DNA ve RNA Moleküler biyoloji ve genetikte temel yapı taşları olan nükleotidler ve nükleik asitler, canlı organizmaların genetik bilgisini taşıyan moleküllerdir. DNA (Deoksiribonükleik Asit) ve RNA (Ribonükleik Asit), nükleik asitlerin iki temel türüdür. DNA, genetik bilgiyi kalıtım yoluyla aktaran ve hücrelerin temel yapı taşı olan çift sarmallı bir moleküldür. RNA ise genlerde kodlanan bilgiyi hücrede protein sentezine yönlendiren tek sarmallı bir moleküldür. Genler ve Genetik Kodlama Genler, organizmanın bireysel özelliklerini belirleyen ve genetik bilgiyi taşıyan DNA segmentleridir. Genlerin çeşitli dizilimleri, organizmanın göz renginden hastalıklara kadar birçok özelliğini belirler. Genetik kodlama süreci, DNA dizilimlerinin RNA'ya transkribe edilmesi ve ardından proteinlerin sentezlenmesini içerir. Bu süreç, canlıların biyolojik işlevlerinin temelini oluşturur.Moleküler Biyolojinin Temel Teknikleri Moleküler biyoloji, çeşitli teknikler kullanarak DNA, RNA ve proteinlerin yapılarını ve işlevlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), moleküler klonlama ve Western blotting gibi temel teknikler, laboratuvarlarda genetik araştırmaların yürütülmesini sağlar. PCR, belirli DNA parçalarının kopyalanmasını sağlayarak genetik analizlerde büyük kolaylık sağlar. DNA dizileme ise organizmaların genetik bilgisini tamamen çözerek genetik hastalıkların anlaşılması ve tedavisinde önemli rol oynar. Moleküler Biyolojinin Tıbbi Uygulamaları Moleküler biyoloji ve genetik, tıp alanında birçok uygulama alanına sahiptir. Gen tedavisi, genetik hastalıkların tedavisinde genlerin düzenlenmesini veya değiştirilmesini içerir. Bu yaklaşım, hastalıkların genetik kökenine yönelik etkili tedavilerin geliştirilmesine olanak tanır. Aynı şekilde, genetik hastalıkların erken teşhisinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılır. Genetik Çeşitlilik ve Evrim Moleküler biyoloji, genetik çeşitlilik ve evrimin anlaşılmasında önemli bir rol oynar. Mutasyonlar, canlı organizmalardaki genetik çeşitliliğin temel kaynağıdır ve doğal seçilimle birleşerek türlerin zaman içinde değişimine yol açar. Bu süreç, canlıların çevreye uyum sağlamasını ve evrimsel süreçlerle değişim geçirmesini sağlar. Klonlama ve Biyoteknoloji Moleküler biyoloji alanındaki bir başka önemli konu, gen klonlamadır. Gen klonlama, belirli DNA parçalarının çoğaltılması ve aynı genlerin farklı organizmalara aktarılması anlamına gelir. Bu süreç, transgenik organizmaların üretilmesi ve biyoteknolojik uygulamaların geliştirilmesi için kullanılır. Transgenik organizmalar, dışarıdan genetik materyal eklenerek oluşturulan organizmalardır. Moleküler Biyolojinin Tarım ve Gıda Sektöründeki Rolü Moleküler biyoloji ve genetik, tarım ve gıda sektöründe de önemli bir rol oynar. Bitki ıslahı, genetik modifikasyon ve doku kültürü gibi teknikler kullanılarak bitkilerin özellikleri geliştirilir ve verimlilik artırılır. Gıda güvenliği ve izlenebilirlik de moleküler biyolojinin sağladığı analizlerle sağlanır. Kanser Araştırmalarında Moleküler Biyoloji Kanser, genetik mutasyonlar sonucu hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Moleküler biyoloji, kanser araştırmalarında önemli bir rol oynar. Onkogenler ve tümör baskılayıcı genler gibi kanserle ilişkili genlerin anlaşılması, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesine katkı sağlar. Moleküler Biyoloji ve Biyokimya Moleküler biyoloji ve biyokimya, birbirine sıkı sıkıya bağlı alanlardır. Proteinler, hücrelerin temel yapı taşlarıdır ve biyokimyasal reaksiyonların katalizörleri olan enzimler de proteinlerdir. Moleküler biyoloji, proteinlerin yapısını ve işlevini anlayarak hücresel süreçlerin anlaşılmasına yardımcı olur. CRISPR-Cas9 ve Gen Düzenleme CRISPR-Cas9, moleküler biyolojide son dönemde önem kazanmış bir gen düzenleme tekniğidir. Bu teknik, belirli DNA dizilimlerini keserek düzenleme veya değiştirme olanağı sağlar. CRISPR-Cas9, genetik araştırmalardan hastalık tedavisine kadar gen düzenleme alanında büyük potansiyele sahiptir. Ancak, etik sorunlar ve düzenlemenin uzun vadeli etkileri üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Moleküler Biyolojideki Son Gelişmeler Moleküler biyoloji alanındaki teknolojik ilerlemeler, genetik bilginin daha hızlı ve hassas bir şekilde analiz edilmesini sağlamıştır. Genom düzenleme ve sentetik biyoloji, moleküler biyolojideki son gelişmelerden bazılarıdır. Sentetik biyoloji, yaşamın temel yapı taşlarının tasarım ve senteziyle ilgilenirken, genom düzenleme canlı organizmaların genetik yapılarının