol, Novozymes'in sürdürülebilirliğe odaklanarak dünyanın acil ihtiyaçlarına doğa ve bilim kaynaklı çözümler sunduğunu belirtti. İnsan sağlığına ve gezegenin geleceğine katkılarının altını çizdi: "Novozymes'ın sunduğu bilime dayalı biyoçözümler sayesinde ev temizlik ürünleri, insan sağlığı, deri ve tekstil ürünleri, biyoenerji, su ve su atıkları, gıda ve tarım gibi 40 endüstriden kaynaklanan karbon emisyonlarının azaltılmasını destekliyor, üretimin daha verimli olmasını sağlıyor, gıda israfını engelliyoruz. Gezegenimizin sürdürülebilirliği ve insan yaşamının refah çerçevesinde devam edebilmesinin mental ve fiziksel sağlık kadar çevresel etkilere de bağlı olduğu bilgisinden hareketle çalışmalarımıza yön veriyor ve bilime dayalı biyolojik çözümler ile endüstriyel süreçleri ve tüketici ürünlerini geliştirerek dünyanın sınırlı kaynaklarını daha etkin kullanılmasına olanak sağlıyoruz." GIDA İSRAFI KARBON AYAK İZİNİ ARTIRIYOR Tunçkol, "Tüm dünyada gıda israfı ve kaybının yıllık karbon ayak izinin 3,3 milyar ton olduğu düşünülüyor ve gıda atıklarının yüzde 61'i mutfaklarımızdan çıkıyor. Örneğin; insanların yüzde 20'den fazlası ekmek kuruduğunda, son kullanma tarihi gelmese dahi çöpe attıklarını ifade ediyor. İstanbul'da bulunan Teknoloji ve İnovasyon Merkezi de dahil olmak üzere Novozymes'ın ürettiği ve ekmeğin daha uzun süre taze kalmasını sağlayan enzimler sayesinde, yaklaşık 30 yılda tahminen 80 milyar somun ekmeğin çöpe atılması önlendi ve 45 milyon ton karbondioksit salınımı engellenmiş oldu. Novozymes, farklı sektörlerde ürettiği enzimler ile sağladığı üretkenlik, verimlilik ve kaynakların doğru kullanımı sayesinde üretimden, tüketimden veya israftan kaynaklanan milyonlarca ton karbondioksit salınımını engelliyor" diye konuştu. "COĞRAFYAYI ANLAYARAK VE ONA ÖZEL ÇÖZÜMLER ÜRETİYORUZ" Doğanın gücünü ve potansiyelini kullanarak dünyanın ve Türkiye'nin geleceğini şekillendirmek üzere çalıştıklarını söyleyen Tunçkol, "Türkiye'de 25 yılı aşkın bir süredir, yerel sanayiye ve ekonomiye katkıda bulunmak ve müşterilerine özel çözümlerle hizmet vermek için yeteneklerini artırıyoruz. Türkiye'deki ilk günümüzden bu yana sadece insan kaynağı olarak 9 kat büyüdük. İnovasyon ve Teknoloji Merkezi'nde fırıncılık uygulamaları ile başlayan yatırımlarına, ev bakım ürünleri, süt ve süt alternatifleri alanlarında da yetkinlikler ekleyerek devam ediyoruz. Türkiye'deyiz çünkü, ülkemizin gücüne inanıyor ve buradaki üreticilerimizin yerelden globale üretimlerini destekleyerek onların ihtiyaçlarına özel çözümler sunabilmek istiyoruz. Biz, inovasyonlarımızı, içerisinde bulunduğumuz coğrafyayı anlayarak ve ona özel çözümler üretiyoruz. Doğanın gücünü ve potansiyelini kullanarak dünyanın ve ülkemizin geleceğini şekillendirmek üzere çalışıyoruz. Çalışma felsefemizin ve çözümlerinizin ardında yatan bilim sayesinde endüstrilere ve tüketicilere yarınımızı yeniden düşünme çağrısında bulunuyoruz. Ortak geleceğimiz için ilerici adımlar atabilmek adına onları çözümlerimiz ile destekliyoruz ve cesaretlendiriyoruz" dedi. Kaynak:İHA

Giresun'da Karayemiş Genetik Kaynakları Projesi Başladı

FAE Müdürü Aysun Akar, AA muhabirine, Karadeniz Bölgesi'nde fındık üretimini geliştirmek ve sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulan enstitünün, fındığın yanı sıra karayemiş ve kivi türlerinin de koruma altına alınması için çeşitli projeleri hayata geçirdiğini söyledi. Karayemişle ilgili 1990'dan bu yana çalışma yaptıklarını belirten Akar, farklılıkları tespit edilen 89 genotipteki karayemişin gen bahçesine aktarıldığını ifade etti.Akar, gen bahçesine aktarılan karayemiş türleri arasında şubat, eylül ve ekimde de meyve verenler olduğunu, meyve verme tarihi, şekli, rengi, meyvesinin çekirdekten ayrılma durumu ve tat burukluğu bakımından çok farklı genotiplerin ellerinde bulunduğunu dile getirdi. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünün yıl içinde gerçekleştirdiği değerlendirme toplantıları sonucunda, "Karayemiş Genetik Kaynakları Projesi"nin bir kez daha destekleme aldığına işaret eden Akar, bu doğrultuda çalışmalara başladıklarını kaydetti.Akar, karayemişin ılıman iklim koşullarına uygun bir meyve türü olduğuna dikkati çekerek, "Karayemiş, Türkiye'de ağırlıklı Karadeniz Bölgesi'nde bulunuyor. Bunun yanı sıra Marmara'da Bursa, Edirne ve Tekirdağ tarafında da bulunduğunu biliyoruz, yeni dönemde bu bölgede çalışmalarımızı sürdüreceğiz." dedi.Pazar değerinin artması için çalışma yapılacakKarayemişin pazar değerinin istenilen düzeyde olmadığının altını çizen Akar, aynı zamanda ürünün pazar değerini de artırma yönünde çalışma yapacakları bilgisini paylaştı.Karayemişin Giresun'da "taflan", Rize ve Trabzon'da ise "laz kirazı" ya da "Gürcü kirazı" gibi farklı isimlerle de bilindiğini belirten Akar, tat, meyve rengi, burukluk ve meyve iriliği bakımından çok farklı türleri bulunduğunu aktardı. Akar, kayıt altına alınan karayemiş türlerindeki farklılıkları şöyle anlattı:"Aynı bölgede hatta aynı ilde yetişen karayemiş türleri dahi birbirinden farklı olabiliyor. Meyvenin büyüklük açısından az iri taneliden çok iri taneliye, renk olarak sarıdan koyu kırmızı tonlara, tat olarak ise az burukluktan çok burukluğa doğru gidişat gözlemlediğimizi anlatabiliriz. 'Giresun'daki karayemişin tadı daha az buruk, Trabzon'dakinin rengi daha kırmızı' gibi bir söylemde bulunmak yanlış olur çünkü aynı il içinde bile değişiklikler olabiliyor."Karayemişin meyve olarak direkt tüketildiği gibi, farklı işlemlerden geçirilerek de sofralarda yer bulduğunu belirten Akar, "Özellikle Rize'de karayemişin kurutularak tüketildiğini biliyoruz. Yöre halkı kurutup, kış mevsiminde çerez olarak tüketebiliyor hatta çekirdekli olarak kurutuyorlar. Giresun'da ise tuzlaması ve kış mevsiminde kavrularak yapılan yemeği çok meşhurdur. Lezzetli, besin değeri yüksek bir yemektir." diye konuştu. Kaynak:AA

Trakya Üniversitesi Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi EMQN Sertifikası Aldı

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Trakya Üniversitesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı bünyesinde çalışmalarını sürdüren merkez, European Molecular Genetics Quality Network (EMQN) tarafından sertifika almaya hak kazandı.Merkez meme, over, prostat ve pankreas kanseri ile ilişkili genetik testlerin analizlerinde Avrupa'da kalite konusunda önemli bir kuruluş olan EMQN tarafından tatmin edici olarak değerlendirildi. Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Gürkan, Avrupa'nın en saygın kurumlarından birinden bu belgeyi almanın oldukça değerli olduğunu belirterek, emeği geçenlere teşekkür etti.Uygulamalı Bilimler Fakültesinde mezuniyet töreniTrakya Üniversitesi (TÜ) Uygulamalı Bilimler Fakültesinde mezuniyet töreni düzenlendi.Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Balkan Kongre Merkezindeki tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Dekan Prof. Dr. Gökhan Sönmezler, konuşmasında öğrencilerin mezuniyet sevinci ve mutluluğunu yaşadığını söyledi.Ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak 140 mezunu iş hayatına uğurladıklarını belirten Sönmezler, "Değerli veliler şu anda büyük bir özveriyle yetiştirdiğiniz üzerine titrediğiniz bu ana gelene kadar türlü fedakarlıklarda bulunduğunuz evlatlarınızın mutlu günlerine eşlik etmek için buradasınız. Sizlerin bu mezuniyet törenindeki yeriniz ve katkınız çocuklarınız kadar değerlidir." dedi.Fakülte birincisi Gizem Gürçay da bir konuşma yaptı.Konuşmaların ardından dereceye giren öğrencilere plaketleri verildi. Tören mezun öğrencilere diplomalarının verilmesinin ardından meslek andının okunması ve kep atma seremonisi ile sona erdi. TÜ'de bayramlaşma töreniTrakya Üniversitesinde (TÜ) Kurban Bayramı dolayısıyla bayramlaşma töreni düzenlendi.Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Tıp Fakültesi Hastanesi bahçesindeki törende, bayramın ülkenin birlik ve esenliğine vesile olması diledi.TÜ ailesi başta olmak üzere Türk milleti ve İslam aleminin bayramını kutlayan Tabakoğlu, bayramın tüm insanlığa barış, huzur ve hoşgörü getirmesi temennisinde bulundu.Konuşmaların ardından Tabakoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Osman Nuri Hatipoğlu, Prof. Ahmet Hamdi Zafer, Prof. Dr. Metin Aydoğdu, dekanlar, müdürler, akademik ve idari personeller ve çalışanlar bayramlaştı. Kaynak:AA