düzenlenmesine yönelik çalışmalardır. Moleküler Biyoloji ve İlaç Geliştirme Moleküler biyoloji ve genetik, ilaç geliştirme süreçlerine önemli katkılarda bulunur. Yeni ilaçların keşfi ve geliştirilmesi, moleküler biyoloji tekniklerinin kullanılmasıyla hız kazanır. Ayrıca, farmakogenomik yaklaşımlar sayesinde bireylerin genetik profilleri dikkate alınarak kişiselleştirilmiş tedavilerin geliştirilmesi mümkün hale gelir. Çevre ve Moleküler Biyoloji Moleküler biyoloji, çevre ve biyoloji arasındaki kesişimde önemli bir rol oynar. Biyosensörler, çevresel izleme ve biyolojik atık arıtma süreçlerinde moleküler biyoloji teknikleri kullanılarak çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve çözümüne yönelik çalışmalar yürütülür. Bu sayede çevresel sorunların daha iyi anlaşılması ve çözümlenmesine katkı sağlanır. Sonuç Moleküler biyoloji ve genetik, canlı organizmaların temel yapı taşlarının anlaşılmasına ve genetik bilginin kullanımına yönelik büyük bir ilerleme sağlamıştır. Bu alanlardaki araştırmalar ve teknolojik gelişmeler, tıp, tarım, çevre ve birçok diğer alanda hayatımızı dönüştüren uygulamalara yol açmıştır. Gelecekteki araştırmaların ve keşiflerin bu alanlardaki etkisini artırması beklenmektedir. Kaynak:DHA
Tübitak’ın Sema Gözlem Etkinliği 10-13 Ağustos’ta! Etkinliğe Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır katılacak. Birçok değişik etkinliğin gerçekleştirileceği organizasyonda ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcularıyla söyleşiler yapılacak ve Perseid göktaşı yağmuru izlenecek.TÜBİTAK tarafınca ilk kez 1998 senesinde Antalya Saklıkent’te düzenlenen Sema Gözlem Etkinliği, Endüstri ve Teknoloji Bakanlığı katkılarıyla TÜBİTAK’ın koordinasyonunda 25. kez gerçekleştiriliyor. Endüstri ve Teknoloji Bakanı Deklare etti: Kamuda suni zeka süreci başlıyor! Endüstri ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, kamu için suni zeka çözümlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için harekete geçti. Sema Gözlem Etkinliklerinin ev sahibi ortalama 2000 metre yükseklikteki Antalya Saklıkent’te astronomi meraklıları, uzmanlar eşliğinde gökyüzünü araştırma ve Türkiye’nin etken haldeki en büyük gözlemevi olan ve en donanımlı teleskoplarının bulunmuş olduğu TÜBİTAK Ulusal Gözlem Evi (TUG) Yerleşkesi’ni gezme fırsatı bulacak. Sema gözlemine en uygun bölgelerden kabul edilen Saklıkent’te astronomi tutkunlarının, 3 gün süresince teleskop ve çıplak gözle gözlem yaparak gökyüzünün tadını çıkarmanın yanında çadırlarında konaklayarak tabiat ile iç içe olma şansları olacak. Gökbilim seminerleri düzenlenecek! Her yaş grubundan astronomi meraklılarının katılacağı etkinlik süresince, alanında uzman bilim adamları tarafınca gök bilim ile ilgili seminerler verilecek, yarışmalar ve TÜBİTAK bünyesindeki birimlerin katkılarıyla çeşitli imalathane emekleri, deneyler gerçekleştirilecek. Sema Gözlem Etkinliklerine, 2016-2018 yılları aralığında averaj 3 bin şahıs başvururken ve averaj 350 katılımcı ile gerçekleşirken, ilginin artmasıyla son 3 senedir averaj 10 bin müracaat oluyor. Bu seneki etkinliğe ise Türkiye’nin dört bir yanından 12 bin 500 şahıs başvurdu, bu başvurular arasından 1000 şahıs kurayla belirlendi. Daha ilkin meydana gelen Gözlem Etkinlikleri’nde olduğu şeklinde başvuranlar içinde gençlerimiz, öğrencilerimiz ilk sırayı aldı. Aileler, evlatlarının hevesini desteklemek için yoğun ilgi gösterdi. Perseid göktaşı yağmuru da izlenecek! 14 Temmuz – 1 Eylül tarihleri içinde Perseid (Perse) göktaşı yağmurunun en yoğun olduğu, 12-13 Ağustos tarihleri, etkinlik zamanı ile denk getirildi. Gökyüzünde saatte 60 ile 100 tane meteor izlerinin görsel şöleni ışık kirliliğinin azca olduğu yüksek rakımlı etkinlik içinde Saklıkent’te yaşanacak. Çıplak göz ile takımyıldızları sema tanıtımı, Mizar, Polaris, Antares, Vega şeklinde yıldızların, Ülker, Herkül şeklinde yıldız kümelerinin, Halka Bulutsusu şeklinde, Andromeda galaksisi şeklinde gök cisimlerinin, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün gezegenleri ve uydumuz Ay teleskoplar ile gözlemlenecek.Ek olarak Türkiye’nin ilk uzay yolcuları Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever de canlı bağlantı ile etkinliğe katılarak bir söyleşi gerçekleştirecek ve soruları yanıtlayacak. Kaynak:Basın Bülteni
Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi yürüyüş bozukluklarından Parkinson'a kadar pek çok sağlık sorununa tanı koyma potansiyeli bulunan ve ayakkabıların esnek fiberlerden yapılmış sensörlerle entegrasyonunun yapıldığı yeni nesil teknoloji geliştirdi. Bilkent Üniversitesi UNAM'da proje yürütücüsü Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Ordu, AA muhabirine açıklama yaptı. Mustafa Ordu, İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra yüksek lisansını Japonya'da, doktora çalışmalarını ABD'de, doktora sonrası araştırmalarını ise Fransa'da tamamladığını söyledi. Yurt dışında öğrendiği konular üzerinde Türkiye'de çalışmalarına devam etmek ve öğrenci yetiştirmek istediği için ülkesine döndüğünü söyleyen Ordu, "Yurt dışında bulunduğum süreçte fiber optik kabloların üretimi ve karakterizasyonu üzerine uzmanlaştım. UNAM'da 2019'da kurulumuna başladığım laboratuvarımda öğrencilerle birlikte 2 yıldır aktif olarak araştırma yapıyoruz." dedi.UNAM'daki laboratuvarında "elektrik üretebilen esnek fiberler" projesini geliştirdiğini ve giyilebilen teknolojiler konusunda araştırmalar yaptığını belirten Ordu, "Giyilebilen teknolojiler, vücut hareketlerini izleyebilen akıllı sensörlerle yüklü. Ekibimizi, dünyadaki mevcut laboratuvarlardan öne çıkaran konu ise akıllı sensörleri fiberler ve iki boyutlu malzemelerle yapmamız." şeklinde konuştu. Mustafa Ordu, fiberleri bir nevi kumaş iplik gibi örerek kıyafetlerin içine entegre edebildiklerini anlattı. Bu şekilde fiberlerle yaptıkları sensörlerle kalp atım ritmini ve vücut sıcaklığını sürekli takip edebileceklerine dikkat çeken Ordu, ayrıca bu teknolojinin ortopedide de yaygın kullanımını hedeflediklerini açıkladı.UNAM'da yerli imkanlarla fiber optik kablolarla ürettikleri sensörler ile insanların yürüyüş davranışlarını bulmaya çabaladıklarını belirten Ordu, "Pek çok insanda düz ayak yaygındır, kişiye özel geliştirilmiş tabanlıklar da çok pahalı olduğundan yaygın kullanılmaz. Bir ayakkabı içine yerleştirdiğimiz farklı sensörlerle ayağın hangi noktasına ne kadar ağırlık verildiğini belirleyerek kişiye özgü tabanlıklar geliştirmek için doktorlarla ortak çalışıyoruz. Kişiye özel tabanlıklar yaparak zamanla yürüyüş problemlerini ortadan kaldırmayı planlıyoruz." diye konuştu ORDU: DOKTORLARIN ERKEN TANI KAPASİTESİ ARTACAK Ordu, geliştirdikleri sensörlerin Parkinson gibi nörolojik hastalıkların erken teşhisinde de kullanılabileceğini belirtti ve şunları söyledi: “ Hastalık riski bulunanların yürüyüşlerinde zamanla oluşan farklılaşmaları tespit amacıyla sensörleri akıllı telefonlarla entegre şekilde çalıştırmak için de çalışma yürütüyoruz. Çok geniş uygulamaları olan bir teknoloji geliştirdik. Dünyada da bu teknolojilerin çok ciddi pazar payı var. ABD, Avrupa ve Uzakdoğu'da bu teknolojiyle çalışan çok fazla firma var. Bu teknolojileri ülkemizde yerli imkanlarla yapmanın ekonomik getirisi çok fazla." Kaynak:AA
Hindistan Federal Elektronik ve Bilgi Teknolojileri Bakanı Ashwini Vaishnaw, Hindistan ve Japonya'nın yarı iletken geliştirme konusunda işbirliği anlaşması imzaladığını açıkladı.Bakan Perşembe günü yaptığı açıklamada, Hindistan tarafı ile Japonya'nın sektör, hükümet ve akademi çevreleri arasında birçok kez görüşmeler yapıldığını söyledi.Vaishnaw, "Bugün Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Yasutoshi Nishimura ile Elektronik ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığımız arasında iki hükümet adına işbirliği anlaşmasının imzalanması kararına vardık" dedi.Bakan, "Bunu, sanayiden sanayiye, aynı zamanda devletten devlete işbirliğimiz yoluyla ileriye taşıyacağız" diye konuştu. Kaynak:AA
Yıldırım, Ay'a gidecek aracın TÜBİTAK UZAY tarafından hazırlandığını belirterek, "Aracın dizayn çalışmaları tamamlandı, kritik dizayn dediğimiz safhadayız, bu da bitmek üzere. Artık imalata geçilecek. Burada da her şey yolunda. İlk hedefimiz Ay'a ulaşmak İlk seferden sonra yani 2029- 2030'da yumuşak iniş planlıyoruz. Yumuşak iniş yapıldığı zaman da hedef, oraya (Ay'a) bir gezen araç indirip bilimsel veri toplamak, bunları ülkemize ulaştırarak bilim camiamızın kullanımına sunmak" dedi. Kaynak: Basın Bülteni
Doktorasını ABD'de de bulunan Kaliforniya Üniversitesi, Los Angelas'ta tamamlayan ve aynı üniversitede doktora sonrası araştırmalarda bulunan Dr.Yavuz Nuri Ertaş, TÜBİTAK'ın 2232 Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı ile Erciyes Teknoloji Transfer Ofisi'nin de koordinasyonu ile Türkiye'ye dönerek çalışmalarına Erciyes Üniversitesi'nde başladı. Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılmasını hedefleyen Ertaş, geliştirdiği biyomürekkep ile yapay organlardaki hücreleri kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardı. Yaptığı çalışmanın Ağustos 2020'de bilimsel alanda çok prestijli olan Advanced Healthcare Materials adlı akademik dergide kapak fotoğrafı olarak yayınlanmaya layık görüldüğünü kaydeden Ertaş, Erciyes Üniversitesi'nde bulunan Nanoteknoloji Araştırma Merkezi'nde çalışmalarına devam ediyor. Çalışma hakkında bilgiler veren Dr.Yavuz Nuri Ertaş, "Doku hasarı yaşayan hastalara direkt bir şekilde sağlıklı hücrelerin tedavi amaçlı aktarılması, uzun süredir tıp ve mühendislik bilim insanlarının hedefi olmuştur. Her ne kadar bu konseptin terapatik potansiyeli yüksek olsa da karşılaşılan teknik zorluklar geliştirilen teknolojilerin klinikte pratik uygulamalara dönüşmesi noktasında engel olmuştur. Bu zorluklardan birisi ise implante edilen hücrelerin oksijen ihtiyacını karşılamaktır. Hücreler, yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için oksijene ihtiyaç duyarlar ve biyolojik ortamlarda ise bu oksijen kaynağı kan damarları vasıtasıyla sağlanır. Lakin implante edilen hücreler kendi damar ağına sahip olmadıklarından bu kan damar ağı oluşana kadar hücreleri canlı tutabilmek gerekmektedir. Yalnız, kan damar ağının oluşması da günler sürmekte ve bu aşamada hücreler yeterli oksijene ulaşamadıklarından ölmektedirler" ifadelerini kullandı. Ertaş, "Biz de bu problemi çözmek için 3 kıtadan araştırmacılarla bir araya gelip sentetik bir teknik geliştirdik. Hücrelerin kan damar ağı oluşana kadar ihtiyacı olan oksijen kaynağını sağlamayı başardık. Oksijen kaynağını sağlamak için kalsiyum peroksit denilen bir malzeme kullandık. Buradaki kritik noktalardan birisi kalsiyum peroksitin ortamdaki su ile reaksiyona girip hidrojen peroksit üretmesi ve sonraki aşamada ise hidrojen peroksitin oksijene ayrışarak ihtiyaç duyduğumuz oksijeni bize vermesi şeklindedir. Bu kalsiyum peroksit malzemesini jelatin yapısı içine gömdük ve 3D biyoyazıcı ile bu hücrelerle beraber bastık. Yani bir tür biyomürekkep geliştirdik. İçinde canlı hücreler olan bir jelatin yapısı düşünelim. İşte bu jelatin yapısı içinde kalp hücrelerini ve başka deneyde ise bağ hücrelerini 3D biyoyazıcılar ile ürettik. Akabinde bu yapıları çok düşük oksijen ortamlarında beklettik ve canlılıklarını takip ettik. 7 güne kadar hücreleri canlı tutmayı başardık. Bu sonuçlar, oksijenlendirilmiş biyomürekkeplerin günümüz doku mühendisliği ve doku rejenerasyonunda damar oluşum öncesi implante dokulara oksijen sağlanması noktasında efektif bir çözüm olduğunu gösteriyor. Bu çalışmada geliştirdiğimiz oksijen üreten 3D biyo-baskılanmış yapılar, rejeneratif terapilerde ve klinikte uygulama alanı bulma potansiyeline sahip olup yapay organların gerçeğe bir adım daha yaklaşmasının önünü açmıştır" şeklinde konuştu. Kaynak: Basın Bülteni
Konu ile ilgili açıklama yapan Humanis CEO’su Yunus Sancak, “Çin pazarı Türk üreticileri için önemli bir potansiyele sahip. Biz de hem üretim kapasitemiz hem de AR-GE yatırımlarımızla gücümüzü global ölçekte kanıtlayan bir şirket olarak bu pazarda yerimizi almaya hazırız. Çin gibi güçlü bir ülkenin, kendisi Avrupa Birliği standartlarında üretim yetkinliğine sahipken Humanis’i tercih etmesi ülkemiz ve sektörümüz için çok değerli. Önümüzdeki dönemlerde yatırımlarımızı güçlendirerek Çin’deki adımlarımızı hızlandırmayı hedefliyoruz.” şeklinde konuştu. 2010 yılında yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırımla ilaç sektörüne güçlü bir giriş yapan Humanis, insan odaklı sağlık felsefesini tüm dünyada erişilebilir kılmak için var gücüyle çalışıyor. Yatırımları ve Çerkezköy’de bulunan önemli bir potansiyele sahip üretim tesisi ile Türkiye’nin en hızlı büyüyen ilaç şirketlerinden biri olmayı başaran Humanis, sahip olduğu GMP (Good Manufacturing Practices-İyi İmalat Uygulamaları) sertifikaları ile global çaptaki firmalara üretim hizmeti vererek, kısa sürede iç ve dış pazarın etkili oyuncularından biri haline geldi. YUNUS SANCAK: “ŞİMDİYE KADAR İHRACATTA ÖNEMLİ ADIMLAR ATTIK” Humanis’in üretim prensipleri ile ilgili konuşan CEO Yunus Sancak, “Yatırımlarımızı ve satın almalarımızı Humanis’in insan odaklı sağlık felsefesine dayanan stratejisi doğrultusunda büyütmeye devam ediyoruz. Bugün deneyimli ekibimiz, üretim kapasitemiz ve teknolojik altyapımız sayesinde birçok formda ilaç üretebilecek bir konuma geldik. Yerli üretimin gittikçe değer kazanan bir üyesi olarak uzun zamandır ihracatta da önemli adımlar atıyoruz.” bilgisini verdi. “Aralarında Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya gibi ülkelerin de bulunduğu toplamda 3 kıtada 25 ülkeye ihracat yapıyoruz. Almanya’da kurduğumuz ofisimizde, ürünlerimizi Avrupa pazarına kendimiz satmak için çalışmalarımızı