Santa Farma Dolumda ve Dizmede Robot Kullanıyor

UYGULAMALARDA VERİ BÜTÜNLÜĞÜ Dilovası GEBKİM OSB’de 80 bin metrekare alanda 44 bin metrekare kapalı alana sahip üretim tesisi ve Ar- Ge merkezi, Haziran 2015’te T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan üretim izni ve GMP (İyi Üretim Koşulları) onay belgesini, 2016 yılında da EU-GMP (Avrupa Birliği İyi Üretim Koşullarına Uygunluk) sertifikasını alan Santa Farma, 2019 ve 2022 yıllarında da gerçekleştirilen EU-GMP yenileme teftişini başarıyla geçti. Bununla birlikte dünyada gelişmiş firmalarla paralel olarak Data Integrity (Veri Bütünlüğü) sistemini uygulamalara dâhil etti ve bu alanda birçok uluslararası şirketin ve otoritenin denetiminden başarıyla geçti. Tesiste 500’den fazla kalifiye personeli ile katı, likit, yarı katı dozaj formlarında ürünler üretiliyor. Santa Farma’nın ürettiği formlar şöyle: Likit formlar (damla, şurup, sprey), yarı katı formlar (jel, merhem, krem), kapsül dolum (toz, pelet, tabletler veya bunların kombinasyonlarından oluşan kapsül dolumu), toz dolum (şişe ve saşe dolumu), efervesan tabletler, tabletler (film veya şeker kaplı tabletler & kaplanmamış tabletler). 150 milyon kutu üretim kapasitesine sahip tesisin, gerektiğinde kapasite arttırma imkânına sahip olduğunu söyeleyn Uğur Çağlayan, kapasite artış ihtiyacı karşısında, bina içi ve bina dışı kolay büyüme imkânına sahip ddiye konuştu. Çağlayan, “Çağımızın yenilikçi teknolojilerini takip eden Santa Farma GEBKİM tesisi altyapısı BMS “ Building Management System” ile yönetilip takip ediliyor. cGMP Güncel İyi imalat uygulamalarını sürekli olarak garanti altına alan Santa Farma bina otomasyon sistemi 21CFR Part 11 ile uyumludur. Bina yönetim sistemi HVAC otomasyonu, aydınlatma otomasyonu, soğutma grupları otomasyonu, ısıtma ve su hazırlama sistemleri otomasyonu, üretim, depo, laboratuvar, ARGE ve ofis alanlarına hizmet veren ve yöneten 20.000 otomasyon noktasından oluşuyor” dedi. YENİLİKÇİ VE KALİTELİ ÇÖZÜMLER Santa Farma, ilaç sektöründeki köklü geçmişi, kontratlı üretim tecrübesi, Avrupa standartlarındaki modern ve yüksek kapasiteli üretim tesisi ve AR&GE merkezi, çevreye ve insana duyarlı teknolojileri ve alanında uzman ekibi ile hastaların hayat kalitelerini iyileştirmek için öncü, yenilikçi ve kaliteli çözümler sunuyor. Santa Farma’nın hedefinin, paydaşlarının ihtiyaçlarına ve stratejik tedarik planlarına önem veren yapısıyla onlara rekabet üstünlüğü sunmayı, lokal ve global ilaç firmalarının yurtiçi üretim ve ihracat için tercih ettiği kontratlı üretici olmak olduğunu ifade eden Çağlayan, şöyle devam etti:  “Stratejik planlama ve kontratlı üretim hedeflerine bağlı olarak ürün için gerekebilecek yatırımlar belirlenmekte ve ihtiyaca yönelik de yatırımlar kullanıcı ihtiyaçları spesifikasyonları doğrultusunda kapasite, kalite, termin ve fiyat anlaşmalarına göre tedarik edilmektedir. Yeni ürün projeleri ve sürekli iyileştirme çalışmaları doğrultusunda gerekli görüldüğü takdirde bahsedilen kriterlere göre yatırım ihtiyaçları karşılanıyor. ROBOTLARLA VERİMLİLİK ARTIYOR Santa Farma üretim süreçlerinde robotları kullanıyor. Robot Tüp Besleme Sistemi yüksek hızlı pomad dolum hattında boş tüplerin hatta beslenmesi için kullanılan dakikada 200 boş tüp besleme kapasitesine kadar çıkan robotik bir sistem. “Robotik hattımızın bize kattığı avantaj sadece yüksek kapasite değil ürünlerimizi el değmeden üretme, yüksek hızlarda oluşabilecek ISG risklerini ortadan kaldırma ve yüksek verimliliktir” diyen Çağlayan Robotik Palet Dizme Sistemi içinse şunları anlattı: “Yüksek hızlı şurup dolum hattımızın sonunda yer alan robotik palet dizme ekipmanı ağır yüklerde sağladığı istikrarlı çalışma ile üretim hattımızın verimliliğini arttırıyor. Ayrıca 25 kg’ı geçen yüklerde sürekli çalışmanın insan sağlığına vereceği zarar göz önünde bulundurulursa tesisimiz sadece kalite ve verimlilik için değil çalışan emniyeti ve çalışma refahını arttırmak içinde robotlardan yararlanıyor.” Kaynak:Basın Bülteni

Roche'un Kanseri Tedavisi İçin Ürettiği İlaç Onay Aldı

Yeni ilaç özellikle inatçı ya da yeniden nükseden diffüz büyük B-hücre lenfomanın tedavisi için geliştirildi. Euronews 'in haberinde Roche'un Baş Tıbbi Sorumlusu ve Global Ürün Geliştirme Başkanı Levi Garraway, yaptığı açıklamada "Columvi'nin bu agresif lenfomanın tedavi şeklini değiştirebileceğine ve kritik ihtiyaçları karşılanmamış kişilere yenilikçi tedavi seçenekleri sunacağına" inandıklarını belirtti. Roche, ilacın hızlandırılmış onayının denemelerdeki olumlu sonuçlar üzerine alındığını kaydetti. Denemelerden olumlu sonuçlar alındı Firmanın verdiği bilgilere göre, Columvi ile tedavi edilen hastaların yüzde 43'ü yaklaşık ortalama bir buçuk yıl süreyle tedaviye "tam yanıt verdi", diğer bir deyişle remisyon yani kanser belirtilerinde hafifleme görüldü. Roche, en az dokuz ay süreyle bu kişilerin üçte ikisinden fazlasının tedaviye yanıt vermeyi sürdürdüğünü belirtti Yapılan çalışmada ilacın verildiği 145 hastada yan etki olarak en sıklıkla sitokin enflamasyonu, ağrı, yorgunluk ve döküntü görüldü. Kemoterapiden bağımsız olan ilaç tedavisi yaklaşık 8 buçuk ayda tamamlanıyor. Uzmanlara göre denemeler Columvi'nin hastalara tamamen remisyon ve tedavinin bitiminden sonra da potansiyel olarak remisyonun sürdürülmesi ihtimalini gösteriyor. Avrupa'da durum Avrupa İlaç Ajansı da nisan ayında Columvi'nin kullanılmasını tavsiye etmiş, ancak ajans ilacın yalnızca sitokin enflamasyonuna bağlı ağır reaksiyonların yönetimi konusunda uygun tıbbi desteğe erişimi bulunan kanser hastalarının teşhis ve tedavisinde deneyimli hekimler tarafından yapılması uyarısında bulunmuştu. Kaynak: Basın Bülteni