başlattık.” açıklamasını yapan Yunus Sancak, Türkiye’nin gelişmiş ilaç endüstrisi sayesinde yüzlerce ülkeye ilaç ihracatı yapabilen bir pazar payına sahip olduğunu vurguladı. YUNUS SANCAK: “TÜRKİYE’DEN ÇİN’E İLAÇ İHRACATI YAPAN İLK ŞİRKET OLDUK” “Çin, bir buçuk milyara yaklaşan nüfusu için uygun fiyatlı ve erişilebilir ilaçlar sağlarken aynı zamanda ilaç endüstrisinin büyümesini de teşvik etmek zorunda. Bu sebeple jenerik ilaçlar Çin ilaç endüstrisinin temel dayanağını oluşturuyor.” şeklinde konuşan Yunus Sancak, Çin pazarı ile ilgili değerlendirmelerine şöyle devam etti: “Çin pazarı Türk üreticileri için önemli bir potansiyele sahip. Biz de hem üretim kapasitemiz hem de AR-GE yatırımlarımızla gücümüzü global ölçekte kanıtlayan bir şirket olarak bu pazarda yerimizi almaya hazırız. Yakın zamanda bir ürünümüzle ilk adımı attık ve böylece de Türkiye’den Çin’e ilaç ihracatı yapan ilk şirket olduk. Önümüzdeki dönemlerde yatırımlarımızı güçlendirerek Çin’deki adımlarımızı hızlandırmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin en büyük jenerik ilaç üreticilerinden biri olarak Çin pazarını büyük bir fırsat olarak görüyoruz.” YUNUS SANCAK: “İLK ETAPTA 5 MİLYON DOLARLIK SATIŞ HEDEFLİYORUZ” Kardiyoloji ve göğüs hastalıkları alanında kullanılan bir ilaçla Çin’e ilk adımı attıklarını açıklayan Yunus Sancak, şunları söyledi: “Bu ürünün geliştirilmesi, ruhsatlandırılması ve ticari üretimler için gerekli altyapının hazırlanması aşamalarında yaklaşık 2,3 milyon dolar yatırım yaptık. Çin pazarındaki bu ürünümüzle ilk etapta 5 milyon dolarlık satış yapmayı hedefliyoruz. Bu kazancı sürekli olarak büyümeye ve gelişime harcayarak ve en kısa sürede Çin’e ihraç ettiğimiz ruhsatlı ürün sayımızı artıracağız.” Almanya, Belçika, Kanada ve Rusya’dan GMP sertifikalarına sahip olan Humanis’in, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Filipinler, Kırgızistan, Ukrayna, Rusya pazarı için de ruhsatlandırma çalışmaları devam eden ve yakında satışları başlayacak olan ürünleri bulunuyor. Önümüzdeki dönemde Avrupa’daki mevcut ihracatını artırmayı planlayan şirket, ABD ve Güney Amerika pazarına girmek için de hazırlıklara başladı. Humanis hakkında: 2010 yılında Saya Grup bünyesinde Pharmactive olarak hizmet vermeye başlayan şirket, 2023 yılından itibaren Humanis adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Her adımında insan odaklı yaklaşımla hareket eden ve ‘Herkes için sürdürülebilir sağlık’ anlayışı ile üreten Humanis, 200 milyon dolarlık bir yatırımla Çerkezköy’de kurduğu üretim tesisi ve AR-GE merkezi ile hem sektöre hem de Türkiye’ye önemli katkılar yapan bir sağlık şirketidir. Dünyanın en büyük global ilaç firmaları ile üretim ortaklığı yaparak uluslararası pazarda da yetkinliğini kanıtlayan Humanis, inovatif, güvenilir ve etik değerler çerçevesinde tüm dünyada insana ve insan yaşamına değer yaratmayı hedeflemektedir. Pediyatri, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, kulak-boğaz-burun, dahiliye, enfeksiyon, gastroenteroloji, dermatoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi ve acil gibi birçok farklı tedavi alanda etkili bir portföye sahip olan Humanis, insan odaklı yenilikçi sağlık felsefesini sürdürmek adına Tüketici Sağlığı alanında da ürünler sunmaktadır. Humanis, farklı tedavi alanlarında sunduğu çözümleri ile sağlıklı bir geleceğe sahip çıkmak için çalışıyor. Kaynak:İHA
Almanya’da Olaf Scholz hükümeti, ülkede teknoloji sektörünü desteklemek ve artan jeopolitik gerilimle birlikte kritik bileşenlerin tedarikini güvence altına almak amacıyla yarı iletken üretimini desteklemek için 20 milyar dolar teşvik sağlamayı planlıyor. Bloomberg'in haberine göre söz konusu kaynak İklim ve Dönüşüm Fonu’ndan çekilecek ve 2027 yılına dek Alman ve uluslararası şirketlere dağıtılacak. KTF olarak bilinen bütçe dışı fon başlangıçta ekonominin karbondan arındırılmasına yatırım yapılması için kurulmuştu ancak Almanya’nın planlı kamu harcamalarını dizginleme çabaları sonrası fonun kapsamı genişletildi. Bloomberg kaynaklarına göre büyüklüğü 180 milyar doları bulabilecek bir fonun dağıtılmasıyla ilgili hükümet görüşmelerini sürdürüyor ve bu planın önümüzdeki haftalarda açıklanması bekleniyor. Scholz hükümeti yeni bir Intel Corp. tesisi için halihazırda 10 milyar euroluk teşviki onayladı ve aralarında Alman Infineon Technologies ve TSMC’nin de olduğu şirketlere yaklaşık 7 milyar euro daha sübvansiyon sağlamak için gerekli süreçleri yürütüyor. Hâlâ 3 milyar euroluk kaynak mevcut Çip teşvik planı şu anki haliyle ek projeler için en az 3 milyar euroluk kaynağın