Antibiyotik Direncini Engelleyen İlaç Bulundu

Science Advances dergisinde yayımlanan bir çalışmada araştırmacılar bakterilerin antibiyotik direncini geliştirme yeteneğini önemli ölçüde azaltan dekvalinyum klorür (DEQ) adlı bir ilaç geliştirdi. Bu ilaç, evrim yavaşlatan ilaçlar için bir kanıt niteliği taşıyor. Dr. Susan M. Rosenberg liderliğindeki ekip, E. coli bakterilerinin siprofloksasin adlı antibiyotiğe maruz kaldığında başka iki antibiyotiğe direnç geliştirmesini önlemek veya yavaşlatmak amacıyla bir çalışma yürüttü. Araştırmacılar DEQ'nun bakterilerde yeni mutasyonların oluşma hızını azalttığını keşfetti. Rosenberg laboratuvarında yapılan önceki çalışmalar, siprofloksasine maruz kalmanın bakteri kültürlerinde mutasyon oranını artırdığını, bakterilerde stres kaynaklı mutasyona neden olan bir sürecin olduğunu ortaya koymuştur. DEQ: Bakteriyel antibiyotik direncini yavaşlatmak için umut veren ilaç Siprofloksasin ile tedavi edilen hayvan enfeksiyonlarında araştırmacılar, bakterilerin stres kaynaklı genetik bir mutasyon sürecini aktive ettiğini gözlemledi. Siprofloksasin direnci çoğunlukla yeni mutasyonların gelişmesiyle ortaya çıktı, yani bu direnç genleri başka bakterilerden kalıtımla geçmek yerine bakterinin kendi içinde geliştirildi.Antibiyotik direncini önlemek amacıyla araştırmacılar insan kullanımı için onaylanmış 1.120 ilacı tarayarak, direnç mutasyonlarının ortaya çıkmasına neden olan bakteriyel stres yanıtını düzenleyen bir ilaç olarak DEQ'yu belirledi. DEQ, bakterilerin üremesini yavaşlatmayan ve böylece mutasyon geçirerek ilaca dirençli hale gelen bakterilere bir büyüme avantajı kazandırmayan "gizli" bir ilaç olma özelliğini taşıyor.Klinik insan deneyleri yolda Ekip, DEQ'nun siprofloksasin ile birlikte uygulandığında laboratuvar kültürlerinde ve hayvan enfeksiyon modellerinde antibiyotik direnci sağlayan mutasyonların gelişimini azalttığını ve bakterilerin DEQ'ya direnç geliştirmediğini gözlemledi. Mutasyon yavaşlatma etkisi düşük DEQ konsantrasyonlarında elde edildi. Bu durum, ilacın bakteriyel antibiyotik direncini yavaşlatma yeteneğini değerlendirmek için gelecekte klinik deneyler yapılmasına olanak sağlayacak. Araştırmacılar DEQ'nun antibiyotik direnciyle mücadeledeki potansiyelini değerlendirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu, ancak bu çalışmanın bu küresel sağlık sorununa çözüm bulma yolunda önemli bir adımı temsil ettiğini ifade ediyor.  Kaynak:AA

ASELSAN Genel Müdürlüğü Görevine Ahmet Akyol Atandı

Ahmet Akyol, Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden 2005 yılında mezun oldu. Stanford Üniversitesi’nde İnovasyon Liderlik eğitimi alan Akyol, Cranfield Üniversitesi’nde elektro-optik ve haberleşme konularında eğitimlere katıldı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi yüksek lisans eğitimini tamamlayan Akyol, tez çalışmalarına devam ediyor. 1982 İzmit doğumlu olan Ahmet Akyol, 2006-2007 yılında asteğmen olarak askerlik görevini yerine getirdi. Ahmet Akyol, 2007-2022 yılları arasında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, TÜBİTAK, HAVELSAN, Quantum3D’de mühendis, müdür, müşavir, Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Vekili gibi farklı görevlerde bulundu. 2018 yılında atandığı Savunma Sanayii Başkanlığı Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri (MEBS) Daire Başkanlığı görevine üç yıl süreyle devam etti. 2021-2022 yıllarında ise yine Savunma Sanayii Başkanlığı’nda Elektronik Harp ve Radar Sistemleri (EHRS) Daire Başkanlığı görevini yürüttü. Görevi boyunca çok sayıda kritik savunma sanayi projesinin sorumluluğunu üstlendi. Savunma Sanayii Başkanlığı’ndaki görevlerinin ardından 2022 yılı haziran ayında ASELSAN Yönetim Kurulu kararı ile ASELSAN Genel Müdür Yardımcısı ve Mikroelektronik, Güdüm ve Elektro-Optik (MGEO) Sektör Başkanlığı görevine atandı. TÜBİTAK-SAGE Yönetim Kurulu üyeliği ve ülkemizi temsilen NATO Bilim ve Teknoloji Organizasyonu (STO) Sensör ve Elektronik Paneli kurul üyeliğini sürdüren Akyol, evli ve üç çocuk babasıdır. Kaynak: Basın Bülteni

Mavi Sertifikalı Aronyalar Satışa Çıktı

Tarımsal Biyoteknoloji Araştırma ve Üretim Birim Müdürü Doç Dr. Hayat Topçu, AA muhabirine, bölgede bitki çeşitliliğini arttırmayı hedeflediklerini söyledi.NKÜ'nün, Naip Mahallesi'ndeki birimde araştırma ve üretim çalışmalarının yapıldığını belirten Topçu, laboratuvarda steril koşullarda oluşturulan yapay besin ortamında doku kültürü ile üretilen aronyaların üreticiler tarafından satın alınabileceğini söyledi. Topçu, birimde yaptıkları çalışmalarla bitkilerde mikro çoğaltım, dış ortama alıştırma yaptıklarını belirterek, "Doku kültürü ile üretilen bitkiler tüpte geliştiği için her mevsim ekilebilir. Bitkilerimiz daha verimli ve dış koşullardan bağımsız şekilde olduğu için küçük alanlardan çok fazla bitki elde edebiliyoruz. Aronya yeni bir bitki ancak ülkemizde birkaç yıldır çok fazla talep görüyor. Mavi sertifikalı üretim yapan çok az yer olduğu için bizde mavi sertifikalı ürünlerimizi birimimizde üretiyoruz." diye konuştu.Üreticilere öncü olmak amacıyla mavi sertifikalı aronya üretimi gerçekleştirdiklerini vurgulayan Topçu, sertifikaya sahip aronya üretimi yapacak üreticilere devletin ayrıca destek verdiğinin de altını çizdi. Üniversitenin internet sayfasından duyuru yaparak aronya satışını ilan ettiklerini vurgulayan Topçu, "Mavi sertifikalı ürün alındığında hangi çeşidin alındığı biliniyor ve herhangi bir çeşit karışıklığı yaşanmıyor. Doku kültürü ile aronya üretimine yeni başladık. Seralarımızda 15 bin bitkimiz mevcut. Boyuta göre çiftçiye ulaşma fiyatları değişiyor. 30 santimetre üzeri ve daha küçük boyda bitkilerimiz mevcut." ifadelerini kullandı. Kaynak:AA

BAE Heyeti'nden Türk Savunma Sanayiine Yatırım

BAE’den geniş bir heyet, Türkiye’ye geldi. Türkiye’de yatırım fırsatları arayan heyet ilgili bakanlık temsilcileriyle geniş katılımlı iki toplantı düzenledi.İki gündür Ankara’da yapılan toplantılarda ilgili bakanlıklar önlerindeki yatırım programını BAE heyetiyle paylaştı. Yenilenebilir enerji başta olmak üzere savunma sanayii, metro, hızlı tren gibi altyapı projeleri ile iki ülke arasında ticaretin artırılması üzerinde duruldu. Hürriyet’in haberine göre; toplantılarda BAE’den Türkiye’ye 25-30 milyar dolarlık yatırım gelmesinin öngörüldüğü, Türkiye’nin ihracatının da 5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkmasının hedeflendiği belirtildi. Öte yandan yatırım faaliyetlerinde, savunma sanayiinin de ön plana çıkacağı tahmin ediliyor.Türk savunma sanayii şirketleri, Şubat 2023’te BAE’nin başkenti Abu Dabi’de gerçekleştirilen IDEX’23 Savunma Sanayii Fuarı’na rekor katılım göstermişlerdi. Fuar sırasında; SİHA, akıllı mühimmat, zırhlı araç ve pan-tilt gibi çok çeşitli ürünlerin ihracatlarına yönelik anlaşmalar imzalandı. Öte yandan BAE ile Türkiye, ortak hassas güdümlü mühimmat geliştirecek. BAE, Türkiye’den taarruz helikopteri tedarik etmekle de yakından ilgileniyor. Roketsan ile Tawazun arasında MoU Yine IDEX’23 sırasında Roketsan ile BAE savunma sanayii sektörünün çatı kuruluşu Tawazun arasında bir mutabakat muhtırası (MoU) imzalanmıştı. Mutabakat Zaptı kapsamında Tawazun Council ve ROKETSAN, BAE’ye en yeni teknolojileri ve rekabetçi sistem çözümlerini sunmak için yakın işbirliği içinde çalışmaya devam edecek. ERDOĞAN BAE YOLCUSU Seçimlerden sonra ilk yurtdışı ziyaretini geleneksel olarak KKTC ve Azerbaycan’a yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bayram sonrasında geniş bir heyetle Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitmesi planlanıyor. Türkiye’ye gelen BAE heyetinin iki günlük çalışmasının da bu ziyarette imzalanması muhtemel protokollerin ön çalışması olduğu belirtiliyor. Kaynak:İHA