mevcut olduğu anlamına gelirken bu durumun Almanya’da faaliyet gösteren diğer şirketlere fayda sağlayabileceği değerlendiriliyor. Bu şirketler arasında Dresden şehrinde ciddi bir varlığı bulunan GlobalFoundries ve şehirde bir çip üretim tesisi bulunana Alman tedarikçi Robert Bosch da var. Agresif teşvik planı pandemiden kaynaklanan kesintiler ve Ukrayna’daki savaşın alevlendirdiği gerilimlerin ardından Avrupa ekonomisinin Asya’dan gelen tedariklere bağımlı olduğunun daha belirgin şekilde fark edildiği bir dönemde geldi. Alman hükümeti bu ayın başlarında Çin stratejisinde yarı iletkenler gibi geleceğin teknolojilerini çekerek ve çeşitlendirerek bağımlılıklarını azaltmaya çalışacağını açıklamıştı. Almanya da bugüne dek açıklanan teşvik ve yatırımlar şu şekilde; Şirket Proje Teşvik miktarı Toplam Yatırım Intel Wafer fabrikası 5 milyar euroya kadar 30 milyar euro TSMC Çip fabrikası 5 milyar euroya kadar 10 milyar euro Infineon Yarı iletken fabrikası 1 milyar euroya kadar 5 milyar euro ZF/Wolfspeed Silikon karbür çip tesisi 750 milyon euro 3 milyar euro Almanya’nın otomobil üreticileri ve diğer imalatçıları, pandeminin zirvesinde çip tedarikini güvence altına almakta zorlanmış ve bu durum yerel yarı iletken üretiminin artırılması konusunda harekete geçilmesini tetiklemişti. Fonların büyük kısmı Avrupalı olmayan şirketlere gidecek ABD ile Çin arasında yaşanan ticari çekişmeler, denizaşırı tedarik zincirlerine fazla güvenmenin risklerini de vurguladı. Öte yandan sağlanacak fonların büyük kısmı Avrupalı olmayan şirketlere gidecek. ABD’li çip üreticisi Intel Doğu Almanya’da yer alan Magdeburg üretim tesisi için planlanan 10 milyar euroluk teşvik ile fonun yarısını güvence altına alırken bu miktar tesise yapılan toplam yatırımın üçte birine karşılık geliyor. Kaynaklar, Scholz hükümetinin dünyanın en büyük çip üreticisi olan TSMC ile Doğu Almanya’da bir tesise yatırım yapılması konusunda müzakerelerin son aşamasında olduğunu ve toplam yatırımın yarısına karşılık gelen 5 milyar euroluk kaynağın halihazırda bütçelendirildiğini belirtti. İktidar, Dresden’de yeni bir yarı iletken fabrikasına yapılan yatırımın yaklaşık yüzde 20’si olan Infineon için yaklaşık 1 milyar euro ayırırken Alman otomotiv tedarikçisi ZF Friedrichshafen AG ve ABD'li çip üreticisi Wolfspeed’in Saarland eyaletinde silikon karbür çiplerinin üretimi için fabrika kurmak üzere yatırım maliyetinin yaklaşık yüzde 25’ine karşılık gelen 750 milyon euro alacak. Diğer önemli teknolojiler için başka fonlar planlanıyor Kaynaklar, Avrupa Birliği'nin bloğun yeşil ve dijital geçişinin yanı sıra IPCEI projeleri olarak bilinen diğer önemli teknolojilere yatırım yapma programı kapsamında başka fonların planlandığını söyledi. ABD'nin Çip ve Bilim Yasası ile sağladığı 50 milyar dolara yaklaşamasa da, Almanya'nın sübvansiyon paketi, diğer büyük hükümetlerin yerel çip üretimlerini artırmak için vaat ettiklerinden hala daha yüksek. Japonya 14 milyar dolardan fazla taahhüt vermeye hazırlanırken, Hindistan yatırım çekmek için 10 milyar dolar teklif ediyor. Kaynak:AA
Gelişmiş yapay zeka Computer Vision, yani "bilgisayar görüşü", "bilgisayarların gördükleri objeleri tıpkı insanlar gibi tanımlama ve işleme" kabiliyetine verilen addır. Yapay zekanın önümüzdeki yıllarda bu alanın yanı sıra doğal dil işleme (insan dilini konuşulduğu ve yazıldığı şekliyle anlama yeteneği) ve makine öğrenimi gibi alanlarda atılımlara yol açması bekleniyor. Bu durum, sağlık ve ulaşımdan eğlence ve eğitime kadar çeşitli sektörlerde devrim yaratabilir. Kuantum hesaplama Kuantum bilgisayarlar "karmaşık problemleri klasik bilgisayarlardan çok daha hızlı çözme" potansiyeline sahiptir. Araştırmalar ilerledikçe kriptografi, optimizasyon, ilaç keşfi ve malzeme biliminde çığır açacak gelişmelere tanık olabiliriz.Yenilenebilir enerji inovasyonları İklim değişikliğine yönelik endişelerin artmasıyla birlikte, büyük ölçüde yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanılması muhtemeldir. Güneş, rüzgar ve enerji depolama teknolojilerindeki ilerlemeler daha sürdürülebilir ve temiz bir geleceğe yol açabilir. Genetik mühendisliği ve kişiselleştirilmiş tıp CRISPR-Cas9 gibi gen düzenleme teknolojilerindeki ilerlemeler sağlık hizmetlerinde devrim yaratabilir. Bireyin genetik yapısına dayalı kişiselleştirilmiş tıp daha yaygın hale gelerek hedefe yönelik daha isabetli tedavilere ve hastalıkların daha başarılı bir şekilde önlenmesine olanak sağlayabilir. Uzay araştırmaları ve uzayda kolonizasyon Özel uzay şirketlerinin ivme kazanmasıyla birlikte Mars gibi diğer gök cisimlerini keşfetme ve oralarda koloni oluşturma çabaları artabilir. Bu da yeni bilimsel keşiflerin, kaynak kullanımının ve çok gezegenli toplumların önünü açabilir. Beyin-Bilgisayar Arayüzleri (BCI'lar) BCI'lar insan beyni ve makineler arasında doğrudan iletişimi mümkün kılarak protezler ve sanal gerçeklik alanlarının yanı sıra bilişsel yetenekleri geliştirme potansiyelinde de ilerlemelere yol açabilir. Nesnelerin İnterneti (IoT) Nesnelerin İnterneti, internet veya diğer iletişim ağları üzerinden diğer cihaz ve sistemlere bağlanan ve bunlarla veri alışverişi yapan teknolojilere sahip fiziksel nesneleri tanımlar. IoT, çeşitli cihazları ve sistemleri birbirine bağlayarak gelişmeye devam edecek; akıllı şehirler, ulaşım ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda gelişmiş otomasyon ve yüksek verimlilik getirecektir. Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) AR ve VR teknolojilerinin önemli ölçüde ilerleyerek dijital içerik, eğlence ve eğitimle etkileşim şeklimizi dönüştürmesi bekleniyor. Bu teknolojilerin eğitim, terapi ve uzaktan işbirliği alanlarında da uygulamaları olabilir. Gelişmiş Robotik ve otomasyon teknolojileri ilerlemeye devam ederek üretim, sağlık, tarım ve keşif gibi alanlarda gelişmiş yeteneklere kapı aralayacaktır. Sürdürülebilir tarım ve gıda üretimi Artan küresel nüfus ve çevresel zorlukların üstesinden gelmek için sürdürülebilir tarım uygulamaları, dikey tarım, yapay et ve yenilikçi gıda üretim teknolojilerine daha fazla odaklanılması muhtemeldir. Kaynak:İHA
Tarım ve Orman Bakanlığı, zeytinyağı, bal, fındık, tıbbi aromatik bitkiler başta olmak üzere coğrafi işaretli ürünlerin haritalandırılması, kütüphanelerin oluşturulması ve bu verilerle tescil belgelerinin alınması sürecinde en yeni teknolojilerden olan Nükleer Manyetik Rezonans (NMR) cihazını laboratuvarlarında kullanmaya başladı. Bakanlık bünyesindeki Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, coğrafi işaretli ürünlerin korunması, daha fazla coğrafi işaret alınması ve gıda güvenilirliği için yeni teknolojileri yakından takip ediyor. Genel Müdürlüğe bağlı Ulusal Gıda Referans Laboratuvarı Müdürlüğü ve Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarı Müdürlüğüne alınan NMR cihazlarıyla deneme ve cihaz kütüphanesini geliştirme çalışmalarına başlandı. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, kullanmaya başladıkları NMR cihazları ile Türkiye’nin milli değerleri olan coğrafi işaretli ürünlerin korunmasını ve sayısını artırmayı amaçladıklarını belirtti. Coğrafi işaretli ürün sayısının artmasıyla kırsal kalkınmaya destek olunacağını ve bu şekilde üreticilere getiri artışı sağlanacağını vurgulayan Yumaklı, ayrıca insan sağlığını etkileyen en önemli etkenlerden biri olan gıda güvenilirliği açısından da birçok konuya ışık tutulacağını aktardı. Yumaklı, yeni teknolojileri yakından izleyerek Türkiye’nin geleneksel zenginlikleri olan coğrafi işaretli ürünlerini daha fazla koruma altına alacaklarını ifade ederek, şunları kaydetti: “Ülkemizin her köşesindeki değerlerimizin sayısını artıracağız. AB’den tescil alan 13 ürünümüz var. İnşallah bu sayıyı daha da yukarılara taşıyacağız ve ülkemizin değerlerini dünya sahnesine çıkaracağız. Ülkemizin bu zenginlikleri üzerinden haksız kazancın önüne geçilmesi ve fikri mülkiyet haklarının korunması da coğrafi işaretli ürün sayısının artmasından geçiyor. Ayrıca, resmi kalite işareti olan coğrafi işaretin, ürünün pazarlama gücüne güç kattığı da bir gerçek. Dolayısıyla coğrafi işaretli ürünlerimizi koruma, sayılarını artırma ve gıda güvenilirliğini sağlamada yeni teknolojilerden yararlanmaya devam edeceğiz.” İlk analizler yapıldı NMR spektroskopisi, karışımları ayırma ve saflaştırma adımları gerektirmeden moleküler düzeyde hızla analiz edebilen ve gıda bilimindeki uygulamalar için ideal hale getiren bir yöntem olarak biliniyor. NMR ile zeytinyağı, bal, fındık, tıbbi aromatik bitkiler gibi Türkiye için önemli olan ürünlerin haritalandırılması, kütüphanelerin oluşturulması ve bu verilere dayalı olarak üreticilerin coğrafi işaretli ürünleriyle ilgili tescil belgesi edinme talepleri karşılanabilecek. NMR cihazının Tarım ve Orman Bakanlığının stratejik planları doğrultusunda etkin kullanılabilmesi ve üreticilere hizmet verebilmesi için geniş veri kütüphanesine ihtiyaç duyuluyor. Bu kapsamda bitki florası, yetiştirme alışkanlıkları, arı ırkları, coğrafi şartlar ve benzeri kriterler göz önünde bulundurularak bal üretiminin yoğun olarak yapıldığı 6 farklı coğrafi bölgede çalışma yürütüldü. Bu