Yer Altından Çekilen Sular Dünya'nın Eksenini Kaydırdı

Son yapılan bir araştırmaya göre, yer altından çekilen su miktarı Dünya'nın dönüş ekseninin kaymasına neden oldu.  Yeraltı suları insanlar ve çiftlik hayvanları için içme suyu sağlar ve yağmurun az olduğu zamanlarda ekinlerin sulanmasına yardımcı olur.  Yaklaşık 4,3 santimetre doğuya doğru eğildi Ancak yeni araştırma, on yıldan uzun bir süredir devam eden yeraltı suyu çıkarma işleminin gezegenimizin döndüğü ekseni kaydırdığını ve yılda yaklaşık 4,3 santimetre oranında doğuya doğru eğdiğini gösteriyor. Araştırmacılar, Geophysical Research Letters dergisinde yayınlanan çalışmada, bu kaymanın küresel deniz seviyesinin yükselmesine katkıda bulunduğu için Dünya yüzeyinde bile gözlemlenebilir olduğunu bildirdi. Güney Kore'deki Seul Ulusal Üniversitesi'nde yer bilimleri eğitimi bölümünde profesör olan çalışmanın başyazarı Ki-Weon Seo konuyla ilgili olarak, "Dünya'nın dönüş kutbu aslında çok değişiyor" dedi.  Seo, "Çalışmamız, iklimle ilgili nedenler arasında, yeraltı suyunun yeniden dağılımının aslında dönme kutbunun kayması üzerinde en büyük etkiye sahip olduğunu gösteriyor" ifadelerini kullandı. NASA, ilk Japon 'özel sektör' uzay aracının Ay yüzeyindeki enkazını tespit etti. Denizaltı aracı Titan kazası sonrası uzay turizminin denetlenmesi çağrıları arttı Seo, araştırmacıların daha sonra, eksen kaymasının ne kadarının yalnızca yeraltı suyu pompalamasından kaynaklandığını belirlemek için "modeldeki yeraltı suyu kütle değişimini kullanarak" deniz seviyesindeki değişimleri değerlendirdiklerini söyledi. Modellere göre, yeraltı suyunun yeniden dağılımı, Dünya'nın dönme eksenini yirmi yıldan kısa bir süre içinde 78,7 santimetre fazla doğuya eğdi. Dönme eksenindeki uzun vadeli değişimlerin en önemli itici gücünün, Dünya'nın kabuğu ile dış çekirdeği arasındaki katmanda erimiş kayanın hareketi olan manto akışı olduğu zaten biliniyordu. Seo, yeni modellemenin yeraltı suyu çekiminin ikinci en önemli faktör olduğunu ortaya koyduğunu kaydetti.  Dünya'nın kayan ekseni Dünya'nın dönüşünü hissedemiyor olabilirsiniz, ancak kuzey-güney ekseninde saatte yaklaşık 1.609 kilometre hızla dönüyor. NASA'nın Jet İtiş Gücü Laboratuvarı'nda araştırmacı bilim insanı olan Surendra Adhikari, mevsimsel değişimin gelgitlerinin gezegenin dönüş ekseninin açısıyla bağlantılı olduğunu ve jeolojik zaman içinde eksen kaymasının iklimi küresel ölçekte etkileyebileceğini söyledi.  Dünya'nın içi, yoğun ve sıcak bir çekirdeği çevreleyen kaya ve magma ile katmanlı. Ancak en dıştaki kayalık katmanda büyük miktarlarda su da bulunuyor. Gezegenin yüzeyinin altında, akifer olarak bilinen kayalık rezervuarların, dünyadaki tüm yüzey nehirleri ve göllerinden 1.000 kat daha fazla su içerdiği tahmin ediliyor. Kaynak: Euronews

Laboratuvarda Yetiştirilen Etin Satışına Onay Verildi

Canlı Tavuk dokularından örnekler alındı ABD Tarım Bakanlığı’ndan (USDA) beyannamesine göre, “kültürlü” et olarak da adlandırılan laboratuvarda yetiştirilen et, canlı bir hayvanın dokularından örnek alınan  hücrelerle yapıldı.  Hücrelerin toplanması sırsında hayvana kalıcı bir zarar vermediği ve öldürmediği belirtildi. Toplanan hücreler taranarak bir hücre bankasında saklandı. Hücreler daha sonra bankadan toplanarak  çelik tanklara konuldu. Tanklar, hücrelerin hızla çoğalabileceği biyoreaktörler olarak işlev gördü. ABD Tarım Bakanlığı yayımladığı beyannamesinde, üreticilerin hücrelere besin maddeleri, hücrelerin üzerinde büyüyecekleri yüzeyler ve normal bir tavukta bulunanlar gibi kas, yağ ve bağ dokularına farklılaşmasını sağlayan protein büyüme faktörlerini sağladığını açıkladı. Farklılaştıktan ve hasat için hazır olduktan sonra, hücreler tanklardan toplandı ve “geleneksel gıda işleme ve paketleme yöntemleri kullanılarak hazırlandı. İnsan tüketimi için güvenli oldukları onaylandı 2019’da ABD Gıda ve İlaç İdaresi ve USDA’nın Gıda Güvenliği ve Denetleme Servisi, laboratuvarda yetiştirilen etin güvenli ve doğru bir şekilde etiketlenmesini sağlamak için bir düzenleyici çerçeve oluşturdu. Bu onay sürecinin bir parçası olarak, Upside Foods’un ve Good Meat’in ekili tavuk ürünleri değerlendirilmiş ve insan tüketimi için güvenli oldukları onaylanmıştır. Her iki şirket de ürünlerini piyasaya sürmek için gereken son USDA onay mührü olan bir “denetim izni” aldı. Pahalı olduğu için şimdilik laboratuvarda yetiştirilen tavuk bir markette bulunmayacak. Ancak etler San Francisco’daki henüz açıklanmayan bir restoranında servis edilecek. Kaynak: Basın Bülteni

ChatGPT Uzay Araçlarına Geliyor

Yapay zekâ odaklı teknolojiler, son dönemlerde hayatın her yerine entegre olmaya başladı. Özellikle de ChatGPT, Mercedes-Benz ile otomobillerde dahi kullanılabiliyor. Ancak gelinen son noktada, söz konusu teknolojinin sınırlarının keşfedilmediğini doğrular nitelikte. Öyle ki yapılan açıklamalar, ChatGPT’nin çok yakında uzaya çıkacağını gözler önüne seriyor. Yeni Bir Dönem Başlatacak ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), astronotlar için ChatGPT’ye benzer bir yapay zekâ teknolojisi üzerinde çalışmaya başladığını duyurdu. NASA, bu teknolojiyi önümüzdeki yıllarda Ay’a göndereceği uzay aracına entegre edecek. NASA amacına ulaşmayı başarırsa, astronotlar için yepyeni bir dönem başlamış olacak. Yapay Zekâ Hemen Hemen Her Alanda Yardıma Koşacak Yapılan açıklamalara göre NASA’nın geliştireceği yapay zekâ, astronotların uzayda yapacağı deneylerle birlikte uzay araçlarındaki teknik aksaklıklar konusunda dahi uzman olacak. Astronotlar, bu yapay zekâ sayesinde sayfalar dolusu rehberlerle uğraşmak zorunda kalmayacaklar. Uzmanlar NASA’nın yapay zekâ teknolojisinin geleceğin teknolojisi olacağını ifade ediyor. Geliştirilecek teknoloji ile uzay ortamındaki verimsizlik, genel anlamıyla geride kalmış olacak. Ayrıca bu teknoloji ile uzay araçlarına otonom sistemler de entegre edileceği söyleniyor. NASA’nın yapacağı çalışmaların ne zaman sonuç vereceği henüz netlik kazanmadı. Kaynak: Basın Bülteni

Migros Gıda Atıklarını Hayvansal Proteine Dönüştürdü

Belediye ve Germina Tarım Teknolojileri ile 22 ayda ortaklaşa gerçekleştirilen “Siyah Asker Sineği” projesi kapsamında pilot olarak belirlenen yirmi üç Migros mağazasından toplanan gıda atıkları, biyoteknoloji aracılığıyla değerli hammadde kaynaklarına dönüştürülerek ekonomiye kazandırılıyor. Bu ileri dönüşüm sonucunda hayvansal protein, kozmetik sanayi için hammadde ve tarımsal alanlarda toprak zenginleştirici olarak kullanılan gübre elde ediliyor. Dönüştürülen atıklardan üretilen hayvansal proteinle, hem tavuk besicilerinin yem ihtiyacı karşılanıyor, hem de bakım evlerindeki hayvanlar için hipoalerjenik, besleyici, çevre dostu ve zengin protein içerikli mamalar üretilerek atıklar yeniden besin zincirine kazandırılıyor. Bu proje sayesinde bugüne kadar 74 ton gıda atığı, biyokütleye dönüştürüldü. 14 ton organik gübre ve 4 ton mama elde edildi. Üretilen mama 100 yetişkin hayvanın 70 günlük beslenmesini karşıladı. Üretimin yeni yapılacak yatırımlarla büyütülmesi hedefleniyor. Siyah Asker Sineği projesi sadece gıda atıklarının yeniden değerlendirilmesini sağlamakla da kalmıyor, aynı zamanda çevresel faydalar sunuyor. Proje sayesinde 262 ton karbondioksit emisyonu engellenerek yaklaşık 4 bin 391 ağacın bir yılda havadan temizlediği karbondioksit miktarına eşdeğer bir etki sağlandı. Ayrıca, 30 ton balık okyanuslarda korunarak insan tüketimine ayrılmış oldu. Migros Ticaret A.Ş. Kalite ve Çevre Yönetimi Direktörü Hülya Günay, “Dünyada artan nüfus ile birlikte hayvansal protein kaynaklarına olan ihtiyaç da giderek artıyor. Döngüsel ekonomiye güzel bir örnek teşkil eden, biyoteknoloji ile üretilen BSF ve yan ürünleri pazarının, Dünyada 2033 yılında 4 milyar dolarlık bir hacme ve 8 milyon tonluk bir büyüklüğe erişmesi bekleniyor. Ülkemiz için ise henüz çok yeni ve endüstriyel boyutta tesisler bulunmuyor. Ancak döngüsel ekonomiye katkı sağlayan bu proje önemli bir başlangıç yaptı. 74 ton gıda atığından 4 ton mama, rejeneratif tarımda kullanılmak üzere 14 ton organik gübre ve kozmetik sanayi için hammadde elde ettik. Proje kazanımları bununla da bitmiyor elbette. Gıda atıklarının yeniden besin zincirine kazandırılması, karbon emisyonunu azaltıyor ve temiz su tasarrufu sağlıyor” dedi. Kaynak:DHA