bölgelerdeki 18 ilde, rastgele örnekleme metodu ile belirlenen 100 farklı işletmeden yapısal karakterizasyon ve kompozisyonun belirlenmesi için bal numunesi alındı. Daha sonra numunelerin NMR cihazıyla analizler gerçekleştirildi. Halihazırda yapılmış olan sürvey çalışması gibi karakterizasyon ve kompozisyonun belirlenmesi için ülke genelinde üretilen ballardan azami düzeyde numune toplanarak veri havuzu oluşturulması hedefleniyor. NMR ile yapılan çalışmalarla, toplumsal miras niteliğindeki geleneksel ürünleri korumak, bu ürünlerin üretimlerinin sürdürülmesini desteklemek için coğrafi köken analizi çalışmalarının artması sağlanacak ve daha çok ürün tescillenebilecek. Yöntem, gıda güvenilirliği için de kullanılacak. Kaynak:AA
Bilim adamları, potansiyel olarak dişlerin yeniden büyümesini sağlayabilecek çığır açan bir ilacın geliştirilmesinde önemli adımlar atıyorlar. Klinik denemelerin gelecek yıl Temmuz ayında başlaması planlanırken, diş hekimlerinin 2030 yılına kadar kullanabileceğini umuyorlar. Japonya'nın Osaka kentindeki Tıbbi Araştırma Enstitüsü Kitano Hastanesi liderliğindeki araştırma, doğumdan önce meydana gelen genetik veya gelişimsel etkilerle ilgili "doğuştan gelen faktörler nedeniyle tam bir yetişkin dişi seti olmayan hastalar için terapötik bir ilaç" getirmeyi amaçlıyor. Tıbbi Araştırma Enstitüsü Kitano Hastanesi'nde diş hekimliği ve ağız cerrahisi bölümü başkanı Dr. Katsu Takahashi, doksanların başındaki lisansüstü öğrencilik günlerinden bu yana ilaç üzerinde çalıştığını açıkladı. Japon The Mainichi dergisine "Yeni dişler büyütme fikri her diş hekiminin hayalidir" diyen Takahashi, bunu gerçekleştirebileceğinden emin olduğunu ekledi. Japonya Tıbbi Araştırma ve Geliştirme Ajansı tarafından desteklenen çığır açan çalışmanın, "10'dan fazla tıbbi kurum ve araştırma enstitüsünün işbirliğiyle doğuştan dişsizliğe(tamamen veya kısmen dişsiz insanlar) sahip hastalara terapötik bir ilaç sağlamayı" amaçladığı açıklandı. Kaynak:Basın Bülteni
Şimdilik çalışmanın yalnızca laboratuvardaki insan hücrelerinde yapıldığını söylemekte fayda var. Tek hücre hatlarında yaşlanmayı durdurmak, canlı hayvanlarda yaşa bağlı sağlık faktörlerini iyileştirmenin mümkün olduğunu göstermek için yeterli değil. Ancak bu alandaki çalışmalar açısından sonuçlar çok önemli, aynı zamanda ilgi çekici. Sinclair ve ekip arkadaşları, yayınladıkları makalede “Bir haftadan daha kısa bir sürede, hücresel kimlikten ödün vermeden, genom boyunca genç bir transkript profilini geri kazandıran ve transkriptomik yaşı tersine çeviren altı kimyasal kokteyl belirledik. Böylece, yaşı tersine çevirerek gençleşme sadece genetik değil, aynı zamanda kimyasal yollarla da sağlanabilir” ifadelerini kullandı. Hücrelerin yaşlanması ve bilim dünyasının bunu durdurma yarışı Hücreler, canlı embriyo halindeyken sınırsız bir potansiyele sahiptir. Yaşlılıkta ise sadece belirli bir hücre tipine dönüşür ve sonunda yaşlanıp işlevselliğini yitirir. 2012 yılında Shinya Yamanaka ve Sir John B. Gurdon bu sürecin tersine çevrilebileceğini gösterdikleri için Nobel Ödülü kazanmıştı. Birkaç yıl sonra, bir araştırma ekibi farelerde yetişkin hücreleri kök hücrelere dönüştürerek, bu hayvanları daha sağlıklı hale getirmeyi başarmıştı. O zamandan beri, aynı şeyi hücreleri kanserli hale getirmeden insanlarda da uygulamak için adeta bir yarış var. Sinclair'in laboratuvarı şimdiden bu alanda umut verici erken sonuçlar elde etti ve Yamanka’nın keşfettiği genetik faktörleri kullanarak, optik sinirleri hasar görmüş farelerde ve maymunlarda görme yetisini geri kazandırmayı başardı.Ancak tüm bu çalışmalarda gen terapisi kullanılıyor, Yamanka adı verilen faktör genleri bir virüs kullanılarak veriliyor. Bu pahalı, tartışmalı ve sorunsuz olmaktan uzak bir yöntem. Buradaki zorluk, bir ilaç ya da terapiye dönüştürülebilecek kimyasallar kullanarak aynı sonuçları elde etmenin bir yolunu bulmak. Sinclair “Yakın zamana kadar yapabileceğimiz en iyi şey yaşlanmayı yavaşlatmaktı. Yeni keşifler artık bunu tersine çevirebileceğimizi gösteriyor” diyerek bunu başardıklarını açıkladı. Araştırmacılar sadece yaşlanmayla ilişkili genetik faktörlere bakmak yerine, gerçek zamanlı nükleositoplazmik protein kompartmanlaşma (NCC) oranlarına da baktı. Burada, yaşlı hücrelerin nükleer membranlarının sızdırmasından faydalandılar. Bu tarama yöntemini kullanan ekip, daha sonra altı farklı kimyasal kokteyl kullanarak yaşlanan insan hücrelerindeki NCC oranlarını tersine çevirebileceklerini ve böylece hücrelerin tekrar genç hücrelere benzeyebileceğini gösterdi. Kaynak:AA