Kanser Tedavisinde Haritayı Genetik Testler Belirliyor

Tümörün aklı hepimizden büyük. Çok büyük bir yapay zekâ var tümörün içinde. O da hayatta kalabilmek için çok farklı yolakları kullanarak, farklı mutasyonlar geliştiriyor. Teknoloji ve genetik ilerledikçe aslında, hastalar da fark ediyorlar ki eskiden bir yakınına uygulanan tedavi, kendisinde farklılaşmış durumda. Ya da aynı hastaya bir yıl önce uygulanan bir tedavi, bir şekilde progresyon (kötüleşme) veya düzelme nedeniyle bir yıl sonra değiştirilebiliyor. Bütün bunlar aslında bilimin ışığında, bilim dayanağı ile yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde yukarıda bahsi geçen biyobelirteç araştırma geliştirme ve moleküler tanı konusundaki gelişmeleri paylaşmak üzere Amerikan biyoteknoloji şirketi Illumina’nın katkılarıyla, Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi ev sahipliğinde düzenlenen “Empowering Precision Oncology Through Genomics In Türkiye” başlıklı toplantı gerçekleştirildi.Toplantıda, Heidelberg Üniversitesi Patoloji Enstitüsünden Dr. Daniel Kazdal ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Salı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurguladı ve önemli bilgiler verdi. Nesiller Genetik Hastalıklar Değerlendirme Merkezi Kurucusu, Genetik ve Farmakoloji Uzmanı Dr. Gülay Özgön’ün ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıda genetik testler sayesinde kanser tedavisinde başarı oranlarında yaşanan artış hakkında bilgi paylaşımı gerçekleştirildi. Toplantı hakkında açıklamalar yapan Dr. Özgön çalışmaları için, “Genetik testler, kişinin kanser olma riskini artırabilecek olası mutasyonları veya tedavi planlamasını etkileyebilecek moleküler mekanizmaları inceler. Bu anlamda, genetik testler artık kanser tedavisinin ayrılmaz ve önemli bir parçası. Çünkü risk azaltma, tarama stratejileri, tedavi seçenekleri ve takibe rehberlik ediyorlar. Biz de merkezimizde kanser hastaları ya da kalıtsal kanser riski taşıyabilecek bireyler için aile hikayesinin çıkarılması, uygun genetik testin belirlenmesi, uygulanması ve analizinin yorumlanması ile hekimlerin tanı ve tedavi kararlarına destek oluyoruz” dedi. Toplantının moderatörlüğünü gerçekleştiren Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, kanser alanında genetik ve biyoteknolojideki gelişmelerle büyük bir devrim yaşandığını kaydederek, onkoloji dünyasının kanserleri artık türlerine göre değil, hastadaki moleküler mekanizmasına göre ele aldığını vurguladı. Prof. Dr. Mandel, “Kanser asrımızın en korkulu hastalığı. Ama kanserde çok fazla yenilik oldu. Asrın buluşları diyebileceğimiz, hastalığın ve hastaların genetik yapılarını, moleküler özelliklerini ve değişik aşamalarda kanda dolaşan tümör hücreleri dahil olmak üzere hastalığın seyrini takipte çok büyük aşamalar ve yeni ufuklar belirdi. ‘Eskiden bizim yaptığımız konfeksiyonmuş’ diyoruz artık kendi aramızda. Şimdi, ‘butik’ çalışıyoruz; kişiye özel tedaviler planlıyoruz ve bu kişiye özel planladığımız tedavileri hayata geçirebilmek için istiyoruz ki bunu tetikleyen bir mutasyon varsa onu gösterelim. İşte bunun için de hem kanserli dokudan alınan örnekler, o yetersiz olursa kandan alınan örneklerle moleküler testler yapıyoruz. Bu, her kanser için hemen hemen artık kaçınılmaz oldu,” dedi. Kaynak:İHA

Prof. Dr. Muhsin Konuk 2022'nin Bilim İnsanı Seçildi

Moleküler Biyoloji ve Genetik alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, 2022 yılının bilim insanı seçildi.İSTANBUL (İGFA) - Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Derneği Yönetim Kurulu tarafından ‘Moleküler Biyoloji ve Genetik’ alanında Yılın Bilim İnsanı Ödülü’ne layık görüldü. 2016 yılından bu yana her yıl bilimsel alanda başarılı kişi, kuruluş ve basılmış eserleri ödüllendiren Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Derneği, 2022 yılının ödül alanlarını ilan etti. Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu tarafından değerlendirilen ve oy birliğiyle alanının başarılı isimlerine takdim edilen ödüllerden birini ise Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhsin Konuk aldı. Dernek tarafından yapılan açıklamada, “2022 yılında Moleküler Biyoloji alanında yürütücü/araştırmacı olduğu projeleri, yetiştirdiği öğrenciler, bilimsel skorlarının yüksekliği (h-index, citation... vb), yönettiği lisansüstü tezler ve SCI indekslerine sahip dergiler ile Uluslararası Hakemli Dergilerde yayınlanan makaleleri, TV programları, üst düzey yöneticilik görevleri, uluslararası tanınmış yayın evinde yazdığı kitap/kitap bölümü dolayısıyla ‘Moleküler Biyoloji ve Genetik’ alanında Yılın Bilim İnsanı Ödülü Prof. Dr. Muhsin Konuk’a verilmiştir.” ifadelerine yer verildi.  Kaynak:İHA

Yapay Zeka Tarafından Üretilen İlk İlaç İnsanlarda Denenecek

400 milyon dolardan fazla finansmana sahip Hong Kong merkezli biyoteknoloji girişimi Insilico Medicine, kronik bir hastalık olan idiyopatik pulmoner fibrozisin (IPF) tedavisi için INS018_055 adlı ilacı yarattı. Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne göre, son yıllarda yaygınlığı artan bu hastalık şu anda ABD’de yaklaşık 100.000 kişiyi etkiliyor ve tedavi edilmezse iki ila beş yıl içinde ölüme yol açabilir. Insilico Medicine’ın kurucusu ve CEO’su Alex Zhavoronkov, “İnsanlar üzerindeki klinik deneylere ve özellikle hastalarla yapılan Faz II denemelerine ulaşan ilk yapay zeka ilacı oldu. Denemelerde yapay zeka tarafından tasarlanmış başka ilaçlar olsa da, bizimki hem yapay zeka tarafından keşfedilen yeni bir hedefe hem de yapay zeka tarafından oluşturulan yeni bir tasarıma sahip ilk ilaç.” dedi.Zhavoronkov, yeni ilacın keşif sürecinin 2020’de başladığını ve çoğunlukla ilerlemeyi yavaşlatmaya odaklanan ve rahatsız edici yan etkilere neden olabilen hastalık için mevcut tedavilerle ilgili zorlukların üstesinden gelmek için etkili bir ilaç yaratma umuduyla başladığını söyledi. Insilico’nun, hastalığın yaşlanma üzerindeki etkileri nedeniyle IPF’e odaklanmayı seçtiğini, ancak şirketin klinik aşamada kısmen yapay zeka tarafından üretilen iki ilacı daha olduğunu ekledi. Biri, birinci aşama klinik deneylerinde olan bir Covid-19 ilacı. Diğeri ise klinik deneyleri başlatmak için yakın zamanda FDA onayı almış, özellikle “katı tümörlerin tedavisi için bir USP1 inhibitörü” olan bir kanser ilacı. Zhavoronkov, “Bu şirket piyasaya sürüldüğünde, yeni molekülleri keşfedip tasarlayabilecek teknolojiyi geliştiren algoritmalara odaklandık. O ilk günlerde, kendi yapay zeka ilaçlarımı hastalarla klinik deneylere sokacağımı hiç düşünmemiştim.” dedi. Deney Süreci IPF ilacının mevcut çalışması, Çin’de 12 hafta boyunca gerçekleştirilen plasebo kontrollü bir çalışma olarak yürütülüyor. Insilico, test popülasyonunu ABD ve Çin’deki 40 tesiste 60 deneğe uygulamayı planlıyor. Mevcut ikinci aşama çalışması başarılı olursa, daha büyük bir kohortla başka bir çalışmaya geçilecek ve daha sonra potansiyel olarak yüzlerce katılımcının yer aldığı üçüncü aşama çalışmalarına başlanacak. Zhavoronkov, “Mevcut Faz II denemesinden gelecek yıl sonuç almayı bekliyoruz,” dedi ve özellikle hastalığın nispeten nadir olması ve hastaların belirli kriterleri karşılaması gerektiğinden, gelecekteki aşamalar için kesin zamanlamayı tahmin etmenin zor olduğunu da sözlerine ekledi. “Bu ilacın piyasaya hazır olacağı ve önümüzdeki birkaç yıl içinde ondan fayda görebilecek hastalara ulaşacağı konusunda iyimseriz” diye de ekledi. Kaynak: Basın Bülteni

Savunmanın Devleri İstanbul'a Geliyor

Savunma sanayi, sivil havacılık ve uzay sektörlerinde milli sistemler geliştirmek hedefiyle kurulan SAHA İstanbul, 10- 13 Kasım 2021 tarihinde İstanbul Fuar Merkezi'nde gerçekleştireceği SAHA EXPO 2021 fuarı ile birçok ilke imza atacak. 10-13 Kasım tarihleri arasında hibrit olarak başlayacak fuar, 15 Kasım tarihinde sanal fuara dönüşecek. Savunma ve havacılık sanayisinde dünyanın ilk hibrit fuarı olacak SAHA EXPO 2021, 15 Kasım'da 3D Sanal Fuar olarak devam edecek ve 15 Şubat 2022 tarihine kadar ziyaretçileri için açık kalacak. Gerçek fuar deneyimini, sanal bir ortamda ziyaretçilerine yaşatacak olan SAHA EXPO'ya, 7/24 giriş sağlanabilecek ve gerçek bir fuarda yapılabilecek tüm hizmetlerden faydalanılabilecek.Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) tarafından desteklenen fuar 40 bin metrekarelik alanda, 30 ülkeden 600'ün üzerinde firmanın katılımı ile gerçekleşecek. BAYKAR, ASELSAN, TUSAŞ (TAI & TEI), ROKETSAN, HAVELSAN, BMC, STM, KALE GROUP, FNSS, TAIS, PRATT & WHITNEY, DOWAKSA, UKRSPECEXPORT, IVCHENKO-PROGRESS ve MOTOR SICH gibi firmaların yer alacağı fuarda, başka savunma fuarlarda yer almayan; insansız silahlı ve silahsız hava aracı, helikopter, uçak, zırhlı araç, silah, roket ve mühimmat imalatı, denizaltı ve savaş gemilerinin üretimi, tank ve teçhizatları, haberleşme cihaz ve ekipmanlarının üretimi, siber güvenlik, yazılım ve donanım geliştirilmesine kadar savunma, havacılık ve uzay sektöründeki en son teknolojiler ile üretilen birçok ürün ilk defa sektöre tanıtılacak.Savunma, deniz ve havacılık sektörlerindeki en gelişmiş teknolojilerin sergileneceği fuarda, katılımcılar, uluslararası üreticiler ve küresel ölçekteki ürün ve hizmet tedarikçileri ile bir araya gelecek. Bu yıl 25 binin üzerinden ziyaretçinin beklendiği SAHA EXPO 2021, parça bileşen, alt sistem ve sistem üreten yüzlerce KOBİ'yi dünya çapında bilinen platform üreticileriyle bir araya getirmekte önemli bir rol oynayacak. Kobilerle yerli ve yabancı platform üreticileri ve delegasyonların bir arada olacağı fuarda 10 binin üzerinde B2B/B2G görüşme yapılacak. SAHA EXPO fuar alanında, dünyaca ünlü firmalar, sektörün liderleri ve sektöre yön verenler düzenlenen uluslararası panellerde bir arada olacaklar. Start-Up firmalarının sunumlarını yapabilecekleri özel alanların da olacağı fuarda, anlaşmaları yapılmış projelerin imza törenleri de gerçekleşecek. Katılımcılar en son teknolojik savunma sanayi ürünlerinin bazılarının sunum ve lansmanlarını ilk kez SAHA EXPO 2021 Hibrit fuarında yapacak. Kaynak:AA

Gökkuşağı Alabalığının Hastalıklara Karşı Direnci Artırılacak

Enstitüye ait Ulusal Su Ürünleri Gen Bankasındaki Moleküler Genetik Laboratuvarı'nda, "Alabalık Islah Hatları Oluşturulmasında Moleküler Genetik ve Biyoteknolojik Yöntemlerin Kullanımı" projesi kapsamında, "DNA'da ameliyat yapabilen teknoloji" olarak da anılan CRISPR-Cas9 2020 Nobel Kimya Ödülü'ne sahip sistem kullanılarak, viral hastalıklara çözüm bulmak için araştırma yapılıyor. Araştırmacılar tarafından, enstitüde yetiştirilen alabalıklara enjekte edilen virüs, bir süre sonra balıkta etkisini gösteriyor. Hastalıklara karşı bağışıklığı düşük balıklar ölürken, sağlıklı balıklar yaşamını sürdürüyor. Islah ve Genetik Bölüm Başkanı Şirin Firidin, AA muhabirine, balık türlerinin doku ve sperm bankası olarak tasarlanan, aynı zamanda üretim tesisini de bünyesinde barındıran Ulusal Su Ürünleri Gen Bankası'nın alanında Avrupa'da ikinci, Türkiye'de ise ilk olduğunu söyledi.Firidin, Türkiye'deki iç su ve denizlerden toplanan örneklerin bankada muhafaza edildiğini anlatarak, "Bu proje geleceğimiz için önemlidir. Projeyle birlikte Ulusal Su Ürünleri Gen Bankası'nda ulusal ve uluslararası düzeyde veri tabanı oluşturulmakta ve gerekli zamanlarda çeşitli platformlarda bu veri tabanı kullanılmaktadır." dedi. Envanter oluşturmak için ülke genelinde su ürünleri genetik kaynaklarından doku örnekleri temin edilerek kayıt altına alındığını belirten Firidin, biyoçeşitlilik ve ticari öneme sahip türler ile nesli tehlike altındaki türlerin verilerini muhafaza ettiklerini vurguladı. Firidin, Türkiye Yüzyılı'na yakışan bilgiyi üreten ve katma değere dönüştürmek isteyen araştırma yaklaşımlarıyla uygulanan, "Genetik Tabanlı Islah Programı ve CRISPR-Cas-9" gibi gen düzenleme yöntemleri ile balıkların ticari öneme sahip özelliklerini iyileştirerek sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliğine katkı sağladıklarını aktardı. Moleküler Genetik Laboratuvarı'nda Türkiye'de moleküler biyoloji temelli AR-GE araştırmaları ve inovasyon çalışmalarına katkı sağlama ilkesi ile çalıştıklarını ifade eden Firidin, şu değerlendirmede bulundu: "Laboratuvarımızda, sucul genetik kaynakları incelemek ve popülasyon yapısı, tür tanımlaması, tür oluşumu, filogenetik ve taksonomi ile ilgili soruları yanıtlamak için çeşitli genomik teknikler kullanılmaktadır. Hem uzman ekip hem de altyapı olarak tam donanımlıdır. Sucul canlıların popülasyon genetiği, tür tanımlaması, filocoğrafik ve filogenetik çalışmalar, sanger dizileme, DNA barkodlama, gen ekspresyonu gibi standart moleküler çalışmalar ile temel ekolojik soruların çözümüne odaklanılmaktadır. "Yıllar içerisinde ıslah kapsamında sürdürülebilir bir şekilde kullanıp üreticilerimize sunmayı planlıyoruz" Uzman Moleküler Biyolog Ayşe Cebeci ise proje kapsamında laboratuvarda sektörün karşılaştığı önemli sorunları araştırdıklarını söyledi. Cebeci, gökkuşağı alabalığında viral hastalıkların sık görüldüğünü belirterek, "Çünkü balıklarda uygun bir tedavi mevcut değil ve üreticiler aşı kullanmak zorundalar, bu da çiftçiler için masraf oluşturuyor. Bu sorunlara çözüm olarak şu anda Nobel Ödülü kazandıran CRISPR sistemini kullanarak gökkuşağı alabalıklarını viral hastalıklara dirençli hale getirmeyi hedefliyoruz." diye konuştu. Proje kapsamında yetiştirdikleri alabalıklarda viral hastalıklar oluşturduklarına dikkati çeken Cebeci, "Viral hastalık sonucunda ölen veya yaşayan balıkları ayırıp, bunları dirençli ve dirençsiz balık olarak adlandırıyoruz. Daha sonra bu dirençsiz ve dirençli balıklar arasındaki genetik farklılıkları tespit ediyoruz. Bu tespit sonrasında CRISPR sisteminden faydalanarak dirençsiz balıklar üzerinde hedefli mutasyonlar gerçekleştirip onları dirençli hale getirmeyi planlıyoruz." dedi. Cebeci, çalışmalar sonucu elde edecekleri ilk yavruları kendi aralarında döllendirip, bunlardan tamamen viral hastalığa dirençli bireyler elde edeceklerini vurgulayarak, şunları kaydetti: "Yıllar içerisinde ıslah kapsamında sürdürülebilir bir şekilde kullanıp üreticilerimize sunmayı planlıyoruz. Sektördeki bu tarz sorunlara çözüm olarak alabalık ıslah projesini başlattık. Projemiz kapsamında farklı konulara çözüm bulmak amacıyla çalışmalar yürütüyoruz ve bunlardan biri de viral hastalıklara çözüm aramaktır." Kaynak:AA

Koç Üniversitesi Hastanesi ve BioNTech Kanserle Mücadele Odağında Yeni Bir İş Birliğine İmza Attı

Türkiye’nin önde gelen kanser tedavi merkezlerinden biri olan Koç Üniversitesi Hastanesi, BioNTech ile stratejik bir iş birliğine imza attı. Koç Üniversitesi Hastanesi ve BioNTech iş birliği kapsamında Türkiye ve dünya genelindeki hastaların en yeni ve özgün tedavilerden faydalanması sağlanırken, inovatif, yaratıcı ve Türkiye’nin hasta durumlarına göre hayat kurtarıcı tedavilere yönelik klinik araştırmalara dahil olma imkanı sunuluyor. Koç Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleşen imza törenine Koç Healthcare CEO’su Dr. Erhan Bulutcu, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Dilege, Koç Üniversitesi Hastanesi Klinik Araştırmalar Ünitesi Direktörü Prof. Dr. İhsan Solaroğlu, BioNTech Türkiye Genel Müdürü Anıl Özkan, BioNTech Global Klinik Araştırmalar Başkanı İlhan Çelik, Pazar Erişim Direktörü Mete Şenyol ve BioNTech üst yönetimi katılım gösterdi.Klinik Araştırmalar Ünitesi ve Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu tarafından onaylanan, Türkiye’nin ilk yüksek riskli ilaç araştırma merkezi “Faz 1 Klinik Araştırma Merkezi”ne sahip olan Koç Üniversitesi Hastanesi, BioNTech ile iş birliği sayesinde kanserle mücadele odağındaki araştırma ve geliştirme çalışmalarına hız kazandıracak. Bu konuda mRNA ve immünoterapi teknolojilerinin dünya lideri geliştiricilerinden biri olan BioNTech, Koç Üniversitesi Hastanesi ile birlikte klinik çalışmalar ve sağlık hizmetleri alanındaki diğer mRNA immünoterapilerini Türkiye’deki hastalara ulaştırmayı amaçlıyor. “Araştırmaya her yıl yatırım yapmaya devam ettik” İş birliği toplantısında açıklama yapan Koç Healthcare CEO’su Dr. Erhan Bulutcu, “Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları çatısında yer alan Koç Üniversitesi Hastanesini kurarken araştırma ve eğitim öncelikli bir vizyonla planlama yaptık. KUTTAM yani Koç Üniversitesi Translasyonel Tıp Araştırma Merkezi’mizi, hastanemizin ana kalbine yerleştirdik. Amacımız hastanemizin avlusunda dolaşırken araştırmacıların, öğrencilerin, hastaların, hastalarımızın ve misafirlerimizin araştırma laboratuvarlarında çalışan bilim insanlarını görerek araştırmaya vermiş olduğumuz önemi vurgulamaktı. Sağlık kampusümüz yıllar içerisinde Türkiye’nin önde gelen merkezlerinden birisi olurken eğitim ve araştırmaya da her yıl yatırım yapmaya devam ettik. Bugün RMK AIMES yani İleri Düzey Eğitim Merkezi’miz Avrupa’nın sayılı OSCE, simülasyon, kadavra dahil deney modelleri üzerinde kapsamlı öğrenciden uzman düzeyinde kişiye kadar eğitim veren bir merkez haline gelmiştir. Bugün araştırma eğitim ve klinik hizmeti hibrit bir şekilde hayata geçiren VKV Sağlık Kuruluşlarını Koç Healthcare çatısı altında topladık. Koç Healthcare ve KUSOM, dünyanın yaşadığı COVID felaketinde çözüm sağlayan ve milyonlarca kişinin hayatının kurtulmasını sağlayan BioNTech ile önemli bir iş birliğine adım atıyor. BioNTech’in kanser başta olmak üzere insan sağlığını ilgilendiren moleküllerin hayata geçmesi için bu kampüste Koç Üniversitesi Hastanesi Klinik Araştırmalar Ünitesi’nde (CTU) iş birliği yapacağız. Bizim için çok önemli bir iş birliği olacak. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarken bu iş birliğinin her iki tarafa hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu. “Kısa vadede onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına odaklanıyoruz” BioNTech Türkiye Genel Müdürü Anıl Özkan ise “BioNTech Türkiye, 2021’de açıldıktan sonra Koç Üniversitesi Hastanesi ile sürekli iletişim halindeydik. Bugün ilk iş ortaklığımızı imzalayacağız. Bu süreçteki hızımız, iş birliğimizin ne kadar iyi olacağının göstergesi. BioNTech yeni nesil bir immünoterapi şirketi. 4500’den fazla küresel çalışanımızla 25’ten fazla ilaç adayı üzerine çalışmaktayız. Asıl kısa vadede onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına odaklanıyoruz. 5 yıl içinde birden çok onkoloji ve enfeksiyon ürün hastalıklarına yönelik çalışmak istiyoruz. Uzun dönemde ise onkoloji ve enfeksiyon hastalıklarına ek olarak kardiyovasküler ve otoimmün hastalıklara odaklanmak istiyoruz” dedi. Kaynak: AA

Isınan Ve Bozulan Telefonlara Son

Alınan bilgiler neticesinde Amerikan Kimya Derneği araştırmacıları, cep telefonlarında ısınma problemini çözmek için bir keşfe imza attı. Bunun ile birlikte elmas lifleri kullanılarak nanoteknoloji ile üretilen bir maddenin 4 kat etkin soğutma sağladığı da belirtilen bilgiler arasında yer alıyor.Buluş ile hem batarya ömrünün uzaması hem de donma ve kasma gibi sorunların ortadan kalkması amaçlanıyor. AMERİKAN KİMYA DERNEĞİ'NİN BULUŞU Yoğun kullanım sonrasında bilindiği üzere birçok telefon ısınma ve yavaşlama problemi ile karşı karşıya kalıyor. Bunun ile birlikte telefonlar için devrim niteliğinde bir buluş gerçekleşti ve Amerikan Kimya Derneği araştırmacıları elmas lifleri kullanarak nanoteknoloji ile üretilen bir maddenin 4 kat iyi soğutma sağlayacağını açıkladı.Bunun ile birlikte bilim insanları taşınabilir cihazların performansını sınırlayan en önemli faktörlerden birinin ısınma sorunu olduğunu da ifade etti. Bu noktada devrim niteliğinde bir buluşa imza attıklarını açıkladı. Elmas lifleri kullanılarak üretilen nano filmin mevcut sistemlerden 4 kat etkin soğutma sağladığı da ifade edilen bilgiler arasında yer alıyor. NANOTEKNOLOJİ ÇARE OLDU Bilim insanları teknikte Nano Elmas katmanlarının ısı transferini kat kat hızlandırdığını ifade etti. Bunun ile birlikte araştırmacılar bu soğutucular sayesinde geleceğin akıllı telefonlarının hem daha hızlı hem de sorunsuz çalışabileceğini de söylüyor.Ayrıca işlem gücü her geçen gün artan mobil cihazları soğutmak amacı ile şirketler şu an farklı sistemler kullanmaya da devam ediyor. Hatta ısının düşmesi ile performansın artacağına, batarya ömrünün de uzayacağına vurgu yapıldı. Kaynak:İHA

Amgen Türkiye “IamGenius” ile Gençlerin Biyoteknoloji Alanındaki Yaratıcı Fikirlerini Ödüllendirdi

Amgen Türkiye, gençleri bilimsel düşünmeye teşvik etmeye ve bu alandaki yaratıcı fikirlerini ödüllendirmeye devam ediyor. Amgen’in gelecek nesillere daha fazla bilim insanı kazandırmak amacıyla sürdürdüğü çalışmalardan biri olan IamGenius Biyoteknolojik Fikirler Yarışması bu yıl üçüncü kez gerçekleştirildi. Fen Bilimlerine ilgisi ve yaratıcı fikirleri olan lisans öğrencilerinin katılabildiği yarışma, “Sağlığın Geleceği: Biyoteknoloji” teması ile düzenlendi. Yarışmada bu yıl; Ege Üniversitesi’nden Ayça Çetinkaya birinci, Marmara Üniversitesi’nden Özge Karaçay ikinci ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Hande Dallı üçüncü oldu. Gebze Teknik Üniversitesi’nden Atacan Tekin ise Jüri Özel Ödülü’nü almaya hak kazandı. Kazanan öğrenciler Amgen Türkiye’de staj ve Amgen Vakfı ile eğitim seminerlerine katılım imkanı ile ödüllendiriliyor. Amgen Türkiye Genel Müdürü Güldem Berkman, ilk iki yılda yaklaşık 400 öğrencinin katıldığı ve yaklaşık 3 milyon kişiye ulaşıldığı IamGenius yarışmasına bu yıl da yüzlerce başvurunun geldiğini vurguladı. Berkman, “Bir bilim şirketi olarak, bilime olan tutkumuzu yaymak, bilimin olağanüstü boyutlarını göstermek bizler için çok önemli. Türkiye’nin dört bir yanında, bilime meraklı olan ama fikirlerine güvenmeyen birçok gencimiz var. Amgen olarak bu gençlere ulaşmayı, onları motive etmeyi, öne çıkmalarını sağlamayı en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz. IamGenius bize gösteriyor ki gençlerimiz bilimi seviyor ve yaratıcı fikirlerini duyurmak istiyor. Yarışmamızda her yıl pek çok ilham veren fikirle karşılaşıyoruz. Amgen olarak geleceğe daha fazla bilim insanı kazandırmak için çalışmalarımıza kararlılıkla devam ediyoruz” diye konuştu. Gençlerin yaratıcı fikirleri; İzmir Bakırçay Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Biyomedikal Teknolojiler Tasarım Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Kadir Gök, Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsü Fonksiyonel Kanser Genomiks Grubu Araştırma Grubu Lideri Doç. Dr. Şerif Şentürk, Kalkınma Atölyesi Eğitim Uzmanı Dr. Elif Adıbelli Şahin, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Arıcı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehmet Pamir Atagündüz, Acıbadem Maslak Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Çetiner, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mahmut Gümüş, Memorial Antalya Hastanesi Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan ve TC Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Meltem Türkmen’in yanı sıra Amgen Türkiye Yönetim Ekibinden Genel Tedaviler İş Birim Direktörü Uğraş Güngör ve Onkoloji-Hematoloji İş Birim Direktörü Selim Özyılmaz’ın yer aldığı jüri tarafından değerlendirildi. Kaynak: Basın Bülteni

Roche'un Lenfoma Kanserini Tedavisi İçin Ürettiği İlaç Onay Aldı

İsviçreli ilaç firması Roche, lenf bezi hücrelerinde oluşan agresif bir kanser türü olan lenfomanın tedavisi zor bir türüne karşı geliştirdiği Columvi adlı yeni ilacın Amerika Birleşik Devletleri'nde kullanımı için onay aldığını bildirdi. Yeni ilaç özellikle inatçı ya da yeniden nükseden diffüz büyük B-hücre lenfomanın tedavisi için geliştirildi.  Roche'un Baş Tıbbi Sorumlusu ve Global Ürün Geliştirme Başkanı Levi Garraway, yaptığı açıklamada "Columvi'nin bu agresif lenfomanın tedavi şeklini değiştirebileceğine ve kritik ihtiyaçları karşılanmamış kişilere yenilikçi tedavi seçenekleri sunacağına" inandıklarını belirtti. Roche, ilacın hızlandırılmış onayının denemelerdeki olumlu sonuçlar üzerine alındığını kaydetti.Denemelerden olumlu sonuçlar alındı. Firmanın verdiği bilgilere göre, Columvi ile tedavi edilen hastaların yüzde 43'ü yaklaşık ortalama bir buçuk yıl süreyle tedaviye "tam yanıt verdi", diğer bir deyişle remisyon yani kanser belirtilerinde hafifleme görüldü. Roche, en az dokuz ay süreyle bu kişilerin üçte ikisinden fazlasının tedaviye yanıt vermeyi sürdürdüğünü belirtti Yapılan çalışmada ilacın verildiği 145 hastada yan etki olarak en sıklıkla sitokin enflamasyonu, ağrı, yorgunluk ve döküntü görüldü.Kemoterapiden bağımsız olan ilaç tedavisi yaklaşık 8 buçuk ayda tamamlanıyor. Uzmanlara göre denemeler Columvi'nin hastalara tamamen remisyon ve tedavinin bitiminden sonra da potansiyel olarak remisyonun sürdürülmesi ihtimalini gösteriyor. Avrupa'da durum Avrupa İlaç Ajansı da nisan ayında Columvi'nin kullanılmasını tavsiye etmiş, ancak ajans ilacın yalnızca sitokin enflamasyonuna bağlı ağır reaksiyonların yönetimi konusunda uygun tıbbi desteğe erişimi bulunan kanser hastalarının teşhis ve tedavisinde deneyimli hekimler tarafından yapılması uyarısında bulunmuştu. Roche'a göre Avrupa'da yılda 36 bin kişiye diffüz büyük B-hücre lenfoma teşhisi konuyor. Kaynak:İHA

Sanofi Türkiye Üroloji Alanındaki Yeni Teknoloji Transferini Tanıttı

Sanofi Türkiye, yerli üretim konusunda imza attığı önemli bir yatırımı düzenlediği basın toplantısı ile duyurdu. Günümüzün kronik hastalıkları arasında sayılan iyi huylu prostat büyümesi alanında hastanın tedaviye uyumunu olumlu yönde destekleyen bir üretim teknolojisini, 3 yıl süren bir hazırlık aşamasının ardından Sanofi’nin Lüleburgaz fabrikasına ve Türkiye ilaç endüstrisine kazandırdı. 3 katmanlı tablet üretim teknolojisinin Türkiye ilaç sanayisi için bir ilk olma özelliği bulunuyor. Toplantıda konuşan Sanofi Türkiye Ülke Başkanı ve Sanofi Türkiye, Afrika ve Orta Doğu Temel Ürünler Başkanı Cem Öztürk, Sanofi'nin yaklaşık 65 yıldır Türkiye'de faaliyet gösterdiğini, Türkiye için üretmeye ekonomik değer yaratmaya, istihdam yaratmaya ve ihracat yapmaya devam edeceklerini söyledi. "6.5 milyon avroluk ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız" Fransa'dan üroloji alanında çok önemli bir ürünü Türkiye'ye getirdiğini belirten Öztürk, "Çok önemli, 3 katmanlı bir teknolojiyi Türkiye'ye getirmiş bulunuyoruz. 6.5 milyon avroluk bir ithalatı tamamen yerelleştirmiş durumdayız ve bundan da çok ciddi anlamda gurur duyuyoruz. Tüm toplama baktığımızda hemen hemen yatırımlarımızın tamamı 1 milyar avroya ulaştı. Yatırımlarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Sanofi'nin Türkiye ekonomisine olan katkısı yaklaşık 110 milyon avro civarında. Bu miktarın yüzde 10'unu dünyanın çeşitli ülkelerine hatta ihracatın çok zor yapıldığı Japonya, Almanya gibi ülkelere yapmaya devam ediyoruz." diye konuştu. Öztürk, ülke olarak konvansiyonel ürünlerden çıkılması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Teknolojik anlamda çok farklı, tüm dünyaya ihraç edilebilecek teknolojilere geçmemiz ve bunları burada üretmemiz gerekiyor. Bunun için hem insan kapasitemiz, hem teknik yeterliliğimiz var. O yüzden biz yavaş yavaş sadece konvansiyonel ürünleri değil teknolojik anlamda biyoteknolojik ürünleri de buraya getirmeye başlıyoruz. Bu adımları atmak ülkemiz için yani bizim gibi bu alanda öncü olan bir firma için çok önemli ve bu ekosistemi yaratarak buna devam etmek istiyoruz. Geliştirilen teknoloji 3 katmanlı bir teknoloji. Suda çok rahat bir şekilde eriyebilen bir teknoloji ve bunun hasta hayatında yarattığı şöyle bir güzellik var; Yaklaşık tek bir tableti aldığınızda 24 saatlik yavaş salınım yani her katman kısmen kendisi salınım yaparak devreye giriyor ve toplam 24 saat içerisinde hiçbir ilaca ihtiyaç duymadan hayatınıza devam edebiliyorsunuz. Bizim temel görevimiz bilimin mucizelerinin peşinden koşmak ve bilimin mucizelerini de insanın sağlığına sunarak insan sağlığını, insan hayatını daha güzel bir hale getirmek. Bundan dolayı da çok mutluyuz." Türkiye’ye Sanofi’nin yatırımı ve teknoloji transferi sayesinde ilk kez kazandırılan Geomatrix teknolojisi 3 katmanlı tablet formunda bir ilacı mümkün kılıyor. 3 katmanlı tabletlerde, çekirdek bölümünde etkin madde yer alırken bu madde alt ve üst katmanda bulunan iki tabaka tarafından sarılıyor. Böylelikle, gün içinde birden fazla ilaç almak yerine alacağınız tek ilaç 24 saati kapsayan bir etkiye sahip oluyor. Bu özelliği ile hastalar açısından fark yaratan teknoloji, istenmeyen etkilerin de en aza indirilmesini sağlıyor. Hazırlık 3 sene sürdü, ekip Fransa’da eğitim aldı Toplantıda verilen bilgiye göre, Sanofi’nin dünyadaki 3. büyük üretim tesisi olan, Türkiye’deki her 7 kutu ilaçtan birini üreten ve ürünleri aralarında Almanya, İngiltere, Fransa, Avustralya ve Japonya’nın da bulunduğu 49 ülkeye ihraç edilen Lüleburgaz fabrikasında, bu teknoloji transferi için 3 yıllık bir hazırlık süreci yaşandı. Oluşturulan yeni ekip Fransa’nın Lyon kentindeki Tours fabrikasına giderek eğitimler aldı. Fabrikada bu üretim için özel bir alan oluşturuldu. 3 katmanlı tablet baskı teknolojisine sahip baskı makinesinin kurulumunun ardından tesis bu özelliğe sahip tablet üretebilme yetkinliği kazanmış oldu. Elde edilen verileri içeren teknik dosya hazırlanıp Sağlık Bakanlığı’na sunuldu ve Bakanlık onayı ile birlikte ticari üretimler Mart 2023’te başladı. Kaynak:AA

E-bülten için aşağıdaki bilgileri doldurmanız yeterli.

Giriş Yap

Şifremi Unuttum Kayıt Ol

Kayıt Ol

Şifremi Unuttum